• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 13 / Yıl : 2005

  • Teşebbüslerin farklı bölgelerde aynı fiyatı uygulayabilmelerine yönelik bir düzenlemenin Rekabet Hukuku açısından değerlendirmesi

  • Teşebbüslerin farklı bölgelerde aynı fiyatı uygulayabilmelerine yönelik bir düzenlemenin Rekabet Hukuku açısından değerlendirmesi
    Av.Hakan ÖNCEL

    Teşebbüslerin farklı bölgelerde aynı fiyatı uygulayabilmelerine yönelik bir uygulamanın rekabet hukuku açısından değerlendirilmesinde iki ayrı durumun incelenmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, bu tip yeknesak fiyat uygulamalarının teşebbüslerin kendi iradeleri doğrultusunda gerçekleştirildiği durumlardır. İkinci durum ise, yeknesak fiyat uygulamasına yol açacak düzenlemenin rekabet otoriteleri tarafından mevzuat olarak yürürlüğe alınmasıdır. Teşebbüslerin kendi iradeleriyle farklı bölgelerde aynı fiyatları uygulamalarının mevcut yürürlükteki mevzuat tahtında belli kısıtlamalara tabi olacağı açıktır. Nitekim, rekabet hukukunun temel prensileri doğrultusunda, teşebbüslerin mal veya hizmetleri sağlarken bu mal veya hizmetlerin fiyatlarına ilişkin olarak yapabilecekleri müdahaleler teorik olarak ilk bağımsız alıcı ile kısıtlıdır. Teşebbüslerin ürün veya hizmetlerini doğrudan tüketiciye sunmaları durumunda farklı bölgelerde aynı fiyatın oluşması 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun tahtında herhangi bir ihlal oluşturmayacaktır.

     

    Bu durumda, sağlayıcı ile tüketici arasında bağımsız aracı bulunmayacağı için, sağlayıcının perakende satış fiyatını Türkiye'deki tüm noktalar için tek fiyat olarak tespit etmesi bağımsız alınmış bir ticari karar olması şartıyla- rekabet hukukuna uyumlu olarak kabul edilecektir. Ancak, teşebbüslerin yeniden satış amacıyla görevlendirdikleri bağımsız teşebbüsler vasıtasıyla bir dağıtım ağı kurmaları ve mal veya hizmetlerini bu teşebbüsler vasıtasıyla tesis ettikleri distribütör/bayilik kanalıyla tüketiciye ulaştırmaları durumunda fiyat müdahalelelirin kapsamı da değişecektir. Nitekim, gerek 4054 Sayılı Kanun, gerekse de igili Rekabet Kurulu tebliğleri teşebbüslerin yatay ve dikey piyasa yapılanmalarında fiyat veya satış şartlarına ilişkin hareket serbestilerinin sınırlarını kesin bir biçimde çizmektedir. Buna göre, 4054 Sayılı Kanun'un 4. Maddesi Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğrudan yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır. hükmünü getirmekte ve bu hüküm doğrultusunda aynı maddenin (a) bendinde Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kar gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesinin özellikle yasak olduğu düzenlenmektedir.

     

    Diğer taraftan, 2002/2 Sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ise dikey anlaşmaların tabi olduğu kuralları düzenlerken fiyata ilişkin olarak ise Anlaşmaları Grup Muafiyeti Kapsamı Dışına Çıkaran Sınırlamalar başlıklı 4üncü Maddesinin (a) bendinde Alıcının kendi satış fiyatını belirleme serbestisinin engellenmesi eylemini ilgili anlaşmayı grup muafiyeti kapsamı dışına çıkartacak şekilde rekabeti doğrudan veya dolaylı olarak engelleme amacı taşıyan bir sınırlama olarak tanımlamaktadır. Aynı madde kapsamında fiyat uygulamalarına getirilen esneklik doğrultusunda ise ancak taraflardan herhangi birinin baskısı veya teşvik etmesi sonucu sabit veya asgari satış fiyatına dönüşmemesi koşuluyla, sağlayıcının azami satış fiyatını belirlemesi veya satış fiyatını tavsiye etmesi mümkündür. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nde geçerli rekabet mevzuatı teşebbüslerin sadece ilk bağımsız alıcıya yapacakları satışlara yönelik kendi fiyatlarını tespit etmelerine izin verirken, mal ve hizmetlerin yeniden satışına ilişkin fiyat belirlemeyi kesinlikle yasaklamaktadır. Bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır. Birincisi, acentecilik sistemidir. Mal veya hizmetlerin, rekabet hukuku anlamında hiçbir mali risk taşımayan acenteler vasıtasıyla tüketicilere sunulması durumunda yeniden satış fiyatının belirlenebilmesi mümkündür. İkinci istisna ise bireysel muafiyet yoluyla elde edilebilecek belli haklarla tek fiyat uygulamasının gerçekleşmesidir. Nitekim Kanun'un 5inci maddesi uyarınca Rekabet Kurulu, belli şartların tamamının varlığı halinde ilgililerin talebi üzerine, teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birlikleri kararlarının 4'üncü madde hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir.

     

    Bireysel muafiyet yolunun açılabilmesi için yerine getirilmesi gereken şartların başında ise malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması gelmektedir. Ayrıca bu şart ile birlikte , tüketicinin bundan yarar sağlaması ve ilgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması da bireysel muafiyet alınabilmesi için olmazsa olmaz şartlardır. Dikey yapılanmalarda fiyat belirlemeye yönelik bireysel muafiyet taleplerinin ise rekabet otoriteleri tarafından ancak ve ancak çok geçerli sebeplerin varlığı durumunda değerlendirmeye alındığı bilinmektedir (sosyal amaçlı hizmetler, gazete ve kitap dağıtımı vs.). Sonuç olarak, teşebbüslerin mal ve hizmetlerin yeniden satış fiyatlarını dikey anlaşmalar yoluyla tespit etmeleri ve sabit bir fiyat oluşturmaya yönelik girişimleri bireysel muafiyete mazhar bir uygulama olmadığı sürece- 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili tebliğlere aykırılık oluşturacaktır. İncelenmesi gereken diğer bir husus ise, yukarıda da belirtildiği üzere, rekabet otoritelerinin teşebbüslerin tek fiyat uygulaması yapabilecekleri bir düzenlemeyi mevzuata aktarmasının mümkün olup olmadığıdır. Rekabet hukukunun temel amacının bağımsız teşebbüsler arasındaki rekabet ortamını tesis ederek, bu rekabet sonucunda hem ürün kalitesinde hem de fiyatlarda tüketicinin lehine sonuçların ortaya çıkmasını sağlamak olduğu düşÃ¼nüldüğünde, tek fiyat uygulamasını mümkün kılacak bir düzenlemenin rekabet hukukunun temel amacına tamamen ters olacağı açıktır.

     

    Teşebbüsler arasındaki rekabetin fiyata yansıması için teşebbüsler yatırım yaparak üretim maliyetlerini sürekli olarak aşağıya çekmeye çalışırlar. Bu durumda da, müdahalenin bulunmadığı bir pazarda faaliyet gösteren teşebbüslerin fiyat rekabeti, fiyatların sürekli olarak maliyetlere yaklaşma eğilimi göstermesiyle tezahür eder. Bu durumda da tüketiciler taleplerini karşılayacak fiyat ve kalite dengesindeki ürünleri tercih ederler. Ancak, rekabet otoritelerinin, teşebbüslerin farklı bölgelerde aynı fiyatı uygulayabilmelerine yol açacak şekilde bir düzenleme yapması, öncelikle yeniden satıcı seviyesinde rekabeti ortadan kaldıracak ve suni bir uyumlu eylem ortamı yaratacaktır. Bu tip bir uygulamanın sağlayıcı açısından faydalı olabilmesi için ise ilgili pazarda faaliyet gösteren tüm sağlayıcı teşebbüslerin tek fiyat uygulamasına geçmesiyle olabilecektir. Aksi taktirde, tüketicilerin tek fiyat uygulamasına gitmeyen rekabetçi sağlayıcıların daha düşÃ¼k fiyatlı ürünlerini tercih edecekleri şÃ¼phesizdir. Örneğin, çimento sektörü ele alındığında, ayrı bir pazar olarak ele alınabilecek bir bölgedeki çimento fabrikalarının herbirinin yeniden satış fiyatlarını farklı farklı belirlemelerinin iktisadi açıdan mantıklı olmayacağı açıktır. Nitekim böyle bir durumda, en düşÃ¼k tek fiyata sahip teşebbüsün ürünleri tercih edilecektir. Diğer taraftan, tüm teşebbüslerin aynı fiyatı tek fiyat olarak yeniden satıcılarına uygulatmaları durumu ise ne rekabet iktisadı ne de serbest ekonominin temel rensipleriyle bağdaşmayacaktır. 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un mevcut olduğu bir ortamda böyle bir düzenlemeyi hayata geçirmek kesinlikle mümkün olmayacaktır.

     

    Ancak, yine çimento sektörünü örnek alarak, bölgeler arası fiyat farklılıklarının yarattığı sorunlara teşebbüslerin uygulamalarına bu bağlamda değinmekte fayda vardır. Ölçek ekonomileri, üretim maliyetleri, taşıma maliyetleri ve taşıma maliyetinin satış fiyatına ilavesine yönelik yöntemler dikkate alındığında, çimentonun satılabileceği uzaklığın; üretim kapasitesi, kapasite kullanım oranı, üretim maliyetleri, kullanılan nakliye araçları gibi birçok faktöre bağlı olduğu söylenebilir. Çimento ürününün taşıma giderlerinin birim maliyete etkisinin yüksek olması nedeniyle, çimentonun ekonomik olarak satılabileceği uzaklığı kapsayacak bir alan genelde coğrafi pazar olarak saptanır. İşte bu coğrafi pazar içerisinde ise üretici teşebbüsler çimentonun gidebildiği en uzak noktaya kadar rekabetçi bir fiyatla ulaşması amacıyla nakliye sübvansiyonu yoluna gitmektedirler. Dolayısıyla, pratikte, üretim merkezine en uzakta bulunan yeniden satıcı en düşÃ¼k fabrika çıkış fiyatıyla ürünü almaktadır. Ancak, bu durumda da, nakliye sübvansiyonu alan ürünlerin sübvanse edilen satış noktasında değil de daha yakın bir noktada daha avantajlı bir fiyatla satışa sunulması gündeme gelmektedir.

     

    Ãœreticiler ise, bu tip uygulamaları takip etmek amacıyla farklı bölgelere farklı renkli çimento torbalarıyla teslimat yapıp bölgeler arasında ürün kaydırması yapılmasını önlemektedirler. Rekabet hukuku açısından değerlendirildiğinde, bu tip bir sübvansiyonun pazardaki fiyat oluşumuna müdahale olduğu açıktır. Nitekim, rekabetçi fiyatın arz ve talebin buluştuğu herbir ayrı seviyedeki pazarda oluşması gerektiği dikkate alındığında, nakliye sübvansiyonunun sağlayıcının, -yeniden satıcıyı devre dışı bırakarak- nihai tüketicinin talebi doğrultusunda fiyatları oluşturduğu görülmektedir. Sağlayıcı ile yeniden satıcı arasındaki ilişkinin gözardı edilmesi ise yeniden satıcılara gereğinden fazla rekabet kısıtlaması getirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Nitekim, nakliye sübvansiyonlarına dayalı bu tip bir pazar paylaşımı mekanizması, aktif-pasif satış ayrımı gözetmeden, malın, alındığı bölgede satılmasını şart koşmaktadır. Bu uygulamanın doğal olarak birden fazla teşebbüs tarafından yapılması durumunda ise herbir teşebbüsün kendi merkezinde güvenli bir şekilde yüksek fiyatlardan ürün satabileceği ve dolayısıyla kar maksimizasyonuna gidebileceği açıktır.

     

    Diğer taraftan, bu uygulamanın önlenebilmesine yönelik olarak rekabet hukukunun klasik yaptırımları dışında bir mekanizmanın gündeme gelip gelemeyeceği de sorgulanmalıdır. Örneğin, her bir çimento fabrikasının "sadece fabrika çıkış fiyatı" vermesi zorunlu tutulsa ve pazarın da ürünlerin rekabetçi fiyatlarla ulaşabildiği yerlerde oluşması durumunda sonuçlar ne olacaktır Öncelikle böyle bir düzenlemenin rekabet otoritesi tarafından uygulamasının zorunlu tutulması durumunda -çimento fabrikaları arasındaki maliyetlerin çok da farklı olmadığı dikkate alındığında- herbir teşebbüs kendi bölgesinde rakipsiz olacak ve hakim duruma gelecektir. Diğer taraftan, iktisadi açıdan güçlü olan (grup şirketleri) teşebbüsler uygulayacakları maliyete yakın (veya altındaki) fiyatlarla ürünlerini ulaştırabildikleri coğrafi pazarı genişleterek büyük bir avantaj elde edeceklerdir. Böyle bir fiyat politikası diğer teşebbüslerin piyasadan çıkmalarına kadar gidebilir. Genel olarak değerlendirildiğinde, rekabet otoritelerinin teşebbüslerin fiyat oluşumlarına yönelik müdahaleleri serbest ekonominin temel rensipleriyle bağdaşmayacağı gibi çimento örneğinde de görüleceği üzere ideal bir uyumlu eyleme zemin hazırlayacak ve rekabeti ortadan kaldıracaktır.

    İçindekiler

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019