• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 13 / Yıl : 2005

  • Avrupa Birliği Komisyonu İlerleme Raporu Çerçevesinde Bağımsız Düzenleyici Kurumların Durumu ve Düzenleyici Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun Tasarısının Düşündürdükleri

  • Avrupa Birliği Komisyonu İlerleme Raporu Çerçevesinde
    Bağımsız Düzenleyici Kurumların Durumu ve Düzenleyici Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun Tasarısının DüşÃ¼ndürdükleri

    NİSA ÃœNAY
    Rekabet Kurumu Başkan Danışmanı

     

    Tam üyelik müzakerelerine başlayabilmek için 17 Aralık 2004'te Avrupa Birliğinden tarih alan Türkiye açısından her zamankinden daha önemli olan 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu’nun "Rekabet Politikası" başlıklı 6. Bölümünde konumuzla ilqili olarak aşağıda sunulan tespitler yapılmış bulunmaktadır:

    "Rekabet Kurumu bağımsız bir kurumdur ancak hükümetin, bir çerçeve mevzuat kabul ederek bağımsız tüm düzenleyici kurumlar için tektip bir organizasyon yapısı tesis etme yönündeki son gayretleri, Rekabet Kurumu'nun faaliyetlerinde olası bir siyasi müdahale konusunda endişeler ortaya çıkarmaktadır."

    "Rekabet Kurumu, rekabet kurallarının uygulanmasından sorumlu olan tek organdır. Bununla birlikte, Parlamento dahil tüm kamu kuruluşları, rekabetin mevzuat veya idari kararların kabulü yoluyla bozulmamasını sağlamalıdır. Hem birincil hem de ikincil mevzuattan kaynaklanan mevcut hukuki engeller, rekabetin ciddi şekilde bozulmasına neden olmaktadır. Rekabet üzerinde etkisi olabilecek her tür mevzuatın hazırlanmasında, Rekabet Kurumunun görüşlerinin dikkate alınması gerekmektedir."

    "Kamu kuruluşları acilen, halihazırda rekabete aykırı hükümler içeren sektörel mevzuatla değişiklik hazırlıkları yapmalı ve Rekabet Kurumunu bu sürece bütünüyle dahil etmelidir."

    "Özelleştirme sürecinde, özellikle hakim durumların mevcut olduğu hallerde, rekabete ilişkin hususlar önemli bir rol oynamalıdır. Özelleştirme sonrası dönemde ilgili sektörde yüksek düzeyde bir rekabet sağlayan özelleştirme modelleri tasarlanmalıdır."

    "Rekabet Kurumu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi sektörel düzenleyici kurumlar arasında etkin koordinasyon sağlanması gerekmektedir."

    "Devlet yardımları mevzuatının kabulü ve faaliyetlerinde bağımsız bir devlet yardımları izleme otoritesinin tesisi konusunda hiçbir ilerleme kaydedilememiştir. Bu kilit hususta ilerleme olmaması, devlet yardımlarını denetleme rejiminin uygulanmasını engelleyerek, devlet yardımlarının tahsisi yoluyla piyasalardaki rekabetin bozulması tehlikesini doğurmaktadır".

    "Devlet yardımlarının izlenmesine ilişkin bir kanun henüz kabul edilmemiştir ve bu nedenle, devlet yardımlarının denetlenmesi hakkındaki AT Antlaşması kurallarıyla uyum mevcut değildir."

    "Devlet yardımları ile özel ve inhisari haklara sahip teşebbüslerin uyumlaştırılması bakımından büyük çaba gösterilmesi gerekmektedir."

    "Türkiye acilen, devlet yardımlarının izlenmesi konusunda, AT devlet yardımları kurallarıyla bağdaşan bir mevzuatı kabul etmeli ve faaliyetlerinde bağımsız bir devlet yardımları izleme kurumu kurmalıdır."

    "Bütün rekabet kurallarının etkili bir şekilde uygulanması sağlanmalı ve Rekabet Kurumu’nun ekonomi politikalarının oluşturulmasındaki rolü büyük ölçüde güçlendirilmelidir."

    İlerleme Raporuyla ilgili bu tespitlerin altını çizdikten sonra başta Rekabet Kurumu’nun ekonomi politikalarının belirlenmesindeki rolü olmak üzere sözkonusu tespitlerle ilqili değerlendirmelerim aşağıda sunulmaktadır:

    Devletin ekonomik yaşamın çerçevesini çizmek üzere vazettiği kurallar bütünü olan Ekonomi Mevzuatının unsurları arasında dış ticareti, kamu ihalelerini ve devlet yardımlarını düzenleyen kuralların yanısıra rekabet kuralları da yer almaktadır.

    Etkin bir rekabet hukuku ve politikası, yatırım artışı için gereken ekonomik güven ortamının tesisinde özellikle de yabancı sermaye ve yatırımcılar açısından son derece belirleyici olmaktadır. Zira, yerli-yabancı ve kamusal-özel ayrımı gözetmeksizin piyasalarda faaliyet gösteren tüm teşebbüslere eşit ve adil uygulanan bir rekabet mevzuatının varlığı, yabancı sermayenin bir ülkeye girmek için aradığı koşulların başında gelmektedir.

    Sekizinci Beş Yıllık (2001-2005) Planda, piyasaların rekabet yapısını belirleyen en önemli unsurlardan birinin rekabet mevzuatı olduğu vurgulanmış, ayrıca toplumda rekabet kültürünün yerleşmesinin gereği ve piyasaların işleyişini etkileyen diğer unsurlarda yapılacak idari ve yasal düzenlemelerde rekabet politikalarının gözetilmesi de ilke olarak benimsenmiştir.
    Planda da altı çizildiği gibi, Türkiye'nin içinde bulunduğu, merkezinde serbest rekabet olan yapısal dönüşÃ¼m süreci de dikkate alınarak, rekabet mevzuatımızın, bir çok sektörün yeniden yapılanmasına rekabetçi perspektiften katkı yapmasını temin edebilmek için, tüm kamu kuruluşlarının piyasa yapılarını etkileyen her türlü tasarruflarında, Rekabet Kurumu’nun görüş ve önerilerini almalarının sağlanması önem arz etmektedir.

    Yeni ekonominin adeta ayrılmaz simgesini oluşturan bilgi teknolojileri, telekomünikasyon, enerji, ulaştırma gibi sektörlerde görülen şebeke ekonomilerinde, bu piyasaların yapısından kaynaklanan piyasa yoğunluğu, bu tip piyasaların tekelleşmeye yatkın olmalarına yol açmaktadır. İşte rekabet politikası, ister istemez tekelleşme yönünde gelişen bu piyasa yapıları içerisinde bir yandan aktör çoğulculuğunun korunması diğer yandan da pazara girişin engellenmemesini sağlamaya çalışmak durumundadır.
    1993 yılında AB'nin Kopenhag Zirvesinde belirlenen AB'ye tam üyelik için ön koşul olarak karşılanması gereken Kopenhag Kriterlerinden biri olan ekonomik kriter, "aday ülkede işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığının yanısıra AB içindeki piyasa güçleri ve rekabetçi baskı ile başedebilme yeteneğinin bulunmasını" aday ülkeler için şart koşmaktadır.

    Ekonomik politikaların belirlenmesinde güçlü aktif rol oynaması beklenen Rekabet Kurumu, hem regüle edilen alt yapı sektörlerinde hem de özelleştirme sürecinde rekabeti teşvik etmede daha aktif olmalıdır.

    Devletin ekonomiye müdahale araçlarından biri olan devlet vardımları, rekabeti ve kaynakların rasyonel dağılımını bozucu etkilerinden dolayı, ülke çapında yardım alamayan sektör ve firmaların aleyhine bir durum yaratarak onları rekabette dezavantajlı duruma düşÃ¼rebilmektedir.

    Bu nedenlerle, devlet yardımlarının denetimi, piyasada eşit ve adil rekabet koşullarının sağlanması açısından son derece önemlidir. Rekabet politikasının henüz tam anlamıyla Türkiye'de uygulanmayan ancak yakın bir gelecekte uygulamaya geçmesi öngörülen devlet yardımlarının denetimi sistemi boyutunun, ülkenin dış yatırım bakımından cazibesini artırmak açısından önemli bir katkı sağlayacağı düşÃ¼nülmektedir.

    Diğer yandan rekabete açılan bu sektörlere yatırımın teşvik edilmesi bakımından devlet yardımlarının denetlenmesi kadar bu sektörlerde yeni oluşan rekabet koşullarının korunması da önem taşımaktadır.

    Bu noktada rekabete açılan sektöre münhasır düzenleyici kurum ile rekabet kurumu arasındaki ilişki ön plana çıkmaktadır. Genel olarak bu gibi sektörlerde, sektörel düzenleyici kurumun rekabetin oluşturulması, Rekabet Kurumu'nun ise rekabetin korunması bakımından rol üstlenmeleri gerekmektedir.

    Başka bir deyişle, bu tip sektörlerin rekabete açılmasında ve daha önce varolmayan rekabetçi bir piyasa düzeninin tesis edilmesinde sektörel düzenleyici kurumun kararları etkili olmaktadır. Ancak sektör rekabete açıldıktan sonra, oluşmakta olan rekabetin korunmasında Rekabet Kurumu'nun fonksiyonu daha ön plana çıkmaktadır.

    Ekonomideki sektörlerin deregülasyonu ve özelleştirmelerin başarılı olabilmesi, bu sektörlerde eskiden kamu tekeli konumundaki teşebbüs ile ciddi anlamda rekabet edebilecek özel sektör teşebbüslerinin bu piyasalara girmesi ile mümkün olabilir.

    Piyasaya giriş veya bu sektörlere yatırım yapma kararının alınmasında ise, devletin eski kamu tekeli lehine bir uygulamada bulunmayacağı garantisinin bulunması önem taşımaktadır. Zira, bir sektörde imtiyazlı kamu teşebbbüslerinin sayısı çoksa veya çeşitli özel firmalara inhisari/özel haklar verilerek imtiyazlar tanınmışsa özel sektör yatırımcısı, bu sektörde rekabet şansını yüksek görmemekte ve dolayısıyla bu sektörlere yatırım yapmaktan çekinmektedir.

    İşte bu nedenlerle bir yandan yapılacak özelleştirmeler yoluyla kamu teşebbüslerinin sayısı azaltılarak ve yapılacak mevzuat taramalarıyla inhisari özel haklar tanıyan sektörel mevzuat hükümleri ayıklanarak bu alandaki mevzuat uyumlaştırılması İlerleme Raporunda öngörüldüğü şekilde bir an önce başlatılmalıdır.

    Rekabet mevzuatı başta olmak üzere ekonomik mevzuat alanında Avrupa Birliği'ne uyumunu çok büyük ölçüde tamamlamış olan Türkiye'ye 17 Aralık'ta müzakere tarihi verilmesi ve müzakerelerin başlatılması, ülkemizin diğer alanlarda da uyum mevzuatını yürürlüğe koyması açısından çok büyük bir motivasyon kaynağı oluşturacaktır.

    İlerleme Raporuyla ilgili tespitleri ve yorumları yaptıktan sonra yazımın bu bölümünde bağımsız düzenleyici kurumlardan ve Türkiye uygulamasından bahsetmek uygun olacaktır:

    İyi işleyen bir piyasa ekonomisi için istikrarlı makroekonomik ortam ve rekabetçi bir piyasa yapısı gerekli olmakla beraber, bu tek başına yeterli değildir. Piyasaların işleyişini düzenleme, denetim ve gözetim işlevi görecek güçlü ve etkin bir kamu sektörüne de ihtiyaç bulunmaktadır.

    Devletin düzenleme, denetim ve gözetim işlevini yerine getirmek amacıyla oluşturacağı yönetişim yapısı içerisinde öne çıkan kurumların başında ise bağımsız düzenleyici kurumlar (independent regulatory agencies) gelmektedir.

    Bağımsız düzenleyici kurumlar (BDK’lar) iktisat literatüründeki ifadesiyle "piyasa tökezlemelerinin mevcut olduğu alanlarda ekonomideki tahsisat etkinliğini artırmak için düzenleme, gözetim ve denetim yapmak"; hukuk literatüründeki anlatımıyla da "toplum yaşamının duyarlı alanlarındaki kamusal ve özel etkinlikleri düzenlemek" üzere oluşturulmaktadır.

    Ekonomik aktörlere eşit mesafede durmayı gerektiren düzenleyici devlet anlayışının yapı taşları olan BDK'lar, ilgili oldukları alanda düzenleme yapan ve bu düzenlemelerin uygulanmasını denetleyen kurumlardır.

    Sistemin yönetim sürecinin iyi tasarlanması ve kuralların etkili bir biçimde uygulanması şartıyla, BDK'ların karar organlarına yapılan atamalarda uzmanlık/liyakat daha çok öne çıkabilmekte, bu kurumlar siyaset ve çıkar gruplarından daha bağımsız karar alabilmekte, ihtilafları daha saydam ve katılımcı bir ortamda çözmekte ve nihayet kurala dayalı bir usul içinde çalıştıkları için hesap verebilirlikleri daha çok öne çıkabilmektedir.

    ABD'deki kökenleri 1800'lerin sonlarına kadar gitmekle birlikte, BDK'lar son yıllarda OECD üyeleri gibi gelişmiş ülkelerde, Ortak Pazar çerçevesinde gerçekleştirilen reformlar yoluyla AB üyesi ve adayı ülkelerde ve Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların politika tavsiyelerine paralel olarak da çoğu gelişmekte olan ülkede iktisadi hayatı düzenlemek amacıyla oluşturulmaktadır.

    Yürütmeden bağımsız davranabilme özellikleri ile BDK'ları, kamu yönetimini iyileştirme ihtiyacı duyan gelişmekte olan ülkeler için yeni bir kamu yönetimi anlayışı oluşturmanın unsuru olarak da değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

    Türkiye'de de bu yaklaşımlar çerçevesinde, devletin düzenleyici kapatasitesini daha etkili kılmak amacıyla, idari ve mali özerkliğe sahip BDK'lar kurulmuştur. Ancak, büyük ölçüde kuruluşlarının stratejik ve bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde gerçekleşmemiş olması nedeniyle, BDK'ların görevleri, yetkileri, idari yapılanmaları, karar alma süreçleri, bütçeleri, bağımsızlıkları ve hesap verebilirlikleri konusunda halen yoğun tartışmalar yaşanmaktadır.

    Kamu yönetimi içerisindeki yerleri ve görev, yetki ve sorumluluklarının neler olduğu konusundaki belirsizlik ve karmaşa nedeniyle, Türkiye'de BDK'lardan beklenen faydanın henüz yeterince elde edilemediği görülmektedir.

    BDK'ların bağımsızlıklarına bir taraftan siyaset, geleneksel bürokrasi ve özel çıkar grupları saygı duymalı diğer taraftan da BDK'lar faaliyet alanlarını düzenleyip denetlerken aldıkları nitelikli kararlar ile bağımsızlıklarının meşruiyetini kendileri temin etmelidir.

    Türkiye uygulamasına baktığımızda, görev tanımlarının muğlak olması, kendi aralarındaki ve diğer aktörler (siyaset ve bürokrasi) ile olan ilişkilerinin iyi belirlenmemesi, hesap verebilirliklerinin açıkça düzenlenmemesi ve nihayet karar organı olan kurul üyeliklerine yapılan atamalarda liyakaten çok patrimonyal siyasi kültürün bir gereği olarak sadakatin öne çıkması tehlikesi, BDK'ları patronaj ve partizanlığın yeni araçları olma noktasına getirme tehlikesi taşımaktadır.

    Uluslararası uygulamalara bakıldığında, incelenen ülkeler içerisinde A.B.D. ve İngiltere'deki düzenleyici kurum uygulamalarının başka ülkelere örnek oluşturacak gelişmişlikte olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum gösteriyor ki; yasa hakimiyeti ve iyi çalışan yargı sistemi, bağımsız düzenleyici kurumların başarı ile çalışması için olmaz ise olmaz koşullardır.

    1970'lerin sonundan itibaren gerek iktisadi alanda global ölçekte meydana gelen gelişmeler, gerekse AB çerçevesinde Avrupa ekonomilerinin hızla ivme kazanan bir bütünleşme sürecine girmeleri, düzenleme ve düzenleyici kurumlar konusunda Avrupa'da çok önemli gelişmeleri beraberinde getirmiştir. ABD'deki örneklerine benzer çok sayıda özel düzenleyici kurum ortaya çıkmış ve kamu politikaları alanında hissedilir ölçüde etkileri olmaya başlamıştır.

    Bağımsız düzenleyici kurum olgusunu, Kıta Avrupası'nda müdahaleci devlet anlayışından düzenleyici devlet anlayışına geciş sürecinin en belirgin göstergesi saymak yanlış olmayacaktır. 1970'lerin sonunda başlayan ve halen devam etmekte olan bu sürecin temel unsurları arasında, özelleştirme, piyasalarda ve kamu sektöründe rekabeti artırmayı hedefleyen liberalizasyon, ¬refah politikalarında reform ve düzenleme rejimindeki köklü değişiklikler yer almaktadır. Özellikle bilişim teknolojilerinde ortaya çıkan gelişmeler ve ekonomide müdahaleci yaklaşım yerine piyasa mekanizmasını vurgulayan yeni anlayış, eski düzenleme yöntemlerinin hızla terk edilmesini beraberinde getirmiştir.

    AB'ye üyelikleri kısa bir süre önce kesinleşen Polonya ve Macaristan deneyimleri, geçmişten gelen kamu yönetimi yapısı ile hukuki ve külterel geleneklerin, yeni yönetişim yapılarını oluşturmaya çalışırken ne kadar belirleyici olduğunu bir kez daha göstermektedir. Her iki ülkede de, merkezi idare elindeki yetkileri BDK'lara devretmek konusunda isteksiz ve tecrübesizdir. Ayrıca kamu yönetiminde kapasite eksikliği de dönüşÃ¼mü zorlaştırmaktadır.

    Türkiye, hukuki yapı ve kamu yönetimi bakımından Anglosakson geleneğe sahip A.B.D. ve İngiltere'den daha çok Kıta Avrupası'na benzemektedir. Müdahaleci iktisat politikalarına yatkın bir devlet geleneği bulunmaktadır. Bu nedenle, Türkiye'nin BDK'ların gelişip güçlenmesine çok elverişli bir zemin sunmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

    Ancak bir taraftan Türkiye'nin mevcut kurumsal altyapısını dönüştürerek ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırma ihtiyacı içinde olması, diğer taraftan da Avrupa Birliği Müktesabatının Ãœstlenilmesine İlişkin Ulusal Programında yer alan taahhütler çerçevesinde, çeşitli sektörlerini AB direktiflerine uygun olarak dönüştürmek zorunda olması nedeniyle, BDK'ların bu yönde önemli bir kurumsal işleve sahip olabileceği gözlemlenmektedir.

    Siyasetin, bürokrasinin ve özel çıkar gruplarının baskısına direnebilmeleri ve bunlardan etkilenmemeleri için, BDK'ların karar alma sürecinde bağımsız olmaları gerekmektedir. BDK'ların kararlarının meşruiyetini ve etkililiğini artırmak açısından, karar alma süreçlerinin mümkün olduğunca saydam olması önem arz etmektedir. Bu konuda 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun öngördüğü ilgililerin katılımını sağlayan saydam karar alma süreci iyi bir örnektir.

    Siyaset, bürokrasi, medya ve özel çıkar grupları, BDK'ların bağımsızlığına saygı göstermeli, BDK'lar da bu bağımsızlığın sorumluluğunu yerine getirmelidir. BDK'lar siyasi iktidarların kısa vadeli ve popülist poltikalarından etkilenmeden, faaliyet alanlarında bağımsız bir şekilde kararlarını alabilmelidirler. Örneğin, siyasi iktidarlar BDK'ların firma davranışları hakkındaki teknik nitelikteki kararlarını etkilemeye çalışmamalı, BDK'lar da bu doğrultuda ortaya çıkabilecek etkileme girişimlerine karşı durabilecek kapasiteye sahip olabilmelidirier.

    Öte yandan, BDK'lar faaliyetlerini, hükümet programları, yıllık programlar ve kalkınma planlarında önceliklendirilen politikalar çerçevesinde yürütmek durumunda olduklarını da bilmelidirler. Sektörlerle ilgili uzun vadeli politika öncelikleri ve temel tercihler siyasi otorite tarafından belirlenmelidir.

    Ayrıca, sektörel BDK'ların birbirleriyle, Rekabet Kurumu ile ve diğer kamu kuruluşlarıyla olan ilişkileri çerçevesinde görev, yetki ve sorumluluk paylaşımları net bir biçimde belirlenmelidir. Bu bağlamda, "Düzenleme Etiği" kavramının Türkiye'de tartışma gündemine girmesinde yarar vardır.

    İktisadi faaliyetlerin hangi alanlarda BDK'lar tarafından düzenlenip denetleneceği konusunda bir standart geliştirilmelidir. Piyasa tökezlemelerinin olduğu sektörlerin denetimi BDK'lar aracılığıyla yapılmalıdır. Piyasa tökezlemeleri ile açıklanamayan ve daha çok siyasetçinin hareket alanını daraltmaları beklenen Şeker Kurumu ve Tütün, Tütün Mamülleri ve Alkollü içkiler Piyasası Düzenleme Kurumu gibi kurumların geçiş kurumları olduğu göz önünde bulundurulmalı ve zamanı geldiğinde bunlar kapatılarak, benzeri yeni yapılanmalara gidilmemelidir.

    BDK'ların kuruluşunda her bir sektör için ayrı bir yapı oluşturulması yerine, uluslararası eğilimler paralelinde, elektrik ve doğal gaz piyasalarından EPDK'nın sorumlu tutulması- örneğinde olduğu gibi mümkün olan sektörlerde birleşik düzenleyici yapı tercih edilmelidir.

    Rekabet Kurumu ve sektörel BDK'lar dayanağını Anayasanın devlete "para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri" alma; "piyasalarda fiiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi" önleme görev ve sorumluluğunu yükleyen 167'inci maddesinden almaktadır.

    Son zamanlarda, Anayasal görev ifa eden BDK'ların davranışlarını etkilemek ve denetlemek amacıyla ilgili kamu kuruluşları tarafından kendi yetki alanları içerisinde yer alan bazı düzenlemelere gidildiği gözlenmektedir. Bu çerçevede;

    - BDK'ların yıllık hesaplarının, Başbakanlık tarafından belirlenen (Başbakanlık Müfettişi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Denetçisi ve Maliye Müfettişinden oluşan) üç kişilik bir komisyon tarafından denetlenmesi,

    - BDK'ların faaliyetleri hakkındaki yıllık sunulması ve faaliyetlerine dair TBMM bilgi verilmesi,

    - Maliye Bakanlığının BDK'ların gelir fazlalarını genel bütçeye aktarması,

    - 2003 Yılı Programının uygulanması, Koordinasyonu ve Izlenmesine Dair Karar'da BDK'ların ikincil mevzuat taslaklarını görüş almak üzere DPT'ye göndermelerinin öngörülmesi,

    - Başbakanlığın, BDK'ları yayımladığı tasarruf genelgeleri alarak harcamalarını dolaylı yönden etkilemesi düzenlemeler örnek olarak gösterilebilir.

    Son zamanlarda yaşanan bu gelişmeler, BDK'ların bağımsızlıklarını azaltmadan kuruluşları, yapılanmaları, yetkileri, işleyişleri ve denetimleri hususunda bazı standartlar getirmenin önemini göstermektedir.

    Bu konuda standart bir düzenlemeye gidilmezse, zaten parçalı ve dağınık bir yapı içerisinde olan bağımsız düzenleyici kurumlar sistemi, parçalı düzenlemeler ile daha da bozulacak ve BDK'lar kendilerinden beklenen işlevleri hakkıyla yerine getiremeyeceklerdir.

    12.07.2004 tarihli Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar Hakkında Kanun Tasarısı, bu konuda parçalı düzenlemeler yerine, getirmeyi amaçladığı bütüncül kapsamlı yaklaşımla bir ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanmış olmakla birlikte; içerdiği bazı düzenlemelerin bağımsız düzenleyici kurumların sahip olması gereken idari ve mali özerkliği nakseder hatta kimi zaman da ortadan kaldırır nitelikte olması nedeniyle; İlerleme Raporunda vurgulanan endişeyi doğrularcasına, merkezi idareden bağımsız olması planlanan BDK'ları tekrar yürütme organının idari ve mali vesayet denetimine sokmayı hedeflemektedir.

    Söz konusu Tasarı incelendiğinde düzenleyici ve denetleyici kurumların idari ve mali özerklikleri şeklen korunur gibi görünse de özü itibariyle kaldırılarak veya neredeyse sembolik hale getirilerek, söz konusu kurumlar "Bakanlık ile ilişkili" olmaktan çıkarılıp; adeta "Bakanlığın bağlı kuruluşları" haline dönüştürülmek istenmektedir.

    Bu bağlamda, belli bir sektörü düzenlemek veya denetlemek gibi spesifik bir görevden ziyade, piyasalarda rekabeti sağlamak gibi genel bir görevi olan Rekabet Kurumunun, genel görevli düzenleyici otorite olarak, söz konusu Kanun Tasarısının kapsamı dışında tutulması dahi düşÃ¼nülebilirdi.

    Son olarak şu hususun altı çizilmelidir: Ulusal Programdaki taahhütleri çerçevesinde çeşitli sektörlerini ilgili AB mevzuatına uygun olarak dönüştürmek zorunda olan Türkiye, AB'ye tam üyelik sürecinde sorunlarla karşılaşmamak için, bağımsız düzenleyici kurumların idari ve mali özerkliğine titizlikle riayet edilmesini sağlamalıdır.

     


    KAYNAKÇA

    - AKINCI, M.: Bağımsız idari Otoriteler ve Ombudsman, Beta Yayınları, istanbul, 1999.
    - ARDlYOK, Şahin: Doğal Tekeller ve Düzenleyici Kurumlar, Türkiye için Düzenleyici Kurum Modeli, Yayın No:0077, Ankara, Şubat 2002.
    - Devlet Planlama Teşkilatı: Katılım öncesi Ekonomik Program, Ankara, Ağustos 2002.
    - Devlet Planlama Teşkilatı: Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 2000.
    - DURAN LÃœTFÃœ: "Türkiye'de Bağımsız idari Otoriteler", Amme idaresi Dergisi 30(1), s. 3-10.
    - Rekabet Kurumu: Rekabet, Düzenlemeler ve Politikalar Kongresi (25¬26 Eylül 2003, Muğla Ãœniversitesi Kongre Merkezi), Yayın No:0162, Ankara, 2003.
    - Rekabet Kurumu: Bağımsız idari Otoriteler (5 Kasım 2001) , Yayın No:0080, Ankara, 2001.
    -Rekabet Kurumu: Regülasyon ve Rekabet, (15-16 Mart 2001), Yayın No.0081, Ankara, 2001.
    - Rekabet Kurumu: 4. Yıllık Rapor (2002 Yılı), Yayın No:0133, Ankara, 2003.
    - TAN, T: "Bağımsız idari Otoriteler", Perşembe Konferansıarı 4, Yayın No:0055, Ankara, Ocak 2000, s. 3-32.
    - TÃœSİAD : Bağımsız Düzenleyici Kurumlar ve Türkiye Uygulaması, Yayın No: TÃœSIAD - T/2002-12/349, Istanbul, Aralık 2002.
    - ULUSOY, Ali: "Bağımsız idari Kurumlar", Danıştay Dergisi Sayl:100, Ankara, 1999, s. 3-17.

     

     

    İçindekiler

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019