• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 13 / Yıl : 2005

  • AB Müktesebatının Uygulanışının Türk İş Dünyasına Etkileri: REKABET POLİTİKASI

  • AB Müktesebatının Uygulanışının Türk İş Dünyasına Etkileri: REKABET POLİTİKASI
    Dr.Şebnem OĞUZ

    17 Aralık Zirve toplantısında alınan karara göre 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile AB arasında katılım müzakereleri başlayacaktır. Bu müzakerelerde ele alınacak konu başlıklarından biri de rekabet politikası alanında olacak, devlet yardımları konusu da bu başlık altında ele alınacaktır. Bu alandaki müzakere sürecinde Türkiye'yi diğer aday ülkelerden ayıracak en temel faktör, AB'nin rekabet mevzuatına uyumun Türkiye için, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında Gümrük Birliği'ni oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'ndan gelen bir yükümlülük olmasıdır. AB'nin rekabet politikasına uyum, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde de Türkiye için kısa vadeli bir önceliktir. Türkiye, rekabet hukuku alanındaki mevzuatının önemli bir bölümünü, AB müktesebatı ve OKK'dan kaynaklanan yükümlülükleri ile uyumlu hale getirmiştir. Ancak, özel ve inhisari haklara sahip işletmelere uygulanan rekabet kuralları ile devlet yardımları alanında Topluluk mevzuatına uyum konusundaki mükellefiyetierin tam olarak yerine getirilmemiş olması eleştiri konusu olmaktadır.



    I. AVRUPA BİRLİĞİ'NDE REKABET POLİTİKASI



    AB'nin temel ekonomik hedefi, üye ülkeler arasında tüm ekonomik engellerden arındırılmış bir ortak pazar oluşturmaktır. Bu hedefe ulaşmak için Topluluğun kullandığı en temel ve etkin araç rekabet kuralları olmuştur. Topluluğun rekabet politikası, rekabeti bozduğu kabul edilen eylemleri engelleyerek, piyasa güçlerinin hakim olduğu bir ekonomik ortam yaratmayı ve bunu sürdürmeyi hedefler. Topluluğun rekabet politikası dört ana başlık altında incelenebilir. Bu ana başlıklar: -işletmelere uygulanan rekabet kuralları, -birleşmelerin kontrolü, -özel ve inhisari haklara sahip teşebbüslere uygulanan rekabet kuralları ve devlet yardımlarıdır. İşletmelere Uygulanan Rekabet Kuralları: Rekabet kavramı tanım olarak, piyasanın birbirinden bağımsız tedarikçilerden oluştuğunu varsayar. Dolayısıyla, şirketlerin piyasada bağımsız hareket etmelerini engelleyen anlaşmalar (sınırlayıcı anlaşma ), uyumlu eylemler ve kararlar rekabet ortamına aykırıdır. Avrupa Topluluğunu Kuran Antlaşma'nın (Antlaşma) 81. maddesi, üye ülkeler arasındaki ticareti etkileyen ve amacı veya etkisi ortak pazardaki rekabeti önlemek, kısıtlamak veya bozmak olan anlaşmaları ve uyumlu eylemleri yasaklamıştır.

     

    Bazı anlaşmalar bir yönden rekabeti kısıtlarken başka bir yönden rekabeti geliştirmekte ve piyasaya faydalı olmaktadır. Antlaşmanın 81 (3). maddesi uyarınca malların üretim ya da dağıtımına veya teknik ve ekonomik ilerlemeye katkıda bulunan ve ortaya çıkan yararın adil bir bölümünü tüketicilere sunan anlaşmalara 81. madde ile getirilen yasaktan muafiyet getirilebilmektedir. İşletmelere uygulanan rekabet kurallarına ilişkin temel AB mevzuatı 16 Aralık 2003 tarih ve 1/2003 sayılı "Antlaşmanın 81 ve 82. Maddelerinde Belirtilen Rekabet Kurallarının Uygulanmasına ilişkin Konsey Tüzüğü"dür . Birleşmelerin Kontrolü: Toplulukta hakim durum yaratan ya da bunu güçlendiren şirket birleşmeleri Antlaşma'nın 82. maddesi ile yasaklanmıştır. Bir firmanın ekonomik gücü, o firmanın piyasada rakiplerinin veya ara ya da nihai tüketicilerin tepkisini dikkate almadan faaliyette bulunmasına olanak sağladığında, söz konusu firmanın hakim durumda olduğu kabul edilir. Hakim durumda bulunmak firmanın kendi rekabetçi gücünden ve etkinliğinden kaynaklandığında Topluluk kuralları bakımından sorun yaratmaz. Ancak firma gücünü rekabeti engellemek için kullandığında, bu durum gücün kötüye kullanılması anlamına gelir. Bu nedenle, yanlış olan hakim durumun haksız kullanımıdır. AB'de şirket birleşmelerinin kontrolü 4064/1989 sayılı "Birleşme Tüzüğü" ışığında yapılmaktadır. Ö

     

    zel ve inhisari Haklara Sahip Teşebbüsler: Antlaşma'nın 86. maddesi, özel veya inhisari haklara sahip teşebbüslerin Topluluğun rekabet kuralları karşısındaki yerini ortaya koyar. Antlaşma'nın 86(1). maddesine göre, üye devletler, kamu teşebbüsleri ile kendilerine özel veya inhisarı haklar tanıdıkları teşebbüslerle ilgili olarak, başta Antlaşma'nın vatandaşlığa göre ayrımcılık yapılmaması ilkesini düzenleyen 12. maddesi ile rekabet kurallarını düzenleyen 81-89. maddeler olmak üzere, Antlaşma'ya aykırı düşen hiçbir tedbir alamayacak ve mevcut olanları da devam ettiremeyeceklerdir. Buradaki hükümler hem özel hem de kamu teşebbüslerini bağlayıcıdır. Burada dikkat çeken bir durum, kamu teşebbüslerinin varlığı ve bazı teşebbüslere özel veya inhisari haklar verilmesinin ilke olarak Antlaşma ile bağdaşır olması, ancak, böyle bir durum söz konusu olduğunda piyasadaki rekabetçi yapının bozulmaması için Antlaşma hükümleri yoluyla tedbir alındığıdır. 86(2). madde ise bir önceki maddedeki kurala istisna getirmektedir. Buna göre genel ekonomik yarara ilişkin hizmetle görevli ya da gelir getirici (mali) tekel niteliğinde olan teşebbüsler, rekabet kuralları başta olmak üzere AT Antlaşması'nda yer alan kurallara, bu kurallar kendilerine verilen asli görevlerin yerine getirilmesini hukuken veya fiilen engellemediği ölçüde tabi tutulacaktır.

     

    Topluluk uygulamasında genel ekonomik yarara yönelik hizmetler ile gelir getirici tekellerin tanımı yapılmamıştır. Komisyon ve Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD), her bir olay bazında bu istisna hükmünün uygulanıp uygulanamayacağına karar vermektedir. ATAD içtihatlarına bakııdığı zaman genel ekonomik yarar kapsamında değerlendirilen aktivitelerin bazıları şÃ¶yledir: Temel posta hizmetleri, su dağıtımı, elektrik dağıtımı, kırsal alanda posta hizmet ağının işletimi, belirli ulaşım hatlarının işletimi, televizyon hizmetlerinin işletimi, bir kamu telekomünikasyon ağının tesisi ve işletilmesi. Özel ve inhisari haklar genel olarak ulaştırma, enerji ve telekomünikasyon gibi "ağ sanayileri" alanında verilmektedir. Bu sektörlerde altyapı ve bu altyapı üzerinden sağlanan hizmetler arasında bir ayrım yapılmalıdır. Yatırım maliyeti ve ekonomik verim gibi sebeplerden dolayı ikinci ve rekabetçi bir altyapı kurmak çok zor olduğundan, sağlanan hizmetler bakımından rekabetçi şartlar sağlamak istenmektedir. Telefon ve elektrik ağları gibi altyapı kapsamındaki alanlarda özel ve inhisari haklar verilmesi meşrulaştırılabilse de özel ve inhisari hak sahipleri bu ağlar üzerinde sağlanacak telefonla iletişim hizmetleri ve elektrik tedariki gibi hizmetler alanında rekabet etmek isteyen firmalara bu ağlara erişim hakkı sağlamalıdır. Devlet Yardımları: Devlet yardımları ve devlet yardımlarının denetimi konusu, AT Antlaşması'nın 87-89. maddelerinde düzenlenmiş ve zaman içinde oluşturulan ikincil mevzuat ve ATAD kararlarıyla geliştirilmiştir. 87(1). madde uyarınca, Antlaşma'da aksine hüküm bulunmadıkça, bir üye devlet tarafından veya devlet kaynakları vasıtasıyla herhangi bir şekilde yapılan ve belirli teşebbüslere veya belirli malların üretimine menfaat sağlayarak rekabeti bozan veya bozmakla tehdit eden her türlü yardım, üye devletler arasındaki ticareti etkilediği ölçüde, ortak pazarla bağdaşmaz. Aslında Antlaşma'da devlet yardımı tanımı yoktur, Topluluk ile bağdaşmayan devlet yardımlarının neler olduğu Komisyon ve ATAD yorum ve içtihatlarına bırakılmıştır.

     

    ATAD'ın devlet yardımlarının açık bir tanımını yapmaktan kaçınmasının arkasında, tanımın yapılmasının kavramı daraltabileceği endişesi yatmaktadır . 88(1). madde uyarınca Komisyon, üye devletlerle işbirliği içinde bu devletlerde mevcut olan tüm yardım sistemlerini sürekli inceler ve üye devletlere, ortak pazarın sürekli gelişimi veya işleyişi için gereken uygun tedbirleri önerir. Antlaşma'nın 88(3). maddesine göre Komisyon, görüşlerini bildirebilmesi için, yardımın yapılması veya değiştirilmesi ile ilgili tasarılardan zamanında haberdar edilir. 994/98/EC sayılı ve 7 Mayıs 1998 tarihli Konsey Tüzüğü ile Komisyon'a devlet yardımları alanında grup muafiyet tüzükleri kabul etme yetkisi getirilmiştir. Komisyon, söz konusu Tüzükle, AR-GE, çevre koruma, istihdam ve eğitim ile bölgesel yardımlara yönelik devlet yardımları için muafiyet tüzükleri çıkarabilecektir. Böylece belirli şartları taşıyan devlet yardımlarının ortak pazarla bağdaşır olduğu kabul edilecek ve bu yardımlar Komisyon'a bildirim şartından muaf tutulacaktır. Halihazırda Komisyon dört grup muafiyet tüzüğü kabul etmiştir. Bunlar yaşam standardını ve kalitesini artırdığı düşÃ¼nülen Küçük ve Orta Boyutlu işletmelere (KOBi'lere) yapılacak yardımlara, istihdam yardımlarına , eğitim yardımlarına ve "de minimis" kapsamındaki yardımlara sağlanacak muafiyete ilişkin tüzüklerdir.



    II. TÃœRKİYE'NİN TOPLULUK REKABET POLİTİKASINA UYUM DURUMU, İZLENEN POLİTİKALAR



    Türkiye-AB ilişkilerinin temeli olan ve Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında bir ortaklık kuran 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Anlaşması'nda ve ardından 1 Ocak 1973'te yürürlüğe giren Katma Protokol'de, Türkiye'nin Topluluk ile ilişkilerinde Topluluğun rekabet ilkelerinin uygulanması gerektiğine ve bu ilkelerin uygulama şart ve usullerinin tespit edileceğine dair hükümler yer almıştır. Türkiye'nin Topluluğun rekabet politikasına uyum konusundaki en kapsamlı taahhütleri ise 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında Gümrük Birliğini oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararında yer almıştır. Bu Karar ile Türkiye, Gümrük Birliği'yle amaçlanan ekonomik bütünleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla rekabet kurallarıyla ilgili mevzuatını AB mevzuatıyla uyumlu hale getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu konuya ilişkin yükümlülükler 1/95 sayılı OKK'nın 32-43. maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeler, temelde Antlaşma'nın rekabet ve devlet yardımlarına ilişkin hükümleri ile büyük paralellik arz etmektedir.

     

    AB'nin katılım kriterlerinin karşılanması yönünde ilerleme kaydedilmesi amacıyla Türkiye için önceliklerin belirlendiği bir yol haritası niteliğinde olan ve 8 Mart 2001 tarihinde Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi tarafından resmi olarak kabul edilen, daha sonra Mayıs 2003'de gözden geçirilen Katılım Ortaklığı Belgesi'nde de AB'nin rekabet politikasına uyum, Türkiye için kısa vadeli bir önceliktir. Bu konuda KOB'da yer alan öncelikler 3 başlık altında toplanabilir: -Devlet yardımlarına ilişkin AB müktesebatına uyum sağlanması ve Topluluk kriterlerine dayanan etkin bir devlet yardımı kontrolünün sağlanması için ulusal devlet yardımları izleme otoritesinin oluşturulması. -Tekeller ve özel veya inhisari haklara sahip işletmeler ile ilgili mevzuatın uyumlaştırılması. -Anti-tröst alanında ikincil mevzuatın uyumunun tamamlanması. Rekabet Mevzuatı Uyumu: Avrupa Komisyonu'nun diğer aday ülkeler gibi Türkiye için de her yıl yayımladığı ve Türkiye ile Birlik arasındaki ilişkileri, özellikle AT-Türkiye Ortaklık Anlaşması, Kopenhag siyasi ve ekonomik kriterleri ile Türkiye'nin AB müktesebatını üstlenebilme kapasitesi bağlamında değerlendiren İlerleme Raporları'nın "Rekabet" bölümünde, Türkiye'nin rekabet alanındaki mevzuatının önemli bir bölümünü, müktesebat ve 1/95 sayılı OKK'dan kaynaklanan yükümlülükleri ile uyumlu hale getirdiği vurgulanmaktadır.

     

    Ekim ayında yayımlanan 2004 İlerleme Raporu'nda da Türkiye'nin ikincil mevzuata ilişin olarak pek çok grup muafiyet tüzüğü çıkardığı ifade edilmiş ve müktesebat uyumunun oldukça ileri seviyede olduğu vurgulanmıştır. Komisyonun mevzuat uyumu konusunda işaret ettiği eksiklikler ise (dikey kısıtlamalar ve yatay işbirliği anlaşmaları konularında daha fazla uyuma ihtiyacı gibi) kısa sürede giderilebilecek niteliktedir. Ulusal Program'da (2003), Rekabet Politikası önceliği altında çıkarılması öngörülen "2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara ilişkin Grup Muafiyeti Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına ilişkin Tebliğ" ile "Araştırma ve Geliştirme Anlaşmalarına ilişkin Grup Muafiyeti Tebliği" yürürlüğe girmiştir . Yine aynı bölümdeki taahhütlerimizden olan "Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına ilişkin Grup Muafiyet Tebliği" çalışmaları devam etmektedir.

     

    Özel ve İnhisari Haklar Konusunda Uyum: Türkiye, serbest piyasa ekonomisinin şartı olan rekabetin korunmasını sağlamak ve Katılım Ortaklığı Belgelerinde işaret edildiği üzere özel ve inhisari haklara sahip teşebbüsler alanında AB rekabet mevzuatına uyum sağlamak için 1/95 sayılı OKK'nın 41 ve 42. maddelerinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek durumundadır. 1/95 sayılı OKK'nın 41. maddesine göre, Türkiye, Gümrük Birliği'nin yürürlüğe girmesini izleyen birinci yılın sonuna kadar, kamu teşebbüsleri ve kendilerine özel veya inhisari haklar tanınmış diğer teşebbüslerle ilgili olarak, başta 86. madde olmak üzere AT Antlaşması hükümlerinin ve bunun yanı sıra ikincil mevzuatın ve bu temel üzerinde geliştirilmiş olan içtihat hukukunun içerdiği ilkelerin uygulanmasını temin edecektir. 42. maddede ise Türkiye'nin, ticari nitelikteki devlet tekellerini Ortaklık Konseyi'nin saptadığı koşullara ve takvime uygun biçimde aşamalı olarak uyarlayarak OKK'nın yürürlüğe girdiği tarihi izleyen ikinci yılın sonundan itibaren malların temini ve pazarlanması bakımından üye devletler uyrukları ile Türkiye uyrukları arasında hiçbir ayrım gözetilmemesini sağlayacağı hükmüne yer verilmiştir. Türkiye'de devlet, piyasanın en önemli aktörlerindendir ve özel ve inhisari haklara sahip teşebbüsler ekonomik faaliyetlerin oldukça önemli bir bölümünü üstlenmiş durumdadır; 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca rekabet kurallarının kamu ve özel sektör ayrımı yapılmaksızın piyasada faaliyet gösteren her türlü teşebbüse uygulanacağı hükme bağlanmıştır .

     

    Bu düzenlemeye rağmen, Türkiye'de özel ve inhisarı haklara sahip teşebbüslere rekabet kurallarının etkili bir biçimde uygulanamıyor olması, İlerleme Raporları'nın rekabet bölümde yer alan temel eleştirilerden biridir. 2004 yılı İlerleme Raporu'nda da bu konuda uyum için önemli çaba gerektiği vurgulanmıştır. Avrupa Birliği Müktesebatının Uygulanmasına ilişkin Ulusal Program'da (2001), özel ve inhisari haklar verilmiş kamu teşebbüsleriyle ilgili düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu konudaki uyum çalışmalarında unutulmaması gereken AB sisteminde özel ve inhisari haklara sahip kamu teşebbüslerinin yasaklanmadığıdır. Yapılması gereken bu teşebbüslerin de rekabet kuralları kapsamında değerlendirilebilmesidir.

     

    Devlet Yardımları Alanında Uyum: Türkiye, 1/95 sayılı OKK ve Katılım Ortaklığı Belgesi'ndeki hükümler çerçevesinde devlet yardımlarına ilişkin AB müktesebatına uyum sağlamak ve Topluluk kriterlerine dayanan bir ulusal devlet yardımları izleme otoritesini oluşturmakla yükümlüdür. Ancak Türkiye'nin her iki konuda da yükümlülüklerini tam olarak yerine getirememiş olması İlerleme Raporları'nda sürekli eleştiri konusu olmaktadır. Bu durum ayrıca rekabet politikası alanındaki Gümrük Birliği hükümlerinin uygulanması için gerekli kuralları içerecek Ortaklık Konseyi Kararı'nın alınmasını engellemektedir . Ayrıca, 1/95 sayılı OKK'nın "Ticari Korunma Araçları" başlıklı 44. maddesinde özetle, diğer hususların yanı sıra devlet yardımlarına ilişkin AB müktesebatının Türkiye tarafından benimsenmiş olması halinde ticari korunma araçlarının Ortaklık Konseyi tarafından askıya alınabileceği belirtilmiştir . Yani AB'nin Türkiye kaynaklı ithalata uyguladığı ticari önlem mekanizmalarının gözden geçirilebilmesi için, rekabet ve devlet yardımları mevzuatının etkin olarak uygulandığına ilişkin tatminkar düzeyde bir geçmiş uygulama kaydı gerekmektedir. Topluluk hukuku bakımından devlet yardımı kavramı çok geniş ele alınmış ve merkezi idareyi ifade eden "devletin yanı sıra yerel yönetimlerin hatta kamu iktisadi teşebbüslerinin sağladıkları menfaatler de devlet yardımı sayılabilmekte iken, bu geniş anlamıyla devlet yardımları konusunda Türk hukukunda tek bir kodifikasyon yoktur. Türkiye'de devlet yardımları birden çok mevzuatla düzenlenmiş ve birden çok kuruluş tarafından verilmektedir. Değişik idareler, değişik yasal dayanaklarla ve değişik biçimlerde Topluluk hukuku bakımından devlet yardımı olarak nitelenebilecek menfaatler sağlamaktadırlar .

     

    Yerli ve yabancı yatırımlara devlet yardımları Hazine Müsteşarlığınca, ihracat destekleri ve serbest bölge muafiyetleri Dış Ticaret Müsteşarlığınca, ihracat kredisi ve sigortası Eximbank tarafından, Küçük ve Orta Boyutlu işletmelere (KOBi) kredi ise Halk Bankası tarafından verilmektedir. Kalkınma Bankası, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÃœBiTAK), Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) gibi kuruluşlar da çeşitli alanlarda devlet yardımı mekanizmasında yer almaktadır. Bütün bu yardımların Topluluk hukukuyla uyumlu olup olmadığı bir yana bırakılsa dahi, bu alandaki mevcut durum AB'ye üyelik sonrası Komisyon'a bildirim yükümlülüğü bakımından sorun olabilecektir .

     

    Halihazırda, Türkiye'nin Gümrük Birliği'nden doğan bildirim yükümlülüğü de gerektiği gibi yerine getirilemediği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Rekabet ve devlet yardımları kurallarının üyelikle birlikte son anda uygulanmasından doğabilecek olumsuzluklardan kaçınmak amacıyla, aday ülkeler AB ilkeleri ve kriterlerine uygun izleme ve raporlama sistemleri kurmak durumundadırlar. Dolayısı ile üyelik öncesinde aday ülkede, ilgili yasal çerçeve, yeterli idari kapasite ve güvenilir bir uygulama kaydı olmak zorundadır. Türkiye'de AB kriterlerine dayanan etkin bir devlet yardımları kontrol sistemi olmadığı gibi farklı yasal düzenlemelere dayanan mevcut yardım programlarının bir envanteri de mevcut değildir. 1/95 sayılı OKK'dan kaynaklanan, Türkiye'nin yardım programlarını her yıl AB'ye bildirmesi yükümlülüğü, envanter yokluğu nedeniyle, bildirimlerin raporlama metodolojisi ve düzenlilik açısından tatminkar olmamasından dolayı eleştirilmektedir. Devlet yardımları envanterinin oluşturulması ile bu alanda mevzuat taraması yapılarak devlet yardımı oluşturabilecek önlemler ve hukuksal dayanaklar belirlenebilecek, aynı konuda farklı birimlerce verilen yardımlar tespit edilecek ve Topluluk mevzuatına uyumda temel veriler oluşturulacaktır . Bunun dışında, söz konusu envanter sayesinde Türkiye, devlet yardımlarını Komisyon'a bildirim yükümlülüğünü sağlıklı bir şekilde yerine getirebilecektir.

     

    Türkiye'de devlet yardımlarını izleme ve denetleme görevini üstlenecek bir kuruluş bulunmamaktadır ve devlet yardımlarının denetlenmesi 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamına girmemektedir. Ulusal Program'da (2003), devlet yardımlarıyla ilgili AB mevzuatına uyumun, devlet yardımlarını izleme ve denetlemeden sorumlu olacak otoritenin 2003 yılına oluşturulmasına müteakip başlanacağı taahhüt edilmiştir . Kurulacak olan devlet yardımları izleme biriminin, Türkiye'deki devlet yardımlarını şeffaf ve tarafsız olarak izleyebilmesi için idari ve işlevsel olarak bağımsız olması ve siyasi etki ve baskılardan uzak kalabilmesi şarttır. Ayrıca, devlet yardımlarını izleme ve denetlemeden sorumlu olacak bu birimin devlet yardımlarının uygulanmasına ilişkin süreçlerde yer almaması gerekir. Gümrük Birliği ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nden doğan yükümlülükler ve Ulusal Program'da yer alan bu taahhüt çerçevesinde, devlet yardımlarını koordine edecek, izleyecek ve denetleyecek bir birimin kurulması için çalışmalar başlamıştır. Söz konusu çalışmalar, esasen Şubat 2001 'de oluşturulan ve koordinasyonunu ABGS'nin yaptığı bir çalışma grubu marifetiyle yürütülmüştür. Çalışma grubuna Maliye Bakanlığı, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları, DPT Müsteşarlığı, Rekabet Kurumu, TÃœBiTAK ve KOSGEB temsilcileri iştirak etmişlerdir. Çalışma grubu, çalışmalarını Mart 2002'de tamamlamış ve Mayıs 2002'de "Devlet Yardımlarının izlenmesi ve Denetlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı Taslağı" Başbakanlığa sevk edilmiştir. Çalışmalar sırasında Avrupa Komisyonu'nun görüşÃ¼ne de başvurulmuştur.

     

    Söz konusu taslakta Tarım ve Balıkçılık sektöründe uygulananlar hariç olmak üzere, devlet yardımlarını izlemeye, denetlemeye, yapılacak işlemlere, alınacak önlemlere ve gerekli ilke ve uygulama yöntemlerini vermeye yetkili bağımsız bir kurumun oluşturulması öngörülmüştür. Çalışma grubunun ilk yaklaşımı, devlet yardımları izleme otoritesinin Rekabet Kurumu altında oluşturulması şeklinde olmuşsa da daha sonra çalışma grubu üyeleri ilgili otoritenin bağımsız bir kurum şeklinde oluşturulması üzerinde ekseriyetle fikir birliğine varmışlardır. Yeni hükümet döneminde, Temmuz 2003 tarihli Ulusal Program'da da belirtildiği üzere, devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi amacıyla DPT teşkilatı altında kurumsal bir yapılanmanın oluşturulması öngörülmüştür. 2003 yılı Ulusal Programı'nın yayımlanmasını müteakip, DPT Müsteşarlığınca, daha önce Başbakanlığa sevk edilen taslak esas alınmak suretiyle çalışmalara devam edilmiş ve konuya ilişkin yeni bir taslak hazırlanmak suretiyle Başbakanlığa sevk edilmiştir. Devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin çıkarılacak olan Kanun ile bu alandaki usul ve esasların belirlenmesi hedeflenmektedir. Devlet ve kamu teşebbüsleri arasındaki mali ilişkilerin şeffaflığı, ihmal edilebilir yardımlar, bölgesel yardım yoğunlukları gibi konular çıkarılacak ikincil mevzuatla düzenlenecektir. Devlet yardımları izleme biriminin kurulmasıyla ve devlet yardımı veren uygulayıcı kuruluşların yapılan yardımı bildirimde bulunma zorunluluğuyla devlet yardımlarının izlenmesi, mevzuata uygunluğunun değerlendirilmesi ve denetlenmesi görevi tek elden yapılabilecek ve 1/95'den kaynaklanan, Komisyon'a gerekli bildirimlerin yapılması yükümlülüğü daha sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilecektir.

    İçindekiler

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019