• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 9 / Yıl : 2003

  • Avrupa Birliği’nin Rekabet Politikasının Değerlendirmesi

  • Avrupa Birliği’nin Rekabet Politikasının Değerlendirmesi

    AV. Nisa ÃœNAY
    Rekabet Kurumu Başkan Danışmanı

    1. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN REKABET MEVZUATINA GENEL BAKIŞ

    1. Genel Olarak

    Bilindiği gibi Avrupa Ãœlkelerinin iç pazarı oluşturmak için başlattıkları ekonomik bütünleşme girişimi devam eden bir süreçtir. Bu bağlamda giderek daha fazla ülke Avrupa Biriliği’ne (AB) katılmakta ve üye ülkelerin Birlik ile bütünleşme düzeyi zaman içinde artmaktadır. Bütünleşmiş ve hemen hemen eşit koşullarda gelişen bir Avrupa yaratmak için de, Avrupa iç pazarına ulaşmak amacıyla ekonomik koşullar adım adım uyumlaştırılmaktadır. İç pazarın tamamlanması için bir rekabet politikasının varlığı şarttır. İç pazarın varoluş nedeni, tüm üye devletlerde firmaların eşit seviyede rekabet etmesine fırsat vermektedir. Bu çerçevede rekabet politikası;

    • Yenilik ve teknik ilerlemeye uygun bir ortam yaratarak ekonomik verimliliği artırmayı amaçlamakta,
    • Tüketicilerin en iyi koşullarda mal ve hizmet satın almalarını sağlayarak onların menfaatlerini korumakta,
    • Şirket ve ulusal otoritelerin rekabete aykırı herhangi bir uygulamasının sağlıklı rekabeti engellemesini önlemektedir.

    Avrupa hukukunun oluşumu devam eden bir süreçtir.Bu hukukun oluşumu konusunda günümüzde gelinen nokta genel olarak Topluluk mevzuatı (“acquis communautaireâ€) olarak adlandırılmakta ve bu terim Avrupa Hukukunun evriminin mevcut durumunu göstermektedir. AB rekabet politikası, firmaların koruyucu anlaşmalar yoluyla pazarı paylaşmalarını önleyerek iç pazarın tekliğini garanti etmeli ve belirli piyasaların tekelleşmesine engel olmalıdır. Piyasalar kısıtlayıcı anlaşmalar veya şirket birleşmeleri sonucunda tekel hale gelebilmektedir. Rekabet kurallarının, piyasa güçlerine dayalı bir Avrupa ekonomik alanın etkili işlev görebilmesini sağlaması amaçlanmaktadır. Avrupa Topluluğu’nun rekabet politikası (AT Antlaşmasının 81 ila 89. maddeleri, eski 81 ila 94) beş ana ilkeye dayalıdır:
    • teşebbüsler arasında yapılan; üye devletler arasındaki ticareti etkileyen ve ortak pazardaki rekabeti önleyen, kısıtlayan veya bozan uyumlu eylemler, anlaşmalar ve birliklerin yasaklanması;
    • üye devletler arasındaki ticareti etkilediği ölçüde, ortak pazardaki hakim durumun kötüye kullanımın yasaklanması;
    • her ne şekilde olursa olsun üye devletler tarafından veya devlet kaynakları yoluyla verilen ve belirli malların üretimini kayırarak rekabeti bozma ihtimali olan yardımların denetlenmesi;
    • öngörülen ittifakları onaylamak veya yasaklamak suretiyle, Avrupa boyutu olan birleşmelerin koruyucu denetimi;
    • telekomünikasyon, ulaştırma veya enerji gibi, kamu veya özel işletmelerin şimdiye kadar tekelci evrim göstermiş olduğu belirli sektörlerin serbestleştirilmesi.

    Bununla birlikte, özellikle teşebbüsler arasındaki bir anlaşma, ürünlerin üretimi veya dağıtımını iyileştirmesi yada teknik ilerlemeyi teşvik etmesi halinde ilk iki ilkeden sapma söz konusu olabilmektedir. Sosyal sübvansiyonlar veya kültür ve mirasın korunmasını teşvik amaçlı sübvansiyonlar da rekabet kurallarının katı uygulamasındaki istisna örnekleri arasında yer almaktadır. Öte yandan rekabet kuralları, bir veya daha fazla firmanın daha zayıf firmalar üzerindeki ekonomik güçlerini uygunsuz şekilde kullanmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Buradaki amaç hakim durumun kötüye kullanılmasının önlenmesidir. Yine üye devlet hükümetlerinin kamu işletmeleri lehine ayrımcılık yaparak veya devlet yardımlarını özel sektör işletmelerine vererek kuralları bozma girişimlerinin de önlenmesi gerekmektedir. AB’de etkili bir rekabet politikası uygulanabilmesindeki güçlük, Topluluğun bazen çelişkili gibi görünen amaçları sürekli ele almak zorunda olmasında yatmaktadır, çünkü Topluluk;

    • İç pazarda tam rekabet arayışının Avrupa’daki işyerlerini dünya piyasasında daha az rekabetçi kılmamasını;
    • Serbestleştirme çabalarının temel gereksinimleri karşılayan kamu hizmetlerinin idamesini tehdit etmemesini sağlamak durumundadır.

    Avrupa Komisyon’nun 1994 Büyüme, Rekabet Gücü ve İstihdam konusundaki Beyaz kitabı global rekabet gücü politikasının dört hedef bugün de güncelliklerini korumaktadır:

    • Avrupa’daki firmaların globalleşmiş ve birbirine bağımlı yeni rekabet durumuna uyum sağlamalarına yardımcı olmak;
    • Bilgiye dayalı bir ekonomiye aşamalı geçişle bağlantılı rekabet avantajlarından yararlanmak;
    • Sanayiinin sürdürülebilir gelişimini teşvik etmek;
    • Arzdaki değişikliğin hızı ve talepte buna uygun ayarlamalar arasındaki zaman farkını azaltmak.

    Rekabet politikası kuralları, AB’nin idare organı olan Avrupa Komisyonu üzerinden uygulanmaktadır. Avrupa Komisyonu, rekabet politikası kurallarının uygulanmasındaki deneyimler konusunda tavsiyelerin oluşturulması ve görüşlerin yansıtılmasında da rol oynamaktadır. Avrupa Komisyonu’nun, uygulama sistematiği nedeniyle, rekabet politikasının uygulanmasında ortaya çıkan sorular ve sorularla ancak bunlar ortaya çıktıkça ilgilenmesi gerekmektedir. Avrupa Topluluklarının oluşumunun başlangıcından itibaren, antitröst ve birleşmelerin kontrolü rekabet politikasının odak noktasıdır. Tröstler, rekabetten kaçınmak ve daha yüksek fiyatlar isteyebilmek için piyasayı aralarında bölme eğilimindedir. Rakip firmaların birleşmesi halinde, piyasada hiç rakip şirketin kalmaması ya da az sayıda rakip şirketin bulunması riski ortaya çıkmakta, bu durum da rekabeti ortadan kaldırmakta yada çok seviyede rekabetin yaşanmasına neden olmaktadır. Böyle zamanlarda Avrupa Komisyonu bu tür piyasa davranışını yasaklayabilmekte ve/veya cezalandırabilmektedir. Anti-tröst ve birleşmenin kontrolü, uzun süredir uygulanan ve Topluluk politikası olarak zaman içinde ayrıntılı bir şekilde geliştirilen alanlardır. Ancak son zamanlarda, Avrupa Komisyonu, özel sektör şirketlerine verilen devlet yardımlarının sebep olduğu rekabette bozulmalar konusu ise o üye devletin ulusal organlarınca ele alınmaktadır.

    1.2. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın Etkisi

    Taraflar Avrupa Komisyon’un kararlarına Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’na (ATAD) başvurarak itiraz edebilmektedir. 1960-1980 yılları arasında, Konsey’de pek çok konuda siyasi çıkmaz yaşanmasına rağmen Divan, ortak pazarın bütünleşme sürecini hızlandırma hususunda çoğu kez aktif rol üstlenmiştir. Örneğin Continental Can1 davasında Avrupa Topluluğu Adalet Divanı, 82. maddenin anlamını genişleterek, piyasayı kontrol eden şirketlerin davranışı üzerinde uygulanabilir hale getirmiştir. Söz konusu davranış başka bir şirketle birleşmeden dolayı piyasa veya rekabet yapısını etkilemekte ve böylelikle ilk şirketin pazar gücünü artırmaktadır.2 Mevzuat daha kolaylıkla kabul edilebildiğinden, Divan kararlarının hukuk sistemini geliştirme süreci daha yavaş olmaktadır.

    1.3. Modernizasyon Hakkında Beyaz Kitap

    Komisyon, değişen bir ortamda çalışmak, kendini yeni zorlu koşullara uydurtmak ve nihayetinde sorumluluklarındaki artışla başa çıkmak durumunda olduğundan, rekabet politikasının modernizasyonu ve bizzat Komisyon’un içinde reform gerekli hale gelmiştir. Komisyon, yetersiz kaynaklardan dolayı karşısına gelen dosyalarla başa çıkma konusunda sıkıntı çekmekte ve bu durum, hemen her münhasır anlaşmanın, bu münhasır anlaşmaları kesinlikle yasaklayan ve muafiyet gerektiren 81(1). maddeyi ihlal ettiğini tespit eylemiyle de ağırlaşmaktadır. Bu, sadece Komisyon üyelerinin resmi kararıyla yapılabilmektedir. Ulusal otoritelerin muafiyet tanıma yetkisi olmadığından ve Komisyon’un işlemleri başlatması halinde Topluluk hukukunu uygulama yetkilerini kaybetmeleri nedeniyle 81. (şirketlerin uyumlu eylemleri yoluyla rekabetin bozulması) ve 82. maddeler (bir şirketin hakim durumu kötüye kullanması) çerçevesinde Komisyon’un görevini ifa etmeleri için hemen hemen hiç bir motivasyon bulunmamaktadır.

    Ancak 1999’da “Modernizasyon†hakkında bir Beyaz Kitap yayınlanmıştır. Bu çerçevede, ulusal mahkemeler ve otoritelerin muafiyet vermesine imkan sağlamak üzere Konsey’in 17 sayılı Tüzükte³ değişiklik yapması gerektiğini teklif etmesi öngörülmüştür. Bu durumda, Komisyon resmi işlemlerine başlar başlamaz ulusal otoritelerin Topluluk hukukunu uygulama yetkisinin hükümsüz hale gelmemesi de teklif edilmektedir. Ancak bu inisiyatifin 2002’den önce mevzuatla sonuçlanması olası değildir.

    1.4. Rekabet Hukuku Konusunda İkincil Mevzuat

    Anlaşma’da ortaya koyulan hükümler ikincil mevzuat hükümleri ile güçlendirilmektedir. Rekabet hukukuyla ilgili tüzükler hem Konsey hem Komisyon tarafından kabul edilmiştir:

    • Usul Kuralları: 17 sayılı Tüzük rekabet kurallarının uygulanması için temel bir düzenleyici çerçeve, 3385/94 sayılı Tüzük bildirimler ve şikayetlerle ilgili formaliteler ve 2842/98 sayılı Tüzük Duruşma Yetkilisinin yetki alanlarıyla tamamlanan duruşma prosedürü şekillerini içermektedir. 4
    • Daha az öneme sahip anlaşmalar, ilgili piyasa tanımı ve ilgili dosyaya erişim konusundaki Komisyon Tebliğleri kanun gücünde değildir ancak idari işlemlerinde Komisyon’u üçüncü şahıslara karşı bağlamaktadır.
    • Uzmanlaşma, AR-GE, dikey anlaşmalar ve teknoloji transferi anlaşmaları vb. konulardaki grup muafiyet tüzükleri Komisyon’un 81 (eski 85) (1). Maddenin uygulanmasından muaf tuttuğu anlaşma kategorilerini ortaya koymaktadır. Birleşmenin kontrolü tüzüğü5 birleşmeleri, devralmaları ve “tam işleyen†ortak girişimleri değerlendirmek için hem maddi hem usule yönelik çerçeveyi tesis etmektedir.


    2. KISITLAYICI ANLAŞMALAR VE UYUMLU EYLEMLER

    Avrupa Komisyonu’nun ilk faaliyet alanlarından biri, piyasayı aralarında paylaştıran ve o piyasada aralarındaki rekabeti engelleyen veya azaltan şirketlerin kartel oluşturmasını kontrol etmektedir.

    2.1. Tanım

    AB Antlaşması’nın 81(1). Maddesi, firmalar arasında yapılan ve “üye devletler arasındaki ticareti etkileyen ve amacı veya etkisi ortak pazardaki rekabeti önlemek, kısıtlamak veya bozmak olan anlaşmalar (üretim, işleme veya pazarlamanın aynı safhasındaki) hem dikey anlaşmalar (ekonomik ve ticari sürecin farklı safhalarında faaliyet gösteren ve birbiriyle rekabet halinde olmayan ilgili firmalar ) için geçerlidir.

    Bu kavramları daha detaylı tanımlamak gerekirse; kısıtlayıcı anlaşma iki veya daha fazla firma arasında yapılan ve taraflarından biri veya daha fazlasının belirli bir davranış türü benimsemesini gerektiren bir anlaşmadır. Uyumlu eylem, kısıtlayıcı anlaşmanın bir basamak altındadır. Firmalar arasında eşgüdümü içerir ancak tam olarak bir anlaşma değildir. Uygulamada bu iki teorik işbirliği şekli arasında ayırım yapmak kolay olmadığı için, Komisyon sadece, kendisine sunulan şekliyle davaları analiz ederek 81(1). Madde kapsamına giren anlaşmalar ve 81(1). Madde kriterlerini karşılamayan paralel davranışlar arasında ayırım yapmaktadır.

    2.2 Yaptırım

    81. madde ihlal edildiğinde, Komisyon 17 sayılı Tüzüğün 3. maddesi çerçevesinde ihlalin sona erdirilmesi talimatı, veya aynı Tüzüğün 15. maddesi çerçevesinde para cezaları verebilmektedir.17. sayılı Tüzüğün 15. Maddesi firmalara 1,000 ve 1 milyon Euro arasında veya bir önceki ticari yılında firmanın toplam cirosunun (satışı) % 10’una kadar bir meblağda para cezası verilmesine imkan sağlamaktadır. Komisyon’un verdiği en yüksek münferit para cezası Volkswagen / Audi davasında 102 milyon Euro’dur ve Komisyon burada dikey bölgesel kısıtlamaları cezalandırmıştır. Bu karar bir üye devletteki Volkswagen / Audi bayilerinin, aynı otomobiller için fiyatların daha yüksek olduğu başka bir üye devletteki müşterilere otomobil satmasının yasaklanması nedeniyle alınmıştır. Para cezaları belirleme yöntemi, 1996 ve 1998 tarihli Komisyon Tebliği’nde açıklanmıştır.

    2.3. Genel Politika ve Uygulamalar

    Komisyon kısıtlayıcı anlaşmalar ve uyumlu eylemlerle ilgili olarak geniş çaplı bir genel politika tesis etmiştir. Bu şekilde belirli tür anlaşmalar hemen hemen hiç istisna olmaksızın yasaklanmıştır. Bunlar:

    • Fiyatları doğrudan veya dolaylı olarak sabitleyen yatay ve dikey anlaşmalar;
    • Satış koşulları konusundaki anlaşmalar
    • Fiyat kısıtlamalarıyla ilgili olanlar veya ithalat yada ihracatı yasaklama, kısıtlama veya aksine teşvik etme amacında olanlar gibi, piyasa segmentlerini izole eden anlaşmalar;
    • Ãœretim veya teslim kotalarıyla ilgili anlaşmalar;
    • Yatırım anlaşmaları;
    • Ortak satış büroları;
    • Pazar paylaşım anlaşmaları;
    • Münhasır kolektif pazarlar;
    • Diğer ticari tarafların aleyhinde ayırımcılığa yol açan anlaşmalar;
    • Kolektif boykot;
    • İsteğe bağlı tahditler; (belirli türdeki rekabetçi davranışa girmemeyi taahhüt eden anlaşmaları).

    Yukarıda açıklanan şekliyle Volkswagen davasındaki Avrupa Komisyonu kararı, bu genel politikanın bir parçasıdır. Davadan önce Volkswagen, İtalya çevresindeki üye devletlerde otomobillerini daha yüksek fiyatla satmaktaydı ve İtalya’daki bayilerini de bu diğer üye devletlerden müşterilere otomobil satmamaya mecbur etmişti. Konudan haberdar olduktan sonra Komisyon, motorlu araçlarda sınırötesi ticareti kısıtlamaktan dolayı Volkswagen AG’yi 1998 yılında 102 milyon Euro’luk para cezasına çarptırmıştır.Komisyon, yavru şirketleri Audi AG ve Autogerma SpA ile birlikte Volkswagen AG’nin, diğer üye devletlerdeki ağda yer alan nihai kullanıcılara ve diğer yetkili bayilere satışı önlemek veya kısıtlamak amacıyla, dağıtım ağındaki İtalyan bayilerle anlaşmalara girerek 81(1). Maddeyi ihlal ettiğini tespit etmiştir.

    Öte yandan her işbirliği ve birleşme, birleşik Avrupa piyasası yaratma amacına aykırı değildir. Bu nedenle bazı istisnalara izin verilebilmektedir.Onun için AB Antlaşması’nın 81(3). maddesi (eski 85 (3). madde), 81(1). madde kapsamında yasaklanan anlaşmalara izin verme olasılığını öngörmektedir. Böylelikle, Avrupa’daki karar mekanizmaların, AB piyasası açısından olumlu sonuçlar yaratacağını düşÃ¼ndüğü belirli işbirliği türleri muaf tutulabilecektir. Örneğin:

    • Malların üretimi
    • Dağıtımı iyileştirmeye veya
    • Teknik yada ekonomik ilerlemeyi teşvike katkıda bulunan anlaşmalar.

    Bu muafiyetler arasında yer alanlar.
    • Münhasırlık anlaşmaları;
    • Uzmanlaşma ve Araştırma & Geliştirme anlaşmaları
    • Franchise anlaşmaları;
    • Sigorta sektöründeki anlaşmalar.

    Bu yüzden AT Anlaşması’nın 81 (eski 85) (3). maddesi de, 81 (eski 85) (1). maddeyi ihlal eden, rekabete aykırı anlaşmalar için muafiyet verilmesini öngörmektedir. Muafiyet, münferit kararlar veya grup istisna tüzükleri yoluyla 17 sayılı Tüzüğün 9(1). maddesi kapsamında muafiyet vermede tek yetki ve geniş takdire sahip olan Komisyon’un açık kararını gerektirmektedir.

    17. sayılı Tüzüğün 4 ve 5. maddeleri çerçevesinde bildirim şeklinde yapılan başvuru neticesinde, Komisyon bireysel muafiyet verebilmektedir. Kural olarak, bildirim sırasında 81 (eski 85) (3). madde koşullarının yerine getirildiği varsayılarak, muafiyet sadece bildirim tarihine yönelik olabilecektir.

    Bununla birlikte, belirli tür anlaşmalar, daha genel olarak, 1216/99 sayılı Tüzük’le değişiklik yapılan şekliyle 4(2). madde uyarınca dikey anlaşmalar için istisna uygulaması da bulunmaktadır. Bu anlaşmalar Komisyon’a bildirim gerekliliğinden muaftır ve muafiyet koşullarının, başlangıç aşamasında yerine getirilmesi halinde, geriye dönük muafiyet uygulanabilmektedir. Ancak, yine de bu tür anlaşmaların, para cezalarından kurtulmak ve bu konuda dokunulmazlık elde etmek için Komisyon’a bildirilmeleri mümkündür. Komisyon bireysel muafiyet yayımladığında, bu idari bir eylemdir ve AB Antlaşması’nın başka suretle yasaklayacağı rekabete aykırı davranışa izin vermektedir. Muafiyet verilmesi üçüncü şahısların haklarını etkileyebileceğinden, 17 sayılı tüzüğün 19(3). Maddesi çerçevesinde, AT Resmi Gazetesinde bir duyuru yayımlanarak bu kişilere önceden tebliğde bulunulması gerekmektedir. İlgili taraflar itirazlarını Komisyon’a bildirebilecek ve Komisyon muafiyeti verdiği takdirde üçüncü şahıslar Adalet Divanı huzurunda bu karara itiraz edebilecektir. Bireysel muafiyet, anlaşma taraflarına muaf tutulan hukuki işlem konusunda açıklık sağlamakta ve Topluluk hukukunun anlaşmaya uygulanmasına ilişkin olarak ulusal mahkemeleri bağlamaktadır. Prosedürün esas dezavantajı uzunluğudur.

    Grup muafiyeti, AB Antlaşması’yla temelde yasaklanan şekilde 81 (eski 85) (1). maddenin, belirli anlaşma, karar veya uyumlu eylem kategorileri için geçerli olmadığının ilanıdır. Grup muafiyeti, mevcut ve ileride ortaya çıkabilecek sayısız davayı etkilediğinden, genel olarak bağlayıcı bir özelliğe sahip olması için tüzük şeklinde oluşturulmalıdır.Öncelikle Bakanlar Konseyinin, AT Antlaşması’nın 87(2) (b) maddesi kapsamında o tür bir grup muafiyeti için imkan sağlayan, çerçeveyi ortaya koyan ve detayları geliştirmek üzere Komisyon’u yetkilendiren bir mevzuat çıkarması gerekmektedir.6

    Grup muafiyet gerekliliklerini karşılayan anlaşmalar, bireysel muafiyet almışÃ§asına aynı hukuki statü ve avantajlardan yararlanabilmekte ancak bildirim veya münferit soruşturma gerekmektedir. Bu anlaşmaların tarafları, belirli bir hukuki risk altındadır çünkü muafiyetin münferit davranışları için geçerli olup olmadığını bizzat kendileri belirlemektedir. Bu çerçevede şÃ¼pheleri olması halinde resmi tespit izni elde etmek için Komisyon’a bildirimde bulunabilmektedirler. Örneğin dikey anlaşmalar yapmış olan bir şirket bu anlaşmaların Avrupa’daki kurallara aykırı olup olmadığına kendisi karar vermek durumundadır. Şirket Komisyon’a bu dikey anlaşmalar hakkında bilgi sahibi olması mümkün değildir ancak süreç içinde Komisyon’un bu anlaşmalardan haberdar edilmesi halinde (örneğin bir rakip tarafından) şirketin para cezasına çarptırılma riski ortaya çıkmaktadır. Bu durum ancak, ilgili şirketin, dikey anlaşmalara yönelik grup muafiyet kriterlerini yerine getirmeye ilişkin değerlendirmesi, Komisyon tarafından paylaşılmadığında ortaya çıkmaktadır. Ancak Komisyon davayı erken bir safhada değerlendirip kararını verebileceğinden, dikey anlaşmaların önceden bildirimi daha fazla güvenlik sağlayabilmektedir. Şirketin maruz kaldığı risk ise, Komisyon’un teklif edilen şekliyle dikey anlaşmayı yasaklamasıdır.

    Bununla birlikte, grup muafiyet tüzüğü koşullarını yerine getirmeyen bazı anlaşmalar da 81 (eski 85) (1). madde kapsamına girebilmekte ancak mutlaka bu kapsama girmeleri de gerekmektedir. Bu durumda ne “ beyaz†liste (anlaşmalardaki uygun hükümler) ne de (muaf tutulmayan kısıtlamalara ilişkin) “kara†listede yer alan hükümler bazı grup muafiyet tüzükleri kapsamında aşağıda açıklanan şekliyle, itiraz prosedürü yoluyla muaf tutulabilmektedir. Komisyon ilgisi olan tarafın başvurusu üzerine veya resen, resmen kapsanan ancak 81(3). maddenin koşullarıyla bağdaşmadığı ortaya çıkan anlaşmalardan grup muafiyetinin yararlarını geri çekebilmektedir.Birçok grup muafiyet tüzüğünde “itiraz†prosedürü (Komisyon lehine) olarak adlandırılan bir prosedür düzenlenmiştir. Örneğin teknoloji transferi Tüzüğü, AR-GE Tüzüğü, Franchising Tüzüğü ve Uzmanlaşma Tüzüğü’nde durum böyledir. Bu anlaşmaların muafiyetine itiraz etmezse (teknoloji transferi anlaşmaları durumunda dört ay ) anlaşma grup muafiyeti kapsamında değerlendirilmekte, bu da söz konusu anlaşmalara izin verildiği anlamına gelmektedir.

    Komisyon anlaşmanın muaf tutulması itiraz ettiği takdirde ise, idari prosedür sırasında herhangi bir zaman yapabileceği şekilde sonradan itirazını geri çekmedikçe, 17 sayılı Tüzük kapsamındaki olağan soruşturmanın başlaması gerekmektedir. Ancak bu, itiraza ayrılan süre içerinde Komisyon’un 17 sayılı Tüzük kapsamındaki soruşturma yetkilerini kullanmasının önlenebileceği anlamına gelmektedir. Herhangi bir üye devlet talep ettiği takdirde Komisyon’un itirazı kayda geçirmesi ve itirazı geri çekebilmesi için de, Kısıtlayıcı Uygulamalar ve Tekeller Danışma Komitesi’ne danışması gerekmektedir.

    Grup muafiyetinin doğrudan geçerli olduğu durumlar dışında, itiraz prosedürü minimum düzeyde idari süre ve çabayla maksimum ölçüde hukuki açıklık sağlamaktadır.Menfi tespit Komisyon’un, 17 sayılı Tüzüğün 2. maddesi kapsamında, ilgili taraflarca kendisine sunulan olgular esasında 81 (eski 85) 1. madde (veya 82. madde (eski 86 )) kapsamında harekete geçmek için gerekçe görmediğini belirten bir komisyon kararıdır. İdari bir karar olan menfi tespit, ulusal mahkemeleri bağlamamakta veya bizzat Komisyon’un daha sonraki bir zamanda duruma müdahalesini önlememektedir. Bununla birlikte, taraflar muafiyet ve menfi tespit için bildirimde bulunmuş olduklarından, ileride ortaya çıkabilecek para cezalarından korunmuş olmaktadırlar.

    Ancak, itiraz prosedürü de neredeyse bireysel muafiyet prosedürü kadar uzun ve zordur. Bireysel muafiyet prosedüründe olduğu gibi bunun için de üçüncü şahısların menfaatlerini korumak için yayımlanması, Kısıtlayıcı Uygulamalar ve Tekeller Danışma Komitesi’ne danışılması ve kararın AB’deki resmi dillere çevrilmesi gerekmektedir. Uygulamada, hukuki açıklılığa ihtiyaç duyan veya yeni hukuki konularda netleştirme gerektiren davalarda menfi tespit kararı istenmektedir.Güvence mektupları yapılan başvuruya karşılık, Komisyon’un gayrı resmi olarak aşağıdaki durumlardan birini teyit eder nitelikteki icabıdır;

    • Komisyon 81 (eski 85) (1). Madde kapsamında anlaşmaya karşı bir hareket için gerekçe görmemektedir7
    • Anlaşma 81 (eski 85) (3). Madde kapsamında muafiyet verme koşullarını yerine getirmektedir veya
    • Grup muafiyet tüzüğünü uygulama koşulları yerine gelmiştir.

    Özel bir prosedür izlenmediği için, güvence mektupları, Komisyon’un menfi tespit veya muafiyet kararlarına göre daha hızlı ve kolay hazırlanabilmektedir. Taraflar anlaşmaları Komisyon’a bildirirken, kendilerine, resmi muafiyet veya menfi tespit yerine güvence mektubunu tercih edip etmeyecekleri sorulmaktadır.Bazı davalarda, resmi istisna veya menfi tespit kararı çıkarılmadan önce de yapıldığı gibi, Komisyon ilgili taraflardan görüş bildirim çağrısında bulunan bir tebliğ yayımlamaktadır.

    Güvence mektupları, Komisyon’dan gelen gayri resmi mektuplar olduğu için hukuki kesinlik sağlamamaktadır. Komisyon’un yayınladığı bir tebliğe yönelik olarak, üçüncü şahıslar tarafından olumsuz görüşler bildirilmediği takdirde, taraflara belli ölçüde bir yetki verilebilmektedir.

    Güvence mektubunun da ulusal mahkemeleri bağlayıcı etkisi olmamkla birlikte, yönlendirici bir nitelik taşımaktadır. Güvence mektubunun uygulanabilirliği konusunda bir şÃ¼phe ortaya çıkması halinde ise, ulusal mahkemeler, Komisyon’un görüşÃ¼nü yeniden gözden geçirmesine imkan vermek üzere işlemlerini askıya alabilmektedir. Esasen, ulusal mahkemeler ve Komisyon genellikle aynı davada aynı bakış açısına ulaşmaya çalışmaktadırlar.

    Uygulamada, muafiyet ilkesini kullanmak suretiyle, Komisyon, 1996’da bankacılık sektöründeki Fransız “Banque Nationale de Paris SA†ve Alman “Dresdner Bank AG†arasında, dünya seviyesinde geniş kapsamlı ve prensipte münhasır bir işbirliği anlaşmasına izin vermiştir. Komisyon iznini on yıllık bir süreyle sınırlamıştır.

    3. HAKİM DURUMUN KÖTÃœYE KULLANILMASI

    3.1 Tanım

    Hakim durum, temel olarak, AB Antlaşması’nın 82. maddesi ile (eski 86. madde) tanımlanmaktadır. Burada ifade edilene göre, “bir yada daha çok teşebbüsün, Ortak Pazar’da veya onun önemli bir bölümündeki hakim durumunu kötüye kullanması, üye devletler arasındaki ticaret bundan etkilendiği ölçüde Ortak Pazar’la bağdaşmaz ve yasaktır.â€

    Hakim durum, bir firmanın elinde bulundurduğu ve onun ilgili pazarda etkili rekabeti engellemesine imkan veren ekonomik güçtür. Firmayı rekabetin gelişeceği beklenen koşullar üzerinde önemli ölçüde etki edeceği ve rekabet koşullarını dikkatte alamadan hareket edeceği bir konuma getirmektir. Bu tip bir firmanın davranışı ulusal kanunlar tarafından kayırılsa da , böyle bir davranış ilgili pazarın yapısını veya rekabet derecesini etkilediği takdirde, “hakim durumun kötüye kullanımı†ortaya çıkmaktadır.

    3.2 Yaptırım

    81 (1). maddeye aykırı anlaşmaların otomatik olarak geçersiz olduğunu belirten 81(2). maddenin aksine, 82. madde, ihlal durumunda ne gibi sonuçlar ortaya çıkacağına değinmemektedir.Ancak, 81. maddede belirtilen şekilde hakim durumun kötüye kullanımını teşkil eden anlaşmalar 81. maddeyi de ihlal edebilecek durumdadır ve sonuçta hükümsüz kalmaları gerekmektedir. Ayrıca, ATAD 82. madde ihlallerinin de ulusal hukuk çerçevesinde aynı ölçüde hukuka aykırı olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu çerçevede, ulusal mahkemeler bu konulara ilişkin olarak dava açabilmekte ve bu durum da hasar ve tazminat taleplerine yol açabilmektedir.

    3.3. Genel Politika ve Uygulamalar

    Hakim durumun kötüye kullanımı aşağıdaki durumlarda meydana gelmektedir:
    • doğrudan veya dolaylı olarak adil olmayan fiyatlar ya da adil olmayan başka ticari koşullar empoze etmek;
    • üretimi, piyasaları veya teknolojik gelişmeleri tüketicilere zarar verecek şekilde kısıtlamak;
    • diğer ticari taraflara benzer ticari işlemler için benzer olmayan koşullar uygulamak;
    • sözleşme yapılmasını, bu sözleşmelerin konusuyla bağlantısı olmayan ek yükümlülüklerin diğer taraflarca kabulüne tabi kılmak.

    1998’de “Alpha Flight Services/Aeroport de Paris (ADD)†davasında, Komisyon Paris’teki iki havaalanı işletmecisinin, yer hizmetleri veren tedarikçi veya havayollarına ayırımcı ücretler empoze ederek, işletmeci olarak hakim durumunu kötüye kullanmış olduğunu tespit etmiştir.ADD üçüncü şahıs tedarikçilerden istenenden daha az bir ücret istemek veya hiç ücret istememek suretiyle tercihli muamelede bulunmuştur. Antlaşma’nın 81. maddesinin (eski 85. madde) aksine, 82. madde (eski 86. madde) münferit sapmaya veya grup muafiyetine sahip değildir.

    4. AT ANTLAŞMASI’NIN 81 VE 82. MADDELERİNİN UYGULANMASINA YÖNELİK TEBLİĞ

    Yukarıda açıklandığı gibi, kontrolün ulusal mahkemeler ve Komisyon arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gerekmektedir. İç sınırların ortadan kaldırılması, Topluluk’taki firmaların yeni faaliyetlere başlamasına ve Topluluk’ta yer alan tüketicilerin artan rekabetten fayda sağlamasına imkan vermektedir.

    Topluluk rekabet hukukunun oluşumuna katkıda bulunmuş olan ulusal düzeyde ve Topluluk düzeyinde faaliyet gösteren çeşitli kurumlar, söz konusu hukukun günlük uygulamasından da sorumludur. Avrupa Toplulukları Adalet Divanının içtihadıyla geliştirilen ilkeler doğrultusunda, üye devletlerdeki ulusal otoriteler, ulusal mahkemeler, Topluluk mahkemeleri ve Komisyon, kendi görev alanlarına giren sorumluluklar üstlenmektedir.

    İç pazarda rekabet sürecinin iyi şekilde işlemesi isteniyorsa, bu kurumlar arasında etkili işbirliği sağlanmalıdır. Komisyon tebliğinin amacı bu işbirliğini sağlanmalıdır. Komisyon tebliğinin amacı bu işbirliğini sağlanmalıdır. Komisyon tebliğinin amacı bu işbirliğini sağlamaktadır. Tebliğ, münferit davalarda, AT Antlaşması’nın 81. Ve 82. maddelerinin uygulanmasında daha yakın işbirliği ile, Komisyon’un ulusal mahkemelere ne şekilde yardımcı olmayı amaçladığını dile getirmektedir.

    4.1. Yetkiler

    Avrupa Topluluğu’nda rekabet politikasının uygulanmasından sorumlu idari otorite olması sebebiyle Komisyon’un kamu menfaatine göre hareket etmesi gerekmekte, ulusal mahkemelerin ise, birbirileriyle ilişkilerinde özel şahısların sübjektif haklarını koruma görevi bulunmaktadır8.

    Bu farklı görevleri yaparken, ulusal mahkemeler ve Komisyon, Antlaşma’nın 81(1). maddesi ile 82. maddesinin uygulanmasında paralel yetkilere sahiptir. Komisyon açısından yetki, 85. Ve 83. maddelere göre kabul edilen hükümlerle verilmiştir. Ulusal mahkemeler açısından ise yetki, ilgili Topluluk kurallarının doğrudan etkisinden doğmaktadır. BRT – Sabam davasında, Adalet Divanı’nın kararına göre, “81 (1). ve 82. maddelerdeki yasaklar, yapıları gereği bireyler arasındaki ilişkilerde doğrudan etkiler yaratma eğiliminde olduğundan, bu maddeler ilgili bireylere ilişkin doğrudan haklar yaratmaktadır, dolayısıyla bunlar ulusal mahkemelerce korunmalıdır.†9.

    Bu şekilde, ulusal mahkemeler davacıların talebi üzerine veya resen, rekabet kurallarına, özel şahısların yararı için saygı gösterilmesini sağlayabilmektedir. Ek olarak, 81(2). Madde, 81. Maddede yer verilen yasağın medeni hukuk yönünden etkilerini uygulanabilir ulusal hukuk kuralları çerçevesinde de saptama imkanı vermektedir.10.

    Bununla birlikte, Komisyon, 17 sayılı Tüzüğün 9. maddesine göre, ¹¹ belirli tür anlaşmalar, kararlar ve uyumlu eylemleri bu yasaktan muaf tutma konusunda tek yetkiye sahiptir. Komisyon bu yetkiyi iki şekilde kullanabilmektedir. Münferit bir davada özel anlaşmayı muaf tutan bir karar alabilmekte veya Konsey’in izin verdiği durumlarda, 83. madde uyarınca belirli anlaşma, karar veya uyumlu eylem kategorileri için grup muafiyetleri veren tüzükler kabul edebilmektedir. Ulusal mahkemelerin, 81(3). maddeyi uygulamaları söz konusu değildir. Ancak, Komisyon’un söz konusu madde uyarınca kabul ettiği karar ve tüzüklerin hükümlerini uygulayabilmektedir. Divan birçok olayda, tüzük hükümlerinin uygulayabilmektedirler. Divan birçok olayda, tüzük hükümlerinin doğrudan uygulanabilir olduğunu teyit etmiştir.¹² Komisyon’un yaklaşımı ise, bireysel muafiyet kararının maddi hükümleri içinde aynısının geçerli olduğu şeklindedir. Komisyon’un ve ulusal mahkemelerin yetkileri hedef ve içerik olarak farklılık göstermenin yanı sıra, icra ediliş şekilleri açısından da farklıdır. Komisyon yetkilerini 17 sayılı Tüzüğün ortaya koyduğu usul kuralları uyarınca kullanırken, ulusal mahkemelerin yetkileri ulusal usul hukuku bağlamında icra edilmektedir. Bu paralelde, Adelet Divanı birçok davada, doğrudan uygulanabilir. Topluluk hukukunu uygulamaya yönelik kararlar almıştır.

    “Antlaşma uygun olan hallerde özel şahısların Adelet Divan’ına doğrudan dava açmasını bir dizi olayda mümkün kılmış olsa da, Topluluk hukukunun gözetilmesini sağlamak için, ulusal hukukun halihazırda ortaya koydukları dışında, ulusal mahkemelerde yeni çözümler yaratılması amaçlanmamıştır. Diğer yandan, ulusal hukukun uygulanmasını gözetmek için kullanılan tüm ulusal hukuk yetki ve usullerinin, doğrudan etkiye sahip Topluluk hukukunun uygulanmasının sağlanması amacıylada kullanılması gerekmektedir.

    Komisyon’un yaklaşımı, bu ilkelerin Topluluk rekabet kurallarının ihlali durumunda geçerli olduğudur. Bireyler ve şirketler, ulusal hukukun benzer bir ihlali halinde geçerli olacak koşullarda, ulusal hukuk tarafından öngörülen tüm çözüm usullerine erişim sahibidir. Bu muamele eşitliği, rekabet kurallarının ihlalinin kesin bulgusuyla ilgili olmanın yan ısıra, etkin yasal korunmaya katkıda bulunabilecek tüm hukuki araçları da kapsamaktadır. Sonuç olarak, ulusal mahkemeler resmi emirle geçici tedbirler almalı, mağdurları oldukları Topluluk kuralları ihlalini etkin şekilde sonlandırmalıdır ve benzer ulusal hukukla ilgili işlemlerde çözümlerin varolduğu hallerde, ihlaller sonucunda uğranılan zarar için tazminat verilmelidir. Ulusal rekabet hukukunun eşzamanlı uygulanması Topluluk rekabet kurallarının etkinliği ve yeknesaklığını ve bunları uygulamak için alınan tedbirleri bozmadığı sürece, Komisyon bunun, Topuluk hukukunun uygulanmasıyla bağdaştığını belirtmektedir. Bu nedenle, ulusal ve Topluluk hukuku eşzamanlı uygulandığında ortaya çıkabilecek herhangi bir ihtilaf Topluluk hukukunun önceliği ilkesi uyarınca çözümlenmelidir.14 Komisyon, Topluluk hukuku hükümlerinin tam etkin olmasını tehlikeye sokabilecek hiçbir ulusal tedbir alınmamasını garantilemek istemektedir. Ulusal tedbirler AB Antlaşması’nın hükümlerinden sapmaya yol açmamalıdır.

    4.2. Komisyon Yetkilerinin Kullanımı

    Topluluğun rekabet politikasından sorumlu idari otorite olan Komisyon’un, Topluluğun genel menfaatine hizmet etmesi ve bu nedenle idari kaynakların özellikle öncelikli davalara tahsis etmesi gerekmektedir.15 Komisyon, karar verme yetkilerini kullanırken, Topluluk için özel siyasi, ekonomik veya hukuki önemi olan bildirimler, şikayetler ve kendi inisiyatifindeki işlemler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Belirli bir davada bu hususların yokluğunda ise, genellikle normalde güvence mektubu düzenlenmekte ve kural olarak, şikayetler ulusal mahkemeler veya otoriteler tarafından ele alınmaktadır. Sonuç olarak, davacının ulusal mahkemeler önünde hakları için yeterli koruma elde edebileceği durumlarda, Komisyon’un davayı incelemesine gerek görülmemektedir.16 Komisyon, Topluluk rekabet hukukunun ulusal mahkemelerce uygulanmasının bireyler ve şirketler için bazı avantajları olduğuna dikkat çekmiştir:

    • Komisyon 81. veya 82. maddenin ihlali sonucunda ortaya çıkan kayıplar için tazminat veremez. Tazminat sadece ulusal mahkemeler önünde talep edilebilir. İhlal durumunda tazminat veya faiz ödenmesi gerekeceği hallerde, şirketlerin rekabet kuralları ihlallerinden kaçınmaları daha olasıdır,
    • Ulusal mahkemeler genellikle Komisyon’un yapabileceğinden daha hızlı bir şekilde tedbir alabilir ve ihlallerin sonlandırılması talimatını verebilir,
    • Ulusal mahkemelerde, Topluluk hukuku kapsamındaki bir iddiayı ulusal hukuk kapsamındaki bir iddiayla birleştirmek mümkündür. Komisyon önündeki bir prosedürde bu mümkün değildir,
    • Bazı üye devletlerde, mahkemeler başarılı olmuş başvuru sahibine kanuni masrafları ödeme yetkisine sahiptir. Komisyon önündeki idari prosedürde bu hiçbir zaman mümkün değildir.

    4.3. Ulusal Mahkemelerin Uygulamaları

    Bir ulusal mahkemenin, birçok prosedürel durumda 81. Ve 82. maddelerin uygulanması konusunda bir karara varması gerekebilmektedir. Medeni hukuk çerçevesinde özellikle iki tür dava sık görülmektedir.Medeni hukuk çerçevesinde özellikle iki tür dava sık görülmektedir:sözleşmelerle ilgili davalar ve tazminata ilişkin davalar. İlki kapsamında, davalı davacının talep ettiği sözleşmeden doğan yükümlülüklere itiraz etmek için genellikle 81(2). maddeye dayanmaktadır. İkincisi kapsamında ise, iddia edilen zarara yol açmış olan davranışın hukuka aykırı olup olmadığını belirlemede 81. Ve 82. maddelerde zikredilen yasaklara bakılmaktadır.

    Bu tür durumlarda 81(1). Ve 82. maddelerin doğrudan etkisi ulusal mahkemelere hüküm verme yükümlülüklerine uyma konusunda yeterli yetkiyi vermektedir. Ancak, bu yetkinin icrası sırasında, Komisyon’un 81(1). Ve 82., ayrıca 81(3). maddeler çerçevesindeki kararlarına uygun davranabilmek için Komisyon’un bu yetki erini göz önüne almaları gerekmektedir.17

    Adalet Divanı içtihatları ile geliştirilen bir dizi ilke bu tür çelişkili kararlardan kaçınılmasını mümkün kılmaktadır.18 Komisyon, ulusal mahkemelere bu ilkeleri aşağıdaki şekilde göz önüne almalarını önermektedir.

    81 (1) ve (2). maddenin ve 82. maddenin uygulanması için Ulusal mahkemelerin cevaplaması gereken ilk soru, tartışmalı olan anlaşma, karar veya uyumlu eylemin 81(1). veya 82. maddedeki yasakları ihlal edip etmediğidir. Ulusal mahkemeler öncelikle, anlaşama, karar veya uyumlu eylem ile ilgili olarak, idari bir otoritenin ve özellikle Komisyon’un karar, görüş yada başka bir resmi beyanda (güvence mektubu) bulunmuş olup olmadığını açıklığa kavuşturmalıdır.19

    Komisyon ilgili anlaşma, karar veya uyumlu eylem konusunda hüküm vermemişse, ulusal mahkemelerin Topluluk hukukunu yorumlamada her zaman için Adelet Divan’nın içtihadı ve Komisyon’un mevcut kararlarıyla yönlendirilmeleri mümkündür. Komisyon bir dizi genel tebliğde20, 81(1). maddede ortaya koyulan yasağın kapsamadığı anlaşma kategorilerini belirtmiştir.

    Bununla birlikte, Komisyon’un ilgili konuda başlatmış olduğu herhangi bir prosedür olması durumunda, mahkemeler, hukuki kesinlik adına, Komisyon’un davasının sonucunu beklerken işlemleri askıya almaktadırlar.21 Ayrıca, ulusal mahkemelerin, bu tebliğde değinilen düzenlemeler uyarınca Komisyon’un görüşlerini almak istediği hallerde22 veya konuyu Antlaşma’nın 177. maddesi uyarınca Adalet Divanı’na götürmek amacıyla işlemleri askıya alması söz konusu olabilmektedir. 81(1). veya 82. maddeyi uygulama koşulları yerine getirilmezse tartışmalı olan anlaşma, karar veya uyumlu eylem Komisyon’a bildirilmiş olsa dahi ulusal mahkemelerin bu bulguya dayanarak işlemlerini sürdürmeleri gerekmektedir. Bunun aksine, söz konusu maddeleri uygulama koşulları yerine getirilirse, ulusal mahkemelerin tartışmalı davranışın Topluluk rekabet hukukunu ihlal ettiği hükmünü vermesi ve uygulanabilir olan hallerde medeni hukuka dayalı çözümler dahil, uygun tedbirleri alması gerekmektedir.

    81 (3). maddenin uygulanması Ulusal mahkemeler bir anlaşma, karar ve uyumlu eylemin 81(1). Maddeyle yasaklandığı sonucuna varsa dahi, ilgili eylemin, 81(3) madde çerçevesinde Komisyon tarafından muaf tutulabilmesi mümkündür. Bu durumda:

    (a) Ulusal mahkemeler muafiyet kararlarına saygı göstermek zorundadır.
    (b) Herhangi bir grup muafiyet tüzüğünün uygulanma kapsamına giren anlaşmalar, kararlar ve uyumlu eylemler kendiliğinden muaftır.
    (c) Diğer tümü aşağıdaki şekilde incelenmelidir.

    Ulusal mahkeme ilk önce anlaşama, karar veya uyumlu eylemin 17 sayılı Tüzüğün 4(1). maddesi uyarınca gerektiği biçimde bildirilmiş olup olmadığını incelemelidir. Böyle bir bildirimin yapılmamış olduğu hallerde ve 17 sayılı Tüzüğün 4(2). Maddesine tabi olarak, 81(3). madde kapsamında muafiyet olasılığı ortadan kalkmakta, böylelikle ulusal mahkeme anlaşma, karar veya uyumlu eylemin geçersiz olduğuna karar verebilmektedir.

    Komisyon’a bildirimde bulunulmuşsa, ulusal mahkemenin muafiyet verilme olasılığını değerlendirmesi gerekmektedir. Bireysel muafiyet geçerli olduğu takdirde ise, 81(1) ve (2). maddedeki koşullara uymak için gereken tedbirleri almalıdır. Diğer taraftan, ulusal mahkeme sadece bireysel muafiyetin mümkün olduğu görüşÃ¼nde olursa, gerekli görülen her tür ara tedbiri benimseyerek, Komisyon’un kararını beklemesi ve işlemleri askıya alması gerekmektedir. Ancak, bu ilkeler 17 sayılı Tüzük yürürlüğe girmeden önce veya yeni bir üye devletin katılımı sonucunda, bu Tüzük geçerli hale gelmeden önce varolan ve Komisyon’a gerektiği biçimde bildirilmiş anlaşmalar, kararlar ve uyumlu eylemler için geçerli değildir. Komisyon’un veya üye devlet otoritelerinin yasaklama kararı almış veya taraflara dosyanın kapandığını bildiren bir güvence mektubu göndermiş olmaması koşuşluyla, ulusal mahkemeler bu anlaşmalar, kararlar ve uyumlu eylemlerin geçerli olduğunu varsaymak durumundadır.23

    4.4. Ãœye Devletlerdeki İdari Otoritelerin Uygulamaları

    Komisyon’un herhangi bir prosedür başlatmış olamaması koşuluyla, 81. 82. ve 83. maddelerin idari otoriteler tarafından uygulanması mümkündür. Aşağıda ulusal mahkemelerin uygulamalarına genel bir bakış yer almaktadır.


    TABLO 1
    AB Ãœyesi Ãœlkelerin Mahkemelerinin Rekabet Alanındaki Yetkileri


    UYGULAMA
    VAR/YOK
    KANUN KAYNAĞI/TAMAMLAYICI AÇIKLAMA
    Avusturya Yok
    Belçika Var 5. VIII. 1991 tarihli Kanun, Madde 53, yürürlük tarihi: I.IV.1993
    Danimarka Yok
    Finlandıya Yok Ticaret ve Sanayi Bakanlığı tarafından kurulan çalışma grubu bu imkana katılmamıştır. (Ocak 1997 tarihli rapor).
    Fransa Var I.XII.1986 tarihli Tüzük, Mükerrer Madde 56 (II. XII. 1992tarihli Kanun’la getirilmiştir.).Bir tarafta Ekonomiden sorumlu Bakan ve dairesindeki yetkililer, diğer tarafta ise “Conseil
    Almanya Var GWB (Gesetz gegen Wettbewerbsbeschr ‰nkungen), Madde 47. AT Antlaşması’nın 84 ve 85. Maddelerince ve bu Antlaşma’nın 83. Maddesine dayalı düzenlemelerle üye devletlerin makamlarına verilen yetkileri icra etmek amacıyla, “Buneskartellamt†GWB’nin uygulanmasi konusunda yetkilidir.
    Yuanistan Var Nomos peri prostassias tou elephterou antagonismou 703/1977 (703/1977 tarihli Serbest Rekabetin Korunması Hakkında Kanun), Madde 13b(3) : Rekabet Komisyonu (Epitropi Antagonismou) AT 81 ve 82. Maddelerden ve AT 83. Madde kapsaminda kabul edilen Tüzük’ten aldığı yetkileri kullanmaktadır. Görevlerini yerine getirmek üzere, Rekabet Komisyonu, Kanun uygulanması için kendisine verilen yetkileri elinde tutmaktadır.
    İrlanda Yok
    İtalya Var 1994 tarihli legge comunitaria, Madde 54 (5): “Autoritả garante della concorrenza†rekabet konusundaki ulusal kanunun (287 sayıı, 10 Ekim 1990 tarihli Kanun) kendisine verdiği yetkileri kullanarak 81(1) ve 82. Maddeleri uygulamaktadır.
    Lüksemburg Yok
    Hollanda Var 27 Mayıs 1997 tarihli rekabet kanunu (“Mededingingwetâ€) Madde 84: Rekabet Kurumu (“Mededingingsautoriteitâ€) Genel Müdürü Antlaşsının 83. Maddesine dayalı Tüzük uyarınca yetkisini kullanmaktadır.
    Portekiz Var 371/93 sayılı, 29 Ekim tarihli Decreto-lei, Madde 12(2): Rekabet ve Fiyatlar Genel Müdürlüğü Antlaşma’nın 83. Maddesi üzerine kurulu Tüzük uyarınca üye devlet yetkililerinin sorumlu olduğu işlevleri yerine getirmektedir.
    İspanya Var 1882/1996 sayılı, 29 Ağustos tarihli Real Decreto, Madde 10:â€Tribunal de Defensa de la Competencia†17 sayılı Tüzüğün 9. Maddesi anlamında, Antlaşma’nın 81(1) ve 82. Maddelerinin İspanya’da uygulanmasına yönelik yetkili otoritedir (metin şu an değiştirilmektedir.)
    İsveç Yok
    İngiltere Yok

    15 üye devlet arasında, bu üye devletlerin idari otoritelerinin 8’I 81-82. maddeleri doğrudan uygulayabilirken 7’si uygulayamamaktadır.

    5. BİRLEŞMELERİN DENETİMİ (YOĞUNLAŞMALAR)

    Rekabet kapsamında, bir rakibi devralarak hakim durum yaratılması veya bu durumun güçlendirilmesi olarak tanımlanan ve bu nedenle 82. madde kapsamında “yapısal bir kötüye kullanım†olarak düşÃ¼nülebilen “birleşmeâ€ler, birleşmeyi kontrol tüzüğü ile düzenlenmektedir.

    Teşebbüsler arasında yoğunlaşmaların kontrolü konulu 4064/89 sayılı Tüzüğe göre; “Sonucunda, ortak pazar veya onun önemli bir bölümünde etkili rekabetin önemli ölçüde engellendiği bir durum yaratan veya güçlendiren, Topluluk boyutuna sahip bir yoğunlaşmanın ortak pazarla bağdaşmaz ilan edilmesi gerekmektedir.â€

    Birleşme veya “yoğunlaşmaâ€

    • Bir firmanın, başka bir firmanın veya
    • Başka bir firmayla birlikte kontrol ettiği bir firmanın münhasır kontrolünü elde ettiği ya da
    • Birkaç firmanın, bir firmanın kontrolünü aldığı veya yeni bir firma yarattığı hallerde ortaya çıkmaktadır.

    4064/89 sayılı Tüzük, birleşmelerin iç piyasayla bağdaşıp bağdaşmadıklarına karar vermek için, birleşmeler gerçekleşmeden önce Komisyon’a bunları inceleme yetkisi vermektedir. Bu;

    • İlgili ürün pazarının tanımlanmasını;
    • İlgili coğrafi pazarın tanımlanmasını ve
    • Hakim durum ilkesi esasında birleşmenin iç piyasayla bağdaşırlığının değerlendirilmesini içermektedir.

    Komisyon’un kendi yargısına sunulan davayı değerlendirmesine imkan sağlamak amacıyla, taraflar prensipte, bildirim esnasında Komisyon’a yeterli bilgiyi sağlamak durumundadır. Komisyon, piyasa mümkün olduğunca dar tanımlansa da hakim durumun yaratılmamış veya güçlendirilmemiş olduğunu tespit edebildiği takdirde, kararında ilgili ürün veya coğrafi pazar “tanıtımını†çoğu kez boş bırakmaktadır.

    5.1. Birleşme Tüzüğü’nün Uygulanması

    Komisyon, kendisine iletilen bildirimlerde eksik yönler tespit ettiği takdirde, ilgili tarafa söz konusu eksikliği beyan eden bir yazı gönderilmektedir. Son yıllarda Komisyon tarafından eksik olduğu beyan edilmiş bildirimlerin sayısında belirli bir artış olmuştur.Anacak, bu artışa rağmen, Uygulama Tüzüğü’nün 4(2). maddesi uyarınca eksiklik beyanlarının nispeten sınırlı sayıda davada yer almış olduğu kaydedilmektedir.(1997’de toplam 172 bildirimden 17’si ve 13.11.1998 tarihine kadarki toplam 196 bildirimden 17’si)

    5.2. Birleşmelere Yönelik Olarak Hazırlanan En İyi Uygulama İlkeleri

    Birleşmeleri Kontrol Tüzüğünün temel ilkeleri çerçevesinde, “ciddi şÃ¼pheler†içermeyen tüm davalarda, bildirimden itibaren bir ay içerisinde Komisyon tarafından izin kararı verilmelidir. Avrupa sanayiinin ve hukukçuların Komisyon’un birleşmeleri düzenlemesine olan güveni, Komisyon’un rekabetle ilgili sorunlar çıkartmayacak davaların çoğunluğunu bir aylık süre içerisinde işleme koyabilmesi bağlıdır. Bildirimde eksiklik olması, süreci geciktirmesi nedeniyle önemli bir sorun oluşturmaktadır. 4(2). madde uyarınca eksiklik beyanları sadece istisnai durumlarda gerçekleşmektedir. Bildirimlerde eksiklik tespitinin başlıca sebepleri aşağıda yer almaktadır:

    1. Bildirimi kabul etmek teknik yönden mümkün olmamıştır.(üç veya daha fazla tarafça yapılmış olması gerekirken iki tarafça yapılan bildirimler veya yeterince açık, hukuken bağlayıcı anlaşmalar olmadan önce yapılan bildirimler).
    2. Bildirimde yer alan bilgiler yetersizdir (tasarlanışı ve içerisinde yer alan bilgilerin yetersiz ve zayıf olduğu bildirimler).
    3. Normalde bildirimde bulunan taraflarca tespit edilmesi gereken potansiyel olarak etkilenen piyasalar, resen piyasa araştırması sonucunda bizzat Komisyon tarafından tespit edilmiştir.

    Daha genel bir nokta ise, Komisyon’a yapılan bildirimimin eksik ilan edildiği çoğu durumda, bildirimden önce ilgili şirketin Komisyonla teması ya hiç veya çok sınırlı olmasıdır. Şirket, Komisyon’un ihtiyaç duyduğu bilgileri ve bunların sunulması gereken şekli tartışmak için Komisyonla gayri resmi temasa geçmemiştir. Bu tip durumlarda, Komisyon’un eksiklik beyanında bulunma olasılığı daha yüksek olmaktadır. Eksik beyanların en az seviyede tutulması, Komisyon’un, Avrupa’daki iş ve hukuk dünyasının menfaatinedir. En iyi uygulamaya yönelik ilkeler ise çoğu durumda uygulanmaktadır:

    • Basit davalarda dahi, Birleşme Görev Gücü ile, bildirim öncesi temaslarda bulunmak faydalı olmaktadır. Bildirimde bulunan taraflar ilk toplantıdan en az üç çalışma günü önce bir brifing notu sunmalıdır. Bu ilk toplantı tercihen, beklenen bildirim tarihinden en az bir veya iki hafta önce gerçekleşmelidir. Daha zor davalarda bildirim öncesi sürenin uzatılması uygun olabilecektir.
    • Bu ilk toplantıyı takiben, taraflar bildirimden önce Birleşme Görev Gücü’ne) Form CO’ olarak adlandırılan ve başvuruyu incelemek için kullanılan bir formun büyük ölçüde tamamlanmış bir taslağını sunmalıdır. Daha sonraki bir toplantıdan veya taslağın yeterliliği konusunda telefonda görüş bildirilmesi istenmeden önce taslağı incelemek için, Birleşme Görev Gücü’ne genelde bir hafta süre verilmesi gerekmektedir.
    • Bildirim öncesi toplantılarda, bildirimde nelerin yer alıp, nelerin yer almaması gerektiği konusunda bir tartışma yapılmalıdır. Gerçekte, ‘Form CO’da belirtilen tüm bilgileri sağlamak gerekmeyebilir. Bununla birlikte, belirtilen bilgilerin herhangi bir bölümünü dahil etmemeye yönelik tüm talepler önceden detaylı olarak tartışılmalı ve bu konuda Birleşme Görev Gücü’yle mutabık kalınmalıdır.
    • Bildirimde bulunan taraflar ve danışmanları, standart “Form CO†da yer alan bilgilerin dikkatle hazırlanmış ve doğrulanmış olmasını sağlamaya özen göstermelidir.Birleşme Görev Gücü’nün araştırmalarının gecikmemesini sağlamak için, müşteriler ve rakiplere ilişkin temas detayları dikkatle kontrol edilmelidir.
    • Genelde toplantılarda (hem bildirim öncesi safhada hem bildirim sırasında) davaların, ilgili pazarlar konusunda gelişmiş bir anlayışa sahip hukuk danışmanları ve ticari temsilcilerle tartışılması tercih edilmektedir.

    Bu ilkelere uyulması koşuluyla, Birleşme Görev Gücü dava ekibi prensipte, bildirim öncesi safhada taslak bildirimin yeterliliğini gayri resmi olarak teyit etmeye veya hangi bakımlardan eksik olduğunu tanımlamaya hazır olacaktır. Bu ilkelerin izlenmesi, Birleşme Görev Gücü’nün bir bildirimi eksik ilan etmesi riskini azaltmakla birlikte, tamamen engellemesi kesinlikle söz konusu olmamaktadır.

    5.3. Ciro Hesaplaması

    Önceden tespit edilen limitlerin geçilip geçilmediğini bilmek için şirketin cirosunun hesaplanması, özellikle farklı para birimlerinin söz konusu olduğu durumlarda önem arz etmektedir. 1.1.1999’dan bu yana, Avrupa Merkez Bankası (AMB) Aylık Bülteninde Euro bölgesi dışında kalan sınırlı sayıda para biriminin aylık döviz kurlarını yayımlamaktadır.24 Euro bölgesindeki para birimlerine yönelik dönüşÃ¼m oranları ise 1 Ocak 1999 tarihinde daha sonra değiştirilemeyecek şekilde sabitlenmiştir.

    Ekonomik ve Mali İşler Genel Müdürlüğü tarafından 1.1.1999 öncesi dönem için Ecu oranları yayımlamış durumdadır. (1993-1998 yıllık ortalamalar, 11/1997-12/1998 aylık ortalamalar. Bu oranlar sınırlı sayıda para biriminde mevcuttur.) Cironun hesaplanması diğer para birimleri için ek aylık Euro (veya Ecu) döviz kurlarını gerektiriyorsa, şirket Avrupa Komisyonu’na sorduğu takdirde ABD Dolari karşısındaki aylık/takvim yılına ait ortalama oranları alabilmektedir. Euro veya Ecu cinsinden rakamlar elde etmek için, başvuru sahibinin, yukarıda belirtilen şekilde elde edilmiş ilgili aylık/yıllık/Euro/Dolar veya Ecu/Dolar oranlarından yararlanması gerekmektedir. Ciroyu hesaplamak için kullanılan ortalama oranı elde etme amacıyla kullanılan sadeleştirilmiş yöntem aşağıda yer almaktadır:

    Şirketin mali yılının takvim yılıyla (Ocak-Aralık) çakışması halinde, ortalama oran doğrudan yıllık oran tablosunda verilmektedir. Mali yıl takvim yılıyla çakışmadığı zaman, yıllık ortalama oranı hesaplamak için şu metodolojinin kullanılması gerekmektedir.

    Örnek: 1 Nisan 1997’den 31 Mart 1998’e kadar
    Ortalama oran (Nisan – Mart) =
    [(ortalama 1997/04) + (ortalama 1997/05) + (ortalama 1997/06)]
    + (ortalama 1997/07) + (ortalama 1997/08) + (ortalama 1997/09)
    + (ortalama 1997/10) + (ortalama 1997/11) + (ortalama 1997/12)
    + (ortalama 1998/01) + (ortalama 198/02) + (ortalama 1998/03) : 12

    Bu hesaplama, bilgi ve/veya ortak yaklaşım eksikliğinden dolayı konuların farklı değerlendirilmelerinden kaynaklanan şekilde, işlemlerin sonraki bir safhasında sürprizlerinden kaçınmak amacıyla Komisyon’la (gayriresmi olarak) nasıl çalışılacağına dair pratik bir örnek teşkil etmektedir.

    5.4. Birleşme Politikasında Taahhütlerin (Çözümlerin) Rolü

    Komisyon’un, kendisine iletilen bir bildirim çerçevesinde, yoğunlaşma sonucunda Ortak Pazar veya onun önemli bir bölümündeki etkin rekabetin önemli ölçüde engellendiği bir hakim durum yaratılacağını veya güçlendirileceğini tespit etmesi durumunda, söz konusu yoğunlaşmayı Ortak Pazar’la bağdaşmaz ilan etmesi gerekmektedir. Yürürlükte olan bir yoğunlaşmanın rekabeti bozduğu tespit edildiğinde, etkin rekabet koşullarını yeniden temin etmek için uygun bulduğu her tedbiri alan Komisyon’un bu adımları atmak için herhangi bir bildirime gereksinimi bulunmamaktadır.

    İşlemlerin ilk veya müteakip safhasında tarafların yoğunlaşmada değişiklik yapmaları durumunda ise, bağdaşırlık tespit edilebilecektir, ancak bu olmaksızın da, bu taahhütler, Komisyon’un , yoğunlaşmanın bağdaşırlığı/bağdaşmazlığı konusunda karar alması için tanınan sürelerin uzatılmasına imkan vermektedir. Komisyon tarafından bugün geliştirilmiş şekliyle “Taahhütler Taslak Tebliği†nin vurguladığı üzere, birinci aşamada sadece sorun kolaylıkla tanımlanabilir ve rahatlıkla çözülebilir olduğu takdirde, çözüm tedbirleri işe yaramakta, aksi halde detaylı bir araştırmaya geçilmesi gerekmektedir.

    Bağdaşırlık tespitinin, şirketlerin bağdaşmazlık tespitinden kaçınmak için teklif etmiş oldukları değişikliklere bağlı olduğu hallerde, Birleşme Tüzüğü’nün25 6(2) ve 8(2). maddeleri Komisyon’u, kararına koşullar veya yükümlülükler ekleme yönünde yetkilendirmektedir. Bu koşulların veya yükümlülüklerin "amacı, ilgili şirketlerin yoğunlaşmayı ortak pazarla bağdaşır kılmak görüşÃ¼yle Komisyon karşısında girmiş oldukları taahhütlere uymalarını sağlamaktadır.†Bu demektir ki Komisyon’a bildirilen bir anlaşama sadece, bildirimde bulunan taraf Komisyon’un empoze ettiği koşulları kabul ettikten sonra Komisyon tarafından onaylanabilmektedir. Komisyon tarafından empoze edilen şekliyle yardımcı tahditler, sadece durum gerektiriyorsa ve süreleri ile kapsamları tam olarak bu amaçla sınırlıysa kabul edilebilmektedir.26

    5.4.1 Çözümlerin Niteliği

    Tarafların teklif ettiği çözümler davranışsal veya yapısal nitelikte olabilmektedir. Tüzüğün ilk günlerinde, davranışsal çözümlerin gerek kontrollerinin gerek uygulanmalarının zor olduğu ve Komisyon’un kaygılarına cevap vermediği düşÃ¼nülmüş olsa da27 günümüzde bunlar artık hukuk ve iş dünyasında daha genel olarak kabul görmektedir.

    Tüzük rekabetçi piyasa yapılarını koruma hedefine sahip olduğundan , yapısal çözümlerin önceliği bulunmaktadır. Gencor davasında ilk Derece Mahkemesi’nin görüşÃ¼ne göre,28 yapısal çözümler en azından bir süre için hakim durumun güçlendirilmesini önlediklerinden, kural olarak tercih edilmektedir. İlk Derece Mahkemesi’nin yorumuna göre; “bir ticari markayı belirli bir süre için kullanmamak veya kuruluşun yoğunlaşamadan kaynaklanan üretim kapasitesinin bir bölümünü üçüncü şahıs konumundaki rakiplere açmak veya daha genel olarak, ayırımcı olmayan şartlarda zorunlu olanaklara erişim sağlamak gibi, prima facie (görünüşte) davranışsal olan taahhütler bizzat hakim durumun ortaya çıkmasını veya güçlendirilmesini önleyebilecektir.

    Taslak Tebliğde vurgulandığı üzere, “yasaklamanın dışında rekabeti korumanın en etkili yolu, tasfiye işlemi yoluyla yeni bir kuruluşun ortaya çıkmasına veya üçüncü şahıs konumundaki mevcut rakiplerin güçlendirilmesine yönelik koşulları yaratmaktır. “Taslak Tebliği, taahhütler için Komisyon’un değil, tarafların teklif getirmeleri gerektiğini açıklığa kavuşturmaktadır. Komisyon’un, bir birleşme sırasında görülen her soruna kalıcı bir çözüm arayışında olması gerekmektedir. Gencor kararı, Birleşme Tüzüğü’nün AB dışında da uygulanabileceği teyit etmiştir29.

    5.4.2. Bazı Taahhütler ve Çözümler

    Komisyon, taahhütlerin, ya etkilenen piyasadaki rekabetçi yapı yeniden tesis edilinceye dek status quo ante’yi (önceki statüko) sağlaması ya da hakim durum yaratılması veya güçlendirilmesi riskini ortadan kaldırmak ve rekabetçi yapıyı yeniden tesis etmek için pazar gücündeki artışı dengelemesi gerektiğini belirtmiştir. Komisyon tarafından verilen şartlı izinlerin çoğunluğu, genellikle devralınan işyerinin bir bölümünün veya aktiflerinden bazılarının elden çıkarılması şeklinde, geniş anlamda bir tür yapısal çözüm getirmiştir. Uygulamada, tasfiyenin (örneğin birleşilen şirketin bir bölümünün satışı) büyüklüğü ve niteliği yeterli boyutta olmalı, müşterileri tutmak için gerekli her işaret ve logoyu içermeli, uygun coğrafi ve teknik esnekliğe sahip olmalıdır. Amaç piyasada yeterli seviyede rekabet olmasını sağlamak olduğundan, tasfiyeye yönelik taahhütler, yeni bir rekabetçi kuruluşun ortaya çıkmasına veya üçüncü şahıs konumundaki mevcut rakiplerin güçlendirilmesine yönelik koşullar yaratmalıdır.30 Bir çözüm türü olarak, hisselerin tasfiyesi kontrolün mutlaka tek başına hisselere ve oy haklarına dayalı olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ayrıca, çözümlerin Topluluk hukukundaki genel orantısallık testini geçmeleri gerekmektedir:

    (1) İşletmenin, uygun mevcut veya potansiyel bir rakip (ya da işe devam etme konusunda mali kapasitesi olan, ilgili taraflardan bağımsız, mali veya endüstriyel bir şirket veya kurum ) bulması
    (2) İşyerinin bir mütevelliye devri (işyeri şart koşulan sürede satılamadığı takdirde, mütevelli işyerini elden çıkarma yetkisine sahip olmalıdır);
    (3) “Bağımsızlığı, ekonomik yönden varlığını sürdürebilirliği, pazarlanabilirliği ve rekabet gücü†açılarından, tasfiye edilecek işyerinin bütünlüğünün satıştan önceki dönemde korunması;
    (4) İşin, tarafların ayrı ayrı işlerinden farklı ve tarafların yönetimsel etkisinden uzak idaresi;
    (5) Komisyon’a, mevcut veya olası bir rakip olması gereken alıcı konusunda onay hakkı verilmesi
    (6) Komisyon’un tasfiye planının gelişiminden haberdar edilmesi gerekmektedir.

    Rapor verme işlemi, detaylı bilgi sağlayacak şekilde, taraflarca en az üç aylık aralıklarla gerçekleştirilmelidir. Taslak Tebliğ “taahhüt paketlerinden†söz etmektedir. Burada tasfiye, davranışsal taahhütlerden sonraki unsurlardan sadece biri olabilmektedir.31 O nedenle, örneğin Boeing/McDonnel Douglas’ta32 da Boeing ‘in teklif ettiği taahhütlerin temel bir özelliği olarak, büyük uçak alıcılarıyla yapılan anlaşmalar çerçevesinde münhasırlık haklarından vazgeçilmesi hususu yer almıştır.

    Mevcut dağıtım sistemlerini bozma veya yumuşatma konusu da Fiat Geotech/Ford New Holland gibi birkaç davada kendini göstermiştir. Taslak Tebliğ, Fiili veya potansiyel rakiplerin patentler, know-how ve diğer fikri mülkiyet hakları dahil, gerekli altyapıya veya kilit teknolojiye erişimi gereğine dikkat çekmektedir.33 Zaman zaman Komisyon, bildirimde bulunan taraflarca verilen beyanları veya teminatları nihai karara kaydetmiştir. Şirketin, Komisyon’un empoze ettiği şekliyle çözümlere uymaması, para cezası ve iznin geri alınması ile sonuçlanabilmektedir.Şirketin, yükümlülükleri yerine getirmesini temin etmek amacıyla periyodik para cezası verilebilmektedir.

    5.5. Bazı Davalar

    Komisyon tarafından gerçekleştirilen birleşmenin kontrolü konusu, günlük yaşam veya mikroelektronik gibi yeni ortaya çıkmakta olan piyasalar üzerinde çok büyük etki yapabilecek durumdadır. 1998 yılındaki “Bertelsmann/Kirch/Premiere†ve “Deutsche Telekom/Beta Research†adlı bağlantılı davalarda, Komisyon, bu sektörde yeni ortaya çıkmakta olan piyasaların, ücretli TV, ilgili sistemler ve diğer hizmet sağlayıcılarına kapatılmasını önlemek amacıyla, dijital televizyon hizmetlerinde büyük bir projeyi yasaklamıştır.Dijital TV hizmetleri sunmada gerekili mal ve hizmetler paketinin tüm kilit unsurlarında büyük güçlere sahip bir gruplaşama yaratabilecek olan bu birleşmelerin tarafları, tanımlanan rekabet sorunlarına uygun çözümler getirmedikleri için, Komisyon’un projeye izin vermesi mümkün olmamıştır.

    DİPNOTLAR

    1 (6/72) [1973] ECR 215
    2 Van Gerven, W., Maresceeau, M., Stuyck, J., “Kartelrechtâ€, W.E.J. Tjeenk Willink – Zwolle 1986, No 280
    3 Rekabet kurallarını ilk uygulayan tüzük, 1962’de kabul edilmiştir, ATRG Özel Basım, 1959-62, 87, J.O. 1962, 204.
    4 İlgili taraflar ve yeterli ölçüde menfati olduğunu gösteren üçüncü şahıslar Komisyon tarafından sözlü duruşma talep edebilir; Van Gerven, W., Maresceau, M., Stuyck, J., “Kartelrechtâ€, W.E.J. Tjeenk Willink – Zwolle 1986, No 379.
    5 Tüzük (AT) No 4064/89, müteakiben değişiklik yapulan şekliyle 30.12.1989 tarihli ATRG L 395
    6 1215/99 sayılı Tüzük’le değiştirilen şekliyle, 19/65 sayılı Konsey Tüzüğü bazında Komisyon örneğin münhasır dağıtım için grup muafiyet tüzükleri çıkarmıştır. (1983/83)
    7 Az öneme sahip davalar dahil:Relais & Chateaux 1998-1, s. 49.
    8 Dava C-234/89, Delimitis-Henninger Brau [1991] ECR 1935, paragraf 44; Dava T-24/90, Automec-17 Eylül 1992 tarihli Komisyon hükmü, paragraflar 73 ve 85 ECR 1992, II2223
    9 Dava 127/73, BRT-Sabam [1974] ECR 51, paragraf 16.
    10 Dava 56/65, LTM-MBU [1966] ECR 337, Dava 48/72, Brasserie de Haecht-Wilkin Janssen [1973] ECR 77; Dava sayılı 319/82, Ciments et Betons-Kerpen [1983] ECR 4173
    11 17 sayılı 6 şubat 1962 tarihli Konsey Tüzüğü: Antlaşmanın 81 ve 82. Maddeleri uygulayan ilk Tüzük (OJ 13, 21.2. 1962, s. 204/62; Özel Basım 1959 – 62, s. 87)
    12 Dava 63/75, Fonderies Roubaix-Fonderies Roux [1976] ECR 111; Dava C-234/89, Delimitis- Henninger Brau [1991] ECR 1935.
    13 Dava 158/80, Rewe-Hauptzollamt Kiel [1981] ECR 1805, paragraf 44; ayrıca bakınız, Dava 33/76, Rewelandwirtschaftskammer Saarland [1976] ECR 1989; Dava 79/83, Harz-Deutsche Tradax [1984] ECR 3595.
    14 Dava 14/68, Walt Wilhelm and Others- Bundeskartellamt [1969] ECR 1; Ortak Davalar 253/78 ve 1 ila 3/79, Procureur de la Republique – Griy and Guerlain [1980] ECR 2327.
    15 Dava T-24/90 Automec-Komisyon , 17 Eylül 1992 tarihli hüküm, paragraf 77 ECR 1992, II2223
    16 Dava T-24/90, yukarıda belirtilmiştir.
    17 Dava C-234/89, Delimitis-Henninger Brau [1991] ECR 1935, PARAGRAF 47.
    18 Dava 48/72, Brasserie de Haecht-WilkinJansen [1973] ECR 77; Dava 127/73, BRT-Sabam [1974] ECR 51; Dava C-234/89, Delimitis-Henninger Brau [1991] ECR 1935
    19 Dava 99/79, Lancume-Etos [1980] ECR 2511, paragraf 11.
    20 Ayrıca şı konulardaki tebliğlere bakınız:
    -Ticari temsilcilerle münhasır satış sözleşmeleri (OJ 139, 24.12.1962, S.2921/62),
    - İşletmeler arasinda işbirliği alanindaki anlaşmalar , kararlar ve uyumlu eylemler (OJ C 84, 28.8.1968, S. 14’TE düzeltilen şekilyle, OJ C 75, 29.7.1968, S. 2)
    - Bazı taşeronluk anlaşmalarının değerlendirilmesi (OJ C 1, 3.1.1979, S. 2),
    - Daha az öneme sahip anlaşmalar (OJ C 231, 12.9.1986, S. 2).
    21 Dava 127/73, BRT-Sabam [1974] ECR 51, paragraf 21. Komisyon huzurundaki prosedür resmi bir kararla başlatılır. Kabulunün salt bildirilmesi kendi içinde resmi bir karar olarak görülemez; Dava 48/72, Brasserie de Haecht-Wilkinjanssen [1973] ECR 77, yukarıya bakınız.
    22 Dava C-234/89, Delimitis-Henninger Brau [1991] ECR 1935, paragraf 53, bu Tebliğin V. Bölümü
    23 Dava 48/72, Brasserie de Haecht-WilkinJanssen [1973] ECR 77; De Blos- Bouyer [1977] ECR 2359; Dava 99/79, Lancome-Etos [1980] ECR 2511.
    25 Tüzük (AT No 4064/89, müteakiben değişiklik yapılan şekliyle 30.12.1989 tarihli ATRG L 395.
    26 Dava 42/84, Remia BV and others-Komisyon (1985) ECR 2545.
    27 MSG/Media Service 1994, ATRG L 364/1
    28 İlk derece mahkemesi 25 mart 1999 tarihli hüküm, dava T-102/96, Gencor Ltd- Komisyon (1999), 4 C.M.L.R. 971.
    29 PORTER ELLIOTT, G., “Gencor Hükmü : Birleşme Tüzüğü kapsamında toplu hakimiyet, çözümler ve ülke kanunlarından muafiyetâ€, European Law Review, 199, s. 639.
    30 6 (2) Madde kapsamında tasfiyeler, bakınız ör. Siemens/Elektrowatt (1999) OJ L 88/1 ve WorldCom/MCI (1999) ATRG L 116/1
    31 British Telecom/MCI (II) ve The Coca-Cola Company/Carlsberg A/S.
    32 (1997 ) ATRG L 226/16
    33 Boeing/McDonnel Douglas (1997) ATRG L 336/16


     

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019