• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 1 / Yıl : 1999

  • Avrupa Rekabet Hukuku’nda Son Gelişmeler ve Türkiye’ye Etkileri

    • Sayfa : 2/5
      <12345>

    Türkiye’ye Etkiler

    Avrupa Birliği’nde dikey anlaşmalarda ortaya çıkabilecek değişimler ve yeni düzenlemeler Türk Rekabet Hukuku’nu da yakından ilgilendirmektedir. Rekabet Kurulu mümkün olabilir ise eş zamanlı olarak Birlik’de uygulamaya alınan yeni düzenlemeleri Türkiye’de de yayımlayacağı yeni Tebliğ ile hayata geçirmek durumundadır. Mevcut durumda yürürlükte olan 1997/3, 1997/4 ve 1998/7 Sayılı Tebliğler yürürlükten kaldırılarak bunların yerine tek bir Tebliğ uygulamaya alınacaktır. Ancak buradaki temel soru, Komisyon’un pazar payı bakımından rekabeti bozması olası olmayan teşebbüslerarası anlaşmaların temel yasaklar saklı kalmak kaydı ile grup muafiyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşÃ¼ne bağlı olarak, Türkiye’de eşiğin ne olacağıdır. Komisyon’un önerdiği ya da düşÃ¼ndüğü eşikler Ãœye Devletler arasındaki rekabetin bozulma olasılığı üzerinden tasarlanmaktadır. Bu olası eşiklerin Türkiye pazarına teşmili ciddi bir çalışma istemektedir. Geçmişte Rekabet Kurulu 1997/1 Sayılı Tebliğ’ini hazırlarken, yoğunlaşma işlemlerinde Türkiye’nin özgün şartlarını göz önünde bulundurarak izin alınması gereken işlemlerin alt sınırlarını isabetli bir biçimde belirleyebilmiştir. Bugüne kadar da sözkonusu alt sınırlar üzerine ciddi bir eleştiri ortaya atılamamıştır. İşte bu noktada da benzer bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca grup muafiyeti sisteminde sektörel bazdaki düzenlemelerin kaldırılması ise, tüm mal ve hizmet dağıtımı tek tebliğ ile yönetilmesi esasını gündeme getirmektedir. Türkiye’de sektörlerarası farklılıklar bulunmaktadır; örneğin hazır giyim dağıtımında Komisyon’un tasarladığı şekilde % 20’lik pazar payına ulaşmak hemen hemen imkansız gibi görünürken, beyaz ve kahverengi eşyada % 20’lik pazar payı fevkalade düşÃ¼k bir paydır. Öte yandan bir sektör içerisinde yer alan alt sektörler ya da ürün segmentleri mukayese edilemeyecek kadar farklılıklar gösterebilmektedir. Ayrıca Türkiye’de konglemeral oluşumlar yaygındır. O bakımdan Rekabet Hukuku’ndaki ekonomik bütünlük kavramı doğrultusunuda mesele değerlendirilmelidir. Pazar payı azımsanabilecek bir dikey anlaşmalar manzumesinin arkasında hızla bir holdinge ulaşmak ya da onun doğrudan ya da dolaylı kontrolünü bulmak mümkündür. Belki bu noktada, Rekabet Kurulu’nun pazar payı kriteri ile birlikte ciro kriterini de düşÃ¼nmesinde fayda vardır. Ancak kriterler ve eşikler ne olursa olsun bu konuda AB-Türkiye Ortaklık Hukuku bakımından tek yetkili kurum Rekabet Kurulu’dur. Türk Rekabet Hukuku’nu ve Rekabet Kurulu’nu 1/95 Sayılı OKK muvacehesinde bağlayan tek husus grup muafiyetleri sistemini tek tebliğ ile düzenleme yükümlülüğüdür.

    Komisyon’un yeni grup muafiyeti tüzüğü projesinde sektörel yaklaşımlardan vaz geçileceği belirtildi. Böylelikle teşebbüsler, dağıtım sistemlerini oluştururken zorunlu olarak mevcut muafiyet tüzüklerinden birini seçmek yerine, işlerinin gereğini yerine getirmelerini sağlayacak ve tüm ihtiyaçlarına cevaz verecek geniş kapsamlı tek düzenlemeyi seçebileceklerdir. Sözkonusu yeni düzenlemede yapabilecekleri değil ama yapmamaları gereken hususlar yer alacaktır. Öte yandan yeni Tüzük, seçici dağıtım anlaşmalarında ve bunun bir çeşidi olan miktara bağlı seçici dağıtım anlaşmalarında yer alan sınırlamaları ve satış sonrası hizmetleri ya da servis verme zorunluluğu gibi hususları kapsayacaktır. Buna karşılık yeni Tüzük’de franchising anlaşmalarının özünde bulunan dikey anlaşmalara tanınan muafiyetlerin paçallanması ilkesinin terk edilmesi sözkonusudur. Bu muafiyet bir çeşit seçici dağıtım anlaşması bağlamında anlaşma konusu mallar ile rekabet etmeme sistemine cevaz vermektedir. Hatta bazı durumlarda Tek Elden Dağıtım Anlaşmaları’nda bulunduğu gibi franchise alanlara bölgesel kısıtlamalar getirebilmektedir. Franchising anlaşmalarına tanınan bu kısıtlayıcı hükümler yeni düzenleme ile temel yasaklar arasında yer alacaktır. Böylelikle Komisyon ilk günden beri ısınamadığı franchising grup muafiyeti tüzüğünün temel ilkesi olan paçal grup muafiyeti yaklaşımını tamamen ortadan kaldırmayı planlamaktadır.

    Öte yandan yeni Tüzük büyük bir yeniliği gündeme getirmektedir: Bağımsız parakendeci teşebbüs birliklerinin toplu alıma gidebilmeleri ve aynı pazarlama ve satış teknikleri ile tüketiciye mal ya da hizmet sunmalarına olanak tanınmaktadır. İşte bu noktada yeni bir franchising sisteminin doğuşundan söz edilebilir. Ancak franchise veren ortadan kalkmış ve yerine bir çok KOBİ’nin oluşturduğu teşebbüs birliği geçmiştir. Bölgesel kısıtlamaların, benzer mal ve hizmetler ile rekabet etmeme gibi hususların ortadan kalktığı, fakat yeniden satış sistemleri gibi deneyimler sonucu ortaya çıkmış, patenti olmayan, gizli, özlü ve belirlenmiş bilgi paketinin yani know-how’un bulunduğu bir sistem kabul görmektedir. İşte bu noktada dikkate değer bir husus mevcuttur. Bu tür toplu alım anlaşmalarının gerçekte yatay anlaşmalar kapsamına girdiği kuşkusuzdur. Komisyon, bu tür anlaşmaların KOBİ boyutunda gerçekleştirilmesi durumunda ya da pazar payı bakımından rekabeti engellemeleri mümkün olmayan teşebbüsleri kapsayacağını (Burada düşÃ¼nülmesi gereken, toplu alım teşebbüs birliğinin pazar gücünün % 20 oranını aşmaması ilkesidir) belirtmektedir. Bunun fevkindeki oluşumların 81 (1) madde kapsamında değerlendirileceği kuşkusuzdur.

    Teşebbüsleri ilgilendiren diğer çok önemli bir konu da ‘rekabet etmeme’ yasağıdır. Komisyon, bu konudaki yeni düzenlemesinde -pazara giriş olanaklarını kısıtladığı ölçüde- bazı süreler koyacağını bildirmektedir. Benzer bir yaklaşımla tek elden satın alma hususunun da miktara bağlandığı durumlarda süreli muafiyet verileceği tartışılan konular arasındadır.

    Öte yandan dağıtım sistemleri grup muafiyetlerinde yeni bir çağ açacak olgu yeni Tüzük ile gündeme gelmektedir: Şayet tedarikçi yeniden satıcısı ve/veya dağıtıcısının işyerinin mülkiyetine sahip ise rekabet etmeme yasağı her hangi bir süreye tabi olmayacaktır. Ancak bu noktada da işyeri için öngörülen yatırımların süresi ve miktarı belirleyici unsurlar arasında yer alacağı unutulmamalıdır.

    Son olarak da yeni Tüzük, bira ve petrol ürünleri ile ilgili özel düzenlemeler getirmeyecektir ve Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmaları’na ilişkin Tüzük 2002 yılına kadar yürürlükte kalacaktır. Ayrıca pazar payı bakımından rekabetin bozulmasının mümkün olmadığı düşÃ¼nülen hallerde, Komisyon ve milli Rekabet Otoriteleri’nin dikey anlaşmaların kümülatif etkilerinin ortaya çıkması ya da pazarın bir bölümünde rekabetin ortadan kalkması durumunda eşik seviyesinin altında kalınmasına rağmen grup muafiyetini geri almaları söz konusu olabilecektir.


    2.1. Yeni Düzenlemenin Yürürlüğe Girebilmesi İçin Zorunlu Değişiklikler

    19/65 Sayılı Konsey Tüzüğü Komisyon’a Kurucu Antlaşma’nın 85 (1) maddesinin iki taraflı dikey anlaşmalara Tüzükler yayımlamak marifetiyle muafiyetler verme hakkını tanımaktaydı. Ancak yürürlüğe konulmak istenen yen düzenleme için Komisyon’un Konsey’den ilgili Tüzük ile aldığı yetki yetersiz kalmaktaydı. Bu nedenle Konsey, Komisyon’un önerisi üzerine mezkur Tüzüğün (1) maddesinin birinci fıkrasının (a) bendini ve ikinci fıkrasının (b) bendini yayımladığı Tüzük ile değişliğe uğratarak Komisyon’a iki ya da daha fazla teşebbüs arasında oluşturulan ve değişik dağıtım seviyelerindeki mal ve hizmetlerin yeniden satışına ilişkin tedarik ve/veya satın alımındaki her tip anlaşmaya grup muafiyeti tüzüğü yayımlama yetkisini vermiştir.

    Ayrıca mezkur Tüzüğün 7. maddesi değiştirilerek ve bir fıkra ilave edilerek, milli Rekabet Otoriteleri’ne belirli bir coğrafi pazarda rekabetin kısıtlanması ya da engellenmesi durumunda grup muafiyetinin kaldırılması yetkisi verilmekte ve rekabeti kısıtlayıcı etkilerin ortadan kaldırılması için tedbir alma hakkı tanınmaktadır. Bu değişikliklerle birlikte, pazarlardaki denetimin arttırılması amacıyla paralel dağıtım kanallarının kümülatif etkisinin ortaya çıkması durumunda grup muafiyetinin hangi şartlarda uygulanabileceği üzerine düzenleme yetkisinin milli Rekabet Otoriteleri’ne tanınması sözkonu olmuştur.

    19/65 Sayılı Konsey Tüzüğü’ndeki değişikler ile birlikte, 17 Sayılı Konsey Tüzüğü’nde de bir dizi değişiklik Komisyon’un yeni düzenlemesini yapabilmesi açısından gereklilik arz etmiştir. Komisyon’un önerisi üzerine Konsey, mezkur Tüzüğün bazı maddelerini değiştirerek teşebbüslerin bildirim yükümlülüklerinde hafifletici unsurları yürürlüğe koymuştur. Bu değişikliklere bakıldığında yeni Konsey Tüzüğü eski Tüzüğün 4. maddesinen ikinci fıkrasının kapsamını genişleterek, dikey anlaşmaların önceden bildirilme yükümlülüğüne ilişkin zorunluluğu ortadan kaldırmaktadır. Bunun açık anlamı 81 (1) madde kapsamında vazedilen kısıtlamaların yer aldığı dikey anlaşmaların 81 (3) madde tahtında bireysel muafiyet taleplerinin ön izine tabi olmaksızın uygulamaya alınabilmesidir. Uygulama sonrasında yapılabilecek başvuruların 81 (3) hükümlerini yerine getirmesi durumunda, anlaşmanın yapıldığı tarihten itibaren bireysal muafiyete mahzar olabilmesidir. Elbette ki, 81 (3) maddede öngörülen hususların anlaşmada bulunmaması halinde, Komisyon gerekli soruşturma işlemlerini başlatabilecek ve tedbirler alabilecektir. Bu noktada her hangi bir değişiklik sözkonusu değildir.

    Türkiye’ye Etkiler

    Muafiyetler ile ilgili yetkiler ve düzenlemeler, 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 5, 10 (1) ve 12 maddeleri ile Rekabet Kurulu’na tanınmıştır. Bu bağlamda Kurul, grup muafiyeti tebliğlerini yayımlamış, ayrıca da 1997/2 Sayılı Tebliğ ile teşebbüslerin bildirim yükümlülüğüne ilişkin esasları düzenlemiştir.

    Avrupa Birliği’nde yürürlüğü alınan ve 19/65 Sayılı Tüzüğün değişikliğe uğratıldığı 1215/1999 Sayılı Tüzüğün Türk Rekabet Hukuku üzerine hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Zira yetkiler zaten Rekabet Kurulu’ndadır, yeni şekli ile Avrupa Birliği’nde olduğu gibi, milli Rekabet Otoritesi’ni yeni yetkiler ile donatmak gerekmemektedir.

    Ancak 17 Sayılı Konsey Tüzüğü’nün 1216/1999 Sayılı Tüzük ile değişikliğe uğratılması Türk Rekabet Hukuku sisteminde de bazı değişiklikleri öngörecek niteliktedir. 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 10. maddesi 4. madde kapsamındaki işlemlerin yapıldıkları tarihten 30 gün içerisinde Kurul’a bildirimini öngörmekte ve bildirilmemiş işlemlere muafiyet uygulanamayacağını açıkça vazetmektedir. Ayrıca da zamanında yapılmamış bildirimlerin yapıldıkları tarihten itibaren geçerli olduğu Kanun maddesidir. Nitekim 1997/2 Sayılı Tebliğ de bu yönde düzenlenmiştir. Öte yandan zamanında bildirilmemiş işlemlere Kanun’un 16 (c) maddesi idari para cezası öngörmektedir.

    Halbuki Konsey’in yeni düzenlemesinde teşebbüsler 81 (1) madde tahtındaki işlemlerini geç bildirseler dahi, 81 (3) madde hususlarına uymaları durumunda, muafiyetin izininin geriye dönük olarak, anlaşmanın ya da uyumlu eylemin teşebbüslerce uygulamaya alındığı tarihten itibaren geçerli olacağını karara bağlamaktadır.

    Bu durumda 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da değişikliğe gidilmesi ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ancak bu yol doğru bir yol değildir. Bunun yerine 1997/2 Sayılı Tebliğ üzerinde yapılacak bazı değişiklikler ile Avrupa Birliği’nin yeni uyulamasındaki etkiyi yaratacak düzenlemeye ulaşmak mümkündür.

      Sayfa : 2/5
      <12345>