• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 7 / Yıl : 2002

  • Rekabet Hukuku ve Devlet

  • Rekabet Hukuku ve Devlet
    Av.M.Mukadder YAKUPOĞLU

    Topluma yararlı olmak üzere kurulan Rekabet Kurumu yürütme erkinin içinde yer alan idari bir kuruluştur ve 4054 sayılı yasaya göre rekabetin korunması yetkisi ve görevi münhasıran bu kurula verilmiştir ama bunu gerçekleştirmek zor görünmektedir. 



    Bir ürün veya hizmet pazarında rekabet bozulmuşsa bu durumu düzeltmek Rekabet Kurumu'nun asli görevi değil midir Kurum bu asli görevi yerine getirirken bir devlet kuruluşuyla karşı karşıya gelirse ne yapacaktır Örneğin bir bakanlık yaptığı uygulamalarla (dikkat ederseniz yasalardan söz etmiyorum) bir ürün veya hizmet pazarında rekabeti ciddi bir biçimde bozarsa Rekabet Kurumu'nun bu eyleme karşı bir yaptırımı olabilecek midir 



    Hukukun en temel ilkesi kanun önünde eşitliktir. Rekabet yasasına aykırı bir eylemin varlığı halinde, Rekabet Kurumu'nun doğrudan müdahale etmesi gerekir. Çünkü iktisadi bir eylem herhangibir kişiyi veya tüzel kişiyi teşebbüs haline getirir. Rekabet yasası karşısında devletin bir ayrıcalığı olamaz. Çünkü devlet iktisadi yaşamın bir ajanı haline geldiği andan itibaren her teşebbüs gibi iktisadi yasalara uymak zorundadır.



    Ama Rekabet Kurumu'nun dört yıllık çalışması içinde yürütme erkinin diğer organlarıyla (Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hariç) benim bildiğim kadarıyla görüş alışverişi olmamış ve yürütme erki sanki bu ülkede bir Rekabet Kanunu yokmuş gibi eski uygulamalarını devam ettirmiştir. Rekabet Kurumu bu duruma bir çözüm bulmak zorundadır. Bunun için öncelikle sorunu doğru teşhis etmek ve doğru dile getirmek gerekmektedir. Sorun devletin klasik yapısıyla modern kurumların bu yapıyı değiştirici özelliği arasında doğan gerilimden kaynaklanmaktadır. Devletin yapısı hiyerarşik temelden kurtulup işbölümü temeline dayandığı andan itibaren Rekabet Kurumu yürütme erki içinde daha objektif ölçütlerle çalışabilecektir. Bakanlıklar hiyerarşik açıdan Rekabet Kurulu'nun üstünde olduğu ve bu nedenle Bakanlıkların rekabete aykırı davranma serbestisi olduğu anlayışı kabul edilirse Kurulun kararları meşruiyet kazanamaz. Çünkü böyle bir durumda rekabet kuralları bazı alanlarda geçerliyken bazı alanlarda geçersiz olması gibi hakkaniyet ilkelerine aykırı bir durum ortaya çıkar. Çözüm yürütme erkinin içinde işbölümü esasının kabul edilmesi ve Rekabet Kurumu'nun yürütme erkine de rekabet konusunda danışmanlık yapması ve önerilerde bulunmasıdır. Ayrıca yürütme erkinin rekabetle ilgili konularda uyumlu çalışması için Rekabet Kurumu'nun daha etkin olması ve saptadığı her rekabete aykırı işlemi ilgili kamu kurum ve kuruluşuna acilen bildirmesi gerekir.



    Şimdi sorunun özüne yaklaşıyoruz. Rekabet Yasası uluslar arası bir boyuta sahiptir. Avrupa Topluluğuna katılma sürecinde uymakla yükümlü olunan iktisadi kuralları belirlemektedir. Bu kurallar öyle genel kurallar ki bir ülkede bulunan bütün iktisadi birimleri içine almaktadır. Rekabet kurallarına tabi olmayan iktisadi birimler ticari düzene etkili olamayacak kadar küçük olan birimlerdir. Ãœlkemizde devletin hem merkezi teşkilatı ve hem de kamu iktisadi teşebbüsleri yeri geldiğinde ekonomik hayatı derinden etkileyecek bir karar gücüne sahiptirler. Bu kararların artık Avrupa boyutunu düşÃ¼nmek gerekmektedir. Özel şirketler, teşebbüsler bu kurallara uyacak ama ben devlet olarak uymayacağım demek, Avrupa Topluluğu'na girmeyeceğim demekle eşanlamlıdır. Rekabet Yasası ulusal bir gereksinimden veya toplumun iktisadi adalet isteminden doğmamıştır. Hatta toplum ve ticari kuruluşlar bu yasanın içeriği ve amacı hakkında bilgi sahibi değillerdir. Bunun nedeni, toplumumuzun, güçlü olan kuralı koyar, zihniyetini benimsemiş olmasıdır.



    O halde Rekabet Yasası uluslar arası bir talepten ve gereksinimden doğmuştur. Rekabet Yasası Avrupa Topluluğu hukukuna uyum sürecindeki önemli yasalardan biridir. Bu yasa öncelikle devletin iktisadi kararlarına müdahale etmektedir ve bu kararların iktisadi verimlilik ve adalet ilkelerine uymasını sağlamaya çalışmaktadır.



    Ama uygulamaya baktığımızda devletin kurum ve kuruluşları RKHK yürürlükte değilmiş gibi rekabete aykırı eylemlerini büyük bir rahatlıkla sürdürmektedir. Bu durum rekabet hukukçuları arasında büyük bir huzursuzluğa neden olmuştur. Bu huzursuzluğun ilk somut örneği Bülent Çamlıca'nın Rekabet Bülteni'nin 4.sayısında yayınlanan makalesidir.



    Bu makale dikkatle incelendiğinde Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'u uygulamaya sokacak temel kurum olan Rekabet Kurumu'nun bu işlevini tam olarak yerine getirmediği açıkça belirtilmektedir. Ben de aynı görüşteyim. Rekabet Kurumu yürütme erkinin içinde yer almasına rağmen yürütmenin diğer kurum ve kuruluşlarına karşı çok etkisizdir. Hatta yürütme erki içinde yer alan kurum ve kuruluşların apaçık rekabet ihlallerini yasanın kapsamı dışına çıkarmak için teşebbüs kavramının kapsamını daraltacak her yolu denemektedir. Bu çok tehlikeli bir yoldur çünkü böylece devletin iktisadi faaliyet yürüten birimleri özel teşebbüs karşısında yeni bir güç kazanmakta ve bu da serbest piyasa ekonomisini tehdit eder bir durum yaratmaktadır. 



    Rekabet Kurumu öyle bir tavır almıştır ki RKHK'nun devletin kurum ve kuruluşlarına uygulanması kamu yararına aykırıdır gibi bir sonuç yaratmaktadır. Devletin iktisadi faaliyetlerinin RKHK'na uygun olması gerektiği açık bir olgu olmasına karşın Rekabet Kurulu bu tür açık rekabet ihlalleri kendisine intikal ettiği zaman hiyerarşik devlet yapısının alt bir sırasında yer alıyormuş gibi susmaktadır. 



    Gerçek nedir Rekabet Kurulu'nun suskunluğuna neden olan nedir Türkiye Cumhuriyeti Devleti aşırı hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Hiyerarşik yapıda olmayan hiçbir uyarı dikkate alınmamaktadır. Ben bunun bir örneğine tanık oldum. Bir bakanlığın bir genel müdürlüğü Rekabet Kurumu tarafından gönderilen uyarı yazısına rağmen rekabete aykırı olan uygulamasını büyük bir rahatlıkla sürdürmektedir. Çünkü bu Genel Müdürlük bağlı bulunduğu Bakanlığın devlet yapısı içinde sahip olduğu güce dayanmaktadır. Devletin bir kurumu TBMM'nin çıkardığı RKHK'nun üstündedir. Hukuk-dışı olan böyle bir durum bizim ülkemizde normal karşılanmaktadır. Böyle bir durumu normalleştiren olgu bizim eğitim sistemimiz yoluyla yurttaşların bilinçaltılarına işlenen devlet kodlamasıdır. Bu kodlama yoluyla devlet kutsallaştırılmaktadır. Devlet hiyerarşisinin üst kademelerinde yer alan kişilerle karşılaşan bir yurttaşımız farkında olmadan hazırol durumuna geçer. Bir bakan Rekabet Kurumu Başkanı ile görüştüğü zaman aralarında dile getirilmese bile bir üst-ast ilişkisi vardır. Bunun tek nedeni hiyerarşik kodlanmadır. Hukuksal açıdan baktığımızda rekabete aykırı bir uygulama için Rekabet Kurulu'nun bir Bakanlığı rahatlıkla uyarması ve bu uyarıya kulak asılmadığı takdirde bunun yasaya aykırı bir idari işlem olarak idari yargıya intikal ettirilmesi gerekir. 









    Şu ana kadarki uygulamaların ışığında devletin kurumlarının RKHK'na uyma gibi bir kaygıları olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kurumların yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde bize kamu yararının böyle uygulamaları zorunlu kıldığını söylemektedirler.



    Anayasamıza göre her tür idari işlem yargı denetimine tabidir ama bu denetim hep önemsiz işler içindir. Devletin ve hazinenin yüksek çıkarları sözkonusu olduğu zaman bu denetim bir şekilde işletilmez. 



    Devletin kurumları yasalara uymadığı zaman yurttaşın araya hatırlı kişileri koymaktan başka bir çaresi yoktur. Bunun adına iş takibi denmektedir. Bir yurttaşın sade bir dilekçeyle yürütme erkinin içinde yer alan bir kurumdan yasaya uymasını talep etmesi hiçbir sonuç vermez. Böyle bir tavır Ankara'da çok komik bir davranış olarak görülür.



    Tüm bu garipliklerin nedeni çok açıkça devlette hala feodal zihniyetin hakim olmaya devam etmesidir. Feodalizm nedir Efendi-köle ilişkisi feodalizmin temelidir. Feodal bir yapıda politik olarak özgür ve eşit bireylerin ilişkisinden sözetmek olanaksızdır. Ankara'da hiçbir devlet kurumu bireyin özgürce yasal hakkını aramasına izin vermez. Yurttaşların haklı olan taleplerini bile bir milletvekili tarafından ilettirmek zorunda kalmasının nedeni feodal zihniyettir.



    RKHK kapitalizmi sosyal devlet fikriyle buluşturan bir yasadır. Bireyin toplumun bir üyesi olarak ekonomik haklarını koruyan bir yasadır. Bu yasa bazı rekabet hukukçularımızın zannettiğinin aksine bireyin ve özel teşebbüsün ekonomik haklarını devlete karşı da koruyan bir yasadır.



    Yürütme erkinin içinde yer alan Rekabet Kurumu bireyi ve özel teşebbüsü yürütme erkine karşı nasıl koruyacaktır Bence bugünkü devlet yapımızla bu imkânsız görünmektedir. Ve burada kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ãœlkemizde rekabet yasasının uygulanması ancak bağımsız rekabet ihtisas mahkemelerinin kurulması ve etkin bir şekilde işlemesine bağlıdır. Bu noktada bir ihtisas kurumu olan Rekabet Kurumu'na büyük bir iş düşmektedir. Türk hukukçularını ve ekonomistlerini ve de iş çevrelerini rekabet konusunda bilgilendirmek ve eğitmek. Ancak bu şekilde rekabet hukukunun en büyük gereksinimi olan ekonomi ile hukuk arasındaki hassas denge sağlanabilir.



    Rekabet Kurumu'ndan yerine getiremeyeceği bir işi beklememeliyiz. Ancak Kurum diğer devlet kurumlarıyla çok daha sıkı temaslar yoluyla rekabete aykırı uygulamaları bu kurumların bilgisine sunmalıdır. En azından uygulamaların rekabeti bozduğunu ilgililere bildirmelidir. 



    Şimdi bu makalenin en can alıcı konusuna geliyoruz. Rekabet hukukçuları yasanın ve yargı ve yürütmenin bu halihazır durumunda nasıl bir yöntem belirlemelidir Bence bir toplumda hukukçu yaratıcı olmalıdır. Halihazır durumu olduğu gibi kabullenmemeli ve her fırsatta yasaların, kurumların işleyişinin ve yöneticilerin keyfi feodal davranışlarının üstünde bir güce sahip olduğunu etkin bir şekilde göstermelidir. Özgürlük ve eşitlik pratik bir olgudur ve sağlam bir hukuksal düzene bağlıdır. Ekonomik yaşamda özgürlüğü ve eşitliği sağlamak açısından RKHK ileri bir aşamadır. Bu yasanın uygulanması şu anda tam bir çıkmaza girmiştir. Bu çıkmazdan bizi kurtaracak olan olgu Rekabet Kurulu olmayıp bağımsız yargının vereceği kararlardır. 



    Belki bu durum tuhaftır. Çünkü yasa tamamen Rekabet Kurulu'nu merkezi bir konuma oturtmuştur ve bizim bu merkezi konumu mahkemelere kaydırmamız gerekmektedir. Şu an için bunu yapmaktan başka bir çare görünmemektedir. Rekabet Kurulu'nun bu konumuyla rekabeti düzenleme gücü bulunmamaktadır. Hegel'in söylediği gibi hukuk, güçtür. Rekabet Kurulu'nun bu güce sahip olduğunu söyleyemiyoruz. Buna karşın yargı yürütmenin aşırılıklarına karşı çıkabilecek olan bir güçtür. O halde rekabet hukukunu yerleştirmek işi Rekabet Kurulu'na değil, yargıçlara düşmektedir.

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019