Rekabet Hukuku ve Devlet
Av.M.Mukadder YAKUPOĞLU
Topluma yararlı olmak üzere kurulan Rekabet Kurumu yürütme erkinin içinde yer alan idari bir
kuruluştur ve 4054 sayılı yasaya göre rekabetin korunması yetkisi ve görevi münhasıran bu kurula verilmiştir ama bunu
gerçekleştirmek zor görünmektedir.Â
Bir ürün veya hizmet pazarında rekabet bozulmuşsa bu durumu düzeltmek Rekabet Kurumu'nun asli görevi değil midir Kurum bu asli
görevi yerine getirirken bir devlet kuruluşuyla karşı karşıya gelirse ne yapacaktır Örneğin bir bakanlık yaptığı uygulamalarla
(dikkat ederseniz yasalardan söz etmiyorum) bir ürün veya hizmet pazarında rekabeti ciddi bir biçimde bozarsa Rekabet
Kurumu'nun bu eyleme karşı bir yaptırımı olabilecek midirÂ
Hukukun en temel ilkesi kanun önünde eşitliktir. Rekabet yasasına aykırı bir eylemin varlığı halinde, Rekabet Kurumu'nun
doğrudan müdahale etmesi gerekir. Çünkü iktisadi bir eylem herhangibir kişiyi veya tüzel kişiyi teşebbüs haline getirir.
Rekabet yasası karşısında devletin bir ayrıcalığı olamaz. Çünkü devlet iktisadi yaşamın bir ajanı haline geldiği andan itibaren
her teşebbüs gibi iktisadi yasalara uymak zorundadır.
Ama Rekabet Kurumu'nun dört yıllık çalışması içinde yürütme erkinin diğer organlarıyla (Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
hariç) benim bildiğim kadarıyla görüş alışverişi olmamış ve yürütme erki sanki bu ülkede bir Rekabet Kanunu yokmuş gibi eski
uygulamalarını devam ettirmiştir. Rekabet Kurumu bu duruma bir çözüm bulmak zorundadır. Bunun için öncelikle sorunu doğru
teşhis etmek ve doğru dile getirmek gerekmektedir. Sorun devletin klasik yapısıyla modern kurumların bu yapıyı değiştirici
özelliği arasında doğan gerilimden kaynaklanmaktadır. Devletin yapısı hiyerarşik temelden kurtulup işbölümü temeline dayandığı
andan itibaren Rekabet Kurumu yürütme erki içinde daha objektif ölçütlerle çalışabilecektir. Bakanlıklar hiyerarşik açıdan
Rekabet Kurulu'nun üstünde olduğu ve bu nedenle Bakanlıkların rekabete aykırı davranma serbestisi olduğu anlayışı kabul edilirse
Kurulun kararları meşruiyet kazanamaz. Çünkü böyle bir durumda rekabet kuralları bazı alanlarda geçerliyken bazı alanlarda
geçersiz olması gibi hakkaniyet ilkelerine aykırı bir durum ortaya çıkar. Çözüm yürütme erkinin içinde işbölümü
esasının kabul edilmesi ve Rekabet Kurumu'nun yürütme erkine de rekabet konusunda danışmanlık yapması ve önerilerde
bulunmasıdır. Ayrıca yürütme erkinin rekabetle ilgili konularda uyumlu çalışması için Rekabet Kurumu'nun daha etkin olması ve
saptadığı her rekabete aykırı işlemi ilgili kamu kurum ve kuruluşuna acilen bildirmesi gerekir.
Şimdi sorunun özüne yaklaşıyoruz. Rekabet Yasası uluslar arası bir boyuta sahiptir. Avrupa Topluluğuna katılma sürecinde
uymakla yükümlü olunan iktisadi kuralları belirlemektedir. Bu kurallar öyle genel kurallar ki bir ülkede bulunan bütün
iktisadi birimleri içine almaktadır. Rekabet kurallarına tabi olmayan iktisadi birimler ticari düzene etkili olamayacak kadar
küçük olan birimlerdir. Ãœlkemizde devletin hem merkezi teşkilatı ve hem de kamu iktisadi teşebbüsleri yeri geldiğinde
ekonomik hayatı derinden etkileyecek bir karar gücüne sahiptirler. Bu kararların artık Avrupa boyutunu düşÃ¼nmek gerekmektedir.
Özel şirketler, teşebbüsler bu kurallara uyacak ama ben devlet olarak uymayacağım demek, Avrupa Topluluğu'na girmeyeceğim
demekle eşanlamlıdır. Rekabet Yasası ulusal bir gereksinimden veya toplumun iktisadi adalet isteminden doğmamıştır. Hatta toplum
ve ticari kuruluşlar bu yasanın içeriği ve amacı hakkında bilgi sahibi değillerdir. Bunun nedeni, toplumumuzun, güçlü olan
kuralı koyar, zihniyetini benimsemiş olmasıdır.
O halde Rekabet Yasası uluslar arası bir talepten ve gereksinimden doğmuştur. Rekabet Yasası Avrupa Topluluğu hukukuna uyum
sürecindeki önemli yasalardan biridir. Bu yasa öncelikle devletin iktisadi kararlarına müdahale etmektedir ve bu kararların
iktisadi verimlilik ve adalet ilkelerine uymasını sağlamaya çalışmaktadır.
Ama uygulamaya baktığımızda devletin kurum ve kuruluşları RKHK yürürlükte değilmiş gibi rekabete aykırı eylemlerini büyük bir
rahatlıkla sürdürmektedir. Bu durum rekabet hukukçuları arasında büyük bir huzursuzluğa neden olmuştur. Bu huzursuzluğun ilk
somut örneği Bülent Çamlıca'nın Rekabet Bülteni'nin 4.sayısında yayınlanan makalesidir.
Bu makale dikkatle incelendiğinde Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'u uygulamaya sokacak temel kurum olan Rekabet Kurumu'nun bu
işlevini tam olarak yerine getirmediği açıkça belirtilmektedir. Ben de aynı görüşteyim. Rekabet Kurumu yürütme erkinin
içinde yer almasına rağmen yürütmenin diğer kurum ve kuruluşlarına karşı çok etkisizdir. Hatta yürütme erki içinde yer alan
kurum ve kuruluşların apaçık rekabet ihlallerini yasanın kapsamı dışına çıkarmak için teşebbüs kavramının kapsamını daraltacak
her yolu denemektedir. Bu çok tehlikeli bir yoldur çünkü böylece devletin iktisadi faaliyet yürüten birimleri özel
teşebbüs karşısında yeni bir güç kazanmakta ve bu da serbest piyasa ekonomisini tehdit eder bir durum yaratmaktadır.Â
Rekabet Kurumu öyle bir tavır almıştır ki RKHK'nun devletin kurum ve kuruluşlarına uygulanması kamu yararına aykırıdır gibi bir
sonuç yaratmaktadır. Devletin iktisadi faaliyetlerinin RKHK'na uygun olması gerektiği açık bir olgu olmasına karşın Rekabet
Kurulu bu tür açık rekabet ihlalleri kendisine intikal ettiği zaman hiyerarşik devlet yapısının alt bir sırasında yer alıyormuş
gibi susmaktadır.Â
Gerçek nedir Rekabet Kurulu'nun suskunluğuna neden olan nedir Türkiye Cumhuriyeti Devleti aşırı hiyerarşik bir yapıya sahiptir.
Hiyerarşik yapıda olmayan hiçbir uyarı dikkate alınmamaktadır. Ben bunun bir örneğine tanık oldum. Bir bakanlığın bir genel
müdürlüğü Rekabet Kurumu tarafından gönderilen uyarı yazısına rağmen rekabete aykırı olan uygulamasını büyük bir rahatlıkla
sürdürmektedir. Çünkü bu Genel Müdürlük bağlı bulunduğu Bakanlığın devlet yapısı içinde sahip olduğu güce dayanmaktadır.
Devletin bir kurumu TBMM'nin çıkardığı RKHK'nun üstündedir. Hukuk-dışı olan böyle bir durum bizim ülkemizde normal
karşılanmaktadır. Böyle bir durumu normalleştiren olgu bizim eğitim sistemimiz yoluyla yurttaşların bilinçaltılarına işlenen
devlet kodlamasıdır. Bu kodlama yoluyla devlet kutsallaştırılmaktadır. Devlet hiyerarşisinin üst kademelerinde yer alan kişilerle
karşılaşan bir yurttaşımız farkında olmadan hazırol durumuna geçer. Bir bakan Rekabet Kurumu Başkanı ile görüştüğü zaman
aralarında dile getirilmese bile bir üst-ast ilişkisi vardır. Bunun tek nedeni hiyerarşik kodlanmadır. Hukuksal açıdan
baktığımızda rekabete aykırı bir uygulama için Rekabet Kurulu'nun bir Bakanlığı rahatlıkla uyarması ve bu uyarıya kulak
asılmadığı takdirde bunun yasaya aykırı bir idari işlem olarak idari yargıya intikal ettirilmesi gerekir.Â
Şu ana kadarki uygulamaların ışığında devletin kurumlarının RKHK'na uyma gibi bir kaygıları olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu kurumların yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde bize kamu yararının böyle uygulamaları zorunlu kıldığını
söylemektedirler.
Anayasamıza göre her tür idari işlem yargı denetimine tabidir ama bu denetim hep önemsiz işler içindir. Devletin ve hazinenin
yüksek çıkarları sözkonusu olduğu zaman bu denetim bir şekilde işletilmez.Â
Devletin kurumları yasalara uymadığı zaman yurttaşın araya hatırlı kişileri koymaktan başka bir çaresi yoktur. Bunun adına iş
takibi denmektedir. Bir yurttaşın sade bir dilekçeyle yürütme erkinin içinde yer alan bir kurumdan yasaya uymasını talep
etmesi hiçbir sonuç vermez. Böyle bir tavır Ankara'da çok komik bir davranış olarak görülür.
Tüm bu garipliklerin nedeni çok açıkça devlette hala feodal zihniyetin hakim olmaya devam etmesidir. Feodalizm nedir
Efendi-köle ilişkisi feodalizmin temelidir. Feodal bir yapıda politik olarak özgür ve eşit bireylerin ilişkisinden sözetmek
olanaksızdır. Ankara'da hiçbir devlet kurumu bireyin özgürce yasal hakkını aramasına izin vermez. Yurttaşların haklı olan
taleplerini bile bir milletvekili tarafından ilettirmek zorunda kalmasının nedeni feodal zihniyettir.
RKHK kapitalizmi sosyal devlet fikriyle buluşturan bir yasadır. Bireyin toplumun bir üyesi olarak ekonomik haklarını koruyan bir
yasadır. Bu yasa bazı rekabet hukukçularımızın zannettiğinin aksine bireyin ve özel teşebbüsün ekonomik haklarını devlete
karşı da koruyan bir yasadır.
Yürütme erkinin içinde yer alan Rekabet Kurumu bireyi ve özel teşebbüsü yürütme erkine karşı nasıl koruyacaktır Bence
bugünkü devlet yapımızla bu imkânsız görünmektedir. Ve burada kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi bir kez daha ortaya
çıkmaktadır. Ãœlkemizde rekabet yasasının uygulanması ancak bağımsız rekabet ihtisas mahkemelerinin kurulması ve etkin bir
şekilde işlemesine bağlıdır. Bu noktada bir ihtisas kurumu olan Rekabet Kurumu'na büyük bir iş düşmektedir. Türk
hukukçularını ve ekonomistlerini ve de iş çevrelerini rekabet konusunda bilgilendirmek ve eğitmek. Ancak bu şekilde rekabet
hukukunun en büyük gereksinimi olan ekonomi ile hukuk arasındaki hassas denge sağlanabilir.
Rekabet Kurumu'ndan yerine getiremeyeceği bir işi beklememeliyiz. Ancak Kurum diğer devlet kurumlarıyla çok daha sıkı temaslar
yoluyla rekabete aykırı uygulamaları bu kurumların bilgisine sunmalıdır. En azından uygulamaların rekabeti bozduğunu ilgililere
bildirmelidir.Â
Şimdi bu makalenin en can alıcı konusuna geliyoruz. Rekabet hukukçuları yasanın ve yargı ve yürütmenin bu halihazır durumunda
nasıl bir yöntem belirlemelidir Bence bir toplumda hukukçu yaratıcı olmalıdır. Halihazır durumu olduğu gibi kabullenmemeli ve
her fırsatta yasaların, kurumların işleyişinin ve yöneticilerin keyfi feodal davranışlarının üstünde bir güce sahip olduğunu
etkin bir şekilde göstermelidir. Özgürlük ve eşitlik pratik bir olgudur ve sağlam bir hukuksal düzene bağlıdır. Ekonomik
yaşamda özgürlüğü ve eşitliği sağlamak açısından RKHK ileri bir aşamadır. Bu yasanın uygulanması şu anda tam bir çıkmaza
girmiştir. Bu çıkmazdan bizi kurtaracak olan olgu Rekabet Kurulu olmayıp bağımsız yargının vereceği kararlardır.Â
Belki bu durum tuhaftır. Çünkü yasa tamamen Rekabet Kurulu'nu merkezi bir konuma oturtmuştur ve bizim bu merkezi konumu
mahkemelere kaydırmamız gerekmektedir. Şu an için bunu yapmaktan başka bir çare görünmemektedir. Rekabet Kurulu'nun bu
konumuyla rekabeti düzenleme gücü bulunmamaktadır. Hegel'in söylediği gibi hukuk, güçtür. Rekabet Kurulu'nun bu güce sahip
olduğunu söyleyemiyoruz. Buna karşın yargı yürütmenin aşırılıklarına karşı çıkabilecek olan bir güçtür. O halde rekabet
hukukunu yerleştirmek işi Rekabet Kurulu'na değil, yargıçlara düşmektedir.