• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 8 / Yıl : 2002

  • Avrupa Birliği Otomotiv Sektörü ve Yeni Rekabet Kuralları: Bırakınız Satsınlar, Bırakınız Tamir Etsinler?

  • Avrupa Birliği Otomotiv Sektörü ve Yeni Rekabet Kuralları:
    Bırakınız Satsınlar, Bırakınız Tamir Etsinler…

    M. Fevzi TOKSOY
    ESC Consulting

    Avrupa Birliği'nde otomotiv sektörüne yönelik satış, satış sonrası hizmetler ve yedek parça ticaretine ilişkin yeni rekabet kurallarını düzenleyen 1400/2002 sayılı blok muafiyet tüzüğü 1 Ekim 2002 tarihinde resmen yürürlüğe girdi. Yeni blok muafiyeti, önceki 123/85 sayılı tüzük ve tamamen paralel hükümlerle onun yerini alan 1475/95 sayılı tüzükle getirilen uygulamalardan büyük farklılıklar içeriyor. Komisyon da, bu büyük farklılıklara dikkat çekerek yeni Tüzük ile sektörde bir devrim gerçekleştirdiklerini her fırsatta belirtiyor. Peki "Nedir bu yeni kurallar?" ve "AB sınırları içerisinde araç satışının bu kadar sancılı hale gelmesinin sebepleri nelerdir?". İşte bu soruların cevapları henüz çok net değil. Komisyon-üreticiler-tüketiciler şeytan üçgeninden çıkan yeni kurallar açıkcası üreticilere yaşattığı ilk şok dışında diğer ilgili taraflarda da henüz bir zafer sarhoşluğu yaratacak kadar anlaşılmış değil.

    Yeni Tüzüğün ve getirdiği yeniliklerin ortaya çıkışı bir anda olmadı şÃ¼phesiz. Komisyon, 1475/95 sayılı Tüzüğün 11. Maddesi 3. Paragraf hükmü uyarınca “Antalşma’nın 85. Maddesinin 3. Paragrafının 1475/95 Sayılı Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına Uygulanmasına ilişkin Komisyon Tüzüğünün Değerlendirmesine İlişkin Raporâ€u hazırladı ve ilgili tüm tarafların görüşlerini yansıtarak bir sonuç değerlendirmesine ulaştı. Komisyon'un ulaştığı sonuç aslında malumun ilanıydı: Avrupalı tüketici blok muafiyeti tüzüğünden kendi payına düşen faydayı elde edememişti. 1475/95 No’lu Tüzüğün yürürlükte kaldığı süre içerisinde motorlu taşıt üreticilerine karşı açılan davalar, bu Tüzüğün esaslı amaçlarından birisi olan tüketicinin çıkarlarının korunmasının bütünüyle yerine getirilememiş olduğunu zaten açıkça göstermekteydi. Bununla birlikte, Komisyon’a yeni motorlu taşıtlar dağıtım ve/veya servis sistemlerine ilişkin olarak yapılan bildirimler, 1475/95 No’lu Tüzüğün başka tip dağıtım veya servis anlaşmalarını kapsamadığını ve böylece sadece tek bir anlaşma tipi için hukuki güvence getirmiş olduğunun anlaşılmasına da yol açmıştı.

    Komisyon, AB sınırları içerisinde sektörde yoğun bir rekabet ortamının tesis edilebilmesi için üye ülkeler arasındaki ticareti canlandıracak, marka içi rekabeti tesis edecek ve bayileri ana firmaların karşısında güçlendirecek bir blok muafiyetinin hazırlanması için kolları sıvadı ve yeni blok muafiyeti tüzüğü üreticilerin tüm karşı-lobilerine rağmen ortaya çıktı.


    Yeni Dağıtım Modelleri

    Yeni blok muafiyeti ile Komisyon tarafından "firmalara sunulan değişik seçenekler" olarak lanse edilen seçici dağıtım sistemi ve münhasır dağıtım sistemi aslında 1475/95 sayılı tüzük kapsamında beraberce kullanılan dağıtım modelleriydi. Komisyon, yeni uygulaması ile bir bayi ile bu dağıtım modellerinden ancak birinin akit kapsamına alınabilmesi kuralını getirdi.

    Hatırlanacak olursa, eski sistem seçici dağıtım ile tek elden dağıtımı sistemlerinin birleştirilmesini mümkün kılmaktaydı. Bu iki dikey kısıtlama tipinin birleştirilmesi sayesinde de, üreticiler, bayilere uymaları gereken yüksek kalite kriterleri getirebilirken, bu kriterlere uyan muhtemel yeni (sistem dışı) bir dağıtıcıya ürün vermekle yükümlü değildiler. Bununla beraber üreticiler, satışları bağımsız yeniden satıcılara sınırlamak suretiyle satış ağlarının sınırlarını belirleyebilmekteydiler; ancak, son kullanıcılara, aracılara ve satış sistemi içerdisindeki diğer dağıtıcılara yapılan satışları sınırlayamamaktaydılar. Tüketicilerin ağ dağıtıcılarından başka kimselerden taşıt alma imkanı bulunmazken, üreticilerin bir pazarı münhasır satış bölgelerine bölme yetkileri vardı.

    Artık, bu birkaç cümleye sığan ve yaklaşık 17 yıldır yürürlükte olan dağıtım modeli tamamen değişmiş durumda. Ãœreticiler ve distribütörler münhasır dağıtım yapacağı bölgeleri ve seçici dağıtım sistemini kullancağı bölgeleri tespit etmek ve bayileriyle bu doğrultuda sözleşmeler yapmak durumunda.

    Ancak, üreticilerin kimi pazarlarda seçici dağıtım sistemini, kimi pazarlarda da diğer dağıtım şekillerini kullandığı durumlarda farklı bayiler arasındaki rekabetin kısıtlanmamasının güvence altına alınması gerekir. Bu kapsamda, sağlayıcı (üretici/distribütör) tarafından başka bir bayi veya servis istasyonuna ayrılmış münhasır bir bölgeye veya müşteri grubuna yapılacak aktif satışlar kısıtlanabilir. Buradan hareketle, münhasır dağıtım yapılan pazarlardaki nihai tüketicilere yapılan pasif satışları kısıtlayan seçici dağıtım anlaşmalarının muafiyetten yararlanamayacağını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca, seçici dağıtım kullanılan pazarlardaki nihai tüketicilere veya yetkili olmayan bayilere yapılan aktif veya pasif satışları kısıtlayan münhasır dağıtım anlaşmaları da muafiyetten yararlanamaz.

    Daha basit bir ifadeyle, münhasır bayi veya servis istasyonu kendi bölgesi içerisindeki nihai tüketicilere, aracılara ve galeri vb. yeniden satıcılara aktif ve pasif satış yapabiliyorken, kendi bölgesi dışındaki münhasır bölgelerde aktif satış faaliyetlerinde bulunamamakta. Ancak, kendi bölgesi dışındaki diğer alanlarda (örneğin seçici dağıtıma ayrılmış bölgelerde) aktif/pasif her türlü satış faliyetinde bulunabilmekte.

    Seçici bayi veya servis istasyonu ise sadece nihai tüketicilere yönelik olarak seçici dağıtım sistemi kullanılan tüm alanlarda aktif/pasif satış yapabilmekteyken, münhasır dağıtıma ayrılmış bölgelerden gelen taleplere yönelik pasif satış yapabilmekte. Ayrıca, seçici dağıtım sistemi kapsamındaki bayilerin kendi aralarında satış yapmaları da engellenememekte.

    Yukarıda açıklanmaya çalışılan sistem içerisindeki en büyük yenilik münhasır bayilerin yeniden satıcılara satış yapmasının önüne geçilememesi.


    Rekabet Etmeme Yükümlülüğü

    Yeni tüzüğün devrim niteliği taşıyan en önemli özelliği araç satışı, tamir ve bakım veya yedek parçalara ilişkin olarak bayilere rekabet etmeme yükümlülüğü getirilememesi. Yani alıcının, rakip ürün veya hizmetleri üretmesine, satın almasına, satmasına veya yeniden satmasına engel teşkil eden doğrudan veya dolaylı hiçbir yükümlülük getirilemiyor. Tüzük ayrıca bayilerin, bir önceki takvim yılı boyunca gerçekleştirmiş olduğu alımların değer bazında hesaplanmış, ilgili pazar üzerindeki sözleşme konusu mal veya hizmet, ya da ikame mal veya hizmet alımlarının toplamının % 30’dan fazlasını sağlayıcıdan veya sağlayıcı tarafından belirlenmiş başka bir taraftan gerçekleştirmesini zorunlu kılan yükümlülük getirilemeyeceğini belirtiyor. Komisyon bu % 30'luk oran ile her bayiye en azından 3 marka satışı yapabilmesini sağlayacak esnekliği kazandırmayı amaçlamış.

    Bu kapsamda, markalar arasında karışıklıktan kaçınmak amacıyla başka sağlayıcıların motorlu taşıt araçlarının bayinin sergileme alanının ayrı bölümlerinde satılmasına dair bir yükümlülük getirilmesi rekabet etmeme yükümlülüğü sayılmakta. Burada, eski tüzük kapsamındaki çok marka satıcılık şartları iyice esnetilerek, ayrı bina, ayrı bir tüzel kişilik ve ayrı bir yönetim şartı aranmadan aynı showroom içerisinde satış yapılmasının önü açılmakta. Sağlayıcı firmaların getirebileceği kısıtlamalar ise ancak otomobil fuarlarında alışılmış aynı alanda marka bazında sergileme biçimini empoze etmekten ibaret. Bayinin markaya özel satış personeli kullanmasına ilişkin getirilecek yükümlülük bile rekabet etmeme yükümlülüğü olarak kabul edilmekte. Ancak, bayinin de onayı neticisinde sağlayıcının satış personeline ilişkin tüm ilgili giderleri karşılaması veya -doğrudan veya dolaylı olarak empoze edilmemesi kaydıyla- personel giderlerinin taraflarca paylaşılması durumunda markaya özel satış personeli kullanmasının rekabet etmeme yükümlülüğü kapsamına girmeyeceği de açıktır. Aslında, bayilerin de ayrı markalar için ayrı satış personeli kullanmayı tercih etmesi ticari olarak beklenmesi gereken bir davranıştır. Sonuç olarak, tek marka satıcılığının "bayinin tercihi olması durumu hariç" tarihe karıştığını söylemek doğru olacaktır.

    Tüketicilerin ortak pazardaki herhangi bir üye ülkede satılan araçla aynı özelliklere sahip araçları istediği bayiden satın almasını sağlamak amacıyla Tüzük bayilerin bu kapsamdaki araçları sipariş etmesi, satması veya stokta bulundurmasının engellenmesini yasaklamakta. Yani bayiler, anlaşmaları kapsamındaki tüm modelleri veya onlara denk gelen yeni motorlu taşıt araçlarını satabilir. Bu hüküm Tüzük içerisinde iki yeni kavram ile açıklanmakta: "Anlaşmanın Kapsadığı Ãœrün Yelpazesi" ve "Anlaşmanın Kapsadığı Ãœrün Yelpazesinin Bir Modeline Tekabül Eden Motorlu Taşıt Aracı" . Tüzükte yer alan bu düzenleme ile örneğin Hollanda'da avantajlı bir fiyatla sağdan direksiyonlu araç satın almak isteyen İngiliz tüketicilerin tercih imkanlarının arttırılması amaçlanmakta. Sağlayıcının da, bu araçların teslimat süresine veya fiyatına ilişkin ayırımcı uygulamalar yapması ayrıca yasaktır. Yani, aynı örnek üzerinden gidecek olursak, üretici veya distribütörler sağdan direksiyonlu araçların Hollanda'da kullanılmadığından hareketle bu bayinin ürün talebini geri çeviremez veya dolaylı engellerle bu aracın sipariş edilmesini önlemeye yönelik girişimlerde bulunamaz.


    Satış ve Servis Ayrılıyor

    Yeni blok muafiyetinin bir diğer büyük yeniliği ise satış ve servis hizmetlerinin birbirinden bağımsız olarak yerine getirilmesinin önündeki engelleri kaldırıyor olması. Bu kapsamda, yetkili servisin araç ticareti yapmama ve faaliyetlerini servis işlemleri ve yedek parça bayiliği ile sınırlı tutma hakkı kısıtlanamamakta. Diğer taraftan, sadece araç satışı ile iştigal etmek isteyen bayilerin servis hizmetlerini de birlikte yürütmelerine ilişkin doğrudan veya dolaylı zorlayıcı uygulamalar yapılamamakta. Tüzük, satış ve servis hizmetlerinin performanslarını birbirine bağımlı hale getiren ve özellikle prim sistemlerini satış ve servis sistemlerinin birlikte kullanılmasını özendirecek şekilde birbirine bağımlı hale getiren doğrudan veya dolaylı uygulamaları kesin bir şekilde yasaklamakta.

    Tüzük ile getirilen bir diğer yenilik ise, bayilere tamir ve bakım hizmetlerini (garanti, ücretsiz servis ve geri çağırma dahil) sistem içerisindeki bir veya birden fazla yetkili servis istasyonuna devredebilme hakkının veriliyor olması. Ancak, böyle bir durumda, bayinin araç satışı gerçekleşmeden önce nihai kullanıcıları servis istasyonunun ismi, adresi ve satış noktasından uzaklığı konusunda bilgilendirmesi zorunludur. Servis istasyonuyla satış noktası aynı mekanda olmayan bayiler için de aynı yöntem uygulanmakta.

    Anlaşılacağı üzere, satış ve servis faaliyetleri de tamamen birbirinden ayrılmakta. Komisyon'un buradaki temel amacı, sadece araç satışı yapmak isteyen ve bu konuda ticari açıdan başarılı olacağını düşÃ¼nen bayi adaylarının servis ile ilgili ticari risklerden ve yatırımlardan korunmasını sağlamak. Tabii aynı husus satış işi ile iştigal etmek istemeyen servis istasyonları için de geçerli. Bu yolla, daha rasyonel maliyetlerle, ticari risklerden uzak bir satış şebekesinin kurulmasını sağlamak ve doğacak rekabet avantajlarının fiyat rekabeti olarak piyasaya yansıması için ortam yaratmak hedeflenmekte.


    Meşhur "location clause"

    Blok muafiyeti tüzüğünün taslağı belli olduğunda, üreticilerden en büyük tepkiyi çeken düzenleme "seçici dağıtım sistemi kapsamındaki bayilerin, yine seçici dağıtım sistemi kullanılan istedikleri bölge(ler)de faaliyet göstermelerinin engellenememesi" oldu. Yani Tüzük, seçici dağıtım sistemi kapsamında faaliyet gösteren binek araç veya hafif ticari araç bayilerinin ortak pazar içerisinde seçici dağıtım sisteminin uygulandığı başka bölgelerde satış veya teslimat noktası kurmasının doğrudan veya dolaylı olarak engellenmesini yasaklamakta. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise bu yasağın binek araç veya hafif ticari araç bayileri dışındaki araç bayilerine getirilebiliyor olması.

    Tüzüğün tanımlar maddesinde Binek Araç için "yolcu taşımak için tasarlanmış ve sürücü dışında en fazla sekiz koltuk içeren motorlu taşıt aracı" ifadesi kullanılırken Hafif Ticari Araç için ise "mal veya insan taşıma amacıyla kullanılan ve maksimum ağırlığı 3.5 tonu geçmeyen motorlu taşıt aracı " tanımı kullanılmıştır. Buradan hareketle, ağırlığı 3.5 tonu geçen ve otobüs, kamyon, TIR vb. sınıfına giren araç bayilikleri için şayet seçici dağıtım sistemi kullanılıyor ise bölgesel kısıtlama getirilebilmekte.

    Özellikle Alman üreticiler tarafından şiddetle eleştirilen bölge maddesi, büyük lobi faaliyetleri ve müzakereler neticesinde 1 Ekim 2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ertelenmiştir.


    Servis ve Yedek Parça'da Rekabet Ortamı

    Yeni Tüzüğün etkilerinin ilk olarak hissedileceği alanlar yedek parça ticareti ve servis hizmetlerinin sunulması olacak. Burada satış ve servisin birbirinden ayrılmasıyla birlikte, gerek yetkili servisler gerekse de bağımsız servis istasyonlarına sağlanan yeni haklar etkili olacak. Ayrıca, (i) yedek parça tanımının netleştirilmesi, (ii) eşdeğer kalitede yedek parçalar için eşdeğerliği kanıtlama yükümlülüğünün bayilerden alınarak eşdeğer kalitede parça üreticisine yüklenmesi ve (iii) araç üreticisinin yedek parça üreticisi üzerindeki arza ilişkin kısıtlamalarının açık bir şekilde yasaklanması, yedek parça pazarının üreticilerin kontrolünden uzaklaşmasını sağlayacak nitelikte.

    Bunları sırayla inceleyecek olursak, öncelikle bayinin veya yetkili servisin kendi belirlediği üçüncü kişilerden orjinal veya eşdeğer kalitede yedek parça temin etme özgürlüğü ve bunları motorlu araçların tamir ve bakımında kullanması engellenememekte. Ancak, daha önceki tüzükte de olduğu gibi, araç sağlayıcısının verdiği garanti, ücretsiz servis ve geri çağırma kapsamında yapılan tamir hizmetlerinde orjinal yedek parça kullanımı zorunlu tutulabilir.

    Tüzüğün tanımına göre "bir motorlu taşıt aracına, içine veya üstüne o aracın bir unsuru haline gelecek şekilde yerleştirilen ve eskisinin yerine geçen parça" yedek parça olarak nitelendiriliyor .

    Orijinal yedek parçalar ise Tüzükte "yeni bir motorlu taşıt aracının montajı için kullanılanlarla eşdeğer kalitede olan ve söz konusu aracın unsurlarının (komponent) ve yedek parçalarının üretimi için araç üreticisinin belirttiği özelliklere ve üretim standartlarına uygun olan parçalar" olarak tanımlanmakta. Burada büyük önem taşıyan husus, yukarıdaki orijinal yedek parça tanımındaki unsurların üretildiği üretim hattından çıkan tüm yedek parçaların Orijinal Yedek Parça olarak kabul edilecek olmasıdır. Ayrıca, -aksi ispat edilmediği sürece- parça üreticisinin, ilgili unsurların aracın montajında kullanılan unsurlar ile aynı kalitede olduğunu ve araç üreticisinin belirttiği özelliklere ve üretim standartlarına uygun olarak üretildiğini beyan ettiği yedek parçalar da orijinal yedek parça olarak değerlendirilecek.

    Tüzüğün eşdeğer kaliteli yedek parçalar için getirdiği tanım ise şÃ¶yle: "Kalitesi, yeni bir motorlu taşıt aracının montajı için kullanılan parçalara ve unsurlara eşdeğer olduğunu her an kanıtlayabilecek herhangi bir teşebbüs tarafından üretilen yedek parçalar eşdeğer kalitede yedek parça olarak kabul edilir". Görüleceği üzere, servis hizmetlerinin sunumunda kullanılan parçaların eşdeğer olduğunun kanıtlanmasına ilişkin olarak daha önce üretici ve/veya distribütör firmalar bayiler ve servis istasyonlarını sorumlu tutabilirken, eşdeğerliği kanıtlamak artık o parçanın üreticisinden beklenmekte.

    Tüzük, araç üreticilerinin parça ve diğer yan ürün üreticileri üzerindeki arza ilişkin kısıtlamalarının açık bir şekilde yasaklamakta. ŞÃ¶yle ki, Tüzük uyarınca artık motorlu araç üreticileri, orjinal veya eşdeğer kalitede yedek parça, tamir, teşhis veya diğer ekipman sağlayıcılarıyla, bu ekipmanların veya hizmetlerin yetkili veya bağımsız bayilere, yetkili servislere veya nihai kullanıcılara satılmaması üzerine anlaşma yapamamakta.

    Yetkili servislerin, bağımsız servislerin ve nihai kullanıcıların yedek parçalar arasında tercih yapabilmesi ve bu pazarda rekabetin oluşmasının sağlanması için ise, Tüzük yoluyla motorlu taşıt üreticilerinin, kendisine parça tedarik eden sağlayıcının ürettiği parçaların veya yedek parçaların üzerine açık ve kolayca görünür bir şekilde markasını veya logosunu koymasını engellemesi yasaklanmıştır.

    Bunlara ek olarak, Tüzük uyarınca seçici dağıtım sistemi üyelerinin bağımsız servis istasyonlarına, tamir ve bakım işlerinde kullanılmak üzere (yani yeniden satış amacı taşımaması şartıyla) yedek parça satışı yapmalarının önünde hiçbir engel bulunmamakta.

    Belki de tüm yukarıda sıralananlardan da önemli olanı, artık yetkili servislerin rakip ürünlere tamir ve bakım hizmeti vermesinin engellenemeyecek olmasının bu servislerin tek marka imajlarının ortadan kalkması sonucunu doğuracağıdır.


    Bağımsız İşletmeler

    Yeni Tüzük bağımsız işletme olarak adlandırılan serbest tamirci ve servis istasyonları için büyük fırsatlar içermekte. Daha önceden ana firmalardan elde edemedikleri ürün ve hizmetlere daha kolayca ulaşmaları yeni Tüzük yoluyla güvence altına alınmış durumda. Örneğin, sağlayıcılar, bağımsız işletmelerin motorlu araçların tamir ve bakım hizmetlerini yerine getirebilmeleri için gerekli olan teknik bilgiye, teşhis ekipmanlarına, aletlere, tüm ilgili yazılımlara veya eğitimlere yönelik taleplerini karşılamak zorunda.

    Bağımsız işletmelere bilgi ve ekipmanlar sağlanırken de ayırımcı olmayacak şekilde, hızlı ve adil olunması gerektiği Tüzük kapsamında ayrıca belirtiliyor. Ancak buradan anlaşılması gereken her türlü bilgi, belge, eğitim ve araç-gereçin kayıtsız şartsız sağlanması gerektiği değildir. Ãœreticiler ve distribütörler eğitimlerin sunuş şekillerini ve şartlarını belli standartlara ve kriterlere dayamakta serbesttirler. Bu kriterlerin belirlenmesi, doğal olarak, araçların tamir ve bakımının yetkili servislerdeki kadar güvenli ve başarı oranı yüksek şekilde gerçekleştirilebilmesi için şarttır. Yine de, her şart altında, nihai hedefi bağımsız işletmelere bu tip imkanları sağlamamak olan girişimlerin de rekabet kanunlarına ykırı sonuçlar doğuracağı açıktır. Nitekim Tüzük ayırımcı olunmaması, hızlı ve adil olunması şartlarını aramaktadır.

    Ayrıca bilginin kullanılabilir şekilde sunulması da şarttır. Örneğin, bir üretici veya distribütörün yetkili bayilerine ana dillerinde sağladığı teknik bilgiyi bağımsız işletmelere farklı bir lisanda sunması rekabete aykırı bir uygulama olarak değerlendirilecektir. Şayet bilgi ve ekipmanlara ilişkin fikri mülkiyet haklarına yönelik bir koruma veya know-how mevcut ise bu haklar bağımsız işletmeyi mağdur etmek amacıyla kötüye kullanılmamalıdır.

    Tüzük, daha önceki uygulamalarda da bağımsız işletmeler tarafından birçok şikayete konu olan bu hususları daha da netleştirerek, üretici veya distribütörlerin özellikle elektronik kontrol ve teşhis sistemlerinin bağımsız işletmeler tarafından kullanımını kısıtlayacak eylemlerini yasaklamaktadır. Tüzük ayrıca bu sistemlerin standart uygulamalar kapsamında programlanmasını, tamir ve eğitim bilgilerinin sunulmasını ve teşhis ve tamir ekipmanlarının kullanım bilgilerinin de bağımsız işletmelere sağlanmasını güvence altına almakta.

    Son olarak, Tüzük bağımsız işletme ifadesinin kapsamını da netleştirmekte ve buradan bağımsız servis istasyonlarının, tamir ekipmanları ve alet üreticilerinin, bağımsız yedek parça bayilerinin, teknik bilgi yayıncılarınin, otomobil klüplerinin, acil yardım hizmeti veren işletmelerin, denetleme ve muayene hizmeti veren işletmelerin ve servislere yönelik eğitim hizmeti veren işletmelerin anlaşılması gerektiğinin altını çizer.


    Özel Şartlar

    Araç ve yedek parça satışı ve satış sonrası hizmetlere yönelik olarak getirilen yeni düzenlemelerin yanı sıra, yeni Tüzük taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine yönelik bir dizi yeniliği daha içermekte. Bunların başında sözleşme devri serbestisi gelmekte. Buna göre bayi veya servis istasyonu sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerini, dağıtım sistemi içerisinde yer alan ve kendisi ile eş statüde bulunan diğer bir bayi veya servise serbestçe devredebilmekte. Distribütörlerin veya üreticilerin bu hususa ilişkin olarak bayilere engel olmasının rekabet ihlali olarak değerlendirileceği açık. Aslında bayilere sözleşme devri hakkının tanınması ana firmalar için olumlu olarak değerlendirilmeli. Nitekim, ödeme güçlüğüne düşen veya herhangi bir diğer sebepten ötürü bayilik yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma düşen bayilerin sözleşmelerini bayilik sistemi içerisindeki daha güçlü bir bayiye devredebilmeleri üretici ve distribütörlerin mali risklerini azaltmakta. Tabii, bu durumda sistem içerisindeki bir bayinin mali avantajlarını kullanarak devralacağı sözleşmelerle diğer bayilere oranla dengesiz bir şekkilde büyümesinin sistem uyumu açısından ne gibi sorunlar yaratabileceği de dikkate alınması gereken bir husustur.

    Tüzüğün taraflar arasındaki sözleşmelerde bulunmasını emrettiği bir diğer husus da taraflar arasındaki anlaşmazlıkların halline yönelik bir hakemlik müessesesi. Buna göre, dağıtım anlaşmalarının özellikle feshine ilişkin olarak taraflar arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların hızlı bir şekilde çözüme ulaştırılması için, tarafların, bağımsız uzman bir üçüncü kişiye veya bir hakeme başvurması imkanının anlaşma tarafından öngörülmesi gerekmekte. Bu durum, doğal olarak her bir taraf için mahkemelere başvurma hakkına engel olmaz. Bu anlaşmazlıklar, örneğin, satış hedeflerini belirlemek için mutabık kalınmış kriterlerin uygulanması, satış hedeflerinin gerçekleştirilmesi veya ürün sağlama yükümlülüklerine uyulması, stok yükümlülüklerine uyulması, deneme araçlarının tedarik edilmesine veya kullanılmasına dair bir yükümlülüğe uyulması, izin verilmeyen bir yerde faaliyette bulunulmasının yasaklanmasının perakendecinin iş geliştirmesini sınırlayıp sınırlamadığı veya bir sözleşmenin feshinin fesih bildiriminde belirtilmiş gerekçeler ile haklı gösterilip gösterilemeyeceği ile ilgili olabilir.

    Burada Tüzük her ne kadar bağımsız uzman bir üçüncü kişi veya bir hakeme başvurma imkanından söz etse de bunların kimler olabileceğine ilişkin bir ipucu vermemektedir. Böyle bir durumda tarafların üzerinde mutabık kalacağı uzman bir üçüncü kişinin veya bir hakemin sözleşme içerisinde belirtilmesi gerekip gerekmediği hususu da açık değildir. Anlaşılan o ki, ihtilaf halinde tarafların öncelikle bir kişi veya kurum (ticaret odaları, üniversiteler vb.) üzerinde anlaşmaları beklenmekte.

    Tüzük, bir önceki tüzükten farksız olarak düzenlenen fesih ihbar hükümlerine ek olarak fesih gerekçelerine ilişkin yenilikler içermekte. Buna göre, fesih ihbar süresi, alışılmış olan uygulamaya göre açık uçlu anlaşmalarda iki yıldır. Reorganizasyon zorunluysa bu süre bir yıl olarak uygulanabilmekte. Beş yıldan az olmamak kaydıyla anlaşmada süre belirtilebilir ve bu durumda anlaşmanın yenilenmeyeceği hitam tarihinden altı ay öncesine kadar bildirilmelidir. Ancak, her şartta, karşılıklı anlaşma sağlanarak süresinden önce serbest irade ile anlaşmalar sona erdirilebilir.

    Bununla birlikte, fesih ihbar süresinin işlediği dönemde tarafların yükümlülüklerini yerine getirmemesi, haklı sebeple fesih sonucunu doğurabilir.

    Bu eski uygulamalara ek olarak, sağlayıcının anlaşmayı feshetmek istemesi halinde fesih bildiriminin fesih gerekçelerini açıkça belirtmesi zorunluluğu getirilmekte.


    Sektörün Geleceği

    Otomotiv dağıtım ve servis faaliyetleri özellikle Avrupa Birliği'nde son derece disiplinli bayilik teşkilatlarıyla yürütülmekte. Onyedi yıllık uygulamalar ve düzenlemeler neticesinde artık neredeyse kemikleşmiş bir sistem halini alan bu ticari faaliyetlerin değişim habercisi olan yeni blok muafiyeti tüzüğünün üreticiler ve distribütörler tarafından pek de alkışlarla karşılandığını söylemek doğru olmaz. Ancak, dura lex, sed lex. Ãœreticiler de şu anda içerisinde bulundukları bir yıllık geçiş sürecini en iyi şekilde değerlendirme niyetindeler. Hatta birçok ileri görüşlü firma bayilik teşkilatlarını rasyonel boyutlara indirme çalışmalarına daha 2000 yılında başladılar. Şu anda ise operasyonel bir devrim aşamasındalar.

    Tüzüğe ilk bakışta sektörün ne şekilde yeniden yapılanacağını ana hatlarıyla görmek mümkün. Ancak, kısa vadede gözlemlenecek gelişmeler yanıltıcı olacaktır. Nitekim, üreticiler ve distribütörlerin ilk refleksleri, mevcut yapılarını muhafaza etmek yönünde olacaktır. Orta vadede ise Tüzük içerisinde olumsuz olarak değerlendirilen çok marka satıcılığı, serbest tamircilere sağlanan imkanlar vb. uygulamaların aslında doğru rekabet stratejileriyle ana firmaların lehine dönecek uygulamalar olduğu anlaşılacaktır.

    Bayiler ile ana firmalar arasındaki ilişkilerin mevcut sistemden çok daha farklı bir hal alacağı kesin. Artık, daha münhasır çağrışımlar yapan bayi kelimesinin de -çok marka satıcıları için- yerini satış noktası gibi yeni terimlere bırakacağı anlaşılıyor.

    Zaten yeni yeni yapılanmaya başlayan kurumsal kimliğini oluşturmuş servis istasyonları zincirlerinin önünde yepyeni fırsatlar bulunmakta. Özellikle üreticilerden talep ettikleri eğitimi ve teknik desteği almalarının kolaylaştırılması bunda büyük rol oynayacaktır.

    Yedek parça ticareti ise, yetkili/yetkisiz servislerin önündeki tedarik engellerinin kalkmasıyla son derece canlanacak ve bunun doğal sonucu olarak yedek parçalarda markalar arası rekabet artacak.

    Sonuç olarak, Avrupa Birliği'nde otomotiv sektörüne yönelik kapsamlı yapısal değişikliklerin olacağı açık. Bu yapısal değişikliklerin temelinde ise üretici ve distribütörlerin bayiler üzerindeki kontrollerini hızla kaybetmeleri yatmakta. Ãœretici firmalar öncelikle bir yıllık geçiş dönemi süresince yeni dağıtım yapılanmaları üzerine yoğun çalışmalar yapmakta. Burada izlenecek metod açısından en önemli husus, üretici firmaların "Mevcut dağıtım sistemimi en az değişiklikle nasıl yeni siteme uyumlu hale getiririm?" sorusuna cevap arayarak vakit kaybetmekten çok "Yeni rekabet şartlarında pazar payımı nasıl arttırırım?" sorusuna konsantre olmaları gerekecektir.

    Diğer taraftan, Avrupa Birliği otomotiv sektöründeki bu gelişmeler Türkiye’yi de yakından ilgilendirmekte. Nitekim, Türkiye’nin, AB ile akdettiği 36. Dönem 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 39. maddesinin 2/a bendi gereği, bir yıl içinde Topluluk’un yürürlüğe aldığı rejimi Türkiye’de uygulama zorunluluğu bulunmakta. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin, gerek dikey anlaşmalara ilişkin yeni Tüzüğü gerekse de 2002 yılında ortaya çıkacak yeni otomotiv Tüzüğünü yürürlüğe sokma yükümlülüğü vardır. Bu doğrultuda, mevcut AB Tüzüğünün yakın zamanda Türkiye'de de geçerli olacak sistemi özetlediğini göz onünde bulundurmakta fayda olacaktır.

    İçindekiler

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019