REKABET HUKUKU VE KÜLTÜRÜ
İsmet Cantürk
Rekabet Kurulu Ãœyesi
Ãœlkemizde çağdaş demokratik yapılanmanın temelleri Atatürk devrimleri ile atılmıştır. Bu yapılanma içinde yer alan laik ve
sosyal hukuk Devleti olgusu ile ekonomik bünyemizi 79 yıl içinde, öngördüğümüz çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma
çabaları içinde olduk. Bu süre içindeki olumlu gelişmelere karşın, ekonomik ve toplumsal sistemimize ilkeli bir işlerlik ve
tutarlılık kazandıramadık.
Atatürk ilke ve devrimlerinin esas alınması gereken çağdaş kurumsallaşmanın yerini, çoğu zaman çatışmacılığı öne çıkaran
bireysel yaklaşımlara, sloganlara ve yüzeysel değerlendirmelere bıraktık. Özellikle ekonomik yapımızın, bu 79 yıllık süreç
içinde kurumsallaştırılmaması, ilkelerinin ve kurallarının belirlenememesinin sonuçları, siyasal ve sosyal yapımızı da olumsuz
yönde etkileye gelmiştir. Zira, disiplinden, ilke ve kurallardan ve yaptırımlardan yoksun bir ekonomik yapı, her türlü
olumsuzluğu, siyasal ve toplumsal alana da yansıtır.
Türkiye, siyasal rejimini, laik ve sosyal hukuk devletinin temel alındığı "Demokratik Cumhuriyet" olarak belirlemiştir. Ekonomik
sistemini ise, Cumhuriyetin ilk yıllarında devletçi, sonraki yıllarda karma ekonomi ve 1980'li yıllarda da serbest piyasa
ekonomisi olarak uygulamaya koymuştur.
Adına ister sosyal piyasa ekonomisi, ister liberal sistem, ister karma ekonomi deyiniz, bunların temelini rekabet olgusu
oluşturur. Siyasal rejimimizi koruyucu yasal düzenlemelerin ve güvence niteliğindeki kurumların varlığına karşın, 1994 yılına
değin, ekonomik sistemi koruyucu düzenlemelerden yoksun bulunuyorduk.
Liberal yada sosyal piyasa ekonomilerinde, devletin müdahalesinin söz konusu olmadığı durumlarda, sistem kendisini yok eder. 0
nedenle piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde, devletin ekonomiye müdahalesi, rekabet düzeninin korunması için zorunlu
olmuştur. Başka bir anlatımla, devletin ekonomiye müdahalesi, piyasa düzeninin bozulmamasını, rekabetin korunmasını sağlamak
için gerekli ve zorunludur. Kuşkusuz, ekonomiye müdahalenin temel amacı rekabetin korunması olduğundan, bu işlevi
gerçekleştirecek kurumlar da Rekabet Kurumları olarak oluşturulmuştur.
Rekabet düzeninin ve ortamının olmadığı ekonomik sistemlerde, rekabetin yerini yoğun bir tekelleşme alır. Tekelleşme ise,
genellikle kaynakların savurgan kullanımını, ekonomik gelişmenin yavaşlatılmasını, pazar paylaşımı ve fiyat belirleme gibi
keyfilikleri de beraberinde getirir. Rekabet Kurumları'nın oluşturulması, çağdaş demokrasinin kurumsallaşmasını ve işleyişini
gerçekleştirmiş hemen her ülkede, ekonomik yapının olmazsa olmaz koşulu olarak benimsenmiş ve uygulamaya konulmuştur.
Rekabet ortamının ve uygulamalarının giderek yaygınlaşması yeni hukuk dallarının doğmasına yol açmıştır. Ekonomi Hukuku ve
Rekabet Hukuku, iç içe iki yeni hukuk dalıdır. Rekabet Hukuku, özel ve kamu hukuku alanında uygulama olanağı bulunan
kuralları içerir. Günümüzde kıta Avrupası ve Anglo- sakson ülkelerinde hukuk fakültelerinde lisans düzeyinde okutulan
zorunlu derslerdendir. Ãœlkemizde, henüz hiçbir hukuk fakültesinde lisans düzeyinde öğretime alınmamıştır.
Rekabet Hukuku, ne piyasalara müdahaleye, ne de doğrudan tüketiciyi korumaya yönelik bir hukuktur. Uygulamalarından sonuçta
tüketiciler yararlanır. Serbest piyasa ekonomisinin temelini, kurallarını, ilkelerini ve disiplinini Rekabet Hukuku belirler.
Rekabet uygulamaları, sağlıklı işleyen, birikimi ve gelenekleri kökleşmiş demokratik sistemlerde gelişme ortamı bulur. Başka bir
deyişle rekabet, siyasal rejimi bütünleştiren, tamamlayan bir olgudur. Rekabetin işlemediği yada korunmadığı yerde demokratik
yapılanmadan da söz etme olanağı yoktur. Ekonomik yapının, sağlıklı işleyen bir rekabet ortamı sayesinde demokratik yapıyı ve
siyasal sistemi pekiştirmesi söz konusudur.
Sağlıklı işleyen bir rekabet düzeninde, ekonomik diktatörlük yaratacak tekel piyasalarının oluşumu engellenir, rekabet
sayesinde ekonomide sağlanan dinamizm, topluma yansıyarak, adil bir toplumsal yapının oluşumuna katkıda bulunur.
Serbest piyasa sistemini kabul etmiş ülkelerde, piyasaların rekabet kurallarına göre işlemesini sağlamak ve denetimini yapmak
Devletin temel görevleri arasında yer almıştır. Bu sistem, klasik kapitalist ekonomik düzenin bir devamı olmakla beraber,
bundan çok daha farklı ve sosyalleştirilmiş bir uygulamayı öngörür. Kuşkusuz, klasik sistemin sosyalleşmesinin temel
öğelerinin başında da, rekabetin korunmasına ilişkin düzenlemeler yer alır.
Rekabetin egemen olduğu ortamlarda, tüketicinin aleyhine olabilecek müdahalelerden kaçınmak esastır. Çünkü, rekabetin
bozulması, toplumsal refahı olumsuz yönde etkileyeceği gibi, ticari ve sınai girişim özgürlüğünü de sınırlayıcı sonuçlar
yaratır.
Sağlıklı bir rekabet ortamının yaratıldığı sistemlerde:
Kaynaklar daha etkin ve verimli kullanılır.
Fiyatların yükselmesi engellenir, yada rekabeti bozucu etkileri giderilerek düşmesi sağlanır.
Maliyetleri düşÃ¼rücü tasarruf önlemleri alınır.
Yeni teknolojilerin bulunması ve bunların üretime sokulması sağlanır.
Ekonomik yapı, enflasyon gibi olumsuz ve yıkıcı etkilerden arınmış bir disipline kavuşur.
Rekabetin, kısıtlanmadan, engellenmeden ve bozulmadan işlediği sistemlerde, hem ekonomik gelişme sağlanır, hem de bunun
sonuçlarından tüketiciler yararlanır.
Tekellerin istismarı engellenir.
Demokratik yapı ve özgürlükler, yaratılan bu ortam sayesinde güvence altına alınmış olur.
Rekabet ortamının var olduğu sistemlerde bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Rekabet ortamının yaratılmadığı ekonomilerde, yoğun bir tekelleşmenin varlığı söz konusu olur. Tekelleşme ise genellikle,
kaynakların savurgan kullanımı, ekonomik genişlemenin yavaşlatılması, fiyat anlaşmaları ve pazar paylaşımı gibi keyfilikleri
yaratır.
Bu anlatımlardan da anlaşıldığı gibi, rekabet, mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar
verilebilmesini, daha kaliteli mal yada hizmeti daha ucuza sunabilmeyi öngören yarışı ifade eder.
Â
Â