Gümrük Birliği Çerçevesinde Devlet Yardımları Mevzuatının ve Uygulamasının Uyumlaştırma
Yükümlülüğü
Prof.Dr.Arif ESİN
Â
1. Devlet Yardımları ile Doğrudan İlgili Hükümler
Gümrük Birliği çerçevesinde devlet yardımları konusunun düzenlendiği temel madde OKK'nın 34 üncü maddesidir. AT kurucu
Antlaşması'nın 92. maddesinden esinlenilerek ve hemen hemen aynı metin dikkate alınarak düzenlenmiş olan OKK'nın 34 üncü
maddesine göre, normal koşullarda bazı teşebbüslere ya da teşebbüs ayırımı yapılmaksızın bazı ürünlerin desteklenmesine
yapılan ve Türkiye ile Birlik arasındaki ticarete yönelik bütün devlet yardımları yasak kategorisine girmektedir.Â
Konuya genel bir rekabet yaklaşımı içinde bakıldığında, gerçekten, verilen yardımlarla rekabet genel prensipleri arasında açık
bir çelişkiye işaret etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, bazı işletmelerin, normal koşullarda ekonomik yaşamdan verimsiz iş görme
alışkanlıklarından ötürü çekilmeleri gerekirken, yapılan devlet yardımları gerekçesi ile, suni olarak ekonomik faaliyetlerini
sürdürmekte, bu şekli ile bir yandan pazar koşullarının optimal üretici sayısını ve üretici davranış tipini belirlemesi
gerekirken, bu olgunun gelişmesine teşkil ettikleri kötü emsaller nedeni ile ulaşılmasına imkan tanımamaktadırlar. Keza
rekabetin temel hedefleri arasında yer alan optimal kaynak kullanımı gerçekleşmemekte, yine rekabetin nihai amaçlarından olan
tüketicinin bol ve ucuz mal arasında tercih yapma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Öte yandan konuya bazı ürün kategorilerinin
desteklenmesi genel yaklaşımı içinde değinildiğinde, ülke ekonomik gerçeklerinin işaret etmediği üretim sahalarına suni olarak
sürüklenmek söz konusu olabilmekte, normal koşullarda pahalıya üretilen bu ürünler, devletin sübvansiyonları nedeni ile
piyasa ekonomisinin belirlediği koşulların dışında üretilmeye devam etmektedir.
Türkiye ile AB arasında devlet yardımlarının düzenlenmesi konusu Katma Protokol'ün yazıldığı tarihten itibaren, yukarıdaki
değerlendirmelerin konusunu oluşturmuş, normal koşullarda yasak kapsamına giren devlet yardımları konusunda Türkiye'ye bir
istisna tanımak üzere Katma Protokol'ün 43 (2) maddesi kaleme alınmıştır. Mezkur madde ile, AT kurucu Antlaşması'nın 92 nci
maddesinin 3 (a) paragrafına gönderme yapılarak, Türkiye'nin geçiş dönemi süresince, Birliğin kendi içinde yaptığı
değerlendirmelerde devlet yardımlarından yararlandırılmaya devam etmesi gereken az gelişmiş bölge olarak mütalaa edileceği
karara bağlanmış, doğal olarak Türkiye ile Birlik arasında, ihracata verilen ve çoğunlukla anti damping prosedürlerinin
konusunu oluşturan devlet yardımları hariç, bu konu ile ilgili herhangi bir ihtilaf yaşanmamıştır.
Bununla birlikte, 1/95 sayılı OKK'nın 1 inci maddesinde belirtildiği gibi, Kararın yürürlüğe girmesi ile birlikte, Gümrük
Birliği açısından geçiş dönemi sona ererek, Gümrük Birliği'nin son dönemine girilmesi söz konusu olmuştur. Yine Katma
Protokol'ün 43 (2) maddesi uyarınca, geçiş döneminin ardından da yukarıdaki istisnai değerlendirmenin uzatılabileceği
ihtimaline değinildiği görülmektedir. Bununla birlikte, bugün elimizde olan metin, bu tür bir ihtimali küçük bir istisnanın
dışında tam olarak ortadan kaldırmış, Türkiye'nin devlet yardımları itibarı ile aynen bir Birlik üyesi devletmişÃ§esine Komisyon
nezdinde sorumlu hale getirilmesine yol açmıştır.
Bu ön değerlendirmenin ardından, Devlet yardımları ile ilgili bazı istisnaların da diğer Birlik üye ülkelerine olduğu gibi
Türkiye'ye de tanındığını bu noktada ifade etmek gerekir. Bu çerçevede uygulama itibarı ile devlet yardımı sayılmakla birlikte,
devlet yardımları yasaklamasına girmeyen yardım kategorileri şu şekilde düzenlenmiştir:
ürünlerin menşei itibarı ile ayırım yapılmaksızın münferit tüketicilere verilen sosyal nitelikli yardımlar,
doğal afetlerin ya da diğer olağanüstü olayların neden olduğu zararları telafi etmeye yönelik yardımlar,
Federal Alman Cumhuriyeti'nin, Almanya'nın bölünmesinden ötürü zarar gören bazı bölgelerine, bölünmenin yol açtığı
ekonomik sorunların telafisi için gerekli olduğu ölçüde verilen yardımlar,
bu kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık bir süre içinde, Birlik ile Türkiye arasındaki ticaret koşullarını
ortak çıkarlarına aykırı olarak etkilememesi kaydı ile, Türkiye'nin en az gelişmiş bölgelerinin ekonomik gelişmesine tahsis
edilen yardımlar.
Listenin incelenmesinden de anlaşılabileceği gibi, Gümrük Birliği kapsamında herhangi bir ön izne tabi olmaksızın ve tek
taraflı irade ile verilebilecek yardımların sayısı oldukça sınırlı tutulmuştur. Bu yardım kategorilerinin sadece Türkiye
açısından değil, diğer bütün Birlik üye devletleri açısından da geçerli olduğu, bu bağlamda karşılıklılık prensibinin
geçerli olduğu da inceleme sırasında dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Bu bağlamda, öncelikle tüketicilere verilebilecek bazı sosyal amaçlı yardımların dile getirildiği görülmektedir. Bu noktada
dikkat edilmesi gereken husus, verilecek yardımda menşe itibarı ile, bir ayırımcılık yapılmaması esasının getirilmiş
olmasıdır.Â
İkinci kategoriye giren yardım türü ise açıktır. Bu çerçevede doğal bir afetin olması ya da olağanüstü koşullardan
kaynaklanan bir zararın olması gerekmektedir. Bu tür bir durumun karşılanması gayesi ile yapılacak yardımlar, devlet yardımı
yasağının dışındadır ve esas itibarı ile de devletin asli görevlerinden bir tanesini oluşturmaktadır.
Üçüncü kategoriye giren yardım türü ise, AT kurucu Antlaşması'nın yazım tarihlerinde temellerini bulan ve günümüzde iki
Almanya'nın birleşmesi neticesinde daha da önem kazanan bir yardım kategorisini oluşturmaktadır.Â
Dördüncü kategoriyi oluşturan yardım türü ise, Ortaklık Konseyi Kararı'nın yürürlüğe girmesinden itibaren geçecek beş
yıllık bir geçiş dönemi için düzenlenen bir yardım türü niteliğindedir. Bu bağlamda Türkiye'nin en az gelişmiş bölgelerine
yapacağı yardımlara Topluluğun bir itirazının olmayacağı sonucuna varılmaktadır. Ancak bu noktada getirilen bir diğer ölçüt,
söz konusu yardımların Türkiye ile AB arasındaki ticareti etkilememesi ölçütüdür.Â
Bu kendiliğinden izinli sayılan yardımların yanı sıra, bazı yardım türlerinin ise, izinli sayılabilecek yardımlar içinde
addedildiği görülmektedir. Maddenin yazılımından açıkça anlaşılmamakla birlikte, bu tür yardımların verilebilmesi için bir
ön izine gerek olacağı anlaşılmaktadır. Söz konusu yardımlar, OKK'nın 34 üncü maddenin 3 üncü paragrafında düzenlendiği
şekli ile şu şekilde sıralanmıştır:
Katma Protokol'ün 43 (2) maddesi uyarınca, yaşam seviyesinin anormal şekilde düşÃ¼k olduğu ya da ciddi bir işsizlik bulunduğu
bölgelerin ekonomik gelişmesini desteklemek üzere verilen yardımlar,
Avrupa'nın ortak çıkarlarına hizmet eden bir projenin gerçekleştirilmesi ya da Avrupa Birliği'nun bir üye devletinin ya da
Türkiye'nin ekonomisinde ortaya çıkabilecek ciddi bir bozulmanın telafisi için tahsis edilen yardımlar,
Bu kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık bir süre içinde, Katma Protokol'ün 43 (2) maddesi uyarınca, Gümrük
Birliği'nin kurulmasının gerekli hale getirdiği yapısal uyum düzenlemelerine tahsis edilen yardımlar,
Ortak çıkarlara aykırı olarak Birlik ile Türkiye arasındaki ticaretin koşullarını değiştirmeksizin, bazı faaliyetlerin ya da
bazı ekonomik bölgelerin geliştirilmesini kolaylaştırmaya tahsis edilen yardımlar,
Ortak çıkarlara aykırı olarak Birlik ile Türkiye arasındaki ticaretin koşullarını değiştirmeksizin kültür değerlerinin ve
kültür mirasının korunmasına tahsis edilen yardımlar,
Ortaklık Konseyi Kararı ile belirlenecek diğer yardım türleri.
Bu çerçevede düzenlenen ilk yardım kategorisini, daha önce açıklanmaya çalışılan Katma Protokol'ün 43 (2) maddesine
atfedilerek düzenlenen, yaşam seviyesinin anormal ölçüde düşÃ¼k olduğu ya da ciddi istihdam sorunlarının bulunduğu
bölgelerin ekonomik kalkınmasına yapılacak yardımların oluşturduğu görülmektedir. Bu durumda daha önce de değinilen Katma
Protokol'ün 43 (2) maddesindeki son dönem istisnası açıklamasını bulmaktadır. Bu kategoriye giren yardımlara Türkiye
tarafından eskiden olduğu gibi devam edilebilecektir. Ancak bu noktadaki farklılık, eskiden Türkiye'nin bütünü az gelişmiş
bölge olarak nitelendirilirken, yeni düzenlemeye göre, Türkiye içindeki az gelişmiş bölgelerin Birlik kriterlerine uygun bir
şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Birlik bu noktada, Batı standartları ile kıyaslanabilir bölgelerin, istisna kategorisi
içinde değerlendirilmesini arzulamamıştır ve bu eğilim Ortaklık Konseyi tarafından da kabul edilmiştir. Bu durumda, bu
kategorideki bölgelerin gelecekteki yardım olanaklarından yararlanabilmeleri için büyük önem arz eden, ülke içindeki
gelişmiş, az gelişmiş bölge ayırımlarının Birliği de ikna edecek şekilde tanziminin gösterdiği önem ortadadır.Â
İkinci olarak düzenlenen izin verilebilir yardım kategorisini, Avrupa ortak çıkarları açısından -ve doğal olarak Türkiye'nin
de içinde alması gereken- önem gösteren bir projenin gerçekleştirilmesi ya da gerek Avrupa, gerekse Türk ekonomisinde
çıkabilecek konjonktürel bir bozulmanın önüne geçilmesi amacı ile verilecek yardımlar oluşturmaktadır. Öte yandan, Avrupa ya
da Türk ekonomisinde ciddi bir bozulma olduğu takdirde verilecek yardımların da izinli kategori içinde sıralanması söz
konusudur. Bu yaklaşım, özellikle Gümrük Birliği'nin bütün unsurları ile işlemeye başlamasının ardından ortaya çıkabilecek
olası güçlükler karşısında Türkiye tarafından, (yine Birlik mali yardımları kullanılarak ya da başka kaynaklardan istifade
etmek sureti ile) verilebilecek yardımlar konusu kapsamaktadır. Esasen, üçüncü olarak değinilen izin verilebilir yardım
kategorisi, bu noktada ifade edilenleri destekler bir mahiyettedir. Bu çerçevede, Gümrük Birliği'nin başlamasından itibaren,
beş yıllık bir geçiş dönemi içinde, Gümrük Birliği'nin kurulmasının gerekli hale getirdiği yapısal uyum düzenlemelerine
tahsis edilecek yardımlar konu edilmektedir.Â
Dördüncü olarak düzenlenen yardım kategorisini, bazı faaliyetlerin ya da bazı ekonomik bölgelerin geliştirilmesini
kolaylaştırmayı amaçlayan yardımların oluşturduğu görülmektedir. Bu çerçevede düzenlenen yardımlarla, yukarıda bahsedilen ve
herhangi bir izne tabi olmaksızın verilebileceği belirtilen: bu kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık bir süre
içinde, Birlik ile Türkiye arasındaki ticaret koşullarını ortak çıkarlarına aykırı olarak etkilememesi kaydı ile, Türkiye'nin
en az gelişmiş bölgelerinin ekonomik gelişmesine tahsis edilen yardımlar arasında ilk bakışta bir paralellik kurmak
olasıdır.Â
Ancak yine dikkat edileceği gibi, izne tabi olmaksızın verilebilecek bu yardım türü, sınırlı bir süre için düzenlenmiştir.
Yani, Gümrük Birliği'nin son döneminin başlamasından itibaren 5 inci yılın sonunda, artık bu maddeye atıfla her türlü yardımı
vermek olanağı Türk Devlet İdaresi'nin keyfiyetinden çıkmaktadır. İkinci olarak getirilen ek ise, bazı faaliyetlerin de devlet
yardımlarından yararlandırılabilmesi şeklindedir. Bu çerçevede faaliyet kavramı da yeterince açık olmamakla birlikte, her
türlü ekonomik faaliyeti bu kavram altında değerlendirmek olası görülmektedir. Ancak bu genişlemelerin iki tane önemli kısıtı
olduğunun da yeniden vurgulanmasında yarar bulunmaktadır. İlk kısıt, şÃ¼phesiz, bu yardım kategorisi için AB'nin ön iznine
başvurulacak olmasıdır. İkinci kısıt ise, Türkiye ile Birlik arasındaki ticaretin etkilenmemesi koşulunun getirilmiş olmasından
kaynaklanmaktadır. şÃ¼phesiz ticaretin etkilenip etkilenmediğinin belirlenmesi, ister istemez bazı sübjektif yaklaşımları
sürekli gündeme getirebilecektir.Â
İzin verilebilir yardım kategorisi içinde beşinci olarak karşılaşılan yardım türü, kültür değerlerinin ve kültür mirasının
korunmasına yönelik olarak tahsis edilen yardımların ifade edildiği görülmektedir.Â
2. Rekabet Hukuku ve Devlet Yardımlarının İlişkisi ve Öngörülen Usul
Gümrük Birliği kapsamında genelde rekabet kurallarının ve devlet yardımlarının işleyişine yönelik düzenlemeler OKK'nın 35, 36,
37 ve 38 inci maddelerinin konusunu oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 35 inci madde rekabete aykırı bir fiilin ortaya çıkması, yani
doğrudan teşebbüs davranışlarının, hakim durumun kötüye kullanılmasının ve doğrudan devlet yardımlarının yol açabileceği bir
rekabet ihlalinin hangi kriterler esas alınarak değerlendirileceğini göstermektedir. Bu çerçevede, OKK düzenlemeleri ile AT
kurucu Antlaşması'nın rekabete ilişkin düzenlemeleri arasında tam bir paralellik kurulduğu, ve öncelikle söz konusu
Antlaşma'nın 85, 86 ve 92 nci maddelerine atıfta bulunulduğu görülmektedir. Ancak, 35 inci madde kapsamında Türkiye açısından
çok büyük bir iş yükünü beraberinde getiren olgu, madde ile ayrıca Birlik ikincil hukukuna gönderme yapılmış olmasıdır. Bu
durumda Türkiye açısından sadece birincil hukuk seviyesinde değer ifade eden AT kurucu Antlaşması maddeleri değil, aynı zamanda
bu birincil hukukun yaşama geçirilmesini sağlayan tüm Birlik tasarruflarının da dikkate alınması zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Yapılan düzenlemeler gereği, bu tasarrufların aynen alınıp Türkiye'de yürürlüğe konulması söz konusu olmamakla
birlikte, bu tasarruflarda belirlenen bütün esaslar, Türkiye açısından yürürlüğe koyma aşamasında dikkate alınması zorunlu
kriterler olarak gözükmektedir.Â
36 ıncı madde, Türkiye ile AT arasında devlet yardımları konusu da dahil olmak üzere rekabete ilişkin konularda yapılacak
işbirliğinde uyulması gereken bazı kuralları düzenlemek üzere yazılmıştır. Bu bağlamda iş ve meslek sırlarına saygının getirdiği
kısıtlamalar esas olarak düzenlenmiştir.Â
37 inci madde ise, Gümrük Birliği'nin devlet yardımları da dahil olmak üzere rekabet kurallarının yürürlüğe konulmasında
büyük önem arz eden ve hemen yukarıda kısaca açıklanılmasına çalışılan 35 inci maddenin yürürlüğe konulması ile ilgili
düzenlemeleri esasa bağlamakta ve ayrıca bu düzenlemeler yürürlüğe konulana kadar geçecek süre içinde dikkate alınması
gereken kriterlerle ilgili yöntemleri açıklığa kavuşturmaktadır. 35 inci madde de belirtildiği gibi, bu kuralların AT açısından
bir yenilik getirmeyeceği, AT'nin mevcut kurallarının esas alınarak hazırlanacağıdır. Bu çerçevede gerek AT kurucu
Antlaşması'nın 85, 86 ve 92 nci maddeleri anlamında AT'nin birincil hukukunun, gerekse bunların uygulanmasını sağlayan ikincil
hukukunun dikkate alınacağının altını yeniden çizmekte yarar bulunmaktadır.Â
Ayrıca mezkur madde Birlikte mevcut bulunan ve Türkiye'de de kurulan rekabet makamının rolünün belirlemesidir. Bu doğrultuda
özellikle ilgili rekabet makamlarının görev alanlarının tayini ve nihayet birbirleri ile olan ilişkilerinin tanımlanması
gerekecektir. Devlet yardımları ile ilgili olarak, hem Türkiye'nin, hem de AB'nin taraf oldukları DTÖ Sübvansiyonlar Kodu
hükümlerine atıfta bulunulmuş, bu Kodla düzenlenen usuller aracılığı ile çıkabilecek sorunların çözümü amaçlanmıştır.
Yapılan bütün bu düzenlemelere karşın tatminkar bir çözüme ulaşılamaması, yani ihtilaf doğması halinde başvurulacak
yöntemler konusu ise 38 inci maddenin ilgi alanını oluşturmaktadır. Bu tür bir ihtilaf halinde, öncelikle bir istişare süreci
ve konunun karşılıklı istişare kapsamında çözümü yollarının araştırılması, bu sürecin işlememesi durumunda ise tek taraflı
önlem alma yetkisinin düzenlenmesi söz konusudur. Doğal olarak bu durum ihtilafların makul kalıplar içinde çözümü mümkün
olmadığı ölçüde başvurulabilecek son yol olarak değerlendirilmelidir. Esas itibarı ile tek taraflı olarak alınabilecek
önlemlerin sınırının da yine madde içinde çizildiği görülmektedir. Buna göre başvurulması gereken önlem ya da önlemlerin,
Gümrük Birliği'nin işleyişini en az aksatacak önlem olması gerekmektedir. Öte yandan çıkabilecek bir ihtilafın devlet
yardımları ile ilgili olması halinde, yine atıfta bulunulan mekanizma, DTÖ çerçevesinde konu ile ilgili düzenleyici
kurallardır.Â
3. Mevzuat Uyumu ve İhtilafların Çözümü Bağlamında Devlet Yardımlarının Düzenlenmesi
Devlet yardımları konusunun nasıl uygulanacağı, Türkiye'nin Birlik mevzuatına uyumunun yöntemlerini çizen 39 uncu madde içinde
geniş bir şekilde ele alınmıştır. Bu doğrultuda öncelikle karşılaşılan özellik, tekstil/hazır giyim sektörü ile ilgili olarak
devlet yardımları konusundaki Birlik sistemine uyumun derhal yapılması gerektiğidir. Tekstil ve hazır giyimin dışında kalan
sektörlerde ise yapılacak uyum için Ortaklık Konseyi Kararı'nın yürürlüğe girmesinden itibaren iki yıl tanınmıştır. Öte
yandan yapılacak uyumun ardından Birlik içinde ortaya çıkabilecek değişikliklere uyum için ise, değişikliğin bildiriminden
itibaren Türkiye'ye bir yıl tanınması söz konusudur. Bunun yanı sıra geliştirilen mekanizma ise, Birlikle üye devletlerin kendi
aralarında geliştirdiğinin paralelinde bir mekanizmadır. Bu çerçevede, Türkiye Birliğe mevcut ve uygulamaya koymayı
düşÃ¼ndüğü bütün yardım rejimlerini bildirecek, bunlar Birlik Komisyonu tarafından incelemeye alınacaktır. Bu çerçevede
Komisyon'un yetkisi, Türkiye tarafından verilmesi öngörülen ve bir Birlik üye devleti tarafından verilmesi halinde
reddedilebilecek olan yardımlara karşı itiraz etmektir. İtiraz sonucunda geçecek otuz günlük süre içinde, Türkiye'nin
yardım rejimini değiştirmemekte ısrar etmesi ya da Birlik kanadının itirazına karşı görüş içinde kalmaya devam etmesi
hallerinde, konu taraflardan birisinin isteği üzerine, yine OKK'nın maddeleri içinde düzenlenmiş olan tahkim mekanizmasına
götürülebilecektir. Bir üye devlet tarafından yapılan ve Türkiye'nin uygun olmadığı kanaatine vardığı yardımlar için ise,
konunun Ortaklık Konseyi nezdine getirilmesi, üç ay süre ile bir çözüm bulunamaması halinde ise Ortaklık Konseyi kararı ile
AT Adalet Divanı'na gidilmesi söz konusu olacaktır.
Son olarak üzerinde durulması gereken bir nokta da, 39 uncu maddenin f paragrafında belirtilen 12 milyon ECU kıstasıdır. Doğrudan
bir işletmeye yönelik olarak yapılan ve bildirim zorunluluğu bulunan yardımların maddenin düzenlemesi uyarınca 12 milyon ECU'yü
aşacak yardımlar olduğu, dolayısı ile bu tutarın altında kalan yardımlar için herhangi bir bildirime gerek olmadığı sonucu
çıkmaktadır. Türkiye ile Birlik arasında karşılıklı bilgi teatisinin düzenlenmesi, gerek 39 uncu maddenin 3 üncü
paragrafının, gerekse 40 ıncı maddenin konularını oluşturmaktadır. 39 uncu maddenin 3 üncü paragrafı kapsamında, işletmelerin
yasak davranışları ile ilgili rekabet hukukuna ilişkin değişikliklerin, ayrıca bu mevzuat uyarınca yapılan uygulamalar hakkında
karşılıklı olarak bilgi verilmesini düzenlemektedir. Maddenin yazımından anlaşılabildiği şekli ile, amaç, Türkiye ile AB'nin
uygulayacakları rekabet hukuku düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin yaşama geçirilişi arasında bir paralelliğin sağlanması ve
bunun sürekli olarak gözetilmesidir.Â
40 ıncı madde kapsamında ise, AB tarafından alınacak olan ve Türkiye'nin çıkarlarını etkileyecek nitelikteki rekabete ilişkin
bütün kararların Türkiye'ye bildirilmesi, ayrıca Türkiye'nin bu konularla ilgili bütün uygulamalar konusunda bilgi talep
etme yetkisi düzenlenmiştir.
Ancak yukarıda anılan 90 ıncı maddenin 2. paragrafı, bu uygulamaya yönelik bazı istisnalar da içermektedir. Bu çerçevede genel
ekonomi yararına çalışan devlet tekelleri ile vergi tekeli niteliği gösteren idarelere, rekabet hukuku ilkelerinin uygulanması,
bunlara verilen asli görevlerin yerine getirilmesini engellemeyecek ölçüde olacaktır. Bir başka yaklaşımla, asli görev tanımı
ve bu görevin yerine getirilmesinin gerektirdiği ölçüde devlet yardımlarından yararlanılabilmesi, keza bu idarelerin diğer
rekabet ilkelerini kısıtlayıcı davranışlara gidebilmeleri söz konusudur. Bununla birlikte, bu ince ayırımı yapabilmek için her
seferinde konularla ilgili olabilecek ikincil hukuk kaynaklarını ve bu bağlamda yer alan ATAD içtihatlarını dikkate alarak yorum
geliştirmenin gereği de ortadadır.
Yine 41 inci madde ile tamamlayıcı bir doğrultuda, 42 nci madde içinde de ticari nitelik gösteren devlet tekellerinin
düzenlenmesi yoluna gidilmiş ve bu çerçevede Gümrük Birliği'nin temel kurallarından bir tanesi olan ayırım yapmama ilkesi ön
plana çıkartılmıştır. Buna göre, Gümrük Birliği'nin son döneminin başlamasının ardından iki yılın geçmesinin ardından,
ticari devlet tekellerinin varlığı, malların üretimi ve pazarlanması koşulları itibarı ile Türk vatandaşları ile Birlik
vatandaşları arasında bir ayırımcılık yapılmayacak şekilde düzenlenecektir.
4. Ulusal Program Kapsamında Devlet Yardımlarının Konumu
4.1. Türkiye'de Devlet Yardımlarının Mevcut Durumu
Türkiye'de devlet yardımları alanında birbirinden bağımsız olarak faaliyet gösteren bir çok kurum ve kuruluş bulunmaktadır.
Yatırım yardımları esas itibarıyla Hazine Müsteşarlığınca uygulanmaktadır. Yatırımlarda devlet yardımları uygulamaları halen
birden çok karar ve tebliğde yer alan usul ve esaslara göre yürütülmektedir. Yatırımlarda Devlet Yardımları Sisteminin ana
dayanağı, halen yürürlükte olan 25.3.1998 tarihli Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Hakkında 23.02.1998
tarihli ve 98/10755 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 6.5.1998 tarihli Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları ve Teşvik
Fonu Esasları Hakkında Kararın Uygulanmasına ilişkin 98/1 No'lu Tebliğ çerçevesinde yürütülmektedir.
Yatırımlarda devlet yardımları sistemine dahil mevzuattan Genel Destek Sistemi (98/10755 sayılı Karar) ve KOBİ Destek Sistemi
ülke bazında uygulanan genel nitelikli destek sistemleridir. Bu sistemlerde bölgesel farklılıklar sadece desteklerin yoğunluğunu
etkilemektedir. Diğer uygulamalar ise, sadece belirli bölgeleri kapsayan sistemlerden oluşmaktadır (Doğu ve Güneydoğu Anadolu
illeri, depremden zarar görmüş iller gibi).
İhracat destekleri olarak yapılan yardımlar ise AB'nin yatay yardımlar başlığı altında topladığı nitelikteki yardımlardan
oluşmakta ve esas itibarıyla Dış Ticaret Müsteşarlığınca yürütülmektedir. İhracat kredisi ve sigortası uygulamaları ise
Eximbank tarafından yapılmaktadır. Ayrıca KOBİ sayılan firmalara Halk Bankası tarafından kredi verilmektedir.
AB Hukuku, devlet yardımlarına, rekabeti ve ticareti olumsuz yönde etkilemediği ve Birliğin tümünün çıkarına olduğu
durumlarda cevaz veren bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla yardım esasta yasak olup, istisnai durumlarda onay alınmaktadır. Söz
konusu istisnai durumlar ise Topluluğu kuran Antlaşmada sayılmıştır. Bunlar elbette GATT Sübvansiyonlar Anlaşmasına da uygun
kurallardır. Bu konudaki AB Hukuku, Antlaşmadaki temel kurallar dışında, bir dizi tüzük, direktif ve kararlardan, içtihat
kararlarından ve hayli kapsamlı bir ikincil mevzuattan (Komisyon genelgeleri) oluşmaktadır. Komisyon bu mevzuat ile üye
devletlerin yardım uygulamalarını kontrol etmekte ve izlemektedir. Devlet Yardımları, Topluluk bütçesinden yapılan yardımlar
gibi, aynı bölgesel esasa dayanmaktadır. Uygulanan sistem, NUTs (nomenclature of statistical territorial units) adı verilen
coğrafi bazda tespit edilmiş kalkınmışlık kriterleri esası üzerine kuruludur. Bu kriterlere göre coğrafi ünitelerin gelişmişlik
düzeyleri belirlenmekte ve yardım seviyeleri buna göre ayarlanmaktadır. Türkiye, 1/95 Sayılı OKK hükümleri gereği olarak beş
yıl boyunca en az gelişmişlik düzeyinde sayılmıştır. Dolayısıyla yukarıda sayılan yardımları azami düzeylerde
uygulayabilecektir. Kaldı ki, mevcut mevzuatın objektif kriterleri bazında değerlendirildiğinde de durum değişmemekte ve Türkiye
en ziyade müsaadeye mahzar olma konumunu elde edebilmektedir. Bununla birlikte, mevcut mevzuat hüküm ve kriterlerinin
Türkiye'ye cari olabilmesi için ivedilikle yukarıda adı geçen bölgesel yardım mevzuat ve tekniklerinin (NUTs)
uyumlaştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.Â
Türkiye ayrıca AB'nin hassas sektörlerinde yardımları kısıtlayıcı ve/veya yasaklayıcı hükümleri içeren mevzuatı da uygulamak
durumundadır. Öte yandan yatay nitelikli yardımlarla ilgili mevzuat halihazırda AB mevzuatına geniş ölçüde uyumlu hale
getirilmiştir.
Türkiye bir yandan uyguladığı yardımları AB kurallarına uygun hale getirirken, öte yandan Komisyonun izleme ve denetim
(monitoring and notification) ihtiyacını karşılayabilecek şekilde yeniden organize olmak durumundadır.
Rekabet ve devlet yardımları ile ilgili tüm yasal düzenlemeler (ikincil mevzuat dahil) ve mevcut uygulama kuralları ülkemiz
açısından bağlayıcı bulunmaktadır. Söz konusu mevzuat, esas itibarıyla, yardımın Komisyon'a bildirim usulleri, AB'de
geliştirilen rekabeti bozmayan yardım türleri, bölgesel yardım eşikleri, özel kurallara tabi hassas sektörler, yardım
yoğunlukları, azımsanabilir yardım tutarları (de minimis) gibi konulara ait yasal düzenlemeler ve yatay yardım mevzuatı ile kamu
kesiminden KİT ve özel sektöre aktarılan kaynakların saydamlığım sağlamayı amaçlayan düzenlemelerden oluşmaktadır.
Türkiye'de ise devlet yardımları alanında ana sorumlu kuruluşlar Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Eximbank'tır.
Ayrıca, bu hususta mevzuat gereği görev verilmiş olan Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ile bankalar (İller Bankası gibi) da
yetkili olabilmektedir.
Yatırımlarda devlet yardımları alanında müktesebata uyum sağlamak açısından AB tarafından bu konuda alınan kararların, konuların
ve/veya kriterlerin yerli mevzuatın içine yerleştirilmesi diğer bir deyişle birebir üstlenilmesiyle uyum sorununun çözülmesi
mümkün görülmemektedir. Bu sorunların çözümü aşamasında ortaya çıkması muhtemel idari ve teknik sıkıntıların aşılabilmesi
ve sürecin kısaltılabilmesi açısından teknik düzeyde ortak çalışmalar yapılması gerekecektir. Bu manada AB'den ekonomik ve
sosyal açıdan oldukça farklı bir yapıya sahip olan Türkiye'nin devlet yardımları sistemine AB'de kullanılan devlet yardımları
enstrümanlarının (bölgesel ve sektörel tercih kriterleri, KOBİ tanımı, yardım tavanları ve gerekçeleri gibi) yerleştirilmesi
ve uyarlanabilmesi için teknik düzeyde ortak çalışma imkanları sağlanmalıdır.Â
Diğer taraftan, devlet yardımları uygulamalarını yürüten birimlerin organizasyonu açısından da AB Ãœyesi Ãœlkeler ile Türkiye
arasında idari yapıdan kaynaklanan sistem farklılıkları bulunmaktadır. AB'de yardım uygulamaları AB fonları, Merkezi Hükümet ve
yerel idarelerce yürütülürken Türkiye'de bu uygulamalar tamamen Merkezi Hükümet tarafından yapılmaktadır. Ayrıca, uyum
sağlanması gereken mevzuat sadece uygulama kriterlerini kapsamamaktadır. Devlet yardımları uygulama birimlerinin mevcut
uygulamalarının denetimi, takibi ve sonuçlarının değerlendirilmesine yönelik AB tarafından talep edilen bilgilerin temini
açısından idari anlamda yeniden yapılanması gerekebilecektir.
Türkiye'de devlet yardımı politikalarının belirlenmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi, AB kurallarına göre eksiklikleri ve
yapılması gerekenler, uygulamalar arasında koordinasyonun temini, AB rekabet politikalarına uygunluk ve uygulamaların takibi ve
sonuçlarının değerlendirilmesine yönelik yeni yapılanmaların oluşturulması gerekmektedir.
4.2. AB Müktesebatı İle Türk Mevzuatı Uyumu İçin Yapılması Gereken Değişiklikler ve Uygulama İçin Alınması Gereken
Önlemler
Devlet yardımı uygulamalarıyla ilgili mevzuatta yapılması gerekenler konusu iki ayrı bölüm olarak ele alınmalıdır. Devlet
Yardımları uygulamasının birden çok bağımsız birim tarafından yürütülmesi dolayısıyla uygulama mevzuatı da ayrı ayrı
çıkartılmaktadır. Bu nedenle, aynı konuda destekler içeren değişik mevzuatın bir araya getirilmesi ve yardım politikalarının
birbirine uyumlu ve tamamlayıcı mahiyette olması gerekmektedir.
Konuyla ilgili bir diğer husus ise, mevcut durum itibarıyla uygulanan teşvik mevzuatının uluslararası anlaşmalarda ve AB
mevzuatında yer alan rekabet ve devlet yardımları kıstaslarına genel olarak aykırı olmadığı düşÃ¼nülmekle birlikte,
uygulamaların ve sistemin tümünün AB'nin yukarıda belirtilen NUTs esasına dayalı bölgesel mevzuatı zeminine oturtulması
zorunludur. Kaldı ki, bu sistemin yerleştirilmesi sadece devlet yardımları uygulamaları için değil, ilerde Birlik bütçesinden
alınacak fonlar için de gereklidir. Dolayısıyla, bölgesel yapının yansıra, sektörel uygulamalar, azımsanabilir devlet
yardımları de minimis kuralı yanında KOBİ'lere yönelik uygulamalar ile sosyal amaçlı uygulamaların AB müktesebatında yer alan
sistematik çerçevesinde yeniden ele alınması gerekmektedir.
Devlet yardımları uygulamalarını yürüten birimlerin organizasyonu açısından da AB Ãœyesi Ãœlkeler ile Türkiye arasında idari
yapıdan kaynaklanan sistem farklılıkları bulunmaktadır. AB'de yardım uygulamaları AB Fonları, üye devletlerin merkezi idareleri
ve yerel idarelerce yürütülmekte, ancak Komisyon, üye devletlerdeki tüm yardım programı uygulamalarını bildirim ve onay
safhasından başlayarak, programın neticelenme safhasına kadar izlemektedir. Dolayısıyla üye devletlerde Komisyonu bu şekilde
daimi olarak bilgilendirecek bir örgüte, bir başka deyişle milli düzeyde oluşturulacak bir devlet yardımlarını izleme ve
denetleme kurumuna ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kurumun görevi, devlet yardımı uygulamalarının AB müktesebatında yer alan
kriterlere uygunluğunu değerlendirmek olacaktır.
Böylece, Komisyon izleme ve denetim işlevini bu kuruluşu muhatap alarak sürdürebilecektir. Türkiye'de bu uygulamalar tamamen
merkezi idare tarafından yapılmaktadır. Buradan hareketle görülmektedir ki, uyum sağlanması gereken mevzuat sadece uygulama
kriterlerini kapsamamaktadır. Devlet yardımları uygulama birimlerinin mevcut uygulamalarının kontrolü, takibi ve sonuçlarının
değerlendirilmesine yönelik AB tarafından talep edilen bilgilerin temini açısından idari anlamda yeniden yapılanma gereklidir.
Görevlendirilecek organ ya da kurum, devlet yardımları konusunda AB ile yürütülecek çalışmalarda mevzuat ve uygulama
sonuçlarıyla ilgili gerekli bildirimlerin yapılması, bilgilendirme ve karşılıklı soruların yanıtlanmasında aktif olarak görev
alacak, devlet yardımlarına yönelik GATT/DTÖ gibi uluslararası anlaşmalara, AB'de geçerli kural ve ilkelere uygunluğu
sağlayacak, ülkemizin çıkarları doğrultusunda gerekli devlet yardımları politikasının oluşturulmasına katkı yapacak, uygulamaya
yönelik yasal düzenlemelerin hazırlanmasında rol oynayacak ve uygulama sonuçlarını değerlendirecektir.Â
Yeni mevzuatın yürürlüğe girmesine bağlı olarak alınması gereken tedbirlere bakıldığında; devlet yardımları alanında
müktesebata uyum sağlamak açısından AB mevzuatının yerli mevzuatın içine yerleştirilmesi diğer bir deyişle bire bir
üstlenilmesiyle uyum sorununun çözülmesi mümkün görülmemektedir. Bu sorunların çözümü aşamasında ortaya çıkması
muhtemel idari ve teknik sıkıntıların aşılabilmesi ve sürecin kısaltılabilmesi açısından teknik düzeyde ortak çalışmalar
yapılması gerekecektir. Bölgesel esası getiren NUTs sistemine geçiş çalışmaları, yukarıda sorumlu kuruluş başlığı altında
sayılan tüm kuruluşların ortak çalışmasını zaruri kılmaktadır. öte yandan, AB'den ekonomik ve sosyal açıdan oldukça farklı
bir yapıya sahip olan Türkiye'nin devlet yardımları sistemine, AB'de kullanılan devlet yardımları enstrümanlarının (bölgesel ve
sektörel tercih kriterleri, KOBİ tanımı, yardım tavanları ve gerekçeleri gibi) yerleştirilmesi ve uyarlanabilmesi için teknik
düzeyde AB ile ortak çalışma imkanları yaratılmalıdır.Â
Yeni düzenlemelerin uygulanması için gereken ek personel ve eğitim ihtiyacı bulunmaktadır. AB mevzuatına uyum için gerekli
yasal altyapının oluşturulması sırasında aşağıda sıralanan konularda bilgilendirme ve eğitim çalışmalarına gereksinim vardır.
Ekonomik amaçlı yardımların temel hedef ve politikaları (özel kurallara tabi sektörler, Ar-Ge ve KOBİ destekleri, şirket
kurtarma ve yeniden yapılandırma işlemleri gibi ekonomik istikrara yönelik uygulamalar).
Sosyal amaçlı uygulamaların temel hedef ve politikaları (NUTs sistemi, bölgesel amaçlı uygulamalar, çevre korumaya ve
işsizliğe yönelik destekler vb.).
Yukarıda yer alan uygulamaların birimler arasında nasıl dağıtıldığı ve uygulamacı birimlere hangi kriterlere göre verildiği,
yardım alması uygun görülen ekonomik faaliyetlerin alt ve üst sınırları ve eşiklerinin neler olduğu ve daha önemlisi bu
oranların nasıl belirlendiği konuları önemli eğitim alanlarıdır.
Kısaca, AB'ye uyum çalışmalarında mevzuatın tercüme edilmesi ve aynen kabulü yerine, temelde serbest piyasa ekonomisine
müdahale niteliğinde olan ve bu hali ile rekabeti bozucu etkisi olan devlet yardımlarını haklı kılan sosyal gerekçelerin neler
olduğu ve rekabet politikalarıyla nasıl ilişkilendirildiği üzerinde durmak gerekmektedir. Bu şekilde AB'nin rekabet ve devlet
yardımları politikalarına ve ülkenin ekonomik ve sosyal yapısına uygun teşvik enstrümanlarına sahip bir mevzuat ile uygulamada
verimi azami kılacak bir kurum ihdas edilmiş olabilecektir.
Buna göre, mevzuat uyumu çalışmalarında teknik işbirliği çok önemli bulunmaktadır. Bununla birlikte yukarıda öngörülen
şekliyle görev tanımı çizilmiş bir kurumun oluşturulması halinde bu birimin mevcut personelinin eğitimi de gerekmektedir.
Kurulacak sistemin işler hale getirilmesi ve mevzuata yönelik uyum için gerekli yatırımları iki kategoride ele almak
gerekmektedir.
Bu amaçla yapılması gereken fiziki yatırımlar, devlet yardımları ile ilgili oluşturulacak kurum için gerekli fiziki mekan ve
donanımı kapsamaktadır. Buna göre işlevleri ölçüsünde belirlenmiş personelin bu hizmetleri görmesine imkan tanıyacak bina ve
teknik donanım gereksinimi vardır.
Konuyla ilgili bir diğer yatırım kalemi ise eğitim amaçlı harcamalardan oluşmaktadır. Bu kapsamda istihdam edilen personelin
genel uzmanlık eğitimi yanında AB mevzuat ve uygulamaları, DTÖ ve diğer uluslararası anlaşma hükümleri ile ilgili bilgilendirme
çalışmaları yapılmalıdır.
Her iki yatırım için gerekli olan bedel, oluşturulacak yeni kuruma yüklenilen görev çerçevesinde değişecektir. Bununla
birlikte Devlet yardımları alanında Türkiye-AB arasında gerçek anlamda uyum sağlanması, devlet yardımları uygulamalarının tek
bir politika etrafında toplanabilmesi ve uygulamaların etkinliğinin sağlanabilmesi için böylesi bir yapıya gereksinim
bulunmaktadır. Uzun vadede bu tür bir oluşum kamu maliyetleri yönünden mevcut sistemden daha avantajlı olacaktır. Ayrıca bu
kapsamda faaliyetler için AB fonlarından yararlanma imkanı da araştırılmalıdır.
Kısa vadede, mevzuat alanında yapılacak değişikliklerin altyapısını oluşturacak çalışmalar ile kurumsal yapıda yapılması gereken
değişikliklerin yasal prosedürü ortaya konulmalıdır. Buna göre, AB rekabet ve devlet yardımı uygulamalarının mesnedini teşkil
eden politikalar ile hedef ve amaçları ele alınmalı ve Türkiye'ye yönelik devlet yardımları mevzuatının altyapısı
oluşturulmalıdır.