• Devlet Yardımları Hukuku / Yayınlarımız

  • TÜRKİYE İÇİN DTÖ ve AB ile UYUMLU DEVLET YARDIMLARI (Teşvik) SİSTEMİ

    • Sayfa : 12/15
      <1...101112131415>

    “Madde 42

    Türkiye, Ortaklık Konseyi tarafından saptanan koşullara ve takvime uygun olarak, ticari bir nitelik gösteren devlet tekellerinin, en geç Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girişini takip eden ikinci yılın sonunda, üye devlet vatandaşları ile Türk vatandaşları arasında, malların elde edilmesi ve pazarlanması koşullarında ayırımcılık yapılmamasını sağlayacak şekilde düzenlenmesini aşamalı olarak gerçekleştirir.â€

    Devlet yardımları konusunun nasıl uygulanacağı, Türkiye’nin Birlik mevzuatına uyumunun yöntemlerini çizen 39. madde içinde geniş bir şekilde yeniden ele alınmıştır.

    Bu doğrultuda öncelikle karşılaşılan özellik, tekstil/hazır giyim sektörü ile ilgili olarak devlet yardımları konusundaki Birlik sistemine uyumun derhal yapılması gerektiğidir. Bir başka deyişle, Birlik özel önem atfettiği bu sektörde, devlet yardımları konusunun hemen düzenlenmesini şart koşarak, Türk tekstil ve hazır giyim sektörlerinin, teşvikler yolu ile Birlik pazarına girişte bir rekabet avantajı elde etmesine olanak tanımamak istemiştir. Esas itibarı ile, tekstil/hazır giyim konusunda aşikar olan Birlik yaklaşımının bu noktada da tipik bir örneği ile karşılaşılmaktadır.

    Tekstil ve hazır giyimin dışında kalan sektörlerde ise yapılacak uyum için Ortaklık Konseyi Kararı’nın yürürlüğe girmesinden itibaren iki yıl tanınmıştır. Öte yandan yapılacak uyumun ardından Birlik içinde ortaya çıkabilecek değişikliklere uyum için ise, değişikliğin bildiriminden itibaren Türkiye’ye bir yıl tanınması sözkonusudur.

    Bunun yanı sıra geliştirilen mekanizma ise, Birlikla üye devletlerin kendi aralarında geliştirdiğinin paralelinde bir mekanizmadır. Bu çerçevede, Türkiye Topluluğa mevcut ve uygulamaya koymayı düşÃ¼ndüğü bütün yardım rejimlerini bildirecek, bunlar Birlik Komisyonu tarafından incelemeye alınacaktır. Bu çerçevede Komisyon’un yetkisi, Türkiye tarafından verilmesi öngörülen ve bir Birlik üye devleti tarafından verilmesi halinde reddedilebilecek olan yardımlara karşı itiraz etmektir. İtiraz sonucunda geçecek otuz günlük süre içinde, Türkiye’nin yardım rejimini değiştirmemekte ısrar etmesi ya da Birlik kanadının itirazına karşı görüş içinde kalmaya devam etmesi hallerinde, konu taraflardan birisinin isteği üzerine, yine OKK'nın maddeleri içinde düzenlenmiş olan tahkim mekanizmasına götürülebilecektir.

    Bir üye devlet tarafından yapılan ve Türkiye'nin uygun olmadığı kanaatine vardığı yardımlar için ise, konunun Ortaklık Konseyi nezdine getirilmesi, üç ay süre ile bir çözüm bulunamaması halinde ise Ortaklık Konseyi kararı ile AT Adalet Divanı'na gidilmesi sözkonusu olacaktır.

    Son olarak devlet yardımları ile ilgili bir, iki noktanın daha altının çizilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi, yukarıda 34. maddenin açıklanması vesilesi ile yer verilen devlet yardımlarının uygulamaya yönelik hangi kriterlere dayandırılacağı ile ilişkin olandır. Bu doğrultuda, son olarak çıkartılarak, Türk devlet yardımlarının uygulama esasını düzenleyen ve AT mevzuatı ile paralel hale getirmeyi amaçlayan mevzuat kapsamında oluşan kriterler devlet yardımlarının da veriliş sınırlarını ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda özellikle Araştırma-Geliştirme faaliyetlerinin, meslek içi eğitim çalışmalarının, bazı istihdam artırıcı faaliyetlerin ve çevre koruma amaçlı çalışmaların desteklenmesinin dışında devlet yardımı verilmesinin sözkonusu olmayacağı anlaşılmaktadır.

    Esas itibarı ile de yukarıda sıralanan başlıklar, gerçekten devlet yardımları ile kamu yararı hedefleri arasında paralellik kurulması açısından uygun ve çağdaş kriterlerdir. Ancak bu noktada karşı karşıya gelinen ve üstünde çok az durulan soru, kriterler açısından değil, yoğunluk açısından ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede aynı kriterler üstüne herhangi bir Birlik işletmesi gerek kendi devlet kaynaklarından, gerekse Birlik kaynaklarından örneğin 100 birim teşvik alırken, Türkiye’nin kaynak eksikliğine bağlı olarak ancak 10 seviyesinde teşvik verebildiği hallerde, devlet yardımlarının Türkiye aleyhine bir haksız rekabete yol açacağı açıktır. Bu itibarla konunun salt kriter bazında değil, ancak eşdeğer kaynak temelinde de düzenlenmesi gerektiği, dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir noktadır.

    Ãœzerinde durulması gereken bir son noktada, 39. maddenin f bendinde belirtilen 12 milyon ECU kıstasıdır.

    Doğrudan bir işletmeye yönelik olarak yapılan ve bildirim zorunluluğu bulunan yardımların maddenin düzenlemesi uyarınca 12 milyon ECU’yü aşacak yardımlar olduğu, dolayısı ile bu tutarın altında kalan yardımlar için herhangi bir bildirime gerek olmadığı sonucu çıkmaktadır.

    Bu da özellikle KOBİ seviyesindeki sanayiin teşviki için, önemli bir hareket marjının tanınmış olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Öte yandan sözkonusu 12 milyon ECU tavanı, geçtiğimiz yıl içinde otomotiv sektörü açısından 17 milyon ECU’ye yükseltilmiştir. Bu uygulamanın önümüzdeki günlerde bütün sektörlere yönelik olarak genişletilmesi beklenmektedir. Bu itibarla, bugün için otomotiv sektörüne, gelecekte de ekonominin bütün sektörlerine yönelik olarak 17 milyon ECU tavanına geçilebilmesini sağlayacak şekilde OKK değişikliği için Türk idaresinin gerekli girişimleri yapması gerekliliği de ortaya çıkmaktadır.

    Türkiye ile Birlik arasında karşılıklı bilgi teatisinin düzenlenmesi, gerek 39. maddenin 3. fıkrasının, gerekse 40. maddenin konularını oluşturmaktadır.

    39. maddenin üçüncü paragrafı kapsamında, işletmelerin yasak davranışları ile ilgili rekabet hukukuna ilişkin değişikliklerin, ayrıca bu mevzuat uyarınca yapılan uygulamalar hakkında karşılıklı olarak bilgi verilmesini düzenlemektedir. Maddenin yazımından anlaşılabildiği şekli ile, amaç, Türkiye ile AT’nin uygulayacakları rekabet hukuku düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin yaşama geçirilişi arasında bir paralelliğin sağlanması ve bunun sürekli olarak gözetilmesidir.

    40. madde kapsamında ise, AT tarafından alınacak olan ve Türkiye’nin çıkarlarını etkileyecek nitelikteki rekabete ilişkin bütün kararların Türkiye’ye bildirilmesi, ayrıca Türkiye’nin bu konularla ilgili bütün uygulamalar konusunda bilgi talep etme yetkisi düzenlenmiştir.

    41. madde uyarınca, Türkiye’deki devlet tekellerine de, kararın yürürlüğe girişinden itibaren en geç bir yılın sonunda, AT kurucu Antlaşması’nın 90. maddesi ile bu maddeye istinaden oluşturulan ikincil hukuk (uygulamaya ilişkin bütün Birlik düzenlemeleri) ilkelerinin ve buna bağlı içtihadın (yargı kararlarının) uygulanması gerekmektedir.

    Madde de atıf yapılan AT kurucu Antlaşması’nın 90. maddesi uyarınca:

    “1. Ãœye devletler, kamu işletmeleri ve özel ya da münhasır haklar tanıdıkları işletmeler ile ilgili olarak, bu Antlaşma’nın, özellikle de 7 ve 85 ile 94 (dahil) maddelerinde öngörülen kurallarına aykırı bir önlem alamazlar ya da yürürlükte tutamazlar.

    2. Genel ekonomi yararına olan hizmetlerin idaresinden sorumlu olan ya da bir vergi tekeli niteliğindeki işletmeler, uygulanmaları fiilen ya da hukuken kendilerine verilen özel görevin yerine getirilmesini engellemediği ölçüde, bu antlaşmanın, özellikle rekabet hukuku kurallarına tabidirler. Ticaretin gelişmesi, Birlik çıkarlarına aykırı bir ölçüde etkilenmemelidir.

    3. Komisyon bu madde hükümlerinin uygulanmasını gözetir ve gerektiği takdirde üye devletlere konuya ilişkin yönergeler ve kararlar vaz eder.â€

    Birlik kurucu Antlaşması’nın devlet tekelleri ile ilgili maddesinin incelenmesinden de anlaşılabileceği gibi, bütün devlet tekellerinin rekabet hukuku hükümlerinin düzenlemesi altına alınmaları sözkonusudur. Bu çerçevede örneğin zarar eden ve zararları sürekli olarak devlet bütçesinden karşılanan devlet tekellerine, bu hüküm uygulanmaya başladıktan sonra yapılacak ödemeler, doğrudan Gümrük Birliği rekabet hukuku kurallarının yasakları kapsamında mütalaa edileceklerdir.

    Bir diğer ifade ile, günümüz Türkiyesi açısından KİT zararlarının devlet bütçesinden karşılanması devri, Gümrük Birliği Kararı’nın yürürlüğe girişinden itibaren bir yıl sonunda kapanmış olacaktır.

    Ancak yukarıda yer verilen 90. maddenin 2. fıkrası, bu uygulamaya yönelik bazı istisnalar da içermektedir. Bu çerçevede genel ekonomi yararına çalışan devlet tekelleri ile vergi tekeli niteliği gösteren idarelere, rekabet hukuku ilkelerinin uygulanması, bunlara verilen asli görevlerin yerine getirilmesini engellemeyecek ölçüde olacaktır. Bir başka yaklaşımla, asli görev tanımı ve bu görevin yerine getirilmesinin gerektirdiği ölçüde devlet yardımlarından yararlanılabilmesi, keza bu idarelerin diğer rekabet ilkelerini kısıtlayıcı davranışlara gidebilmeleri sözkonusudur. Bununla birlikte, bu ince ayırımı yapabilmek için her seferinde konularla ilgili olabilecek ikincil hukuk kaynaklarını ve bu bağlamda yer alan ATAD içtihatlarını dikkate alarak yorum geliştirmenin gereği de ortadadır.

    Maddeyi, özelleştirmenin zorunluluğu şeklinde yorumlayan bazı akademik çevrelerin bulunduğunu da bu noktada belirtmek gerekmektedir. Bu maddenin varlığının özelleştirme sürecini hızlandırmaya katkıda bulunacağı bir gerçektir. Zira, Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girişini takip edecek birinci yılın ardından, mevcut sistemin devamına maddeten imkan kalmadığı açıktır.

    Yine 41. madde ile tamamlayıcı bir doğrultuda, 42. madde içinde de ticari nitelik gösteren devlet tekellerinin düzenlenmesi yoluna gidilmiş ve bu çerçevede Gümrük Birliği’nin temel kurallarından bir tanesi olan ayırım yapmama ilkesi ön plana çıkartılmıştır. Buna göre, Gümrük Birliği’nin son döneminin başlamasının ardından iki yılın geçmesinin ardından, ticari devlet tekellerinin varlığı, malların üretimi ve pazarlanması koşulları itibarı ile Türk vatandaşları ile Birlik vatandaşları arasında bir ayırımcılık yapılmayacak şekilde düzenlenecektir. Bu çerçevede örneğin TEK idaresi Türk işletmelerine daha ucuz, yabancı işletmelere daha pahalı elektrik satamayacak, SEKA Türk kağıt tüketicilerine daha ucuz, yabancı kağıt tüketicilerine daha pahalı kağıt satamayacaktır.

     

      Sayfa : 12/15
      <1...101112131415>