• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 10 / Yıl : 2003

  • Komisyon’un Sigorta Sektörüne Yönelik Yeni Grup Muafiyet Tüzüğü Üzerine

  • Komisyon’un Sigorta Sektörüne Yönelik
    Yeni Grup Muafiyet Tüzüğü Ãœzerine

    Dilara BAYDAR
    ESC Consulting

    Avrupa Komisyonu’nun ilk olarak 31 Mayıs 1991 yılında yürürlüğe koyduğu Sigorta Sektörüne Yönelik Grup Muafiyet Tüzüğü 31 Mart 2010 yılına kadar yürürlükte kalacak şekilde 01 Nisan 2003 tarihinde yenilendi . Sigorta sektörüne yönelik düzenleme yapılması gerekliliği ilk olarak Komisyon’a yapılan menfi tespit ve muafiyet başvurularının yoğunlaşmasının ardından ortaya çıktı. Sektöre ilişkin açılan soruşturmalar zaten belirli bir içtihat oluşmasını sağlamıştı ve sektörün rekabet ortamı ve şirket verimliliği açısından kendine özgü nitelikleri olduğu kabul ediliyordu.

    1992 yılında çıkarılan ilk Tüzük’ten sonra, yürürlük tarihi dolduğu için yenilenmesi gereken Tüzük’te kimi değişikliklere gidilmesi düşÃ¼nüldü. Yeni Tüzüğün oluşturulma aşamasında Komisyon, üye devletlerin ve tüm ilgili tarafların (sektör kuruluşları, tüketici dernekleri, kamu kurumları gibi) muafiyet tüzüğünü geliştirmek doğrultusunda görüşlerini alarak sektörün daha verimli çalışmasını teminen elinden gelen gayreti gösterdi.

    Avrupa Birliği ile gerçekleştirdiğimiz Gümrük Birliği çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Rekabet Hukuku’na dair getirdiği mevzuatı iç hukukumuza uyarlamak zorundayız. AB Müktesebatının bu anlamda sürekli takip edilmesi gerekiyor, çünkü onlar da, değerlendirme raporlarında da açıklıkla görebildiğimiz üzere, uyum sürecinin ne aşamada olduğunu düzenli olarak denetliyorlar.

    Grup Muafiyet Tüzüğü’nün çıkarılma nedenlerini ve kapsamını incelemeden önce sektörün kendine özgü yapısını nelerin oluşturduğunu incelemek gerekir.

    Rekabet Hukuku’nun sigorta sektörüne tam olarak uygulanması çok eski tarihlere dayanmıyor. 80’li yılların ortalarında Avrupa Komisyonu sigorta şirketlerinin aralarında yaptıkları anlaşmaları sıkı biçimde takibe almaya başladı. Süreç içerisinde sektörü düzenlemeye yönelik sağlam bir hukuki çerçeve ortaya çıkarıldı. Komisyon bugüne kadar özellikle teşebbüsler arası anlaşmalarla ilgilendi. Bu tür anlaşmalarla gerçekleştirilen rekabet kısıtlamaları bilindiği üzere Amsterdam Antlaşması’nın 81inci maddesi ve 4054 sayılı Kanun’un 4üncü maddesi kapsamına giriyor. Bu çalışmalarda Komisyon’un genel bir yaklaşımı olarak, özellikle tüketicilerin menfaatlerini korumaya yönelik bir bakış açısı benimsendi.

    Komisyon sigorta sektörünün kendine has özelliklerinin firmalar arasında belli bir miktar işbirliği gerektirdiğinin bilincindeydi. Antlaşma’nın 81 (3) maddesi tıpkı 4054 sayılı kanunun 5inci maddesi gibi belirli bir sektörde ekonomik fayda sağlaması ve tüketicilerin yararına olması koşuluyla normalde yasaklanması gereken anlaşmalara muafiyet verilmesine olanak tanıyor. Komisyon’un sektöre yönelik çalışmalarının büyük bölümü muafiyet tanınacak anlaşmalar türlerini belirlemek minvalinde oluştu. Nitekim 1992 yılında çıkarılan tüzükle sigorta sektöründeki kimi anlaşmalar muafiyet kapsamına alındı. Komisyon’un temel hedefi üye devletler arasındaki serbest ticaretin kısıtlanmamasıydı. 1989 yılında yürürlüğe giren Birleşme ve Devralma Tüzüğü de Komisyon’a sigorta sektöründeki birçok işlemi inceleme ve izin verme fırsatı tanımış oldu. Sektörün nispeten dağınık yapısı, Komisyon’un neden yoğunlaşmalara göz yumduğunu ve işlemlerin tümüne izin verdiğini açıklamaktadır.

    Komisyon baz primlerin belirlenmesine yönelik anlaşmalara izin vermemektedir. Bu tür anlaşmalar fiyat belirlemeye yönelik olduğundan Antlaşmaya per se aykırı kabul edilmekte ve muafiyet alamamaktadır. Komisyon 1984 yılında Alman Sigortacılar Birliği’nin üyelerine ticari primlerini belirli bir yüzdeyle artırmalarına yönelik tavsiyeyi mahkum etmiştir . Adalet Divanı da kararı onaylamıştır.

    1992 yılında Komisyon verdiği muafiyet kararları doğrultusunda bir tüzük hazırladı . Tüzüğe göre muafiyet kapsamına alınan dört anlaşma türü aşağıdakilerdi:

    - Doğruluğu kabul edilmiş istatistikler veya hasar sayılarına dayanarak ortak risk-prim tarifeleri oluşturmak,
    - Standart poliçe koşullarına oluşturmak,
    - Belirli tipteki riskleri ortaklaşa sigortalamak,
    - Emniyet tedbirlerinin tetkiki ve kabulüne ilişkin ortaklaşa kurallar oluşturmak.

    1992 yılında çıkarılan Muafiyet Tüzüğü’ne onay veren Konsey Tüzüğü’nde iki ayrı tip anlaşma için daha muafiyet tanınması öngörülüyordu. Ancak Komisyon bunlar için muafiyet çıkarmayı tercih etmedi çünkü elinde henüz muafiyet çıkarmaya yetecek kadar vaka bulunmuyordu. Bunun yerine, bireysel muafiyetlerle çözüme ulaşmayı tercih etti; bu anlaşma tipleri:

    - tazminatların belirlenmesine ilişkin anlaşmalar,
    - azami risk kayıtlarının oluşturulması ve bilgilerinin değişimi

    Zaman içinde Komisyon’a yapılan başvurular arttıkça bu konudaki içtihat da sağlamlaştı. Ancak yeni Tüzük’te de muafiyet kapsamı genişletilmemiş ve yine yalnızca yukarıda belirtilen dört anlaşma türünü muafiyet kapsamında değerlendirmiştir.

    Doğruluğu kabul edilmiş istatistikler veya hasar sayılarına dayanarak ortak risk-prim tarifeleri oluşturmak

    Sigortacılar primleri belirleyebilmek için geçmişte olan hasarların sıklığı ve hacimlerine dair istatistiksel verilerin bilinmesine ihtiyaç duymaktadırlar. Genellikle, sigortacılar tek başlarına gerekli tüm verileri toplayabilme imkanına sahip değildir. Daha güvenilir istatistiklere sahip olabilmek için diğer sigorta şirketleriyle veri paylaşımına yönelirler.

    Muafiyet Tüzüğü risk sigortasının ortalama maliyetinin hesaplanmasına yönelik sigorta şirketleri arasında belirli alanlarda istatistiklerin toplanması amacıyla işbirliği yapılmasına olanak tanımaktadır. Ancak bu bilgi paylaşımının net primlerin hesaplanmasının ötesine geçmesi durumunda muafiyet kapsamından çıkılmaktadır. Bu bilgileri örneklemek gerekirse; ölüm vakaları ya da hastalıkların, kazaların sıklıkları gibi benzer ya da karşılaştırılabilir risklerin sınıflandırılmasına dair güncel istatistikleri sayabiliriz .

    İstatistiksel amaçların dışında bilgi paylaşımı ve sigortacılar arasında fiyat belirlemeye yönelik herhangi bir oluşum ortaya çıkarsa da anlaşma muafiyet kapsamından çıkacaktır.

    Ortak istatistikler oluşturulmasına yönelik olarak gerçekleştirilen bilgi paylaşımı bir şarta bağlanmıştır; sigortacılar bu bilgileri primlerini belirlemek amacıyla kullanmak zorunda kalmayacaklardır, yani Komisyon’un kesin olarak talep ettiği koşul bağlayıcılığın olmamasıdır. Bu açıdan istatistikler kesinlikle örnekleme düzeyinde kalmak zorundadır.

    Yeni Tüzük’te bu tür anlaşmalar konusunda önemli bir değişiklik getirilmemiş, mevcut durum korunmuştur.

    Standart poliçe koşulları oluşturulması

    Sigorta sektörü gibi arz ve talep ilişkisinde bilgi alışverişi eksikliği olan sektörlerde şeffaflık ve karşılaştırılabilme olanaklarının arttırılmasına yönelik önlemlerin teşvik edilmesi gerekmektedir. Standart poliçe koşulları tüketicilere sigorta şirketlerinin sunduğu şartları karşılaştırabilmeleri açısından fayda sağlar ve rekabeti olumlu yönde etkiler. Ancak sigorta ürünlerinin gereğinden fazla uyumlaştırılması rekabeti kısıtlar ve şirketlerin müşterilerinin taleplerini gözönüne alarak hizmet vermelerini engeller.

    Tüzük sadece bağlayıcı olmayan standart poliçe koşulları oluşturulmasına imkan tanıyor. Böylece sigortacılar kendilerine uygun olan koşulları seçmekte özgür kalıyorlar. Bu yaklaşım, Concordato Incendio kararında Komisyon tarafından benimsendi. Söz konusu kararda Komisyon baz primlerin belirlenmesine muafiyet tanıdığı gibi Sigortacılar Birliği’nin verdiği standart koşulları da içeren bağlayıcı olmayan bir tavsiye kararını da muafiyet kapsamında değerlendirmiştir. Tüzükte standart poliçelere konamayacak maddeler de belirtilmiştir. Bunlar, sigorta bedelinin ve süresinin kapsamına dair maddelerdir.

    Yeni Tüzük’te bu tür anlaşmalar konusunda getirilen değişiklik; muafiyet koşullarının, sigorta şirketlerinin verimliliğini artırması gerekliliğinin yanısıra tüketici örgütleri ve aracılar için de fayda sağlaması gerekliliği olarak genişletilmesinden ibarettir.

    Koreassürans ve koassürans havuzları

    Bir sigortacı belirli bir alanda sigorta hizmeti vermek istiyorsa öncelikle o alanda birçok müşteri bulmalıdır ki bir portföy oluşturabilsin. Böylelikle risklerin geniş bir alana yayılması meydana gelen hasarların daha kolay tazmin edilebilmesini sağlamamaktadır. Eğer bir sigorta şirketi tek başına bu poliçe miktarına ulaşamıyorsa diğer sigorta şirketleriyle bu riskleri birlikte sigortalamak konusunda işbirliğine gitmek yolunu seçecektir. Bu işbirliği koreassürans ve koassürans havuzlarının ortaya çıkış nedenini oluşturur.

    Sigorta havuzlarının rekabet kurallarına aykırı olup olmadığının değerlendirilmesinde temel esas şudur; bir sigorta havuzu belirli bir riski kaplamak için gerekli minimum düzeye ulaşılabilmesi için şartsa rekabete aykırı kabul edilemez. Havuz bu şekilde sigorta şirketlerinin tek başlarına kaplayamayacağı bir riski birlikte kaplamalarını sağlayarak ve yeni bir girişim yaratarak rekabetin artmasına yardımcı olur .

    Ancak Komisyon belirli bir riski kaplamak için gerekli minimum düzeye ulaşılabilmesi için şart olan her sigorta havuzuna doğrudan muafiyet tanımaz. Komisyon’un getirdiği bir pazar payı kısıtlaması vardır; Yeni Muafiyet Tüzüğü’nden yararlanacak olan koassürans şirketleri için bu oran havuzun pazarın % 20’undan büyük olmaması ve koreassürans havuzları için ise % 25’inden büyük olmamasıdır. Önceki Tüzük’te sırasıyla %10 ve %15 olan bu oran, yeni Tüzük’le artırılmış ve bir anlamda bu tür anlaşmalar teşvik edilmiştir. Bu oranların üzerinde pazar payına sahip olan sigorta havuzları muafiyetten yararlanamayacaklar ancak bireysel muafiyet başvurusu hakları saklı kalacaktır.

    Sigorta havuzu üyelerinin belirli bir pazarda faaliyet gösterebilmek amacıyla aralarında havuzun gerçekleşmesi için kaçınılmaz olan rekabet kısıtlamalarına gitmeleri mazur görülmektedir. Genelde böyle bir havuz anlaşmasında havuzun işlerlik kazanabilmesini teminen temel iki rekabet kısıtlaması mevcuttur; poliçe koşullarının ve net primlerin (koassürans şirketleri için ticari primler ve koreassürans şirketleri için baz primleri) belirlenmesi.

    Sigorta havuzu anlaşmalarında yer alabilecek diğer koşullar; reassüransın ortaklaşa tedarik edilmesi veya havuzun kapsadığı alanda havuz üyelerinin tek başlarına riskleri kaplamaya çalışması gibi, havuzun işlemesi için kaçınılmaz olmadıkları için ayrı ayrı incelenmeleri gerekmektedir.

    Yeni Tüzük’le getirilen bir diğer değişiklik, yeni bir sigorta alanını kapsaması için kurulan havuzların pazar paylarına bakılmaksızın üç yıl süreyle muafiyet kapsamına alınmasıdır. Komisyon’un böyle bir değişikliğe gitmesindeki amaç sigortacılık sektöründe yeni pazarların ortaya çıkma eğilimidir. Son yıllarda ortaya çıkan terörist eylemlerin tazmini gibi sigorta şirketlerinin hem bilgi paylaşımı hem de hasarı tazmin açısından işbirliğine gitmelerini gerektiren yeni alanlar Komisyon’un da Yeni Muafiyet Tüzüğü’nde bu tür bir esnekliğe başvurmasına yol açmıştır.

    Emniyet tedbirlerinin tetkiki ve kabulüne ilişkin ortak kurallar oluşturma

    Emniyet tedbirleri oluşturma sigortacılar tarafından belirli tipteki riskleri kaplamak ya da belirli sigorta koşulları sunmanın bir koşulu olarak kabul edilir. Tüzük, sigortacıların emniyet tedbirlerinin teknik özelliklerinin ve bu özelliklerle uyumu sağlamaya yönelik süreçlerin oluşturulmasına ve korunmasına izin vermektedir.

    Bu tip anlaşmalar sigorta sektöründe nadiren rekabet kısıtlamalarına yol açar ancak emniyet tedbirleri sektöründe faaliyet gösteren teşebbüsler arasında rekabet bu anlaşmalar dolayısıyla ciddi şekilde kısıtlanabilir. Örneğin sigorta şirketleri bir firmaya öncelik vererek rekabetin kısıtlanmasına yol açabilirler. Bu açıdan sigorta şirketlerinin anlaşmayı uygularken tarafsız davranmaları gerekmektedir.

    Yeni Tüzük’te bu konu üzerinde durulmuş ve sigorta şirketleri arasındaki bu tür anlaşmaların, “düzenlemelerin uyumlaştırılması amacının ötesine geçmesi†durumunda muafiyet kapsamından çıkacağı belirtilmiştir.

    Tazminatların belirlenmesine yönelik anlaşmalar

    Birçok sigorta dalında sigortacıların aralarındaki tazminat ödemelerini basitleştirmek amacıyla anlaşmalar yapması yaygın bir uygulamadır. Bu basitleştirme iki türlü olabilir. Kimi anlaşmalar müşterilerin uğradıkları hasarların maliyetini paylaşma yöntemlerini belirler. Mesela, araç sigortacıları kazayı yapanın kimin müşterisi olduğuna bakmaksızın hasarın yarısını ödemeyi taahhüt edebilirler. Başka bir yöntemle şirketler kazayı yapan müşteri kiminse hasarı karşılaması gerektiği üzere de anlaşma yapabilirler, ya da orta bir yol bulunabilir.

    Normalde bu tür anlaşmalar rekabete aykırıdır. Sigorta şirketleri tek başlarına müşterilerine bu hizmeti götürdüğünde oluşacak rekabet ortamı bozulmakta ve ortak şartlar belirlenmektedir. Ancak, ilk bakışta rekabete olumsuz etkileri olduğu görülen bu tür anlaşmalar sigorta şirketlerinin idari masraflarının azalmasına dolayısıyla ücretlerin düşmesine ve sürecin hızlanmasına yol açmaktadır. Mesela, kazanın sorumluluğunun kime ait olduğunun belirlenmesi zor ve masraflı bir süreçtir.

    Azami risk kayıtlarının oluşturulması ve bilgilerinin değişimi

    Sigorta sektöründe kimi bilgilerin belirsiz olması tüketicilerin aleyhine olabilir. Sigorta şirketleri müşterilerinin muhtemel risklerini tahmin edemeyebilir ve gerçekçi primler oluşturamayabilirler. Bunu engellemek için aralarında azami risk kayıtlarının oluşturulması ve belirli bilgilerinin değişimine yönelik anlaşmalar gerçekleştirebilirler. Bunun örneklerini araç sigortalarında bulabiliriz, örneğin belirli bir sayıdan fazla kaza yapan sürücülerin listelenmesi gibi.

    Azami risk kayıtlarına ait bilgilerin değişimi sigortacılar arasındaki rekabeti kısıtlıyor gözükmemektedir. Yalnızca azami riskleri belirlemelerini ve primlerini bu veriler üzerine tespit etmelerini sağlar. Ancak burada belirtilmesi gereken husus bu bilgi değişimi esnasında daha hassas ve rekabetin kısıtlanmasına yol açacak bilgilerin de paylaşılmaması gerektiğidir. Bir başka husus da listelenen bilgilerin belirli bir müşteri kitlesine sigorta sağlanırken koşullar öne sürülmemesi gerekliliğidir. Örneğin, sigorta şirketi sürekli kaza yapan müşterilerini tespit edip yüksek primler belirleyerek cezalandırmaya kalkışmamalıdır.

    Birleşme ve devralmalar

    Birleşme ve Devralmalar Tüzüğü’nde sigorta sektöründe ciroların brüt primler üzerinden hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. Şimdiye dek sigorta sektöründen gelen tüm birleşme ve devralma başvurularına Komisyon izin vermiştir.

    Bu alandaki en önemli sorun ilgili ürün pazarının tespitidir. Komisyon’un belirlediği üç ayrı ürün pazarı şunlardır: reassürans pazarı, doğrudan hayat sigortası pazarı ve hayat sigortası dışındaki diğer doğrudan sigortalar pazarı. Ancak bu pazarların sigortalanan risk türlerine göre daha küçük pazarlara bölünüp bölünmemesi gerektiği bir tartışma konusudur.

    Coğrafi Pazar için ise reassürans pazarının küresel olduğu ancak diğer pazarların milli olduğu yönünde bir yaklaşım mevcuttur.

    Sonuç

    Komisyon rekabet kurallarını sigorta sektörüne uygularken bir denge noktası bulmaya çalışmaktadır. Bir taraftan sigorta şirketleri arasındaki anlaşmaların rekabetin kısıtlanmasına yol açmasını engellemeye çalışırken, diğer yandan Avrupa sigortacılık sektörünün rekabet gücünü korumasını sağlayacak ve sektörün kendisinin olduğu kadar tüketicilerin de fayda sağlayacağı sağlam bir hukuki çerçeve ve şirketler arası işbirliği yöntemleri oluşturmayı hedeflemektedir. Yeni çıkarılan Tüzük de 1992 yılında çıkarılan ilk Tüzüğün eksiklerini değerlendirerek, sektörde verimliliğin ve rekabetin tahsisinin sağlanması doğrultusunda gerekli değişiklikleri gerçekleştirmiştir.

    Â