• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 6 / Yıl : 2001

  • EGE Çimento Vakası’nda Danıştay’ın İptal Kararı

  • EGE Çimento Vakası’nda Danıştay’ın İptal Kararı

    Av.Süha TANRIÖVER
    Tanrıöver Avukatlık Bürosu


    Rekabet Kurumu, 99 – 30/276 – 166 sayılı ve 17.06.1999 günlü kararında, Ege Bölgesi’nde çimento sektöründe faaliyet gösteren beş adet şirketin uyumlu eylemde bulundukları gerekçesi ile idari para cezası ile cezalandırılmalarına oyçokluğu ile karar vermiştir.

    Bu karar, ilgili teşebbüsler tarafından çeşitli gerekçeler ile dava konusu yapılmış ve teşebbüslerin tümü birinci derece mahkemesi olarak davayı gören Danıştay Onuncu Daire’de davalarını kazanmışlardır.

    İlgili idare tarafından Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nda temyiz yoluna başvurulduğu için iptal kararı henüz kesinleşmiş değildir.

    Biz bu makalemizde, Rekabet Kurulu’nda oyçokluğu ile karar alınması halinde karşıoy gerekçelerinin durumu ve Rekabet Kurulu kararlarının yayınlanma zamanı üzerinde duracağız.

    Karşıoy ve Gerekçeleri :

    4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un “Kararlarda Bulunması Gereken Hususlar†başlıklı 52. maddesinin (k) bendinde “Varsa karşı oy yazılarının, karar muhteviyatı içerisinde yer alması gerektiği belirtilmiştir.

    Tarafımızca dava konusu yapılan Rekabet Kurulu’nun ceza tayinine dair kararı tebliğ olunduğunda, ceza tayini kararının oyçokluğu ile alındığı anlaşılmış ve fakat, sonradan anlaşıldığına göre dört kişiden ibaret karşıoy görüşlerinin tebliğ olunan kararda yer almadığı belirlenmiştir.

    İdari işlem aleyhine açılan davada, usule ilişkin dava nedenleri arasında ilk sırada bu husus gösterilmiş,

    “Karşıoy sahiplerinin görüş ve hukuksal nitelemelerinin kararda yer almaması, bahse konu kararın tarafımız ve yargı makamınca gerektiği şekilde değerlendirilmesine engel teşkil etmiş ve edecek mahiyette†olduğu belirtilmiştir.

    Devamla “İdari para cezaları oyçokluğu ile tayin olunduğunu göre, buradaki oyçokluğu olayın mahiyeti gereği temeldeki görüş ayrılığına bağlı olmalıdır. “ görüşÃ¼ ileri sürülmüştür.

    Nitekim karşı oy yazılarından bir tanesi kademeli ceza verilmesini, diğeri ATAD (Avrupa Topluluğu Adalet Divanı) uygulamaları örnek alınarak daha makul düzeyde cezalar verilmesini, bir diğeri ceza miktarının çok olduğunu ve dördüncü karşı oy da keza yüksek para cezası kısmına katılmadığını gerekçeleri ile birlikte belirtmişlerdir.

    Rekabet Kurulu tarafından alınan ceza tayinine ilişkin karar bir idari karar niteliğinde olduğundan, idari işlemlerde aranan yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka uygun olmak durumu, bu kararlar için de aynen geçerlidir.

    Buradaki beş unsurun yazılış sırası kanunda (2577 sayılı kanun madde 2) ve genel olarak ilmi görüşlerde değişmez.

    Yetkili makam gereken şekli koşullara uyarak hukuka uygun bir sebep ile yetkisi içerisinde kalan bir konu hakkında hukuka uygun bir maksat için idari işlem tesis edecektir.

    Rekabet Kurulu kararları, birden fazla iradenin bir araya gelerek oluştuğu kollektif işlem niteliğindedir. İlgili davada Danıştay Savcısı Sayın Emin Celalettin Özkaman’ın görüşÃ¼nde yer alan cümleyle aynen “Kollektif işlemler, bir idari organ ya da kurulda söz sahibi durumundaki birden fazla kişinin, aynı konuda ve aynı amaçla belirli bir hukuki sonuç yaratmak için, idari organ ya da kurul adına açıkladıkları ve tek yanlı bir irade sonucunda oluşarak hüküm ifade ederler. (Dr. Celal Erkut- İdari işlemin kimliği) â€

    Sayın Danıştay Savcısının görüşÃ¼ aşağıdaki şekilde devam etmiştir :

    “ Karara muhalif olan üyelerin azlık oylarının kararda yer almamış olması halinin tali bir şekil noksanı olduğu ve bu haliyle kararı sakatlayamayacağı ileri sürülebilir ise de, birden fazla kişiden oluşan idari organların kararlarında kişiler kendi nam ve hesaplarına değil, mensubu oldukları idari organ adına iradelerini açıklarlar. Ãœyelerin ayrı ayrı açıkladıkları iradeleri hukuk düzeninde kurulun iradesi şeklinde bir bütün olarak ve tek bir irade altında hukuksak değer kazanacağından ve üstelik bu husus 4054 sayılı yasanın 52. maddesinin (k) bendinde açıkça hükme bağlanmış olduğundan, karara muhalif olan üyelerin azlık oylarının kararda yer almamış olması kararı sakatlayan asli şekil noksanlığı olarak değerlendirilmiştirâ€.

    Türk Milleti adına hüküm veren Danıştay 10. Dairesi de verdiği kararda :

    “İdari işlemin yapılmasında veya bir kararın alınmasında önceden yasayla saptanmış bulunan usul ve şekil şartına uyulmamasının hukuka aykırılık halini oluşturduğunu, bu aykırılığın her zaman idari işlemin iptalini gerektiremeyeceği şekil unsurundaki aykırılık halinin işlem üzerindeki hukuki etkisine bakılması gerektiğini,

    Birden çok iradenin katılımı ile oluşan kararların, tarafların iddia ve savunmaları ile ileri sunulan delillerin kurulu oluşturanlarca ortaya konulan görüş ve karşı görüşlerin tartışılması sonucunda oluştuğu gözönüne alındığında, kararın değerlendirilmesinde çoğunluk oyları kadar, karşı görüşte olanların oylarının bilinmesi önemli olup, kararın bütünlüğü bakımından, üstelik anılan yasanın 52. maddesinde bu hususa verilen önemin belirtildiği düşÃ¼ncesi ile kurul kararlarında karşıoy yazılarının bulunması gerekli görülmüş ve idari işlem şekil noktasında kanuna aykırılık nedeniyle iptali olunmuştur. “

    Böylece dava dilekçesinde ileri sürülen husus, Danıştay Savcısı ve Heyet tarafından da uygun görülmüş ve dava sonuca bu şekilde bağlanmıştır.

    Burada üzerinde durmak istediğimiz husus, karşı oy gerekçelerinin kararda yer alması gereği özel bir hüküm ile belirtilmeseydi dahi, hukukun genel prensipleri çerçevesinde, karşı oy gerekçelerinin kararda yer almamasının, ilgili idari kararın esastan iptali için de yeterli olabileceğidir. Çünkü kararı oluşturan heyet üyelerinden bir kısmının karara karşı oy kullanmaları şekle ilişkin olup, temelinde esasa mevcut itirazın işaretidir.

    Kararda yer alan kişilerin esasa itiraz nedenlerinin bilinmemesi, daha güçlü olan idare karşısında ferdin savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Kendi hakkında alınmış herhangi bir idari kararı tüm unsurları ile öğrenmeden, ona karşı hukuksal mücadeleye başlamak zorunda bırakılmanın, başka türlü nitelendirilemeyeceği kanısındayım.

    Kararın Yayınlanma Zamanı

    4054 sayılı yasanın 53 (2) maddesi hükmüne göre, “Kurul kararları kesinleştikten sonra tarafların ticari nitelikli sırlarını ifşa etmeyecek şekilde Resmi Gazetede yayınlanır.â€

    Yasa “yayınlanabilir†değil, “yayınlanır†dediğine göre, bu amir bir hükümdür ve gereği yerine getirilir.

    Ancak, acaba karar ne zaman “kesinleşmişâ€ bir karar haline gelecektir ?

    Aynı yasanın 55. maddesi hükmüne göre, “..kararın taraflara tebliğinden itibaren süresi içerisinde Danıştay’a başvurulabilir. Bu süre içerisinde yargı yoluna başvurulmazsa, karar kesinleşir.â€

    Yasanın açık bir şekilde ifade ettiği üzere, kararın kesinleşmesi için:

    1.Ya yasal süre (tebliğden itibaren 60 gün) içerisinde dava yoluna başvurulmayacak,
    2. Ya da, dava konusu kararın hukuka uygun olduğu yönündeki yargı kararı, derecelerden geçerek kesinleşmiş olacaktır.

    Nitekim, para cezalarının tahsil edilebilir hale gelmesi için de, “kararın kesinleşmesi†gerekmektedir. (Madde 55 (2) )

    Somut olayda ise, Kurul’un nihai kararına karşı yargı yoluna başvurulduğu halde, ilgili teşebbüsler hakkındaki karar, yargılama devam ederken Resmi Gazetede yayınlanmıştır.

    Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde, bu uygulamanın hukuka uygun olmadığı aşikardır.

    Sonuç

    Yukarıda Giriş bölümünde belirtilen karara muhalif kalan üyelerin bir kısmının belirttiği üzere, Rekabet Kanunu yürürlüğe girdikten sonra ATAD tarafından tanınan uzun sayılabilecek geçiş süresine, rekabet kültürünün ve uygulamaların sağlıklı temellere oturabilmesi açısından ülkemizde de ihtiyaç duyulmaktadır.

    Uygulamanın içinde yer alan aktörlerin olayı uzun vadeli düşÃ¼nmeleri, yaklaşımlarını buna göre belirlemeleri halinde, zaman içerisinde sağlam ve toplum vicdanında saygınlığa sahip bir rekabet hukukunun oluşturulacağını kuşkusuzdur.


    Â