• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • ÖZELLEŞTİRMENİN TÜRK ESNAF VE SANATKARLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÖNERİLER

    • Sayfa : 9/10
      <1...78910>

    Söz konusu iki durumda da mevcut esnaf ve sanatkar mesleki yapısı bozulurken, böyle bir iç göç durumunda büyük kentler üzerinde ciddi bir demografik ve mesleksel baskı unsuru hakim olacaktır. Ayrıca söz konusu bireyler bölgesel dayanışma dürtüsüyle tutacağı meslek ve edineceği mesken alanı bakımından sosyo-kültürel sorunları da beraberinde taşıyacaktır. Özellikle büyük kentlerde artık belli meslekler belli bölgelerden gelen kişilerin tekelinde kalmakta ve bu bireyler yine belli semtlerde ikamet eder duruma gelmişlerdir. Bunun sonucu kayıt-dışı ekonomik faaliyetler, mafya türü mesleki örgütlenmeler namuslu ve mazbut esnaf sanatkarın mesleki haysiyetini ve saygınlığını zedeler boyutlara ulaşmaktadır.



    Son olarak, bu yeni işsizlerin yeterli sermaye sahibi olamamaları durumunda terör odaklarının potansiyel tabanını oluşturacakları kuşkusuzdur. Genel olarak genç işsizleri kapsayacak bu kesim işten çıkarılmaları durumunda elde edecekleri çok kısıtlı sermaye sonucu hiç bir işe talip olamayacaktır. Bu durumda da kendilerini içerisinde bulacakları sosyal dışlanma, onları topluma ve sisteme karşı isyankar bir davranış biçimine itecektir. Bu ise terör odaklarının onlara ulaşmasını ve kentlerde örgütlenmelerine imkan tanıyacaktır.



    Ayrıca işsiz ve sermayesiz insanlara örgüt adına sermaye temin etmek, işyeri, tezgah açmak, yer göstermek ve onları ticari faaliyetleri sırasında sözde tehlikelere karşı korumak olağan terör örgütlenmeleri arasına girmiştir.



    Elde edilen kazançtan pay alarak örgüte sözde resmi gelir temini Türkiye'de uygulanan en yaygın yöntemlerin başında gelmektedir. Terör örgütlerinin gasp, soygun ve uyuşturucu ticaretini terk ettikleri, ama sözde yasal küçük ticari faaliyetlere girdikleri gözlenmektedir. Bu yolla hem meslek dallarını denetim altında tutmakta, hem de rahat gelir teminini başarabilmektedirler. Meselenin bu boyutu özelleştirme kapsamında gözardı edilmektedir.



    Türkiye'nin makro dengeleri göz önüne alındığında ve Dünya'daki globalizasyon hareketi içerisinde yer almak zorunluluğu hasıl olduğunda, Türkiye'de özelleştirmenin ivedilikle yapılması gerekmektedir. Bu harekete karşı durmanın ülke menfaatleri açısından sakıncalı bir durum yarattığı kuşkusuzdur. Bu konuda gerek siyasi irade gerekse kamuoyunda milli bir mutabakat oluşmuştur.



    Ancak KİT'lerin özelleştirilmesinde esnaf ve sanatkar açısından ve ülkemizin varlığı ve milli menfaatletlerimiz bakımından iki hususa önemle dikkat etmek ve çözüm bulmak gerekmektedir:



    Birinci husus; özelleştirme sonucu bozulan istihdam yapısının yukarıda değinilen gerekçeler dikkate alınarak, esnaf ve sanatkar kesiminin doğal  ekonomik dengesini değiştiren ve haksız rekabet koşulları doğuran sonuçlar vermesinin önlenmesidir. Bugün için özelleştirme olgusunda kesinleşen başlıca veri Türkiye'de gelecek bir iki yıl içerisinde 100-150 bin yeni esnaf ve sanatkarın ticaret dünyasına ilave olacağıdır.



    İkinci husus; bozulabilecek istihdam ve mesleki dağılım yapısının özelleştirmelere paralel olarak dengelenmesi ve yeni istihdam alanları açılmasını sağlayıcı programların özelleştirme ile aynı anda yürürlüğe konulmasıdır.



    Türkiye'de iyi programlanmış bir özelleştirme hareketinin ekonomiye büyük ivme kazandıracağı kuşkusuzdur. Özellikle ihracatçı sektörler ve işletmelerine ciddi bir uluslararası rekabet şansı ve avantajı verecektir. Özelleştirmenin makro degelerde hızlı bir iyileşmeyi ortaya çıkaracağı ve doğrudan yabancı sermaye akımına yol açacağı tartışılmaz olgular arasında gelmektedir.



    Ancak sosyal dengeleri kısa vadede bozması da çok muhtemeldir. Makro dengelerdeki düzelme ise ancak orta vadede olumlu etkilerini gösterecektir. Bu ise yatırımlarda artışa neden olacak ve istihdam yaratıcı etkiler gözlenecektir. Öte yandan sosyal dengelerdeki kısa vadeli bozulma ve orta vadeli olumlu etkiler bir dizi ciddi sorunu da beraberinde taşımaktadır: İyi planlanmış özelleştirme hareketlerin de bile bu zamanlama uyuşmazlığı mevcuttur. Bu dilemmanın aşılmasındaki temel strateji, özelleştirme programına paralel yürütülecek destek programlarının ciddi bir biçimde hayata geçirilişine bağlı kalmaktadır.



    Destek programlarının yürürlüğe konulamaması durumunda ortaya çıkacak sosyo-ekonomik sorunlar siyasi irade üzerinde etkisini gösterecektir. Bu durumda da özelleştirme konusundaki kararlılıktan tavizler verilirken, özelleştirme etrafında oluşan milli mutabakat hızla eriyecek ve yerini özelleştirme karşıtı lobilerin doğuşuna bırakacaktır.



    Öte yandan Türkiye, Avrupa Topluluğu ile 1995 yılında gümrük birliğine girmektedir. Bu birliğin en önemli özelliği Topluluğun bazı konularda mevzuatına uyumdur. Bu mevzuat uyumunun da başında rekabet hukukuna uyum gelmektedir. Rekabet hukukunun başlıca özelliği ise teşviklerin Topluluk normlarına göre düzenlenmesidir. Böylelikle özelleştirmeden elde edilecek gelirin mevcut teşvik sistemleriyle yatırıma dönüştürülmesi imkansız görülmektedir.



    Türkiye, özelleştirme hareketi içerisine girerken gümrük birliğini de tamamlamaktadır. Özelleştirmenin getireceği bazı olumsuzlukları giderirken, Topluluk normlarına uygun hareket etmek durumundadır. Bu durumda da özelleştirme ile birlikte yürütülecek destek programlarının ( örneğin, istihdam yaratıcı teşviklerin ) Topluluk mevzuatına uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.


    Söz konusu ortamda esnaf ve sanatkarın özelleştirmeden ötürü uğrayacağı kayıpların karşılanması amacıyla uygulanabilecek teşvik esaslı mali yardımlar özelleştirmeye destek programı çerçevesinde Avrupa Topluluğu ve GATT hükümlerine uyumlu olarak aşağıdaki biçimde düzenlenebilir.



    Burada önerilecek mali destekler halen Avrupa ülkelerinde mevcuttur.



    Topluluk ülkelerinde iki koşulda küçük müteşebbisin teşvik edilmesi söz konusu olabilmektedir.



    Özel haller sonucu oluşturulmuş mekanizmalar,


    Normal koşullarda ekonomik gelişmeyi sağlayıcı ve uluslararası rekabete uyum icabı uygulanan aygıtlar.



    Özel koşullarda devreye giren teşvikler için Türkiye'de uygulanan özelleştirme programı özel koşul kabul edilebilir niteliktedir.


    Bu durumda oldukça sık başvurulan mekanizma üretim ve hizmet faaliyetlerini teşvik başlığı altında düzenlenmektedir.



    Buna göre gıda, imalat, ticaret, turizm ve zanaata dayalı üretim faaliyetlerinde yeni ve tevzii yatırımlar çerçevesinde mümül ve yarı mamül mal üretimine ve hizmet üretimine yönelik mali kaynaklı doğrudan teşvikler öngörülmektedir. Bu teşviğin mali mekanizmaları incelendiğinde:



    Öz kaynak kullanımı destekleme fonu olarak;



    8 milyon $'a kadar olan yatırımların % 40'ı


    35 milyon $'a kadar olan yatırımların % 30'u  nakdi yardım görmektedir.




    İndirimli faiz yoluyla finansman desteği olarak;



    Tutarı 8 milyon $' a kadar olan yatırımlarda % 30 faiz sübvansiyonu,


    8 milyon $' ın üstündeki yatırımlar için ise faiz sübvnsiyon oranı % 40 olarak saptanmıştır.


    Öte yandan eldeki stokların finansman maliyetinin (stoklara temel teşkil eden girdilerde kredili temin yolu kullanıldığı durumlarda) alınan kredi faizlerinin % 40' ı sübvanse edilmektedir.



    Kredi ve faiz sübvansiyonları 15 yıl süreli olabilmektedir.



    Ancak tek müteşebbise tanınan nakdi destek miktarının yıllık tutarı 500 bin $'ı aşması mümkün değildir.



    İkinci türde; normal koşullar altındaki mali yardımlar, istihdam alanı açan, modernleştirme faaliyetlerine katkıda bulunan ve mesleki eğitimi arttırıcı hedeflere yönelik bir yapıda düzenlenmektedir.



    Bu mekanizmalara bakıldığında:



    Genç müteşebbislerin desteklenmesi olarak,



    Tarım, zanaat, sanayi, turizm ve hizmet sektörlerinde mal ve hizmet üretmeye yönelik varolan işletmelerin geliştirilmesi amacıyla l8-35 yaş grubuna giren genç müteşebbislere yardım amaçlanmaktadır.



    Ancak mali destek alacak genç müteşebbislerin ithal edilen malları üretmeye, enerji tasarrufuna yönelik esaslara özen göstermeye, yeni teknoloji edimini prensibini gözetmeye ve ileri yönetim tekniklerini kullanma zorunluluğu bulunmaktadır.



    Bu duruma haiz olanların, 5 milyon $' a kadar olan sabit yatırımlarına % 40 - % 60 oranında sübvansiyon uygulanmaktadır. Ayrıca bu yatırımlar için alınan kredilerin 10 yıl vadeli olarak normal faiz hadlerinin % 30'u sübvanse edilerek ucuzlatılmış kredi haline dönüştürülmesi söz konusudur.

      Sayfa : 9/10
      <1...78910>