• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • ÖZELLEŞTİRMENİN TÜRK ESNAF VE SANATKARLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÖNERİLER

    • Sayfa : 4/10
      <123456...10>

    TÃœRKİYE'DE ÖZELLEŞTİRME VE İSTİHDAM BOYUTU





    Türkiye'de özelleştirme programı dört ana amaca yöneltilmiştir: Şirketlerin verimliliğinin artırılması, sermaye piyasasının gelişip sermaye sahipliğinin daha geniş tabana yayılması, bütçe açıklarının azaltılması, KİT satışlarından elde edilecek gelirle Hazineye kaynak sağlanması.



    Başlangıçta tartışılmaz doğrular olarak kabul edilerek, muhtemel olumsuz sonuçları hiç dikkate alınmayan bu amaçların ayrıca birbirleriyle çelişebileceği de gözden kaçırılmıştır. Buna bir örnek, tekel konumundaki bir şirketin tekel olarak özel sektöre devrinin verimlilik artış amacı açısından pek anlamlı olmaması gösterilebilir.



    Ancak tekel durumundaki bir şirketin çekiciliği nedeniyle satıştan elde edilecek gelir daha yüksek olacağından Hazineye gelir sağlama amacına uygundur. O halde yapılması gereken bu amaçlar arasında bir öncelik sıralaması belirlemektir. Buna uygun olarak da kamuoyunda dile getirilen amaçlar çoğu zaman verimlilik artışı ve bütçe açıklarının kapatılması olmuştur.



    Kamu işletmelerinin özel şirketlerden daha verimsiz çalışmasının nedenlerinin başında öncelikle bunların kar maksimizasyonuna yönelik kuruluşlar olmamaları, ikinci olarak da bu şirketlerin maaşlı yöneticilerinin şirket karlarındaki düşÃ¼ş veya artıştan doğrudan etkilenmemeleri sayılmaktadır. Ancak her iki nedenin de aşılabileceği öne sürülmektedir. Birincisi etkinlik veya verimlilik yalnızca kar maksimizasyonu hedefi ile sağlanmaz. Maliyet minimizasyonu da aynı hedefe yönelmekte kullanılabilir. İkinci neden için ise yapılmakta olan eleştiri burada yapılan özel şirket yöneticisi varsayımının kendi şirketini kendi yöneten yönetici olmasına ilişkindir. Oysa bilindiği gibi bugün özel sektör yöneticilerinin büyük çoğunluğu da tıpkı kamu kuruluşlarının yöneticileri gibi maaşlı olarak çalışan profesyonel yöneticilerdir ve kar artışlarından doğrudan bir çıkar sağlamaları sözkonusu değildir. Bu eleştirilerle yola çıkanlar kamu şirketlerinin özerkleştirilebileceğini ve böylelikle özel tekeller yaratmak, işsizliği arttırmak, stratejik malların veya sosyal gerekçelerle fiyatı düşÃ¼k tutulan bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının artması gibi özelleştirme sonucu ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçların önlenebileceğini savunmaktadırlar. Ancak bu görüşler dünyada ve özellikle Avrupa'da özelleştirmeyi yavaşlatmaktadır.



    Öte yandan son dönemlerde bir dizi değişik özelleştirme formülü de gündeme gelmektedir; örneğin arsasız özelleştirme formülü bu dönemde ortaya atılmıştır. Özelleştirilen bazı kuruluşların çalışanları çıkartarak faaliyetlerini durdurmaları, bu şirketlerin işletilmek yerine arsasını ucuza elde etmek üzere satın alındığını ortaya koymuştur. 1992 yılında özelleştirilen Türk Otomotiv Endüstrisi bunlara bir örnektir.



    Süt Endüstrisi Kurumu'nun (SEK) özelleştirilmesi tartışmalarında bu örnek hatırlatılarak, özelleştirmenin arsalar hariç yapılması yolunda bir yöntem ortaya atılmıştır. İşletmeyi satın alan kuruluş arsayı da 49 yıllığına kiralamış sayılacaktır. Bu durumda TOE örneğindeki gibi olumsuzluklar önlenmiş olabilecektir.



    Özelleştirmenin istihdam sorunu açısından yaratacağı baskı, üzerinde önemle durulması gereken konuların başında gelmektedir. Bu amaçla önce yıllar itibariyle yurtiçi işgücü piyasasındaki gelişmelere bakmak yerinde olacaktır. Tablo II 1978'den bu yana 5'er yıl arayla sivil işgücü ve sivil istihdam rakamlarını göstermektedir. Buna göre halihazırdaki işsizlik, eksik istihdam oranları ve sivil istihdamın sektörel dağılımı da Tabloda yer almaktadır.





    TABLO II. YURTİÃ‡İ İŞGÃœCÃœ PİYASASINDA GELİŞMELER


    (15 + YAŞ) (BİN KİŞİ)



      Sayfa : 4/10
      <123456...10>