GirişÂ
Ãœlkemizde çağdaş demokratik yapılanmanın temelleri Atatürk devrimleri ile atılmıştır. Bu yapılanma içinde yer alan laik ve
sosyal hukuk Devleti olgusu ile ekonomik bünyemizi 77 yıl içinde, öngördüğümüz çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma
çabaları içinde olduk. Bu süre içindeki olumlu gelişmelere karşın, ekonomik ve toplumsal sistemimize ilkeli bir işlerlik ve
tutarlılık kazandıramadık.Â
Atatürk ilke ve devrimlerinin esas alınması gereken çağdaş kurumsallaşmanın yerini, çoğu zaman çatışmacılığı öne çıkaran
bireysel yaklaşımlara, sloganlara ve yüzeysel değerlendirmelere bıraktık. Özellikle ekonomik yapımızın, bu 77 yıllık süreç
içinde kurumsallaştırılmaması, ilkelerinin ve kurallarının belirlenememesinin sonuçları, siyasal ve sosyal yapımızı da olumsuz
yönde etkileye gelmiştir. Zira, disiplinden, ilke ve kurallardan ve yaptırımlardan yoksun bir ekonomik yapı, her türlü
olumsuzluğu, siyasal ve toplumsal alana da yansıtır.Â
Türkiye, siyasal rejimini, laik ve sosyal hukuk devletinin temel alındığı "Demokratik Cumhuriyet" olarak belirlemiştir. Ekonomik
sistemini ise, Cumhuriyetin ilk yıllarında devletçi, sonraki yıllarda karma ekonomi ve 1980'li yıllarda da serbest piyasa
ekonomisi olarak uygulamaya koymuştur.Â
Adına ister sosyal piyasa ekonomisi, ister liberal sistem, ister karma ekonomi deyiniz, bunların temelini rekabet olgusu
oluşturur. Siyasal rejimimizi koruyucu yasal düzenlemelerin ve güvence niteliğindeki kurumların varlığına karşın, 1994 yılına
değin, ekonomik sistemi koruyucu düzenlemelerden yoksun bulunuyorduk.Â
Liberal yada sosyal piyasa ekonomilerinde, devletin müdahalesinin söz konusu olmadığı durumlarda, sistem kendisini yok eder. 0
nedenle piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde, devletin ekonomiye müdahalesi, rekabet düzeninin korunması için zorunlu
olmuştur. Başka bir anlatımla, devletin ekonomiye müdahalesi, piyasa düzeninin bozulmamasını, rekabetin korunmasını sağlamak
için gerekli ve zorunludur. Kuşkusuz, ekonomiye müdahalenin temel amacı rekabetin korunması olduğundan, bu işlevi
gerçekleştirecek kurumlar da Rekabet Kurumları olarak oluşturulmuştur.Â
Rekabet düzeninin ve ortamının olmadığı ekonomik sistemlerde, rekabetin yerini yoğun bir tekelleşme alır. Tekelleşme ise,
genellikle kaynakların savurgan kullanımını, ekonomik gelişmenin yavaşlatılmasını, pazar paylaşımı ve fiyat belirleme gibi
keyfilikleri de beraberinde getirir. Rekabet Kurumları'nın oluşturulması, çağdaş demokrasinin kurumsallaşmasını ve işleyişini
gerçekleştirmiş hemen her ülkede, ekonomik yapının olmazsa olmaz koşulu olarak benimsenmiş ve uygulamaya konulmuştur.Â
Rekabet ortamının ve uygulamalarının giderek yaygınlaşması yeni hukuk dallarının doğmasına yol açmıştır. Ekonomi Hukuku ve
Rekabet Hukuku, iç içe iki yeni hukuk dalıdır. Rekabet Hukuku, özel ve kamu hukuku alanında uygulama olanağı bulunan kuralları
içerir. Günümüzde kıta Avrupası ve Anglo- sakson ülkelerinde hukuk fakültelerinde lisans düzeyinde okutulan zorunlu
derslerdendir. Ãœlkemizde, henüz hiçbir hukuk fakültesinde lisans düzeyinde öğretime alınmamıştır.Â
Rekabet Hukuku, ne piyasalara müdahaleye, ne de doğrudan tüketiciyi korumaya yönelik bir hukuktur. Uygulamalarından sonuçta
tüketiciler yararlanır. Serbest piyasa ekonomisinin temelini, kurallarını, ilkelerini ve disiplinini Rekabet Hukuku belirler.
içindekiler