Avrupa Birliği'ne 1 Mayıs 2004 tarihinde 10 ülke olan Estonya, Litvanya, Letonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya,
Güney Kıbrıs, Malta ve Slovenya Avrupa Birliği'ne üye olmuştur. Geçtigimiz günlerde bu genişlemenin son aşaması olan 1 Ocak 2007
tarihinde Bulgaristan ve Romanya'nın da Birliğe katılmasıyla genişleme sürece bir süreliğine tamamlanmıştır. Avrupa Birliği artık
27 üye ülkeye sahip geniş bir politik oluşum olarak dünya konjonktüründe önemli bir yer almıştır. Son genişlemeyle birlikte,
Avrupa kıtasının önemli ve büyük bir kısmını kapsamasıyla birlikte Birlik, global platformda özellikle uluslar arası güvenlik ve
işbirliği gibi konularda daha fazla söz sahibi olma hakkını kazanmıştır. Böylece, Dünya'nın politik ve uluslararası gündeminde
daha etkin bir rol'e sahip olmuştur.. Bununla birlikte, Birliğ'e son katılan ülkelerin üyelik süreçleri ve nihai üyelikleri,
demokrasi, azınlık hakları gibi politik ve sosyolojik kavramların Avrupa Birliği çatısı altında daha etkin bir biçimde ele
alınarak Birliğin normatif yapısını daha fazla ön plana çıkardığı iddia edilebilinir.rnrnAvrupa Birliği, başlarda Kömür ve Çelik
Birliği olarak ekonomik bir birlikten 2. Dünya Savaşı sonrası değişen dünya anlayışıyla birlikte politik bir oluşuma doğru kaymış
ve bu değişimin sonucu bütünleşme süreci içersine girmiştir. Bugün geldiği noktada kendini bu normatif yanıyla ve liberal
demokratik değerlere bağlılığıyla birlikte sahip olduğu çok yönlü uzlaşım politikaları sayesinde yeni bir oluşum olarak dünyadaki
yerini belirlemekte ve. bu değerler çerçevesinde Avrupalı kimliğini yaratmaktadır. Bu durum, Birliğe üye olmak için çaba gösteren
ülkeler açısından farklı zorlukları beraberinde getirecektir. Avrupa Birliği üyeliği, özellikle 1980ler boyunca devam eden ve
Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in Birliğe katıldığı dönemde süregelmiş olan politikaları kısmen geride bırakarak normatif bir
şekilde ağır basan bir oluşum içine girmiştir. Bu oluşum özellikle son genişleme ile pekişerek aday ülkelerin şartlarını
zorlamaktadır. Birlik, beraberinde yürüyecekleri yeni ülkeler için bir çok ekonomik, politik ve sosyolojik yaptırımlar dayatarak
bu sayede Birliğe uyumun kolaylaştırılmasını amaçlamıştır. Bu amaç, kimilerine göre imkansız gibi gözükse de, aynı çatı altında
ekonomik, politik ve aynı kültür ve değerlere sahip olan bir Avrupa Topluluğu yaratmaktır. rnrnBu noktada Türkiye üyeliği
tartışmaları daha karmaşık bir platforma taşınırken bu üyelik süreci, ekonomik, politik ya da jeopolitik değişkenler çerçevesinde
mercek altına yatırılarak Avrupa Birliği'nin son genişlemede olduğu gibi böyle bir katılımın altından kalkıp kalkamayacağı
konusunda farklı fikirler ortaya atılmaktadır.rn rn3 ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlanmış ve
bugune kadar pek çok müzakere başlığında başarılı olunmuştur fakat Kuzey Kıbrıs, liman sorunu, terörle mücadeledeki fikir
ayrılıkları ve Soykırım iddiaları gibi hayati önem taşıyan konularda görüşmeler dönem dönem sekteye uğramıştır.rnrnBu genişleme
süreci içerisinde ayrıca Avrupa Birliği'nin hazmetme kapasitesi tekrar gündeme gelmiştir. Bununla birlikte Birliğin sınır ötesi
ilişkileri, göç ve göçmen sorunları gibi sorunlar sosyal ve ekonomik perspektif ışığında tartışma konusudur. Doğu Avrupa
ülkelerinde yaşanan ticari alandaki liberalleşme politikaları, Ortak Tarım Politikası'nın uygulama alanının genişletilmesi gibi
birçok uygulamayı içeren ekonomik ve kurumsal geçiş süreci özelikle Türkiye'nin üyeliği konusundaki tartışmalarda doğrudan etki
yaratmıştır. Burada altı çizilmesi gereken nokta Avrupa Birliği'nin, 2004 ve son olarak 2007 yılında yaşanan genişlemelerle kendi
sınırlarını ve kimliğini daha derin bir biçimde sorgulamaya başlamış olması ve buna bağlı olarak Avrupa bütünleşmesinin farklı
boyutlarının gündeme gelmesidir. Romanya ve Bulgaristan'ın Avrupa Birliği'ne üye olmasıyla Avrupa Birliği'ndeki serbest dolaşım
tartışmaları tekrar gündeme gelmiştir. Bu iki üyenin üzerinden yapılan tartışmalar, özelikle Gümrük Birliği müzakere başlığının
tekrardan ele alınmasıyla birlikte Avrupa Birliği içerisinde siyasal kültürel ve ekonomik açıdan yoğun tartışmaların başlamasına
neden olmaktadır. Genel öngörü, Türkiye'nin Kıta Avrupa'sındaki en yüksek ikinci nüfusa sahip olması ve işsizlik oranının yüksek
olmasından dolayı olası bir üyelik sonucunda Batı Avrupa'ya göç dalgasının yaşanacağı endişesinin hakim olmasıdır. Bu endişenen
diğer bir yanı ise Türkiye'nin ekonomik anlamda sorunlu bir ülke olması ve kültürel anlamda ise Avrupalı olarak görünmediğidir.
İşte Avrupalının Türkiye bakış açısı bundan ibarettir.