Türkiye'de rekabet bilinci yavaş yavaş gelişirken halen bir çok teşebbüs bilerek veya bilmeyerek rekabet ihlalleri
gerçekleştirmekte veya planladıkları ticari atılımların rekabet hukuku açısından ileride doğuracağı sonuçları değerlendirememekte.
Bu çok doğal. Zira, firmalar karşılaştıkları ticari zorlukları rekabet hukukuyla ilintilendirecek birikime sahip değiller. Bu
husus daha çok birleşme ve devralmalarda somut bir şekilde yaşanmakta. Bunlara ortak girişimler (Joint-venture) ve teşebbüsler
arasındaki diğer işbirliği anlaşmaları da dahil. Firmalar, bu tip stratejik ortaklıklara doğal olarak ticari avantajlarını en iyi
şekilde kollayarak girmek istemekte. Evet, firmaların ticari içgüdülerle hareket etmeleri gayet doğal ancak bu içgüdülerin mevcut
rekabet kuralları doğrultusunda şekillendirilmesi de gerekmekte. Belli büyüklükteki birleşme, devralma ve ortak girişim
işlemlerinin Rekabet Kurumu'na bildirim yükümlülüğü var ve Kurum'un da rekabeti ortadan kaldıran, kısıtlayan veya bu tehdidi
oluşturan işlemleri iptal etme yetkisi var. Dolayısıyla "Ben yaptım oldu!" gibi bir yaklaşım milyonlarca doların boşuna harcanması
sonucunu doğurabilir. Demek ki, firmaların gerçekleştirmeyi planladıkları ortaklıklar, onların düşündüğü gibi, ön görüşmelerin ve
müzakerelerin yapılması, hukuki prosedürel işlemlerin tamamlanması ve ortaya çıkan bir anlaşmanın taraflarca imzalanmasıyla hayat
bulmamakta. Bu anlaşmanın rekabet hukuku açısından -işbirliğinin başta hedeflenen amacından en az sapacağı şekilde ve kanunlara
uyumlu olarak- şekillendirilmesi taraflar açısından hayati önem taşımakta. Kötü bir sonuçla karşılaşılmaması için firmaların daha
işbirliği fikrinin tek taraflı oluşumu sürecinden itibaren rekabet hukukunu göz önünde bulundurmaları gerekmekte.rnÖzellikle
telekomünikasyon ve medya sektörlerinde birleşme, devralma ve ortak girişim işlemlerine ilişkin Türkiye'yi önemli günler
beklemekte. Uluslararası alanda bu sektörlerdeki gelişmeler Türkiye'ye alışık olmadığımız bir süratle gelmekte. Hatta özellikle
paralı televizyon kanallarına ilişkin sorunlar Avrupa Topluluğu ile neredeyse paralel olarak yaşanmakta. Çok yakın bir zaman
içerisinde ise sayısal teknolojilerin daha da gelişmesi neticesinde ortaya çıkan yeni pazarlar ve pazarları değerlendirmek isteyen
firmalar arasındaki hukuki çekişmeler ortaya çıkacak. Şu anda Avrupa Topluluğu medya sektörü, teknolojinin gelişmesine paralel
olarak büyük bir değişim içerisine girmiş bulunmakta. Bu değişim, televizyon yayıncılığı alanında ve özellikle de ücretli
televizyon yayıncılığı ve bağlantılı hizmetlerin sunumu pazarında teşebbüslerin güçbirliği ve ittifak arayışlarına yönelmeleri
şeklinde kendini hissettirmekte. Sayısal teknolojilerin gelişmesiyle birlikte sıkıştrılmış verilerin çok süratli bir şekilde
elektronik ortamlarda transfer edilebilmesi televizyon kanallarının sayısının hızla artmasına ve bazı alanlarda interaktif
hizmetlerin ortaya çıkmasına ve hızla yaygınlaşmasına imkan tanımakta. Bu gelişmelerin yanı sıra uydu teknolojilerinin de devreye
girmesi ile kullanıcıyla hizmet sağlayıcı arasındaki veri transferi süresinin asgariye indirilmesi büyük bir ticari potansiyelin
doğmasına yol açmış durumda. Tüm bu gelişmeler Türkiye'de de yaşanacak. Ancak firmalar bu gelişmelerin hukuki süreçleriyle değil
de -sadece- ticari boyutlarıyla ilgilenmekte.