Kıbrıs sorunu dışişlerimizin en önemli sorunlarından biri. Yunanistan açısından ise aramızdaki en önemli sorun. Yunanistan
açısından diyorum zira Yunanistan bizim sorun olarak gördüğümüz birçok meseleyi yok saymakta. Bu da onların politikası. Kıbrıs
sorununun bizim için Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde de önemi var çünkü Güney Kıbrıs'ın AB'ye üyeliği bizim bakış açımızdan hem
kanun dışı hem de oldukça dezavantajlı bir olay. rnKıbrıs sorunun tarafları olan üç devletin (Türkiye, Yunanistan ve İngiltere)
1959 yılında imzaladıkları Londra ve Zürih Anlaşmaları ile söz konusu üç devlet garantör sıfatını kazanmıştı. Ankara'nın Güney
Kıbrıs'ın AB'ye üye olamayacağı tezi işte bu garantörlük statüsüne dayanıyor. İkiye bölünmüş bir Kıbrıs'ın sadece Rum kesiminin
böyle bir yetkiye sahip olmadığı savunuluyor. Bu anlaşmaların maddelerine göre Kıbrıs Türkiye'nin ve Yunanistan'ın birlikte üye
olmadıkları uluslararası örgütlere katılamıyor. Ayrıca böyle bir durumda hem Türk hem de Rum toplumunun referandumla onayı
alınıyor. Tüm bunların ışığında Güney Kıbrıs'ın AB'ye üyelik başvurusunun AB tarafından kabulü Türkiye ve KKTC tarafından
kanundışı olarak nitelendiriliyor. Türk tarafının Rum kesiminin AB'ye tam üye olması durumunda ise bunu Rum kesimiyle
Yunanistan'ın dolaylı bir birleşme süreci olarak değerlendirip KKTC ile Türkiye'nin entegrasyonu sürecini başlatma niyeti olduğu
biliniyor.rnrnBir de bakalım AB bu konuyu nasıl değerlendiriyor. Kıbrıs AB'ye 1972 yılında AB ile Ortaklık Antlaşması imzaladı,
1990 yılında ise tam üyeliğe aday oldu. Sonuçta KKTC'yi tanımadıklarına göre, ve Rum kesimini tüm Kıbrıs adına muhattap kabul
ettiklerine göre Güney Kıbrıs'ın üyeliği onlar görünüşte normal bir adaylık süreci, ancak Helsinki Zirvesi'nden çıkan kararlar
aslında onlar tarafından da bu konunun pek düşünülmeden atılmış bir adım olduğunun ve bir takım çelişkiler içerdiğinin kabul
edildiğini gösteriyor. Helsinki'den çıkan sonuçlara göre 2004 yılına kadar bu konuya bir çözüm bulunamazsa durum yeniden gözden
geçirilecek. Ancak bu, Güney Kıbrıs'ın üyeliği için bir önkoşul değil. Bence bu yanlış bir tutum; yani uluslararası hukuğu dikkate
almadan atılan adımlardan ve böyle çelişkili bir durumu yarattıktan sonra her iki tarafı da tatmin etmek için edilmiş muğlak bir
söz. Her şeye rağmen Rum kesiminin bizden avantajlı durumda olduğu açık.rnrnAB'nin yayınlarında "oyun bozan" tarafın Türk tarafı
olduğu izlenimi var. Sanırım bu işin sonunda da eğer bizim itirazlarımıza karşın Rum kesimi AB'ye üye olursa, şöyle bir tablo
göreceğiz; "AB ve Birleşmiş Milletler'in tüm çabalarına karşın huysuzluk çıkaran Türk tarafı barışçı bir çözüme yanaşmadı, artık
elimizden birşey gelmez" tavrı gösterecekler ve Türkiye ile KKTC'nin entegrasyonunu da Türkiye'nin tam üyeliğine bir engel olarak
gösterecekler. Ancak tüm bunlar şu sorunun cevabının bulunmasıyla gerçekleşebilir: "Kıbrıs'ı işgal altında kabul eden AB'nin,
Kıbrıs'ın Türkiye'den önce tam üye olarak kabul edilmesi neticesinde işgal edilmiş topraklara sahip olma durumu nasıl bertaraf
edilecektir"