Günümüzde piyasa şartlarının, müteşebbisleri zaman zaman bazı alanlara yatırım yapmaktan, bazı faaliyetleri icra etmekten
alıkoyabildiği gerçeği yadsınamaz. Bu gibi durumlarda da ilgili faaliyetlere ve yatırım alanlarına milli ekonomilerin öncelikler
tanıması ve bu sahalara cazibe ortamları tesis etmesi beklenir ve bu da son derece tabiidir. rnTürkiye örneğinde de karşımıza
çıkan, (tabii kriz ortamlarını saymazsak) gelişen ekonomilerde mutad olarak müşahade edilen kaynak kıtlıklarında bu gibi
beklentilerle ve oluşumlarla sık sık karşılaşıldığı da görülmektedir. Kamu otoritelerinin teşvik mekanizmalarını kullanmasının en
büyük gayesi, özel teşebbüsün milli ekonominin cazibe merkezi moduna getirmesinin zorunlu ve öncelikli olduğu coğrafi alan ve
sektör gruplarına yatırım yapabilmesini sağlayabilmektir. Nihai hedef ise, ilgili alan ve sektörlerdeki bir takım darboğazların
aşılabilmesi ve karlı olmadığı varsayılan bazı alt yapı yatırımlarının gerçekleşmesini imkan dairesi içine almaktır. rnÖzetle,
teşvik bizde olduğu gibi bir takım aymaz sözde sanayicilere, sözde ihracatçılara arpalık yapılmadığı, kısaca eşşeğin kulağına su
kaçırılmayıp, yerli mevzuatın AB normlarıyla uyumlaştırılıp bu modifikasyonda uygulandığı müddetçe, ülke ekonomisinin
dinamiklerini güçlendirici, olumlu ve dolayısıyla da olması gereken bir araçtır.rnAB, serbest rekabet ve serbest ticaret sistemine
zarar verebilecek her türlü teşvike karşıdır. Ancak üye devletlerin gelişmişlik düzeylerinin farklı olduğu gerçeği göz önünde
bulundurulduğunda, bazı durumlarda devlet yardımlarının yapılması gerekliliği de kabul edilmiştir. AB'de devlet yardımları 1970
petrol kriziyle birlikte gelen ekonomik kriz döneminde artmış, topluluğa uyum sağlayabilme, reorganizasyon, diğer ülkelerle
teknolojik alanlarda rekabet edebilme ve ar-ge çalışmalarını artırma gibi nedenlerle topluluk üyesi devletlerin ulusal sanayilere
yaptıkları yardımlarda artışlar kaydedilmiştir. Genel olarak AB'de yardımlar vergi indirimi ve hibe şeklinde olmaktadır. Bununla
beraber, sermayeye iştirak ve ucuz kredi tarzında da yardımlar yapılmakta ve bu yardım türlerinde de önemli bir yer tuttuğu göze
çarpmaktadır. rnAB'de uygulanan teşvikleri software ve hardware teşvikler olmak üzere iki grupta inceleyebiliriz. rnSoftware
teşvikler, direkt nakdi yardıma dayanmayan, daha ziyade know-how temininde ortaya çıkan yönlendirici önlemleri kapsar. Bu sahalar,
içi ve dış piyasaların mevcut yapılrına ilişkin bilgi, ihracat sigortası, ar-ge sübvansiyonu, hizmet içi eğitim sübvansiyonu, iki
sene tam amortisman izini, Kurumlar vergisinden indirim ve muafiyet ve indirimli KDV uygulamaları gibi kalemlerden oluşmaktadır.
rnHardware teşvikler ise, firmalara doğrudan yapılan nakdi yardımlardır. Hardware teşvik uygulamaları arasında yatırım
sübvansiyonları, kobilere yapılan yardımlar, doğal afet garantisi, ihracat kredisi ve sübvansiyonu, özel koşullu krediler, navlun
yardımı, çevre kirliliği yardımı, istihdam arttırıcı yatırımlar neticesinde verilen primler, makina parkı ve bina yardımı, enerji
yardımı ve kredilerle vergilerden doğan borçların ödenmesinin ertelenmesi gibi uygulamalar sayılabilir. Sözedilen bu iki teşvik
türü uygulamalarının dışında AB'de belirli bir teşvik modeli bulunmamaktadır. Ülkelere ve sektörlere göre değişik uygulamalar göze
çarpmaktadır. Bu şekilde AB'de 1200 kadar gizli teşvik uygulaması olduğu söylenmektedir. AB'de her yıl kullanılan teşvik miktarı
100 milyar USD mertebelerini aşmaktadır.rnAB üyesi devletlerde son yıllarda özellikle vergi reformlarına uygun olarak genel
yatırım ve ihracat teşviklerinde nisbi bir azalma görülmektedir. Bu duruma karşılık çevre koruma ve kobilerin desteklenmesi gibi
daha selektif sahalara verilen yardımların arttığı gözlemlenmektedir.