• Gazete Makaleleri / Finansal Forum Gazetesi

  • Rekabet, Teşvikler ve daha neler neler...

  • AT Rekabet Komisyonu Başkanı Karel Van Miert'ın adını son günlerde ivme kazanan şirket birleşmelerindeki kararlarıyla oldukça sık duyuyoruz artık. Özellikle Mc Donald - Boeing birleşmesinde karşı tarafların anlaşmalarında yaptırmayı başardığı değişikliklerle bu konuda oldukça sık sözediliyor kendisinden. Şimdi ise Earnst & Young ile KPMG ve de Coopers & Lybrand ile Price Waterhouse şirketlerinin birleşme kararlarını onaylama aşamasındaki tutumu oldukça merak konusu. rnrnFakat konu AT'de tam rekabet koşullarının tesis edilmesine gelince Karel Van Miert'ın esas sorun ettiği konunun Üye Ülkelerin belirli sektörlere sağladığı teşvikler olduğu ortaya çıkıyor. Bu, sadece Üye Ülkeler arasında tam rekabet koşullarının tesis edilmemesi konusunda değil aynı zamanda ülkelerin farklı makroekonomik uygulamaları Tek Pazar mantığına da aykırı düşmesiyle sorun yaratıyor. Avrupa havayolları, enerji sektöründeki firmalar, araba üreticileri, bankalar, kimya şirketleri ve diğer teşviğe dayanan firmalar zora düştüklerinde devletten alacakları teşviklere güvenerek maliyet kontrolü ve verimlilik gibi şirket işletmesinin can damarı olan kavramları unutuyorlar. Sonuçta bu sektörlerde yeterli rekabet ortamının oluşması mümkün olmazken devletler de kamu bütçelerini oldukça sıkmak zorunda kalıyorlar. rnrnİşin ilginç yanı son yıllarda artan teşvikleri kimin verdiğine bakıldığında karşımıza Fransa ve Almanya çıkıyor. İspanya, Yunanistan ve Portekiz gibi ülkeler ise teşviğin maliyetini kaldıramayacaklarını ve zaten sanayilerinin de bu sistemden yeterince yararlanamadığını kabul etmekte. Öte yandan verilen teşviklerin çoğu işgücü kullanımını artıracak bir sonuç da doğurmuyor. Almanya konu olunca, herkes teşviğin esas Doğu Almanya için olduğunu düşünecektir. Ama bu tamamıyla doğru değil. Almanya'nın çoğu Batı'da yer alan kömür madeni işletmeleri için her yıl ayırdığı teşvik miktarı 50,000 ECU'nün üzerinde. Zaten Almanya ve Fransa'nın teşvikleri verdiği sektörler ve firmalar göz önüne alındığında, bunların gelecekte büyümeye açık olan sektör ve firmalar olmadığı göze çarpmakta. rnrnKomisyon, son dönemde Almanya Devleti tarafından Volkswagen'e sağlanan teşviğin hukuka aykırı olduğu öne sürerken, Fransa'nın en büyük bankası olan Credit Lyonnais'e teşvik sağlaması konusunda da oldukça büyük bir uğraş göstermektedir. rnrnNe yapılması gerekiyor sorusuna Karel Van Miert iki esas çözüm getiriyormuş: Birincisi kanunları değiştirerek ve muafiyet rejimini işlevsel hale getirerek Komisyon'un yükünü hafifletmek ve böylece büyük davalara yoğunlaşmasını mümkün kılmak. Bu yüzden Komisyon küçük kapsamlı veya belirli sektörlere yönelik devlet yardımları için grup muafiyeti tüzükleri çıkararak birçok başvuruyu inceleyeği yere Tek Pazar'ı en çok tehdit eden davalara yönelebilir. İkinci öneri ise, devlet yardımları kurallarını şirketlerin yeniden yerleşmeleri için sağlanan vergi indirimlerini kapsayacak şekilde genişletmek. rnrnİşin aslı, esas çözüm Fransa ve Almanya'nın tutumunda yatıyor. Özellikle EURO'nun 1 Ocak 1999'da sağlıklı bir şekilde yürürlüğe girmesi için hazırlanan İstikrar Paktı uyarınca, devletler kamu harcamalarını belli bir seviyede sınırlamak zorunda. Bu da, hem Fransa'ya hem de Almanya'ya pek fazla hareket alanı sağlamıyor. Artık teşviklerle zor durumda olan firmalarını ve sektörlerini korumayı seven Almanya ve Fransa bir seçim yapmak zorunda. rnrnEsasında EURO meselesinde Almanya ve Fransa'nın gösterdiği çabalar düşünülürse bu seçimin ne yönde olacağını tahmin etmek pek de zor değil. Ve bu sayede, üye ülkeler arası ticaret de tamamen kendisini tam rekabet ortamına bırakacak. Zor duruma düştüğünde devlete yaslanan özel sektör şirketleri artık kendi başlarının çaresine bakmayı öğrenecek ve belki de maliyet kontrolü ve verimlilik gibi kavramları başucu defterlerinin ilk sayfasında yerleştirecekler.