• Gazete Makaleleri / Ekonomik Çözüm Gazetesi

  • Rekabet Kültürü

  • Rekabet Kültürü

    Rekabet Kurumu sektörlerin kendi içlerinde sağlıklı bir şekilde rekabet etmelerini sağlamak üzere, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’dan aldığı yetki çerçevesinde birçok kontrol mekanizması kullanıyor. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz, rekabet kurallarını ihlal niteliği taşıyacak eylemlerde bulunan şirketlere yönelik olarak açılan soruşturmalar. Bunların caydırıcılığı ise, soruşturmalar sonucu verilen kararlar neticesi olarak şirketlere cirolarıyla orantılı olarak para cezası uygulanması noktasında ortaya çıkıyor.

    Yukarıda bahsi geçen caydırıcılık unsuru işin sadece maddi yönü. Ancak bir de daha derinlerde yatan ve kazanılması zaman alabilecek olan ve tek tek teşebbüslerden başlayıp tüm sektörlerin kendi içlerinde yayılabilecek rekabet kültürünün oluşması gerçeği. ABD’de neredeyse 19. yüzyıla kadar uzanan rekabet mevzuatı ile Türkiye ne yazık ki 1994 yılında tanışabilmiştir. Yıllardır piyasalarda at koşturmaya alışmış ve neredeyse sektörlerin tamamına sahip olan bir çok teşebbüs için tokat niteliğinde olan bu Kanun, Türk mevzuatında bundan sonra Rekabet Kurumu’nun katkı ve uygulamalarıyla da en çok ses getirecek düzenleme gibi gözükmesine rağmen çok da etkili olamamıştır.

    Şirketlerin rekabet kültürünü kazanabilmesi çok da kolay bir şey değildir. Ancak verilen cezalara bakıldığında sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer dememek elde değil. Ancak ceza yememek kaygısından öte, şirketlerin mantığında kolay yoldan değil de rekabet ederekten para kazanmak şeklinde bir vizyonun oluşması gerek. Tüketiciye zarar vermemek ise bunu dolaylı yoldan kamçılayabilecek bir başka neden.

    Olaya bir de, rekabetin ihlali sonucunu doğuran eylemlerden zarar görenler açısından bakmak gerekiyor. Zira, 4054 sayılı Kanun’un 57. maddesi uyarınca gerçek veya tüzel kişi olsun tüm zarar görenlerin bu zararın tazminine yönelik hukuki bir hakları bulunuyor. Bu mekanizma bugüne kadar pek harekete geçirilmedi. Ancak bundan sonra, sadece piyasada faaliyet gösteren diğer şirketlerin değil, tüketici niteliğinde gerçek kişilerin de bu hakları konusunda bilinçlenmesi en doğru şey olacaktır. Zira, bireylerden başlayan bu bilinçlenme süreci bizlerde bir bütün olarak rekabet kültürünün oluşmasını sağlayabilecektir.