AB’de Devlet Yardımları ve Türkiye’de Devlet Yardımları Rejiminin Geleceği
Hande GÖKSOY
TÃœSİAD Şirket İşleri Bölümü ve Rekabet Çalışma Grubu
A. Avrupa Birliği’nde Devlet Yardımları
1. Genel Hükümler
Devlet yardımları rejimi, ekonomide rekabet koşullarını etkileyen, kamu ile özel işletmeler arasındaki rekabetin şartlarını
saptayan bir mevzuat çerçevesi oluşturmaktadır. Avrupa Birliğinde devlet yardımlarının denetimi, adil rekabet ortamının
oluşturulmasının ana şartı olarak göze çarpmaktadır. Nitekim AB’de devlet yardımlarının denetimi için uluslarüstü bir
mekanizma kurulmuştur. AB’de devlet yardımları konusu, Topluluk hukukunun en hassas alanlarından birini teşkil etmektedir. Roma
Antlaşması’nın 87 ve 88 inci maddelerinde düzenlenen devlet yardımları, gerek Komisyon kararları gerek ATAD içtihatları
çerçevesinde yoğun bir şekilde tartışılmış ve zaman içinde Komisyon tarafından sıkı takibe alınmıştır. Bu itibarla, öncelikle
devlet yardımlarının hukuki bazının değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
Roma Antlaşması’nın 87. maddesinin 1. paragrafı ile: “her türlü şekilde verilen ve bazı teşebbüslere veya bazı malların üretimine avantaj sağlamak suretiyle rekabetin bozulmasına veya bozulması tehdidine yol açan yardımların, Ãœye Devletler arasındaki ticareti etkilediği ölçüde, ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşmayacağı†hüküm altına alınmaktadır. Hüküm yardımın kaynağından ve etkisinden bahsetmekte, ancak yardımın bir tanımını veya yasakladığı yardım tiplerinin bir listesini yapmamaktadır. Topluluk yargı ve karar organlarının içtihatları incelendiğinde, “devlet veya devlet yetkili kurumları tarafından, bazı işletmelere herhangi bir karşılık talep etmeksizin veya talep edilen karşılık edinilen faydanın gerçek değerini yansıtmaksızın sağlanan tüm avantajların†devlet yardımı olarak kabul edildiği görülmektedir.
Dolayısıyla, gerek herhangi bir işletmeye devlet kaynaklarının aktarılması, gerek olağan koşullarda işletme tarafından karşılanması gereken herhangi bir giderin veya borcun devlet tarafından ifa edilmesi devlet yardımları kapsamında değerlendirilmektedir.
Ayrıca, yardım doğrudan devlet tarafından sağlanabileceği gibi devlet tarafından tayin edilen kurum veya kuruluşlar tarafından da verilebilmektedir. Devlet terimi ile gerek merkezi yönetim organları gerek yerel ve bölgesel merciler kastedilmektedir.
Keza, yardımın sağlanması için devlet tarafından tayin edilen kurum ve kuruluşların yapısı da önem taşımamaktadır. ŞÃ¶yle ki, yardım, kredi kurumları, meslek örgütleri ve hatta ticari şirketler tarafından sağlanabilir. Sağlanan avantajın devlet yardımı olarak değerlendirilmesi için temel alınan ölçüt, söz konusu yardımın devlete isnat edilebilir olması ve devlet kaynaklarından karşılanmasıdır. Yardımın devlete isnat edilebilmesi için, avantajı sağlayan kurum veya kuruluşun özerk bir şekilde değil, devletin yönlendirmesi altında hareket etmesi gerekmektedir. Ayrıca, yardımın devlet kaynaklarından karşılanması kuralı ile sağlanan avantajın, devlet bütçesinden ilave tahsisat yapılması veya normal koşullar altında Devlet tarafından tahsili gereken bir meblağın tahsil edilmemesi kastedilmektedir.
Devlet yardımının ne şekilde ve/veya ne amaçla sağlandığı hususları da önem taşımamaktadır.
Sübvansiyonlar, faizsiz veya düşÃ¼k faizli krediler, faiz ödemelerinin devlet tarafından karşılanması, ayrıcalıklı koşullarda
sağlanan devlet garantileri , vergi muafiyetleri, ayrıcalıklı koşullarda gerçekleştirilen mal ve hizmet tedariki, normal piyasa
koşulları çerçevesinde kabul edilemez nitelikteki sermaye aktarımları devlet yardımı kapsamında değerlendirilmektedir.
Ayrıca, sağlanan yardımın seçici bir yapı taşıması, başka bir ifade ile bazı teşebbüsleri veya bazı malların üretimini kayırıp
kayırmadığı da göz önünde bulundurulmaktadır. Genel anlamda, sektör bazında ayrıma gidilmeksizin, bir üye devlette faaliyet
gösteren tüm işletmelere avantaj sağlayan ekonomi tedbirleri devlet yardımları kapsamında değerlendirilmemektedir.
Sağlanan devlet yardımının Roma Antlaşması’nın 87/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesi için, Ãœye Devletler arasındaki ticareti etkileyip etkilemediği de dikkate alınmaktadır. Bu çerçevede, örneğin, Topluluk-içi ticarete konu olmayan ve yalnızca yerel piyasaya yönelik ürün ve hizmetlere sağlanan devlet yardımları, RA’nın 87/1 maddesi ile getirilen devlet yardımlarına ilişkin genel yasaklama kuralının dışında tutulmaktadır. Ayrıca bir devlet yardımının 87. madde kapsamında değerlendirilmesi için rekabet üzerindeki etkinin kayda değer olması gerekmektedir. Uzun bir süreden sonra Komisyon, “de minimis non curat lex†kuralını benimsemiştir. Üç yıllık toplam 100.000 Euro tutarının altındaki yardımlar 87. madde kapsamının dışındadır.
Yukarıda da değinildiği gibi, Roma Antlaşması’nın 87/1 maddesi, devlet yardımlarının net bir tanımını vermemektedir. Tanım yokluğu, Komisyon’un bugün doktrinde oldukça geniş olarak nitelendirilen bir devlet yardımı kavramı yorumuna ve bu yorum çerçevesinde RA madde 88’e göre uygulama yapmasına neden olmuştur.
Gerçekten, Komisyon, devlet yardımları kavramını sadece sübvansiyonlar gibi pozitif yardımlar için değil, aynı zamanda mali yükleri hafifleten tedbirleri de içerecek şekilde yorumlamıştır.
Komisyon, uzun bir süre, kamu maliyesi açısından bir yük getirmemekle beraber, belirli işletmelere veya sektörlere birtakım yararlar getiren tedbirlerin de devlet yardımı kapsamında yorumlanması tutumunu benimsemiştir.
Öte yandan, Komisyon-Fransa davasında da değerlendirildiği üzere, Komisyon, kamu maliyesine yük getirmeyen tedbirler bakımından RA madde 87/1’in yetersiz kaldığını savunarak, Roma Antlaşması’nda bulunmayan yeni bir kavramı, devlet yardımına eş etkili tedbir kavramını geliştirmiştir. Komisyon’un ilk iki Devlet Yardımları Raporu’nda devlet yardımlarının yorumuna ilişkin farklılıklar göze çarpmaktadır. İlk araştırma raporunda Komisyon, “tüm yardımların kamu otoriteleri açısından bir maliyeti veya gelir kaybını ve yardımdan faydalananlara sağlanan bir yararı ifade ettiğini†vurgulayarak (veya yerine kullanarak), bir kamu tedbirinin her halükarda kamu maliyesine bir yük getirmesi gereğine işaret etmiştir.
2. Devlet Yardımlarına İlişkin Yasaklamaların İstisnaları
Roma Antlaşması devlet yardımlarının ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşmadığı ilkesini hükme bağlamakla birlikte, Anlaşmanın 87. maddesinin 2. ve 3. paragraflarında, söz konusu genel kuralın dışında değerlendirilmesi gereken devlet yardımları tahdiden belirtilmektedir.
Sözkonusu istisnaların varlığı bir denetim mekanizmasının ihdas edilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, Ãœye Devletler tarafından sağlanması tasarlanan tüm devlet yardımlarının AB Komisyonu’na bildirimi gerekmektedir.
Komisyon vaka bazında sağlanacak yardımın istisna kapsamına girip girmediğini incelemekte ve
yardımın verilmesine tamamen veya kısmen izin verebilmekte, ya da yardımın verilmesini yasaklayabilmektedir.
Ayrıca, sözkonusu istisnai durumların dar bir şekilde yorumlanması gerekmektedir. Başka bir deyişle, Komisyon’un anılan
istisnaların dışına çıkması, yani ilgili Anlaşma maddelerince açıkça hükme bağlanan durumların dışında devlet yardımlarına
izin vermesi mümkün değildir.
Roma Antlaşması’nın 87. maddesinin 2. paragrafında bazı devlet yardımlarının ortak pazarın
işleyişi ile resen bağdaşacağı kabul edilmektedir.
Bu bağlamda,
• ilgili ürünlerin menşeine dair ayrımcılık yapılmamak kaydıyla münferit tüketicilere verilen sosyal amaçlı yardımlar;
• doğal afetler ve olağanüstü hallerde ortaya çıkan hasarın giderilmesi için verilen yardımlar;
• Almanya’nın bölünmesinin yarattığı ekonomik olumsuzlukların telafisi için gerekli olduğu ölçüde, bu bölünmeden
etkilenen Almanya Federal Cumhuriyeti’nin bazı bölgelerine sağlanan yardımlar ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşır
kabul edilmektedir.
Yukarıda belirtilen tahdidi hükümler çerçevesinde, öngörülen kurallara uygun olarak verilen yardımların Komisyon tarafından reddedilmeleri söz konusu değildir.
Bir diğer ifade ile, Anlaşmanın 87. maddesinin 2. paragrafı çerçevesinde, Komisyon takdir yetkisine sahip değildir. Ancak, tüm devlet yardımı projelerinin olduğu gibi, 87. maddenin 2. paragrafında belirtilen yardımların da Komisyon’a bildirilmesi gerekmektedir.
Böylelikle, ilgili yardımın yerindeliğini ve uygunluğunu takdir yetkisine sahip olmayan Komisyon, yalnızca verilen devlet yardımının gerçek anlamda öngörülen istisnalar kapsamına girip girmediğini denetleyecektir.
Anlaşmanın 87. maddesinin 3. paragrafında, ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşır kabul
edilebilecek devlet yardımlarına yer verilmektedir. 2. paragraftan farklı olarak, Komisyon’un 3. paragraf çerçevesinde
tahdiden belirlenen yardımların uygunluğunu takdir etme yetkisi bulunmaktadır.
Bu çerçevede;
• yaşam standardı anormal derecede düşÃ¼k olan ve ciddi işsizlik sorunu bulunan bölgelerde ekonomik kalkınmayı teşvik etmek
için verilen yardımlar;
• Avrupa ortak menfaati ile ilgili önemli bir projenin yürütülmesi veya herhangi bir Üye Devletin ekonomisinde meydana
gelen ciddi bir bozukluğun ortadan kaldırılması için verilen yardımlar;
• ticari ilişkileri ortak çıkarlara zarar verecek ölçüde etkilememek koşuluyla, bazı ekonomik faaliyetlerin kalkınması
hedefi gözetilerek verilen yardımlar;
• kültürel değerlerin ve mirasın korunmasını amaçlayan yardımlar ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşır kabul
edilebilecektir.
Ayrıca Komisyon’un tavsiyesi üzerine, Avrupa Parlamentosu’nun görüşÃ¼ alındıktan sonra, Konsey tarafından belirlenecek diğer yardım türleri de 87. maddenin 3. paragrafı kapsamında değerlendirilebilecektir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, Komisyon’un Roma Antlaşması’nın 87. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde sağlanan devlet yardımlarının uyumluluğunu takdir yetkisi bulunmaktadır. Anılan maddenin söz konusu paragrafının (a) ve (c) fıkralarında belirtilen istisnai durumlar başta olmak üzere, Komisyon, devlet yardımlarının ortak pazara uygunluğunu değerlendirirken hangi ölçütleri temel alacağını, başka bir ifade ile, takdir yetkisini hangi kurallar çerçevesinde kullanacağını, gerek ilgili kişi ve kuruluşların hukuki haklarının güvence altına alınması, gerek denetim mekanizması çerçevesinde arzulanan şeffaflığın elde edilebilmesi için kamuoyuna açıklamaktadır.
Bu çerçevede, Roma Aantlaşması madde 87/3’ün kapsamına giren bölgesel, yatay ve sektörel yardımların hangi kıstaslar esas alınarak değerlendirileceği hususu, yönetmelikler, direktifler, duyurular, çerçeve kararları, Ãœye Devletlere iletilen mektuplar vb. vasıtasıyla tespit edilmiştir.
Burada Roma Aantlaşması’nın 189. maddesi uyarınca, Ãœye Devletlerin yönetmelikler ile hüküm altına alınan kurallarla öngörülen çerçeve ve esaslara sadık kalmak suretiyle uymak zorunda oldukları, direktifler çerçevesinde ise yalnızca belirlenen hedefinin gerçekleştirilmesinin şart koşulduğu vurgulanmalıdır.
Tebliğler, çerçeve kararları ve diğer bildirimler ise anılan 189. maddede öngörülmeyen sui generis (nevi şahsına münhasır) hukuki işlemlerdir ve prensipte yasal yönden bağlayıcı değillerdir.
Söz konusu hukuki işlemlerin bağlayıcı bir nitelik kazanmaları için Ãœye Devletler ile Komisyon arasında şekli ve kesin bir anlaşmaya konu olmaları gerekmektedir. Bağlayıcı nitelik taşınmaması, söz konusu hukuki işlemlerle (yönetmelik, direktif, duyuru, çerçeve kararı vb.), sağlanması tasarlanan devlet yardımlarının bildirim mecburiyetini ortadan kaldırmamaktadır.
Dolayısıyla, tahsisi öngörülen tüm devlet yardımlarının Komisyon’a bildirilmesi ve Komisyon bildirilen tasarıyla ilgili kararı alıncaya kadar, ilgili işletmelere devlet yardımı sağlanmaması gerekmektedir.
B. Türkiye’de Devlet Yardımları Rejiminin Geleceği
Türkiye bir taraftan Gümrük Birliğini tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile diğer taraftan Ulusal Program ile AB
mevzuatına uygun bir devlet yardımları rejimi benimseme ve uygulama yükümlülüğünü üstlenmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin
Gümrük Birliğinden kaynaklanan sorumlulukları bugün için geçerli olan ancak kapsamı itibariyle Gümrük Birliğinin kapsamı
ile sınırlı yükümlülüklerdir. Başka bir deyişle, ülkemiz bakımından AB devlet yardımları rejimine uyum bugün için yalnızca
sanayi sektörünü ilgilendiren ve örneğin hizmetler sektörünü içermeyen bir mükellefiyettir. Ulusal Program ile bu
yükümlülüğün sınırları sanayi sektörü dışında diğer ekonomik faaliyet alanlarına şekilde genişletilmiş ancak uyum zamana
yayılmıştır. Öte yandan Gümrük Birliği Kararının 44. maddesi uyarınca devlet yardımlarının bağımsız bir otorite tarafından
denetlenmesi aynı zamanda AB’nin ülkemiz ihracatını engelleyen anti-damping uygulamalarını yürürlükten kaldırması için de
bir ön şart olarak ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak ülkemizin bu alanda AB sistemine uyumlu bir rejimi benimseme ve uygulama yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak AB’ye tam üye olmadan bu rejimin uygulanmasında bazı güçlüklerle karşılaşılabileceği ifade edilmelidir. Zira AB sistemi üye ülkelerin Roma Antlaşması ile egemenliklerini ortak bir havuza devretmesiyle, bu egemenlik haklarının kullanımı için ortak Avrupa kurumları ihdas etmiştir. Roma Antlaşması bu sayede nevi şahsına münhasır bir uluslarüstü düzen yaratmıştır. Bu düzen sayesinde AB hukukunun ulusal hukuka üstünlüğü kabul edilmiştir.
Oysa ki Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde henüz bu aşamaya gelinmemiştir. Bu nedenle AB içerisinde ve dolayısıyla uluslarüstü seviyede yürütülmek üzere tasarlanmış bir sistemi alıp bu kez ulusal veya uluslararası seviyede tatbik etmek bazı güçlükleri de beraberinde getirmektedir. Nitekim Gümrük Birliği kapsamındaki ortak ticaret politikasının yürütülmesinde ortaya çıkan bazı güçlükler uluslarüstü bir modelin ulusal düzeyde uygulanmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. AB’ye uyum amacıyla ülkemizde devlet yardımları alanında yürürlüğe konması öngörülen yeni düzenlemede de bu hususun gözönüne alınması gerekmektedir. AB’ye tam üye olmadan AB devlet yardımları rejimiyle uyumlu bir ulusal düzenlemenin yürürlüğe konulmasının, her ne kadar bunun gerekli ve faydalı olduğu hususunda bir anlayış birliği mevcut olsa da, ortaya çıkarabileceği bazı zorluklara işaret edilmesinde fayda mütalaa edilmektedir.
1.Kapsam
Avrupa rekabet politikası, Ãœye Ãœlkeler arasındaki ticareti etkileyen rekabet ihlallerine
uygulanmaktadır. Oysa ki 4054 sayılı Rekabet Kanunu, Türkiye’de etkisini gösteren bütün rekabet ihlallerini kapsamına
almıştır ve bu haliyle aslında Türkiye’nin AB’ye olan yükümlülüklerinin ötesine geçmiştir. Rekabet Kurumu, Türkiye-AB
ticaretini etkilemeyen rekabet ihlalleri bakımından da yetkili kılınmış ve doğru olan yapılmıştır.
Benzer bir durum devlet yardımları rejimi bakımından da geçerlidir. AB’de devlet yardımlarında, Topluluk içi ticareti
etkilemesi halinde Avrupa Komisyonu’nun denetim yetkisi mevcuttur. Topluluk içi ticareti etkilemeyen ulusal devlet yardımları,
Avrupa Komisyonu tarafından denetime tabi tutulmamaktadır.
Türkiye’de yürürlüğe konacak devlet yardımlarının denetimine ilişkin yeni düzenlemede, denetim yükümlülüğünün
bağımsız bir idari otoriteye verilmesi gerekmektedir. Ancak bu noktada hatırda tutulması gereken birkaç husus vardır.
a) Devlet yardımı AB terminolojisinde Türkiye’de bugün uygulanan teşvik rejiminin çok ötesine geçen ve çok daha farklı
uygulama ve aktörleri bünyesinde barındıran bir rejimdir. Örneğin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Tasarruf
Mevduat Sigorta Fonu hakkındaki bir kararı, Merkez Bankasının bir bankaya likidite sağlama kararı, bir yerel yönetimin arazi
tahsis etmesi veya otopark işletmesini özel bir operatöre devretmesi, Hazine’nin seçilmiş özel sektör projelerine garanti
vermesi, Bakanlar Kurulunun belirli sektörleri hedef alan vergi kolaylığı düzenlemeleri, Maliye Bakanlığının bazı özel sektör
firmalarının KDV borçlarına erteleme kolaylığı getirmesi gibi tahdidi olarak sınırlanması mümkün olmayan ve olay bazında
değerlendirmeye ihtiyaç duyulan birçok uygulama devlet yardımı olarak mütalaa edilecektir. Bağımsız İdari Otoritenin işte
bütün bu uygulamaları izlemesi, denetlemesi, değerlendirmesi, bazı hallerde görüş bazı hallerde onay vermesi gerekecektir. Bu
görevin layıkıyla yerine getirilmesinin doğuracağı iş yükü izahtan varestedir.
b) Kaldı ki işin bir de bildirim dosyalarının sonuca bağlanması boyutu bulunmaktadır. Bu değerlendirmenin ise kısa sürede
yapılması elzem olacaktır. Zira devlet yardımı alan bir teşebbüsün sonradan bunu iade etmek zorunda bırakılması istenmeyen bir
netice olarak görülmelidir.
Bu nedenlerle AB ülkelerinin hiçbirinde Avrupa Komisyonu haricinde devlet yardımlarını denetleyerek onaylayan bir bağımsız kurum bulunmamaktadır. Aslında bu sorunlara çözüm olarak ilk bakışta bir “de minimis†uygulaması düşÃ¼nülebilir. AB’de uygulanan ve üç senelik toplam maddi değeri eşik değerin altında kalan devlet yardımları uygulamalarını denetim dışı bırakan rejim benimsense dahi bu husus Kurumun iş yükü açısından önemli bir rahatlama sağlamayacaktır. AB’den daha yüksek ve dolayısıyla daha farklı bir “de minimis†eşiği getirmek ise, AB mevzuatına uyum mükellefiyetimizle çelişecektir.
2. Değerlendirme Kriterleri
AB modelinin ulusal düzeyde uygulanmasında ortaya çıkabilecek bir diğer sorun da değerlendirme kriteridir. AB’de Avrupa Komisyonu bir devlet yardımı program veya eyleminin, Topluluk ortak pazarıyla uyumlu olup olmadığına karar vermektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken Komisyon, Roma Antlaşmasının 87. maddesinin 3. fıkrasında ifadesini bulan ilkeleri temel almaktadır. Bu ilkeler ulusal menfaat yerine Topluluk menfaatini ön plana çıkarmaktadır. Ãœye Devletler Roma Antlaşmasına taraf olmakla bu tercihi yapmışlar ve Komisyonun bu anlamdaki denetimini kabullenmişlerdir. Bu tercihlerinin bir sonucu olarak Ãœye Ãœlke hükümetleri yalnızca kendi siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel öncelikleri doğrultusunda bir teşvik politikası izleme yeteneğini kaybetmişler ve onun yerine AB’nin bir bütün olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel öncelikleri doğrultusunda şekillenecek bir teşvik politikasına taraf olmayı kabullenmişlerdir.
Türkiye’de ise Roma Antlaşması ile Avrupa Komisyonuna verilen bu denetim yetkisi ve gene bu
Antlaşma ile belirlenen değerlendirme kriterinin Yasa ile Bağımsız İdari Otoriteye verilmesi öngörülmektedir. Ancak bu yasada
yer alacak değerlendirme kriterleri ne olacaktır? Başka bir deyişle Bağımsız Otorite, devlet yardımlarının denetimini yaparken
piyasadaki rekabet dışında hangi faktörleri gözönüne alacaktır? Piyasadaki rekabeti bozan bir devlet yardımına hangi şartlarda
onay verecektir? Öte yandan Roma Antlaşmasında Konseye, Gümrük Birliği Kararında da Ortaklık Konseyine yeni yardım türlerini
belirleme imkanı tanınmıştır. Türkiye’de öngörülen düzenlemede ise bu imkan kime tanınacaktır? Yürütmeye tanınması
halinde, yürütme Bağımsız Otoritenin ön denetim ve denetiminin etkisini erozyona uğratabilecek bir imkana kavuşacaktır.
Yasamaya tanınması halinde ise, yürütmenin bu kısıtlamayı kabul edip etmeyeceği kuşkuludur.
SONUÇ
1. Temel Tespitler
1. İlk bölümde belirtildiği gibi AB'de devlet yardımlarının kesin bir tanımı yoktur. Roma
Anlaşması’nın ilgili maddelerinde, yardımın kaynağı ve etkilerinden bahsedilmekte, ancak yardımın bir tanımı veya yasakladığı
yardım tiplerinin bir listesi yapılmamaktadır. Topluluk yargı ve karar organlarının içtihatları incelendiğinde, “devlet veya
devlet yetkili kurumları tarafından, bazı işletmelere herhangi bir karşılık talep etmeksizin veya talep edilen karşılık edinilen
faydanın gerçek değerini yansıtmaksızın sağlanan tüm avantajların†devlet yardımı olarak kabul edildiği görülmektedir. Yine
de, devlet yardımları temelde iki kategoride incelenebilir:
a. Müktesebatta açıkça adı geçen devlet yardımları (Ar-ge; yatırım; eğitim hibeleri vs.)
b. Uygulama sonucunda komisyonca devlet yardımı olarak kabul edilenler (kredi ve garantiler; danışmanlık hizmetleri; sanayi
bölgeleri; vergi, sosyal güvenlik ve benzeri ödemelerin ertelenmesi; kamu işletmelerinin görev zararlarının ödenmesi; kamu
işletmelerinin özelleştirilmesi önünde harcamalar; arsa ve arazilerin ucuz fiyatla/bedelsiz tahsisi; vergi istisnaları vb.)
2. AB'de teşvik araçları dünya uygulamalarına paralellik gösterir çünkü tanımı ve uygulama gücünü Dünya Ticaret
Örgütü kurallarından alır. Türkiye'de de devlet yardımları gelecekte bu üç aracın izin verdiği ölçüde olacaktır.
Yukarıdaki yardım tiplerinden anlaşılacağı üzere AB'de teşvikler başlıca üç şekilde verilmektedir:
a. Vergi indirimi / alınmaması
b. Faizin sübvansiyonu
c. Nakit tahsisi (sermayeye katkı, ortak yatırım)
3. Yine DTÖ kural ve uygulamaları çerçevesinde, dünyada ve AB’deki genel trend sektörel teşviklerin değil, bölgesel
teşviklerin artması yönündedir.
4. Türkiye'de devlet yardımları rejiminin geleceğine baktığımızda, Türkiye'nin 1/95 sayılı ortaklık konseyi kararının 34.
maddesine göre yükümlülüğü vardır: “Topluluk üyesi devletlerin veya Türkiye’nin herhangi bir biçimde Devlet
kaynaklarını kullanarak sağladıkları ve belli girişimlerin kayrılması veya belli ürünlerin üretimlerinin özendirilmesi sureti
ile rekabeti aksatan veya aksatma tehlikesi olan her tür yardım, Topluluk ile Türkiye arasındaki ticareti etkilediği ölçüde
Gümrük Birliği’nin iyi işleyişi ile bağdaşmazâ€. Bu madde, tahsis edilmemesi gereken devlet yardımlarını tanımlamada AB
müktesebatına tamamen paralellik arz etmekte, aykırılık noktasını ise Gümrük Birliği’nin işleyişi ile bağdaşmama olarak
tespit etmektedir. 1999’da Helsinki Zirvesi’nde AB üyeliğine aday olduğumuz açıklandıktan sonra 2001’de kaleme alınan ve
2003’de güncelleştirilen AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı’ndaki konuya ilişkin
taahhütlerimiz de henüz yerine getirilmemiştir.
5. AB'de uluslarüstü bir otorite olan komisyon üye devletlerin, devlet yardımlarını denetlemektedir. Türkiye'den beklenen
müzakere sürecinde teşebbüslere AB'ye uygun teşvik sistemi uygulaması ve bu teşviklerin rekabetin bozulmasına neden olmamasını
denetlemesidir.
6. Roma Antlaşması devlet yardımlarının ortak pazarın düzenli işleyişi ile bağdaşmadığı ilkesini hükme bağlamakla birlikte,
Anlaşmanın 87. maddesinin 2. ve 3. paragraflarında, söz konusu genel kuralın dışında değerlendirilmesi gereken devlet yardımları
belirtilmektedir. Sözkonusu istisnaların varlığı bir denetim mekanizmasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, Ãœye Devletler
tarafından sağlanması tasarlanan tüm devlet yardımlarının AB Komisyonu’na bildirimi şarttır. Komisyon’un RA 87/3. paragrafı
çerçevesinde sağlanan devlet yardımlarının uyumluluğunu takdir yetkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, tahsisi öngörülen tüm
devlet yardımlarının Komisyon’a bildirilmesi ve Komisyon’un bildirilen tasarıyla ilgili nihai kararı alıncaya kadar, ilgili
işletmelere devlet yardımının sağlanmaması gerekmektedir.
2. Genel Değerlendirme ve Öneriler
Sonuç olarak, Avrupa Birliğinde devlet yardımlarının denetimi hassas ve önemli bir uygulama alanı olarak ortaya çıkmaktadır. AB’de bu denetimi uluslarüstü niteliğinden faydalanan Avrupa Komisyonu yerine getirmektedir. Topluluğu kuran Roma Antlaşmasıyla üye ülkelerin Avrupa Komisyonunun uluslarüstü yetkilerini kabul etmiş olmaları, AB’de bu yöntemin sorunsuz bir şekilde yürürlüğe konulmasına imkan tanımaktadır. Böylelikle Komisyon, üye ülkeler tarafından verilen veya verilecek devlet yardımlarını incelerken Topluluk menfaatini ön planda tutma ve yardımın Tek Pazar ile uyumu doğrultusunda karar vermektedir. Bu sistemde üye ülkelerde devlet yardımlarının denetiminden sorumlu başka hiçbir otorite bulunmamaktadır. Bütün yetki Avrupa kurumlarındadır.
AB müktesebatına uyum nedeniyle Türkiye’nin de ülke içinde verilen devlet yardımlarının denetimi için bağımsız bir otorite ihdas etmesi gerekmektedir. Gündemdeki bir diğer alternatif de yeni bir kurum tesis etmektense, bu görevin Rekabet Kurumuna verilmesi şeklindedir. Hal böyle olmakla birlikte, Türkiye’de işletmelere sağlanan devlet yardımlarını denetimi için oluşturulacak Kurumun yetkilerini AB’dekine benzer bir şekilde kullanmasının iç hukuk düzenimizde bazı sorunlara yol açabileceği düşÃ¼nülmektedir. Zira AB’deki modelin temelinde uluslarüstü bir kurumun üye ülkeler tarafından sağlanan yardımları denetlemesi olgusu yer almaktadır. Oysa ki Türkiye’de ulusal bir kurumun ulusal düzeyde verilen yardımların denetiminden sorumlu olması istenecektir. Sözkonusu kurumun görevini layıkıyla yapabilmesi için zaman zaman yasama süreci üzerinde etkili olması bazen de yürütmenin kararlarına karşı çıkması gerekecektir. Dolayısıyla Türkiye’deki Kurumun esasen yasama açısından istişari yürütme açısından da icracı bir organ olarak yapılandırılması bu sorunların aşılmasını sağlayabilecektir.
Â