• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 11 / Yıl : 2004

  • AB Rekabet Hukuku’nda Lisans Sözleşmeleri


  • AB Rekabet Hukuku’nda Lisans Sözleşmeleri

    Av.Turgay SARIAKÇALI

    Giriş

    Fikri mülkiyet haklarının sahibine inhisari yetkiler vermesi sonucu Topluluk hukukunda temel nitelikte işlevleri olan malların serbest dolaşımı ve rekabetin korunması kavramları ile fikri mülkiyetin korunması bazen birbirleriyle çelişen durumlara yol açabilmektedir. Ancak gerek malların serbest dolaşımı ve rekabetin korunması gerekse de fikri mülkiyet haklarının korunması Topluluk içinde ticareti olumlu yönde etkilediğinden sağladığı yararlar gözetilerek, çelişen bu durumlar arasında bir dengenin kurulması zorunludur.

    Bu çalışmada esas olarak fikri mülkiyet konusunda pratik etkilerin en çok görüldüğü lisans sözleşmelerinin topluluk hukukunun bu temel kavramları karşısındaki konumu incelenmiştir. Bu yapılmadan önce topluluk içinde fikri hakların ne şekilde düzenlendiğinin saptanması zorunlu olduğundan öncelikle bu konu genel hatlarıyla ortaya konmaya çalışılmıştır.

    Lisans sözleşmeleri Topluluk içinde esas etkisini rekabet hukuku alanında göstermekte ve sorun bu noktada ortaya çıkmaktadır. Lisans sözleşmeleri ile rekabet hukukunun ilişkisi incelenirken öncelikle Divan'ın bu konuda geliştirdiği içtihatlar çerçevesinde genel ilkeler ortaya konmaya çalışılmış, ardından sözleşmelerde yer alabilecek rekabete aykırı hükümler mümkün olduğunca Divan'ın ve Komisyon'un kararları çerçevesinde birer birer ele alınmıştır.

    Uygulamada en sıklıkla görülen lisans sözleşmelerinden olan patent lisansı sözleşmeleri ile know-how sözleşmelerine muafiyet tanıyan Teknoloji Transferi Anlaşmaları'na İlişkin Grup Muafiyeti Tüzüğü de çalışmada genel hatları ile ortaya konmuştur. Ancak bu yapılırken Tüzük hükümleri rekabete aykırılık teşkil edebilecek sözleşme kayıtları içinde incelenmemiş, Tüzüğün sadece patent lisansı ve know-how sözleşmelerine özgülenmiş olması ve belli bir süreyle sınırlanmış olması nedeniyle ayrı bir başlık altında incelenmesi uygun görülmüştür.

    I. Fikri Mülkiyet Hakları ve Topluluk Hukuku

    Fikri mülkiyet hakları milli hukukların ürünüdür ve milli hukuklarca korunurlar. Bu özellikleri gereği de Topluluk hukukun ekonomik alandaki en önemli amaçlarından birisi olan ve ATA md. 28’de ifadesini bulan “malların serbest dolaşımı ilkesiâ€ni zedeleyerek Ortak Pazarı bölme olasılığı vardır. Bu soruna uzun vadedeki en uygun çözümün ise topluluk çapında bir fikri mülkiyet hukuk sistemi kurarak milli hukukların uyumlulaştırılması olduğu belirtilmektedir.

    Bunun yanında fikri mülkiyet hakları hak sahibine bir tekel hakkı vermektedir. Topluluk içinde malların serbest dolaşımı ilkesini sağlamaya yönelik en önemli araçlar olan rekabet kuralları ise tekelleşmeye ve tekel gücünün kötüye kullanılması suretiyle rekabetin sınırlanmasına karşı önlemler almaktadır. Bu sebeple fikri mülkiyet haklarının vermiş olduğu münhasır hak ile rekabet hukuku ilkelerinin birbirleriyle çelişmesi olasıdır. Ancak gerek fikri mülkiyet hakları gerekse de rekabet kurallarının aynı ortak amaca, yani, gelişmelerin teşviki, kaynakların etkin kullanılması ve tüketici yararını gerçekleştirmeye yönelmiş olmaları dolayısıyla aynı hukuki ve ekonomik sistem içinde bulunmaları mümkündür.
    Görüldüğü üzere Topluluk hukukunda fikri mülkiyet haklarıyla ilgili sorunlar üç ana noktada toplanmaktadır.
    1. Malların serbest dolaşımının bir istisnası olması
    2. Rekabeti sınırlayıcı niteliği
    3. Ãœye ülkelerin hukuklarının uyumlaştırılması ve ortak bir hukuk yaratmak.

    A. Malların Serbest Dolaşımı ve Fikri Mülkiyet Hakları

    Topluluk hukukunun ekonomik alandaki kurallarının üç ana amacı vardır; “bütünleşmeâ€; “eşitlik ve hakkaniyet†ve “verimlilik.â€

    Bütünleşme, serbest ticaret engellerinin kaldırılması ile sağlanabilir. Nitekim ATA’nın 28 ve 29. maddeleri, üye ülkeler arasında ithalat ve ihracat vergileri ile eşetkili vergilerin ve gene üye ülkeler arasında ithalat ve ihracatta miktar sınırlamalarının ve eşetkili bütün önlemlerin bertaraf edilmesine ilişkin hükümleri düzenlemektedir. Yine rekabete ilişkin kuralları düzenleyen ATA 81 ve 82 de aynı amaca hizmet etmektedir.

    İkinci amacı ise Komisyon üç kolda tanımlanmıştır;

    i. Fırsat eşitliği
    ii. KOBİ’lerin korunması
    iii. Tüketici hakları

    Şirketlerin verimliliklerinin artması, daha iyi performans göstermeleri ve pazara sunulan yeniliklerin, tüketicinin yararını sağlayacağı ve tüketici isteklerini daha iyi tatmin edeceği ise ortadadır.

    Bu bağlamda fikri mülkiyet haklarının tanınması Topluluğun ekonomik alandaki amaçlarından birincisi olan bütünleşmeye aykırı sonuçlar doğurabileceği halde ikinci ve üçüncü amaçların gerçekleşmesinin olmazsa olmaz koşulu haline gelmektedir. Fikri mülkiyet haklarının tanınması yeni ürün geliştirme ve pazarlamada risk almayı teşvik etmekle beraber , fırsat eşitliğinin sağlanması ve KOBİ’lerin korunması amaçlarına da hizmet etmektedir.

    Bu sebeple ATA md. 30; 28 ve 29. maddelerle öngörülen malların serbest dolaşımı ilkesinin istisnalarını sayarken, fikri mülkiyet haklarını da bu istisnalar arasında zikretmiştir. Buna göre fikri mülkiyet haklarına tanınan koruyucu ve inhisarı haklar, malların serbest dolaşımı ilkesini sınırlayabilir. Ancak aynı maddede bu istisnanın üye devletler arasındaki ticarette keyfi bir ayrımcılığa yol açması veya gizli bir kısıtlama aracı olarak kullanılması da yasaklanmıştır. Sonuçta fikri mülkiyet haklarının sağlamış olduğu koruma malların serbest dolaşımı ilkesinin önüne geçerek bu ilke karşısında korunmuştur. Komisyon da aynı ilkeden hareketle malların serbest dolaşımına zarar veren bazı anlaşmalara muafiyet tanıyarak bu maddenin uygulanması örneklerini göstermiştir.

    ATA md. 30’un dayanağı ise ATA hükümlerinin üye ülkelerin mülkiyet sistemini düzenleyen kuralları ihlal etmeyeceğini öngören 295. maddedir. Ancak ATA md. 30 ve 295’in sınırsız olarak uygulanması malların serbest dolaşımını fiilen ortadan kaldırarak üye devletler arası ticareti önemli ölçüde etkileyebilir. Örneğin üye devletlerden birinde patent alan bir buluş sahibinin, bu buluşuyla ilgili tüm üye devletlerde ayrı firmalara inhisari haklar tanıması halinde md. 30’un sınırsız olarak uygulanması, üye devletler arası paralel ithalatın önlenmesi ve ortak pazarın bölünmesi sonucu doğurur. Bu sonucun ise rekabete açıkça aykırılık taşıdığı ortadadır. Bu sebeple Komisyon ve Divan, md. 30’un uygulanma sınırlarını belirlemek amacıyla “Hakların Tükenmesi İlkesi†ve “Hakkın Varlığı - Kullanılması Ayrımıâ€â€™nı benimsemiştir.

    1. Hakkın Tükenmesi İlkesi

    Fikri mülkiyet hakkı sahibi, bu hakkı ticarette kullanmak konusunda mutlak bir hakka sahiptir. Ancak bu hakkını bir defa kullanmış, mesela patenti bir mala uygulayarak üretim yapmış, markayı bir malın üzerine koyarak malı dolaşıma çıkarmış, fikir ve sanat eserini çoğaltarak satışa koymuş olan veya bu hakkını lisans verme yoluyla kullandırmış olan kişinin durumu ne olacaktır? Bu konu uygulamada problemler çıkarmıştır. Çünkü fikri mülkiyet hakkı sahibi bu hakkına ilişkin korumayı en yüksek düzeyde sağlamak, malı hukuki yoldan edinmiş olan üçüncü kişiler ise malik olarak istedikleri şekilde kullanmak istemektedirler. Böylece serbest ticaret ile fikri mülkiyetin korunması ve kişisel kullanma özgürlüğü arasında dengeyi kuran bir ilke doğmuştur. Bu ilkeye tükenme (ilk satım) ilkesi denir.

    Bu ilkeye göre bir ürün bir kez hukuki yoldan ve rıza ile hak sahibinin elinden çıktıktan sonra, bu ürünü iktisap etmiş kişilerce o malın ticaretinin yapılması, yani dolaşımı serbest hale gelir. Yani hakkın tüketimi doktrini uyarınca fikri mülkiyet hakkı sahibinin hak ve yetkileri, hakka konu olan malın, kendisi tarafından veya kendi rızası ile bir başkası tarafından piyasaya arz edilmesi ile sona erer. Bundan sonra hak sahibinin ve lisans alanın, malın dolaşımını kontrol üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Ancak bu ilke sadece malın dolaşımı ile ilgili faaliyetleri kapsar. Yoksa ürünün çoğaltılması, değiştirilmesi, üretimi konularındaki münhasır hak devam eder.

    Bu ilke ilk kez Consten – Grundig davasıyla ortaya çıkmıştır. Bu davada, Grundig tarafından lisans verilmiş Consten firması, hem Gint (Grundig International) markasını Fransa’da tescil ettirmiş, hem de Fransa’daki ürünlerin münhasır üreticisi ve dağıtıcısı olmuştur. Grundig ise, Fransa’da Consten’den başka firmaya mal arzetmeme yükümünü kabul etmiştir. Almanya’daki bir firma (UNEF), Almanya’da üretilmiş Grundig ürünlerini Fransa’ya Consten’den daha düşÃ¼k fiyatla ihraç etmeye başlayınca, Consten, UNEF’e karşı marka ihlali ve haksız rekabet davaları açmıştır.

    Divan, bu davada, Grundig ile Consten arasındaki anlaşmayı Fransa’da Consten’den başka bir firmanın ithalatını engellediğinden ve Consten’in de diğer Topluluk üyesi ülkelere ihracatını yasakladığından, Topluluk rekabet kurallarına aykırı bulmuştur. Bu sebeple Consten’in Fransa’da açtığı marka ihlali davası kabul edilmemiştir.

    Divan, Consten Grundig davasında hakkın tükenmesi ilkesini uygulamış olmasına rağmen ilkeden açıkça bahsetmemiştir. Bu ilkeden ilk defa Deutche Grammophon davasında açıkça sözedilmiş, Centrafarm / Sterling Drug davasında ise hakkın tükenmesi ilkesi açıklanmıştır.

    Hakkın tükenmesi ilkesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır ki o da hakkın tükenmesinin uygulanacağı coğrafi sınırdır. Genel olarak tükenme ilkesinin ülkesel olarak uygulanması gerektiği, yani hakkın sadece rizai satımın yapıldığı ülke bakımından tükendiği kabul edilse de Topluluk hukukunda bu, Topluluk içi tükenme olarak kabul görmektedir.

    Bu ilkenin uygulanabilmesi için ilk satışın hak sahibinin rızası ile yapılmış olması şarttır. Topluluk içinde fikri mülkiyet haklarının mülkiliği kabul edilmiş olduğundan her üye devlet için farklı koruma süreleri öngörülebilir. Bir üye devlette koruma süresinin bitmiş olması halinde, hak o devlette serbestçe kullanılabilecektir. Bu ülkeden diğer üye devletlere yapılacak olan paralel ithalat ise, ilk satışta hak sahibinin rızası bulunmadığından engellenebilir. Rızaya ilişkin ikinci hal ise zorunlu lisans durumunda ortaya çıkar. Bir üye devlette zorunlu lisans yoluyla üretimi yapılan bir malın diğer üye devletlere paralel ithalatı yine ilk satışta rızanın olmaması sebebiyle önlenebilir . Bunların yanında aynı hakkın farklı üye devletlerde farklı kişiler adına tescil edilmiş olması halinde, yani paralel patentlerin bulunmasında, bu devletlerin birinden diğerine yapılacak olan paralel ithalat da engellenebilecektir. Yine Parke Davis kararındaki gibi bir üye devlette o ürüne ilişkin patentin kabul edilmemesi halinde veya hukuka aykırı olarak rıza dışı kullanım halinde de tükenme ilkesi uygulanmaz.

    2. Fikri Mülkiyet Haklarının Varlığı – Kullanımı Ayrımı

    Divan, malların serbest dolaşımına ilişkin olarak fikri mülkiyet hakları bakımından “hakkın varlığı†ve “hakkın kullanılması†ayrımını yapmaktadır. Aynı ayrım rekabet hukukuna ilişkin kurallar bakımından da yapılmıştır. Fikri mülkiyet haklarının “varlığı†ulusal hukuklarca düzenlenir ve md. 295 uyarınca Topluluk hukuku hakların varlığına karışamaz. Ancak bu hakların “kullanımı†serbest dolaşım ilkesini zedelerse, bu kullanım artık md. 28 kapsamında değerlendirilir. Bu ayırımı Divan Deutsche Grammaphon / Metro davasında;

    “ATA, üye ülkelerin fikri mülkiyetle ilgili olarak tanıdığı hakların varlığını etkilemese dahi, bu hakların kullanımı ATA’nın getirdiği yasakların kapsamına girebilir.†şeklinde verdiği kararla ortaya koymuştur.

    Bunun yanında Divan, Centrafarm / Sterling Drug kararında “hakkın özgül konusu†kavramını ortaya atmış ve fikri mülkiyet haklarının kullanımının da 30. md. ile tanınan istisna kapsamına girebileceğini, ancak bunun için bu kullanımın, hakkın özgül konusunu koruma amacı gütmesi gerektiğini belirtmiştir.

    Divan, aynı davada hakkın özgül konusu kavramını tanımlamış ve özgül konunun “bir ürünü üretmek ve ilk defa olarak ticaret mevkiine koymak şeklindeki münhasır hakka sahip olma konusunda fikri mülkiyet hakkı sahibine tanınan garanti†olduğunu söylemiştir.

    Ancak hakkın varlığı – kullanımı ayrımına harfiyen bağlı kalmanın yanlış sonuçlara yol açabileceği, çünkü fikri mülkiyet hakkının varlığının ancak kullanımı ile kendini göstereceği belirtilmektedir. Bu yüzden hakkın varlığı ve kullanılması ayırımından çok, hakkın özgül konusu doktrininden faydalanılmalıdır.

    Ulusal hukuklarca düzenlenen fikri mülkiyet hakları ile Topluluk hukukunun malların serbest dolaşımı ve rekabet kurallarının çatışması durumunda Divan, çatışan hukuki değerlerin koruması gereken özelliklerini dikkate alır ve “orantılılık ilkesi†dahilinde bir denge bularak kararını verir. Kullanımın hakkın özgül konusuna aidiyetinin saptanması ise orantılılık ilkesini somutlaştırır. Yani hakkın özgül konusu, hakkın kullanım biçimi açısından bir koruma oluşturduğu gibi içermediği kullanım türü açısından da sınırı çizer. Bu nedenle Divan, öncelikle dava konusu hak türü açısından hakkın özgül konusunun ne olduğunu belirtir, ardından da somut olaydaki kullanımın bu özgül konuya dahil olup olmadığını belirler.

    B. Fikri Mülkiyet Hakları ve Topluluk Rekabet Kuralları

    1. Topluluk Rekabet Kurallarına Genel Bir Bakış

    a. Rekabeti Kısıtlayan Sözleşme Uyumlu Eylem ve Kararlar

    ATA md 81 (1)’e göre ; “Ortak Pazar içerisindeki rekabeti engelleme sınırlama ve bozma amaçlı veya etkili ve üye devletler arasındaki ticareti etkilemesi mümkün olan işletmeler arası sözleşmeler, işletme birlikleri kararları ve uyumlu eylemler, özellikle aşağıdakilerin varlığı halinde Ortak Pazar’la bağdaşmaz kabul edilir ve bundan böyle yasaklanmış sayılır.

    a. Alış veya satış fiyatlarının veya diğer ticari koşulların doğrudan doğruya veya dolaylı olarak saptanması,
    b. Ãœretimin, pazarların, teknik gelişmenin veya yatırımların sınırlanması veya kontrol edilmesi,
    c. Pazarların veya teknik kaynakların paylaşılması,
    d. İşlemlerin taraflarına eş edimler bakımından eşit olmayan koşullar uygulanarak onların rekabette dezavantajlı bir duruma sokulması veya,
    e. Sözleşmenin yapılmasının, bir tarafın sözleşme konusu ile ne nitelik, ne de ticari teamül itibariyle hiçbir bağlantısı olmayan ek edimler kabul etmesine bağlanması."

    Maddede sözleşmelerdeki rekabeti sınırlayıcı etkiler doğuran kayıtlara bazı örnekler verilmiş ancak bu durumlar tüketici olarak sayılmamıştır. Yukarıda belirtilen özellikleri taşıyan başka sözleşmeler de yasak kapsamında sayılabilirler.

    Hükmün uygulanması için birden fazla işletmenin varlığı zorunludur. Birden fazla işletme arasında gerçekleşecek olan ,
    - İşletmeler arası sözleşmeler,
    - İşletme birlikleri kararları veya,
    - İşletmeler arası uyumlu eylemler yasaklamayla karşılaşabilir.

    İşletmeler arası sözleşme karar veya uyumlu eylemlerin madde kapsamına girebilmeleri için “rekabeti engelleme sınırlama veya bozma amaçlı “ ya da “bu etkiyi doğurabilecek nitelikte†olmaları gerekir. Ayrıca anlaşmanın “üye devletler arası ticareti etkileyebilecek nitelikte" olması da başka bir koşuldur.

    Yukarıdaki özellikleri taşıyan sözleşme, karar veya uyumlu eylemler aynı maddenin 2. paragrafı uyarınca geçersiz olacaklardır. Ancak sözleşme karar veya uyumlu eylemin 81(1)’in kapsamına girmesi halinde değil, 81. madde uyarınca yasaklanmış olması halinde geçersizlik sonucu doğar. Yani 81(2)’nin uygulama alanı bulması için sözleşme veya kararın 81(3) uyarınca bireysel muafiyet almamış olması veya grup muafiyetlerinin kapsamına dahil olmaması gerekir.

    ATA md. 81(3)’de öngörülen muafiyet ise; 81(1) kapsamına giren faaliyetlerin rekabeti olumsuz yönde etkilemelerine karşın, birtakım anlaşma, uyumlu eylem ve kararlara Ortak Pazar içinde üretimin veya dağıtımın iyileştirilmesini ya da teknik veya ekonomik gelişmenin yükseltilmesini sağladığı ve bunun da tüketiciye yarar sağladığı düşÃ¼ncesiyle 81(1)’in uygulanmaması demektir.

    ATA md. 81(3) uyarınca bir anlaşma, karar veya uyumlu eylemin muaf tutulabilmesi için;

    - Ãœretimde, malların dağıtımında gelişme sağlamalı ya da ekonomik veya teknik ilerlemeye neden olmalıdır.
    - Tüketici, ortaya çıkan bu yarardan uygun bir pay almalıdır.
    - İşletmeler üzerine kaçınılmaz olmayan sınırlamalar yüklenmemelidir.
    - Bu yolla işletmelere ilgili ürün piyasasının önemli bir bölümünde rekabeti ortadan kaldırma olanağı verilmemelidir.

    Bu şartları taşıyan anlaşma, uyumlu eylem veya kararlar ATA 81(1) uygulamasından istisna edilebilirler. Ancak bu muafiyet ATA md. 82.’nin uygulanmasını engellemez. Muafiyet tanınan davranış hakim durumun kötüye kullanılması olarak nitelenebiliyorsa 82. madde uyarınca geçersiz sayılabilir.

    Muafiyet tanımaya yetkili organ 17 sayılı Tüzük uyarınca Komisyon’dur. Komisyon’un kendisine bildirilen anlaşma veya kararlar hakkında verdiği muafiyete “bireysel muafiyetâ€, belirli bir kategorideki anlaşma, karar veya uyumlu eylemlerin tümü hakkında verdiği muafiyete ise grup muafiyeti (blok muafiyet) denmektedir.

    b. Hakim Durumun Kötüye Kullanılması

    Piyasada büyük paya sahip olan ve ekonomik gücü yüksek olan işletmelerin, rakiplerinden veya müşterilerinden bağımsız karar alabilme olanağının varlığı halinde o işletmenin ilgili ürün piyasasında hakim durumda olduğu kabul edilir.

    Piyasada hakim durumda olan işletmelerin bu üstünlüklerini kötüye kullanarak rekabeti ortadan kaldırmaları olasıdır. ATA md. 82, hakim durumunda olan işletmelerin bu güçlerini Ortak Pazar’da rekabeti ortadan kaldıracak şekilde kötüye kullanmalarını yasaklamıştır.

    Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta salt hakim konumda bulunma durumunun yasaklanmadığı, hakim konumda bulunan işletmenin bu konumunu kötüye kullanmasının yasaklandığıdır. Maddede 81(1) ile paralellik gösterecek şekilde bazı kötüye kullanma durumları örneklenmiştir. Ancak yine bu durumlar tüketici olarak sayılmamıştır.

    Bu hükmün uygulanabilmesi için hakim durumun kötüye kullanması keyfiyetinin ortak pazarda üye devletler arası ticareti olumsuz etkilemesi şarttır ve ayrıca ATA md 82’de, 81. maddede olduğu gibi muafiyet imkanı da tanınmamıştır.

    2. Fikri Mülkiyet Hakları İle Topluluk Rekabet Kurallarının Bağdaştırılması Sorunu

    Fikri mülkiyet hakları ile rekabet kurallarının çatıştığı nokta, fikri mülkiyet haklarının sahibine tekel hakkı sağlamasıdır. Milli hukuklar, fikri mülkiyet hakkı sahibine tekel hakkı vererek, bu hakların başkaları tarafından kullanılmasını engellerler. ATA md. 30 uyarınca, üye devletler arasındaki ithalat kısıtlamalarını yasaklayan 28. ve 29. maddeler, fikri mülkiyet haklarına ilişkin olan ithalat ve ihracat kısıtlamalarını engellemeyecektir. Ancak ATA’nın 81 ve 82. maddelerinde fikri mülkiyet haklarına ilişkin bir hükme rastlanmamaktadır. Bu maddeler fikri mülkiyet haklarını saklı tutmadıkları gibi, bunları rekabeti engelleyen, bozan veya sınırlayan haklar olarak da görmemişlerdir. Ancak, fikri mülkiyet haklarını malların serbest dolaşımının bir istisnası olarak gören 30. maddenin son cümlesi; fikri mülkiyet haklarına ilişkin olarak getirilen kısıtlamaların, keyfi ayrımcılık veya üye devletler arası ticaretin gizli kısıtlanmasına yol açamayacağını belirterek fikri mülkiyet haklarına 81. ve 82. maddelerin uygulanabilmesi yolunda bir kapı açmıştır. Ancak gerek rekabete ilişkin kuralların, gerekse de fikri mülkiyet haklarının, özünde aynı amaca; Ortak Pazar içinde tam ve etkin rekabetin sağlanmasına hizmet ettiği göz önüne alındığında fikri mülkiyet hakları ile rekabet kuralları arasında bir dengenin kurularak bu iki kavramın bağdaştırılması gereği ortaya çıkmıştır. Komisyonun düzenlemeleri ve Divanın kararları ile bu konuda bir düzen kurulmaya çalışılmıştır.

    a. Fikri Mülkiyet Haklarının Varlığı – Kullanımı Ayrımı

    Malların serbest dolaşımı ilkesinde olduğu gibi, Divan, rekabet kurallarında da fikri mülkiyet haklarının varlığı ve kullanılması ayrımını yapmaktadır. Rekabet hukuku, fikri mülkiyet haklarının varlığını tanır, yani rekabeti korumak amacıyla fikri mülkiyet hakları bertaraf edilemez. Ancak bu hakların kullanılması rekabet kurallarına aykırı nitelik taşıyorsa rekabet kuralları devreye girer. Divan, bu ayrımı ilk defa Parke Davis / Probel davasında yapmıştır. Divan’a göre;

    1. Patent sahibine üye devletlerden birinde tanınan hakların varlığı Roma Antlaşmasının 85 ve 86. (AmsA ile değişik 81 ve 82. maddeler) maddelerindeki yasaklamalardan etkilenmeyecektir.
    2. 85. Madde kapsamında tanımlanan anlaşma, karar veya uyumlu davranışın bulunmaması halinde bu hakların kullanımı, tek başına 85. maddedeki yasağın kapsamına girmeyecektir.

    b. Ortak Pazarın BölüşÃ¼lmesi

    Divan, fikri mülkiyet haklarının kullanılmasının ortak pazarın bölüşÃ¼lmesi sonucunu doğurması halinde 81. maddeye aykırılığın doğduğunu kabul etmektedir. Örneğin bir markanın münhasır kullanma hakkı her bir üye devlette farklı kişilere verildiyse, bu, ortak pazarın bölüşÃ¼ldüğü anlamını taşır Ancak Divan, içtihatlarıyla geliştirdiği tükenme ilkesiyle, paralel ithalata imkan tanıyarak Ortak Pazarın bölüşÃ¼lmesi riskini ortadan kaldırmıştır.

    c. Somut Olaya Göre Karar Verilmesi Gereği

    Divan’ın Parke Davis kararında da belirttiği üzere inhisari haklar tanıdığından hareketle fikri mülkiyet haklarının kullanımına ilişkin her anlaşmanın sırf bu özelliği dolayısıyla rekabet kurallarına aykırılık taşıdığı söylenemez . Divan’ın önüne gelen her olayda sorun, somut olayın özelliklerine göre incelenmeli ve buna göre karar verilmelidir.

    Sonuç olarak, rekabet kuralları ve fikri mülkiyet hakları aynı gayeye hizmet etmektedir ve birbirleriyle çelişen bu kavramların sağladıkları faydalar göz önünde tutularak bir denge kurulmalıdır. Divan, bu dengeyi içtihatlarıyla geliştirdiği yukarıdaki esaslar çerçevesinde sağlamaya çalışmaktadır.

    II. Lisans Sözleşmelerinin Ata’nın 81. Maddesi Karşısındaki Durumu

    A. Genel Olarak Sorunun Ortaya Konması

    Fikri mülkiyet hakları, sahibine hak üzerinde mutlak ve inhisari bir yetki sağlar. Bu hak, sahibine, münhasır kullanma ve izinsiz kullanımlara müdahale etme yetkisiyle beraber hakkı başkasına devretmek veya başka bir kişiye kullanma hakkı vermek yetkisini de bahşeder.

    Bir fikri mülkiyet hakkına sahip olan bir kişinin bu hakkını üçüncü kişilere lisans vermek yoluyla değerlendirmesi onun en doğal hakkıdır. Örneğin; bir buluş sahibinin patentini bizzat kullanması çok kere imkansızdır. Hak sahibi patent konusu malı bir ülkede üretse bile, diğer ülkelerde bizzat üretim yapması mümkün değildir. Fikri mülkiyet hakları, hak sahibine lisans vermek yoluyla hakkını diğer ülkelerde de değerlendirme imkanı vermektedir.

    İşte bu noktada fikri mülkiyet haklarının yeni gelişmeleri teşvik fonksiyonunun yanında “Kaynakların Etkin Biçimde Kullanılması†fonksiyonu ortaya çıkmaktadır. Fikri mülkiyet hakkı sahibinin bu hakkını içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle verimli bir şekilde ticari hayata sokması imkansız olabilir. Böyle durumlarda başka bir işletmeye lisans vermek yoluyla hakkı kullandırması, sahip olduğu fikri mülkiyet hakkının değerlendirilmesini sağlamaktadır. Böylece lisans alan firma da araştırma geliştirme harcamalarından kurtulacak ve aynı buluş (veya diğer haklara konu olan yenilikler) için iki defa bu masraflar yapılmayacaktır. Bu da toplumun yeniliklerden en yüksek düzeyle faydalanmasını sağlar.

    Ancak lisans sözleşmelerinde genellikle fikri mülkiyet hakkı sahiplerine kanunlarla tanınmış olan haklardan daha genişi elde edilmeye çalışılır. Bunun için lisans alanlara bazı yükümlülükler yüklenir. Bu sebeple, fikri mülkiyet hakları alanında topluluk rekabet kurallarının en pratik etkilerinin lisans sözleşmeleri üzerinde olduğu görülmektedir. Sorun, lisans sözleşmelerinde öngörülen hükümlerden hangilerinin ATA’nın rekabete ilişkin hükümleriyle bağdaşıp, hangilerin aykırılık teşkil ettiği noktasında kendisini gösterir. Komisyon ve Divan bu konuya aşağıdaki esaslar dahilinde yaklaşmaktadır;

    - Sınırlı lisans,
    - Lisans sözleşmesinde yer alan şartın fikri mülkiyet hakkının konusu ile ilgili olması.
    - Haklı sebep,
    - Bölünmemiş Pazar,
    - De minimus ilkesi,

    Anılan 5 halde de lisans sözleşmesi ATA 81(1) ile bağdaşır.

    1. Sınırlı Lisans

    Fikri mülkiyet haklarının varlığını ve kullanılmasını koruyan, ancak rekabeti bertaraf etmeyen lisanstır. Divan’ın kararlarında kullanmış olduğu terim ile “ucu açık lisansın†sınırlı lisans ile özdeşe yakın olduğu söylenmektedir. Divan, Consten – Grundig kararında olduğu gibi Tepea BV/Komisyon kararında da bir taraftan münhasır lisans verilip, diğer taraftan “ihracat yasağı†ile güçlendirilen lisansın konu edildiği lisans sözleşmesini 81(1) kapsamında görmüştür.

    2. Lisans Sözleşmesinde Yer Alan Şartın Fikri Mülkiyet Hakkının Konusuna Dahil Olması

    Bu da yukarıda bahsedilen hakkın varlığı – kullanımı ilkesi ile hakkın özgül konusu doktrininin lisans sözleşmelerindeki görünümüdür. Divan’a göre lisans sözleşmesinde yer alan hükümler fikri mülkiyet hakları ile ilgiliyse 81(1) ile bağdaşır aksi halde rekabete aykırılık sözkonusu olur. Komisyon ve Divan bu konudaki görüşlerini Windsurfing davasında açıkça ortaya koymuşlardır. Komisyon, Amerikan Windsurfing International firmasının surf teknelerinde kullanılan bir yelken kolu ile ilgili patentin lisansını Avrupa’daki firmalara vermesi sonucunda bu sözleşmenin birçok noktada 81(1) ile bağdaşmadığı görüşÃ¼ne vardı. Çünkü, lisans sözleşmesinin bazı hükümleri yelken kolu ile değil, Windsurfing teknesiyle ilgiliydi. Mesala, patentli yelken kolunun ancak belli tipteki teknelere monte edilmesi, teknenin üzerine “Windsurfing International lisansıyla†veya “Hoyle Schweitzer lisansıyla†ibaresi yazılması, lisans alanın lisanslı kol ile teknenin bütün parçalarını birlikte almak zorunda olması gibi. Yapılan itiraz sonucu konu Divan’ın önüne geldiğinde de Divan bu anılan şartların hiçbirinin fikri mülkiyet haklarının konusuyla ilgili olmadığına hükmetmiştir.

    3. Haklı Sebep

    Konunun özelliğinin fikri mülkiyet haklarının özel korunmasını haklı göstermesidir. A.B.D yargı organları tarafından geliştirilen bu kural (rule of reason) uyarınca, sözleşmenin gerçekleştirilmesi için zorunluluk taşıyan tali rekabet kısıtlamaları veya rekabeti kısıtlayıcı hükümler, rekabet hukukunu ihlal etmemektedir. Lisans alanın lisans konusu hakkı pazarlanabilir bir ürüne dönüştürme sürecinde ağır masraflar ve riskle karşı karşıya bulunduğu durumlarda, inhisari haklara sahip olmaksızın lisans ilişkisine girmeyeceğinden bu hakların kendisine verilmesi haklı görülebilir. Bu durum, yeni gelişmeleri teşvik ve kaynakların etkin kullanımı nihai amacına ulaşmak açısından zorunlu bir hal almaktadır.

    Haklı sebep doktrini Divan’ın Nungesser kararında etkisini göstermektedir. Davaya konu olayda bitki tohumu konusunda uzman bir kuruluş olan INRA, Eisele ve Nungesser firmalarına tanımış olduğu lisanslara ilişkin sözleşmelerde tohumları Almanya’da başka bir işletmeye satmamayı ve Almanya dışındaki bayilerin de Almanya’ya bu tohumları satmamasını sağlamayı taahhüt etmişti. Komisyon, sözleşmenin ATA 81(1) kapsamında olduğu görüşÃ¼ndeydi. Firma ise savunmasında INRA’nın malının yeni bir mal olduğunu, bu malın ancak piyasada pazar payına sahip diğer mallarla mücadele ederek kendisine bir yer edinebileceğini ve inhisari nitelikte haklar tanınmadıkça hiçbir firmanın bu nitelikte bir malı satmak riskini yüklenemeyeceğini belirtti. Divan da firmanın bu savunması doğrultusunda inhisari hakka sahip olmanın zorunlu olduğuna hükmetti.

    4. Bölünmemiş Pazar

    Ortak Pazar’ın fikri mülkiyet haklarının kullanılmasından doğan koruyucu duvarlarla, işletmeler tarafından paylaşılmasına izin verilmemesi dolayısıyla bütünlüğünü koruyan pazardır. Örneğin; bir fikri mülkiyet hakkının inhisari lisansının Fransa’da A’ya, Almanya’da B’ye, İngiltere’de C’ye verilmesi ve sözleşmelerde paralel ithalatı önleyici şartların bulunması halinde Ortak Pazar A,B,C arasında üç bölgeye ayrılmış olacaktır. Divan, bu sonucu doğurucu şartlar içeren lisans sözleşmelerini 81(1) kapsamında addetmektedir. Çünkü; kısmen ya da tamamen bölünmüş olan Pazar rekabete kapatılmış demektir.

    5. De Minimus Kuralı

    Bir anlaşmanın 81(1) kapsamına girebilmesi için bulunması gereken koşullardan birisi de “üye devletler arası ticareti etkileyebilecek nitelikte olması†dır. Ortak Pazar içinde fark edilebilir etkiler yaratmayan, önemce küçük anlaşmalar “De Minimus†kuralı gereğince 81(1) kapsamına dahil değildir ve rekabete aykırı olmadıkları kabul edilir.

    B. Lisans Sözleşmelerinde Yer Alan 81(1) İle Çelişkili Şartlar

    1. Fiyata İlişkin Kısıtlamalar

    Amerikan Hukukunda lisans verene lisans alanın malı satış fiyatını belirleme yetkisi verilmediği takdirde lisans verenin sözleşme yapmaktan çekineceği, hiç lisans sözleşmesi yapılmamasının ise, satış fiyatının belirlenmesinden daha geniş bir sınırlama teşkil edeceği düşÃ¼ncesiyle bu şart rekabete aykırı görülmemektedir.

    Ancak Topluluk hukukunda Divan, mısır tohumları davasında lisans sözleşmeleri ile satış fiyatının belirlenmesi konusuna değinmiş ve lisans alana belirlenen satış fiyatına uyma borcunun yüklenmesinin 81(1) kapsamında olduğunu belirtmiştir.

    Fikri mülkiyet haklarının, sahibine sağladığı yetkiler sınırlıdır. Bunlar, hakkı kullanma, müdahalelere karşı çıkma, hakkı devretme ve hakla ilgili lisans vermedir. Bunun dışındaki durumlar ise hakkın varlığına değil, kullanımına ilişkindir ve rekabet hukukun kontrolündedir. Fiyata ilişkin kısıtlama yapma yetkisinin lisans verene verilmemesi halinde lisans verenin sözleşme yapmaktan kaçınması; lisans verenin piyasada kendisine rakip olacak olan, lisans alanın kendi tekel karını düşÃ¼receği düşÃ¼ncesine dayanmaktadır. Oysa lisans bedelini serbestçe belirleme hakkı verilerek lisans verenin tekel karı zaten korumaya alınmıştır. Bu nedenle satış fiyatının belirlenmesinin haklı görülmesi mümkün değildir.

    Ancak lisans bedeli lisans alanın cirosuna bağlı olarak belirlenecekse, lisans verene lisans alanın satış fiyatına müdahale etme yetkisi de verilebilmelidir.

    2. Bölgesel Nitelikle Kısıtlamalar

    Lisans sözleşmeleri ile lisans alanın faaliyet bölgesinin sınırlandırılması çok yaygın bir uygulamadır. Bununla lisans veren, lisans alanın kendisine rakip olmasını engelleyerek tekel durumunu güvence altına alır. Bununla birlikte Topluluk içinde farklı bölgeler oluşturarak daha fazla lisans ücreti elde edebilmektedir. Bu da pazarın bölüşÃ¼lmesi anlamını taşımaktadır ve 81(1) kapsamındadır. Bu sınırlama lisans alanın, lisans verene rakip olmasını engellediği kadar lisans alanlar arasındaki rekabeti de olumsuz etkiler. Böyle bir uygulama lisans alanın da kendi faaliyet bölgesinde tekel duruma gelmesini sağlar. Divan tarafından geliştirilen hakkın tükenmesi ilkesi ile bu olumsuz sonuçlar bertaraf edilmeye çalışılmıştır.

    Divan, yukarıda bahsi geçen mısır tohumları davasının yanında Pronuptia davasında da bu konudaki tavrını göstermiştir. Karara konu olayda Pronuptia markası altındaki elbiselerin satılması hakkı Hamburg, Oldenburg ve Hannover’de bayan Schillgallis’e tanınmıştı. Ancak sözleşme, mevcut dükkanlar dışında başka dükkan açılmasını men ediyordu. Divan, başka dükkan açma yasağını pazarın bölüşÃ¼lmesi olarak kabul ederek 81(1) kapsamında saymıştır.

    Faaliyet bölgesinin sınırlanması coğrafi açıdan olabileceği gibi müşteriler bakımından da olabilir. Lisans alanın belirli kişilere satış yapmasının yasaklanması yine pazarın bölüşÃ¼lmesi anlamını taşımaktadır.

    3. Münhasırlık Kaydı

    Lisans veren, sözleşme sınırları içerisinde başka kişilere lisans hakkı tanımayacağını yükümlenebileceği gibi kendisinin dahi lisanslı ürünü kullanmayacağını da yükümlenebilir. İlk durumda “tek lisansâ€, ikincisinde ise “münhasır lisans “ sözkonusudur. Lisans sözleşmelerindeki bu kayıtlar aslında yukarıda bahsedilen faaliyet bölgesinin sınırlanması ile paralel bir özellik gösterir. Münhasırlık kaydı da pazarın bölüşÃ¼lmesi sonucuna yol açabilecek niteliktedir.

    Münhasırlık kaydı, lisans alanın potansiyel rakiplerinin ürünü kullanmak için hiçbir olanakları olmaması anlamına gelir. Diğer yandan en azından doğrudan rekabete karşı bir koruma sağlanmaması halinde hiç kimse risk üstlenerek lisansı almak istemeyecektir. Bu anlamda tekelci hak rekabeti sınırlamanın ötesinde, pazara yeni bir katılımcının girmesini sağlayarak özünde rekabeti güçlendirmektedir.

    Komisyon, münhasır lisanslarda esas itibariyle bir rekabet sınırlaması görmektedir. Ancak Divan’ın Mais Saatgut kararında da görüleceği üzere bu konudaki görüşÃ¼ münhasır lisansın 81(1) kapsamına girmediği şeklindedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta Divan’ında dikkati çektiği “ucu açık - ucu kapalı inhisari lisans†ayrımıdır. Ucu açık inhisari lisanslar ATA 81(1) kapsamında olmamakla beraber, ucu kapalı inhisari lisansın bu kapsamda olduğu kabul edilmektedir.

    Komisyon da Divan’ın görüşÃ¼ çevresinde münhasır lisanslarda rekabetin kısıtlanmasının haklı görülebileceği ve muafiyet tanınabileceği şeklinde kararlar vermiştir. Bu konuya ilişkin bir kararında Amerikan Davidson Rubber şirketinin Alman, Fransız ve İtalyan şirketlerine tanımış olduğu inhisari lisans haklarının esasında 81(1) kapsamında olduğunu belirttikten sonra 81(3)’teki şartların gerçekleştiğini belirtmiş ve muafiyet tanımıştır.

    4. Lisans Bedeli ile İlgili Sınırlamalar

    Fikri mülkiyet haklarının sahibine sağladığı münhasır haklardan birisi de, bu hakkını bir bedel karşılığı lisans vermek yoluyla başkalarına kullandırmaktır. Bu sebeple, lisans bedeli hakkın varlığına ilişkin olup lisans veren tarafından serbestçe belirlenebilir,

    Ancak lisans bedelinin tayinine ilişkin bazı hususlar 81. maddeye aykırılık teşkil edebilir. Bu hallerden ilki, fikri mülkiyet hakkıyla korunmayan ürünlerin de lisans bedelinin belirlenmesinde hesaba katılmasıdır. Bu konuyla ilgili olarak Divan, Windsurfing davasında lisans verenin, patentin sadece belirli bir parçaya verilmiş olmasına rağmen lisans bedelini tüm ürün üzerinden hesaplamasını rekabete aykırı bulmuştur.

    Bu konuda 81. maddeye aykırılık teşkil edebilecek bir diğer husus da, koruma süresinden sonra da ücret ödemelerinin devam etmesidir. Fikri mülkiyet hakkı sahibinin, belirli bir süreyle sınırlı olan bu hakkı kapsamında, bu süre bittikten sonra da sanki hakkı devam ediyormuşcasına bedel alması haklı görülemez. Bu, artık kamuya mal olmuş ve serbestçe kullanılmakta olan bir haktan, lisans alanın bir bedel karşılığı yararlanması anlamına gelir ki bu da lisans alanın rakip işletmeler karşısındaki rekabet gücünü düşÃ¼recektir. Ancak lisans alana ödemede kolaylık sağlamak için, lisans bedelinin vadeleri yayılması ve bu vadelerin koruma süresinden sonra da devam etmesi halinin bu kapsamda olmadığı ortadadır.

    5. Kalite Kontrolleri

    Lisans sözleşmelerinde lisanslı ürüne ilişkin kalite kontrol hakkının lisans veren hak sahibi tarafından saklı tutulması da hakkın özgül konusuna dahil edilerek rekabete aykırı olmadığı kabul edilmiştir. Ancak bu kontrol, objektif olarak denetlenebilen kalite ve güvenlik kriterlerine göre yapılmalıdır. Lisans sözleşmelerine hakka dahil olmayan ürünler de dahil edilmişse, hangi ürünün kalite kontrole tabi olduğu, ulusal hukukta hangi ürünün fikri mülkiyet hakkının korumasından yararlanıldığına bakılarak yapılmalıdır . Hakkın korumasından yararlanmayan ürünlere ilişkin olarak kabul edilen kalite kontrol hakları ise ATA md. 81(1) kapsamındadır. Divan da Windsurfing davasında patent koruması dışında kalan ürünlere ilişkin kabul edilen kalite kontrollerini bu kapsamda kabul etmiştir.

    6. Kullanım Konusunda Getirilen Kısıtlamalar

    Fikri mülkiyet haklarının korunması alanında farklı uygulama alanları bakımından hakların bölünebilirliği ilkesi geçerlidir. Bu ilke dahilinde hakkın birden fazla kullanım alanı varsa, lisans verenin, lisans alanın faaliyetlerini yalnızca bir veya birkaç alanla sınırlaması mümkündür. Hakkın, içeriği bakımından sınırlanarak lisansa konu edilmesi hakkın varlığına dahil sayılacaktır.

    Komisyon, 240/976 sayılı Tüzüğün önsözünde bu yükümlülüğün, lisans verenin, teknolojiyi yalnızca sınırlı bir amaçla kullanıma konu ettiği göz önünde bulundurulduğunda, rekabeti sınırlayıcı olmadığını belirtmiştir.

    Ancak hakkın kullanımında teknik olarak haklı sayılamayacak kullanım alanı tespitleri lisans alanlar arasında pazarın bölünmesi amaçlı veya etkili sayılarak 81(1) kapsamına girilebilir. Bunun tespiti ise yukarıda bahsedilen somut olaya göre inceleme ilkesi çerçevesinde yapılmalıdır.

    7. Miktar Kısıtlamaları

    Lisans alana, lisans hakkı kullanılarak üretilen veya dağıtılan ürünlerin miktarıyla ilgili kısıtlamalar getirilemez. Çünkü bu kısıtlamalar lisans alanının lisans hakkından yararlanmasını önemli ölçüde sınırlayan kayıtlardır. Ayrıca bu kısıtlamaların ihracat yasakları gibi bir etkiye sahip olması da muhtemeldir.

    Ancak lisans veren tarafından minimum üretim miktarının belirlenmesi 81(1) kapsamında değerlendirilmemelidir. Çünkü böyle bir kayıt, özellikle parça başına lisans bedelinin varlığı halinde, lisans verenin sözleşme ile ulaşmak istediği ekonomik gaye açısından zorunludur ve hakkın varlığına dahil edilmelidir.

    Bunun yanında lisans alanı, ihtiyaç duyduğu miktar ile sınırlama kayıtlarının da lisans sözleşmelerine konulması mümkündür. Bu durum yukarıda bahsedilen kulanım alanı kısıtlamalarıyla yakından ilgilidir. Lisans alanın belirli bir kullanım alanı ile sınırlandığı durumlarda, bu kullanımı için ihtiyaç duyduğu miktardan fazlasını üretmesinin veya satmasının yasaklanması, kullanım alanı sınırlarının serbest olduğu bir ortamda rekabete aykırı görülmemelidir.

    8. Bağlayıcı Kayıtlar

    Lisans alanının, lisans hakkını sadece lisans veren veya onun göstereceği başka birinden tedarik edeceği mal ve hizmetlerle birlikte kullanacağına ilişkin yükümlülüklerdir. Bu yükümlülük, lisansın teknik olarak uygun bir şekilde kullanımı için zorunlu görüldüğü sürece fikri mülkiyet hakkının varlığına ilişkin kabul edilir.

    Ancak, lisans alanın lisanlı buluşun teknik olarak uygun şekilde kullanılması için gerekli olmayan ve almak istemediği lisansları almaya zorlanması 81(1)-e’de “sözleşmenin yapılmasının, bir tarafın sözleşme konusu ile ne nitelik, ne de ticari teamül itibariyle hiçbir bağlantısı olmayan ek edimler kabul etmesine bağlanması" şeklinde ifade edilen yasakla karşılaşır.

    Nitekim Amerika’da Microsoft firmasının Windows işletim sisteminin lisansını alanları, internet tarayıcısı Internet Explorer’ın da lisansını almaya zorlaması, Internet Explorer’ın ikonunu işletim sisteminden çıkarak Navigator ikonu yükleyen firmaların lisanslarını iptal etmesi rekabete açıkça aykırı bulunmuştur. Yine Microsoft firmasıyla ilgili, Komisyon 1994’te bir inceleme başlatmış, Microsoft’un lisans alanlara Microsoft dışı ürünleri alma özgürlüğünü tanımayı kabul etmesi sonucunda uzlaşma sağlanmıştır.

    9. Düzeltme ve İyileştirmelerin Geri Lisansa Bağlaması Kayıtları

    Lisans alanın, lisans verene, lisanslı hak ile ilgili kendisi tarafından geliştirilen yenilikler konusunda lisans vermeyi yüklenmesi mümkündür. Bu konuda Komisyon’un görüşÃ¼ bu gibi kayıtların genel olarak rekabeti kısıtlamadıkları şeklindedir.

    Ancak, Komisyon, lisans verene tanınan bu hakkın münhasır bir hak olması halinde rekabeti sınırlayacağı görüşÃ¼ndedir. Komisyon, Raymound – Nagoya anlaşmasına ilişkin olarak vermiş olduğu kararda, Raymound’un tekniğine ek olarak elde edilen gelişmeler için Nagoya’nın Raymound’a tekelci bir hak vermeyi kabul etmesini rekabeti sınırlayıcı bulmuş, taraflar da bu görüş doğrultusunda anlaşmayı değiştirmişlerdir.

    Ayrıca, bu gibi kayıtların geçerli sayılabilmeleri için lisans verenin de kendi geliştirdiği yenilikler konusunda lisans alana yeni bir lisans vermeyi kabul etmesi şarttır. Ancak lisans veren bunun karşılığında bir bedel ödemeyi kabul etmişse bu yükümlülüğün karşılıklı olması şart değildir.

    Bunun yanında lisans alanın hak üzerinde kendi geliştirdiği yenilikleri lisans verene tamamen veya kısmen devretmesi de yasaktır.

    10. Ãœrünün Lisanslı Olduğuna İlişkin Kayıtlar

    Lisans alana, lisanslı ürün üzerine, ürünün lisanslı olduğuna ilişkin bir ibare ekleme yükümlülüğü getirebilir. Ancak bu, ürünün sadece lisans sözleşmesine konu olan parçaları açısından geçerli bir yükümlülük olur. Ãœrünün sadece bir kısmının lisans sözleşmesi çevresinde üretiliyor olması halinde, bu yükümlülüğün ürünün tamamı için getirilmesi rekabete aykırılık oluşturur.

    Windsurfing davasında bu konu üzerinde de durulmuş ve Divan tarafından bu tür şartın, sadece patentli bileşimler üzerine konması şartıyla patentin konusu içinde sayılabileceğine karar verilmiştir.

    11. İtiraz Etmemeye İlişkin Kısıtlama

    Lisans verenler, sözleşmeye konacak bir kayıtla lisans alan tarafından lisans konusu olan hakkın varlığına yapılacak itirazları önleyerek kendilerine koruma sağlamak istemektedirler. Divan, bu kayıtların hakkın konusu içinde olmaması sebebiyle rekabete aykırı sonuçlar doğurduğunu belirtirken, fikri mülkiyet hakkının hataen tanındığı durumların kamu düzenine ilişkin olduğunu gerekçe göstermektedir.

    Divan, yine Windsurfing davasında bu tür kayıtların rekabete aykırı sonuçlar doğurduğunu belirtmiştir.

    C. ATA’nın 81. Maddesine Aykırılığın Sonuçları

    ATA’nın 81. maddesinde, sadece, maddenin birinci paragrafına giren anlaşmaların ve kararların geçersiz olduğu belirtilmiş, ancak bu geçersizliğin niteliği ve sonuçları hususunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir.

    Divan, Beguelin kararında , maddenin ikinci paragrafında yer alan geçersizlik kavramını tanımlamış ve bunun başlangıçtan itibaren hüküm doğuran bir geçersizlik olduğunu belirtmiştir. Bunun sonradan düzeltilmesi mümkün değildir ve ulusal hukuklardan kaynaklanan hiçbir savunma bu sonucu engelleyemez. Bu anlaşmalar, hakim kararına gerek duyulmaksızın kendiliğinden batıldır ve taraflara hiçbir hak ve borç yüklemezler.

    Anlaşmanın tarafları arasında bir uyuşmazlık çıkması halinde anlaşma geçersiz olduğundan Komisyon, Divan veya ulusal mahkeme bunu re'sen nazara alacaktır. Taraflarca da her aşamada ileri sürülebilir.

    Rekabet hukukunun amacının ticaretin gelişmesi ve devamının sağlanması olduğu gözönüne alındığında, bu amacın gerçekleşmesini engelleyen hükümler taşıması halinde anlaşmanın tümünün mü yoksa sadece bu hükümlerin mi geçersiz olacağı sorunu yine bu amaç kapsamında düşÃ¼nülerek çözülmelidir. Asıl gaye ticaretin devamının sağlanması olduğundan, ve bu nedenle mümkün olduğunca anlaşmaları ayakta tutmak gerekeceğinden, yalnızca bu hükümlerin geçersiz olduğunun kabulü zorunludur. Anlaşmanın batıl olan bu kısımlarının anlaşmanın tümü üzerine yapacağı etki ise ulusal hukukların sözleşme hukuku kurallarına göre belirlenecektir.

    Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta anlaşmanın amacıdır. Anlaşma, rekabeti kısıtlamak amacı ile yapıldıysa anlaşmanın tümünün geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Anlaşma başka bir amaçla yapılmış olup da rekabeti kısıtlayıcı hükümler taşıyorsa yukarıda açıklanan kısmi hükümsüzlük durumu vardır.

    Sorun lisans sözleşmeleri bakımından ele alındığında, sözleşmenin, esasında lisans alanın lisans konusu hakkı kullanması amacı taşıdığı, ancak konunun özelliğinden dolayı rekabeti kısıtlayıcı hükümler taşıyabileceği görülecektir. Bu nedenle lisans sözleşmelerinde rekabeti kısıtlayıcı hükümlerin bulunması halinde, lisans sözleşmesinin tümünün geçersiz olduğu sonucuna varılmamalıdır. Bu geçersizliğin lisans sözleşmelerinin tümüne etki edip etmediği sorunu ise Topluluk içindeki ulusal hukukların konuya yaklaşımı ve somut olayın özelliklerine göre çözülecektir.

    III. TEKNOLOJİ TRANSFERİ ANLAŞMALARINA İLİŞKİN 240/96 SAYILI GRUP MUAFİYETİ TÃœZÃœĞÃœ

    Topluluk mevzuatında fikri mülkiyet haklarıyla ilgili iki ayrı grup muafiyeti tüzüğü bulunmaktaydı. Bunlar, 2131/95 sayılı Tüzük ile değişikliğe uğramış bulunan 23 Temmuz 1984 tarih ve 2349/84 sayılı Belirli Kategorideki Patent Lisansı Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tüzüğü ile 30 Kasım 1989 tarih ve 556/89 sayılı Know-how Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tüzüğü idi. Ancak bir süre önce, teknolojinin ve teknik bilginin Topluluk içinde yayılması ve üretimin desteklenmesi amacıyla, bu iki ayrı grup muafiyeti tüzüğü tek bir tüzük altında birleştirilmiş ve 1 Nisan 1996 tarih ve 240/96 sayılı Belirli kategorideki Teknoloji Transferi Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tüzüğü çıkarılmıştır.

    Tüzük, üye devletlerin patentlerine, Topluluk Patentlerine ve Avrupa Patentlerine ilişkin pür patent lisansı anlaşmalarına, pür know-how anlaşmalarına ve de patent lisansı anlaşmalarıyla know-how anlaşmalarının kombinasyonu niteliğinde olan karma lisans anlaşmalarına uygulanacaktır.

    Ayrıca, Komisyon'un gerekçesinde belirttiği üzere bu tüzük, know-how'ın veya patent lisansının yanında, patent dışı fikri mülkiyet haklarıyla ilgili ek lisanslar verilmesini öngören pür ya da karma lisans sözleşmelerine de, bu ek lisansların verilmesi teknolojinin amaçlarına ulaşmasına yardım ettiği ölçüde uygulanacaktır.

    1 Nisan 1996'da yürürlüğe girmiş olan bu tüzük, yürürlük tarihinden itibaren 10 yıl sonra, yani 31 Mart 2006'da yürürlükten kalkacaktır.

    Tüzüğün 1. maddesi grup muafiyetine ilişkin diğer koşullar da gerçekleşmek kaydıyla otomatik olarak muafiyetten yararlanacak olan anlaşma hükümlerinin listesini düzenlemektedir. 2. madde, genel olarak rekabeti kısıtlamadıkları kabul edilen, ancak belli bazı durumlarda 81(1) kapsamında kabul edildikleri takdirde muafiyet tanınan anlaşma hükümlerinin bir listesini içerir. Tüzüğün 3. maddesi ise grup muafiyeti dışında kalan anlaşma hükümlerini sıralar. Tüzüğün 4. maddesinde de bu üç madde içinde sıralanmamış olan durumlarda bireysel muafiyet alınmasını hızlandırıcı bir prosedür öngörülmektedir.

    240/96 sayılı Tüzük, 5. maddesi gereğince;
    - Bir patent veya know-how havuzunun üyeleri arasında akdedilen anlaşmalara
    - Lisans sözleşmesinin joint-venture ile ilgili olması halinde, o joint-venture'un ortağı olan rakip işletmeler arasındaki anlaşmalara
    - Patent dışındaki fikri mülkiyet haklarına ilişkin olup da tali nitelikte olmayan hükümler içeren lisans anlaşmalarına ve
    - Yalnızca satış amacıyla akdedilen anlaşmalara uygulanmayacaktır.


    A. İzin Verilen Hükümler ( Beyaz Liste )

    1. Lisans verenin lisanslı bölgede başka bir işletmeye lisanslı teknolojiden yararlanma hakkı vermeme yükümlülüğü

    2. Lisans verenin lisanslı bölgede lisanslı teknolojiden kendisinin yararlanmama yükümlülüğü

    3. Lisans alanın lisanslı teknolojiyi Ortak Pazar içindeki lisans verenin bölgesinde kullanmama yükümlülüğü

    4. Lisans alanın Ortak Pazar içindeki diğer lisans alanların bölgesinde lisanslı ürünü kullanmama veya üretmeme veya lisanslı süreci kullanmama yükümlülüğü

    5. Lisans alanın Ortak Pazar içindeki diğer lisans alanların bölgesinde lisanslı ürünleri piyasaya sürmek için aktif politika izlememe, özellikle doğrudan bu bölgeleri hedefleyen reklam yapmama veya bu bölgelerde şube veya dağıtım deposu kurmama yükümlülüğü

    6. Lisans alanın lisanslı ürünleri, kendiliğinden gelen siparişleri karşılamak için Ortak Pazar içindeki diğer lisans alanların bölgesinde pazara sürmeme yükümlülüğü

    7. Lisans alanın lisanslı ürünün üreticisi olarak kendisini gösterme hakkı engellenmemek kaydıyla, lisans alanın anlaşma süresi boyunca lisanslı ürünü ayırt etmek amacıyla sadece lisans verenin markasını veya işaretini kullanma yükümlülüğü

    8. Lisans alan tarafından miktarı serbestçe kararlaştırılmak kaydıyla, lisans alanın üretimini kendi ürünlerinin üretimi için ihtiyaç duyduğu miktarla sınırlama ve lisanslı ürünleri sadece kendi ürünlerinin tamamlayıcı parçası veya yedek parçası olarak veya kendi ürünlerinin satışı ile bağlantılı olarak diğer bir şekilde satma yükümlülüğü


    Eğer anlaşma saf patent anlaşması ise muafiyet, lisanslı ürünün 1,2,7 ve 8. bendler için lisans alanın, 3. bend için lisans verenin, 4 ve 5. bentler için ise diğer lisans alanların bölgesinde paralel patentle korunuyor olması halinde ve bu koruma süresince tanınır. Pür know-how anlaşmalarında ise, lisanslı ürünün Ortak Pazar içinde bir lisans alan tarafından piyasaya sürüldüğü andan itibaren 10 yıl için muafiyet almak mümkündür. Karma lisans sözleşmesi halinde ise muafiyetin süresi patentin korunduğu ülkelerdeki koruma süresi 10 yıldan fazla ise bu sürece, az ise 10 yıl için tanınır. 6. bendde öngörülen yükümlülük ise, ancak lisanslı ürünün Ortak Pazar içinde piyasaya sürülmesinden itibaren 5 yıl için muafiyet alabilir. Paralel patentin koruma süresi 5 yıldan az ise muafiyet süresi de ancak bu süre kadardır.

    B. Genel Olarak Rekabeti Kısıtlamadığı kabul Edilen Hükümler (Gri Liste)

    1. Lisans alanın, lisans veren tarafından kendisine bildirilen know-how'ı ifşa etmeme yükümlülüğü. Bu yükümlülük anlaşmanın sona ermesinden sonra da devam edebilir.

    2. Lisans alanın alt lisanslar vermeme ve lisansı devretmeme yükümlülüğü

    3. Lisans alanın, patentin hala geçerli veya know-how'ın hala gizliliğini ve esaslılığını sürdürüyor olması halinde anlaşma sona erdikten sonra patentten veya know-how'dan yararlanmama yükümlülüğü

    4. Lisans alanın, lisans verene lisanslı teknoloji ile ilgili yapmış olduğu iyileştirmeler ve uygulamış olduğu yeni kullanım şekilleri ile ilgili olarak lisans verme yükümlülüğü;
    - ancak iyileştirme orijinal know-how'dan ayrılabilir nitelikte ise, böyle bir lisans verme tekelci olmamalıdır, yani lisans alan bu iyileştirmeleri kendi kullanmakta serbest olacağı gibi halen gizli olup lisans veren tarafından bildirilmiş olan know-how'ın ifşa edilmesi sonucunu doğurmayacak şekilde üçüncü kişilere lisans vermekte de serbest olmalıdır.
    - Lisans veren de kendi geliştireceği iyileştirmelerle ilgili olarak lisans alana tekelci veya tekelci olmayan bir şekilde lisans vermeyi kabul etmiş olmalıdır.

    5. Lisans alanın lisanslı ürünlerle ilgili teknik nitelikler de dahil olmak üzere asgari kalite özelliklerine uyma veya mal veya hizmetlerin; a) lisanslı üründen teknik olarak uygun bir şekilde yararlanabilmek için veya b) lisans alanın ürününün lisans veren ve diğer lisans alanların uyguladığı asgari kalite özelliklerine uygun olabilmesi için gerekli olduğu hallerde bu mal veya hizmetleri lisans verenden veya onun atadığı bir işletmeden temin etme yükümlülüğü ve lisans verenin bununla ilgili kontrolleri yapmasına izin verme yükümlülüğü

    6. Lisans alanın, a) lisans vereni know-how'ın haksız kullanımlarından veya patentin ihlallerinden haberdar etme b) bu gibi haksız kullanımlar ve ihlallerle ilgili olarak gerekli yasal tedbirleri almak veya bu konuda lisans verene yardım etmek yükümlülüğü

    7. Lisans alanın a) lisans verenin kendi davranışı dışındaki sebeplerle, lisans alanın anlaşmanın ihlalini oluşturan eylemleri sonucunda know-how'ın aleni hale gelmesi nedeniyle lisans verenin ek tazminat hakkına halel gelmeksizin, taraflarca serbestçe belirlenen miktarda, sürede ve şekilde telif ücretlerinin anlaşma sonuna kadar veya b) ödemeleri kolaylaştırmak için lisanslı patentin süresini aşan bir dönem içinde sürekli olarak ödemesi yükümlülüğü

    8. Lisans alanın lisanslı teknolojiden yararlanmayı lisanslı teknolojinin kapsadığı bir ya da birkaç teknik uygulama alanıyla veya bir ya da birkaç ürün pazarıyla sınırlaması yükümlülüğü

    9. Lisans alanın asgari bir telif ücretini ödeme veya lisanslı üründen asgari bir miktarda üretme veya lisanslı teknolojiyi asgari bir sayıdaki faaliyette kullanma yükümlülüğü

    10. Lisans verenin anlaşma yürürlüğe girdikten sonra başka bir işletmeye uyguladığı daha elverişli koşulları lisans alana da uygulama yükümlülüğü

    11. Lisans alanın lisanslı ürünlere lisans verenin adını veya patentli lisansı gösterecek bir işaret koyma yükümlülüğü

    12. Lisans alanın lisans verenin teknolojisini üçüncü kişilere tesis kurmak amacıyla kullanmama yükümlülüğü. Ancak bu yükümlülük lisans alanın ek lisans ücreti ödeyerek tesislerin kapasitesini artırma veya normal ticari koşullara göre kendi kullanımı için ek tesisler kurma hakkını engellemez.

    13. Lisans alanın, lisansın belli bir müşteriye lisans bölgesi içinde ikinci bir temin kaynağı sağlamak için verilmiş olduğu hallerde, bu müşteriye lisanslı ürünlerden sadece sınırlı bir miktarda mal verme yükümlülüğü. Bu hüküm, müşterinin bir lisans alan veya ikinci temin kaynağı sağlanması amaçlanan müşteri kendisi lisanslı ürünlerin üreticisi veya bir taşerona ürettiren kişi olduğu durumlarda da uygulanır.

    14. Lisans verenin, lisans alanın lisanslı teknolojiyi sözleşme bölgesi dışında kullanması halinde buna karşı patentten doğan haklarını kullanma hakkını saklı tutması

    15. Lisans verenin, lisans alanın lisans verene veya bağlı işletmelerine ait olan know-how'ın gizli ve esaslı olmasına veya patent hakkının geçerliliğine karşı çıkması halinde anlaşmaya son verme hakkını saklı tutması

    16. Lisans verenin , lisans alanın böyle bir patentin gerekli olmadığını iddia ettiği hallerde lisans anlaşmasına son verme hakkını saklı tutması

    17. Lisans alanın lisanslı ürünleri üretme ve pazarlamada elinden gelen en iyi çabayı gösterme yükümlülüğü

    18. Lisans verenin, lisans alanın rakip ürünlerin araştırma ve geliştirilmesinde, üretilmesinde, kullanımında veya dağıtımında lisans verenle veya ona bağlı bir işletmeyle veya başka işletmelerle rekabete girişmesi halinde, lisans alana verdiği tekel hakkına son verme veya lisans alanın, lisanslı know-how'ın lisanslı ürünler dışında mal veya hizmetlerin üretiminde kullanmadığını kanıtlamasını isteme hakkını saklı tutması

    C. Yasaklanmış Kısıtlamalar (Siyah Liste)

    1. Taraflardan birinin lisanslı ürünün fiyatlarını, fiyat unsurlarını veya iskonto hadlerini belirleyebilmesinin sınırlanması

    2. 2. maddede 17 ve 18. bendlerde belirtilen durumlar saklı kalmak üzere taraflardan birinin diğer tarafla, diğer tarafa bağlı bir işletmeyle veya başka bir işletmeyle rakip ürünlerin araştırma ve geliştirilmesi, üretimi, kullanımı veya dağıtımı bakımından rekabet etmesinin sınırlanması

    3. Taraflardan birinin veya her ikisinin, hiçbir haklı sebep yok iken:
    a) Ortak Pazarın diğer bölgelerine ürün pazarlayan ve kendi bölgelerindeki kullanıcı veya yeniden satıcıların siparişlerini reddetmesinin
    b) Kullanıcıların veya yeniden satıcıların Ortak Pazar içindeki diğer satıcılardan ürünü elde etmelerinin zorlaştırılmasının, özellikle kullanıcıların veya yeniden satıcıların dışarıdan mal elde etmesini engellemek veya Ortak Pazar içinde lisans veren veya onun izniyle hukuka uygun olarak pazara sürülmüş olan ürünlerin lisans bölgesinde pazara sürmesini engellemek için fikri mülkiyet haklarının kullanılmasının veya diğer tedbirlerin alınmasının şart koşulmuş olması

    4. Lisans verilmesinden önce tarafların aynı teknik kullanım alanında veya aynı ürün pazarında birbiriyle rakip olması ve taraflardan birinin hizmet edebileceği müşteriler bakımından sınırlanması. Özellikle müşteri paylaşmak amacıyla belirli sınıftan olan kullanıcılara mal vermesinin, belirli şekilde dağıtım yapmasının veya birinci maddenin 1 ve 7, ikinci maddenin 1 ve 13. bendleri saklı kalmak üzere, ürünler için belirli tipteki ambalajları kullanmasının yasaklanması

    5. Birinci maddenin 1 ve 8, ikinci maddenin 1 ve 13. bendleri saklı kalmak üzere bir tarafın üretebileceği veya satabileceği lisanslı ürün miktarının veya lisanslı teknolojiyi kullanabileceği faaliyet sayısının sınırlamaya tabi tutulması

    6. Lisans alanın, lisanslı teknolojide elde ettiği iyileştirmenin veya yeni uygulamaların haklarını lisans verene tamamen veya kısmen devretmek zorunda olması

    7. Lisans verenin, iyileştirmelerin anlaşmaya dahil edilmesi nedeniyle ayrı bir anlaşmayla veya otomatik olarak başlangıçtaki sürenin uzatılması suretiyle madde 1(2) ve (3)'te anılan süreyi aşacak şekilde lisanslı teknolojiyi lisans bölgesi içinde başka bir işletmeye kullandırmama yükümlülüğü ile bağlı tutulması, veya bir tarafın madde 1(2),(3) veya(4)'te anılan süreyi aşacak şekilde taraflardan birinin lisanslı teknolojiyi diğer tarafın bölgesinde veya diğer lisans alanların bölgesinde kullanmama yükümlülüğü ile bağlı tutulması

    D. Muafiyet İçin Komisyon'a Başvuru

    Tüzüğün 4. maddesine göre 1 ve 2. maddelerde düzenlenen muafiyet, bu maddelerde yer almayan fakat 3. madde kapsamına da girmeyen anlaşmalar, Komisyon'a başvurulması ve Komisyon'un da dört ay içinde muafiyete itiraz etmemiş olması halinde bu anlaşmalara da uygulanır.

    Maddenin ikinci paragrafına göre bu hüküm özellikle aşağıdaki durumlarda uygulama alanı bulur;

    1.Lisans alanın, anlaşma yapılırken lisanslı teknolojinin tatmin edici bir şekilde kullanılması için veya lisans verenin veya diğer lisans alanların uyguladığı kalite standartlarını karşılayan mallar üretmek için gerekli olmayan kalite özelliklerine uymayı, mal ve hizmetleri temin etmeyi veya daha başka lisansları almayı kabul etmek zorunda olması,

    2.Lisans alanın, lisans verene veya ona bağlı bir işletmeye ait olan know-how'ın gizliliğine veya esaslılığına veya patentin geçerliliğine itiraz etmesinin yasaklanması

    IV. LİSANS SÖZLEŞMELERİNİN ATA’NIN 82 MADDESİ KARŞISINDAKİ DURUMU

    A. Lisans Sözleşmelerinde Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Yoluyla Rekabetin Sınırlanması

    Hakim durum, işletmeye rakipleri ve alıcılar karşısında önemli kapsamda bağımsız davranma olanağı sağlayarak, onu, ilgili pazarda etkili rekabetin sürdürülmesini önleyecek konuma getiren durumdur.

    ATA md. 82 hakim durumu değil, onun kötüye kullanılmasını yasaklar. Hakim durumda olan işletmenin davranışları haksız bir sömürü doğuruyorsa bu, kötüye kullanmadır . Hakim durumun kötüye kullanılması bir anlaşma yoluyla yapılıyorsa bu anlaşma geçersizdir.

    Bir lisans sözleşmesi, sözleşmenin türü ya da konusu dolayısıyla ATA md. 82’ye aykırı kabul edilemez. Sözleşmenin madde hükmüne aykırı olabilmesi için sözleşmenin hükümlerinin hakim durumun kötüye kullanılmasına sebep ya da yardımcı olması gerekir. Bu da 81. maddede olduğu gibi her somut olayın özelliklerinin incelenmesini gerekli kılar.

    Divan, fikri mülkiyet hakları ile ilgili olarak, aynen 81. maddede olduğu gibi, 82. maddenin uygulanmasında da hakkın varlığı – kullanımı ayrımını yapmıştır.

    ATA 82, hakim durumun kötüye kullanılması örneklerini sayarken ATA 81’deki örneklerle paralel bir düzenleme yoluna gitmiştir. Yani bir anlaşma yoluyla rekabetin sınırlanması, ATA 81 ve ATA 82’de hemen hemen aynı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Aradaki fark ise hakim durumda olan tarafın, sözleşme şartlarını bu hakim durumunu kullanarak diğer tarafa dayatmasıdır. Ayrıca ATA 82’de ATA 81’deki gibi anlaşmaya muafiyet tanınması olanağı da yoktur.

    Her iki madde uygulamasında da hemen hemen aynı durumlarda rekabetin sınırlanması gerçekleştiğinden, rekabeti sınırlayan sözleşme şartları konusunda md. 81’e ilişkin yapılan açıklamalara atıf yapmakla yetinilecektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, ATA md. 81’in ihlali için bu şartların varlığının yeterli olmasına karşılık; ATA md. 82’nin ihlalinde bu şartları taraflarından birinin hakim durumunu kullanarak meydana getirmesi gereğidir.

    Hakim durumun kötüye kullanılmasının bir başka durumu ise yapılan lisans sözleşmesinin hakim durum sağlamaya yönelik olması nedeniyle rekabeti olumsuz etkilemesidir. Buna örnek olarak Komisyon'un 1994 yılında incelemeye aldığı Danimarka'nın en büyük bira firması Carlsberg ile Belçika'nın en büyük bira firması Interbrew arasındaki, Carlsberg'in Interbrew'a Belçika ve Lüksemburg'da Carlsberg ve Tuborg markaları ile ilgili inhisari hak verdiği anlaşma gösterilebilir . Komisyon, bu anlaşmanın anılan ülkelerdeki hakim durumu güçlendirmeye yönelik olduğu düşÃ¼ncesiyle anlaşmaya müdahele etmiştir. Ancak bu durum, lisans sözleşmelerinin özellikleriyle ilgili değil, sözleşmenin haricinde gerçekleşen fiili durumun özelliği ile ilgilidir. Yoksa ilgili sözleşmede rekabete aykırı herhangi bir unsur bulunmamaktadır.

    B. Magill Kararı

    Fikri mülkiyet hakları konusunda hakim durumun kötüye kullanılmasının bir örneği, Divan’ın Radio Telefis Eireann / Komisyon kararında karşımıza çıkmaktadır. Davada Divan’ın, kararı ile hakim durumda bulunan teşebbüs lisans vermek zorunda bırakması fikri mülkiyet haklarıyla hakim durumun ilişkisi açısından davayı özellikli kılmaktadır.

    İngiliz ve İrlanda hukukuna göre, haftalık televizyon programlarını içeren listeler üzerinde, yayını yapan kurumun telif hakkı bulunmaktadır. RTE adlı televizyon kanalı TV kanallarının haftalık yayın programını içeren bir dergi yayınlamaktadır. Magill adlı bir kuruluş, aynı nitelikte bir dergi yayınlamak amacıyla RTE’ye haftalık program listesini temin etmek üzere başvurduğunda bu talebi reddedilir. Bunun üzerine gelişen davada Divan, RTE’nin konumunu fiili tekel olarak tanımlamıştır. Magill’in program listelerini yayınlayabilmek konusunda RTE’den lisans almaktan başka bir yolu yoktur. Haftalık program dergisi gibi yeni ve tüketicinin talep ettiği bir ürünün yayınlanamaması sonucunu doğuran RTE’nin bu hareketi haftalık program dergisi pazarında rekabeti etkilemektedir. RTE, program listesini vermekten kaçınarak, kendisine rakip olacak bir ürünün piyasaya çıkmasını engellemektedir. Bu sebeple Divan, RTE’nin lisans vermek zorunda olduğuna hükmetmiştir.

    SONUÇ

    Fikri mülkiyet hakları ve rekabet kurallarının ortak nihai amacı ekonomik ve teknik gelişmenin sağlanması ve sonuçta tüketicinin bundan fayda sağlamasıdır. Her ikisi de ticaretin etkinleştirilmesi suretiyle toplumsal faydanın sağlanması amacına yönelen bu iki kavramın bu sebeple aynı ekonomik ve hukuki sistem içinde yer alması mümkündür.

    Lisans sözleşmeleri de her ne kadar rekabeti engelleyen, kısıtlayan veya bozan bazı hükümler içerebilseler de esas olarak bu amaca yönelmediklerinden bu hükümleri taşımaları nedeniyle rekabet hukukunun yaptırımı olan geçersizlik ile sonuçlanmazlar. Çünkü bu sözleşmelerde amaç fikri mülkiyet hakkının lisans vermek yoluyla başkalarına kullandırılmasıdır. Bu yolla da üye devletler arasında teknolojik, ekonomik veya entelektüel değer taşıyan bu hakların sağladığı faydaların dolaşımı sağlanmaktadır. Bu nedenle bu sözleşmeler rekabet hukuku açısından değerlendirilirken sağladığı faydalar da göz önünde bulundurulmalı ve konuya çok fazla müdahaleci yaklaşılmamalıdır.

    Komisyon da bu düşÃ¼ncelerle patent lisansı ve know-how sözleşmelerine grup olarak muafiyet tanıyan 240/96 sayılı tüzüğü çıkarmıştır. Tüzüğün muafiyet tanıdığı sözleşme hükümleri incelendiğinde görülecektir ki Komisyon, yukarıda bu tüzükten bağımsız olarak ele alınan sözleşme hükümlerinden Divan’ın içtihatları doğrultusunda rekabetin kısıtlanmasının haklı görülebileceği durumlara muafiyet tanımıştır. Esasında bu tüzük çıkarılmamış olsaydı dahi bu hükümleri taşıyan sözleşmeler bireysel muafiyete konu olabilecekti. Bu tüzüğün çıkarılmış olması belirtilen sözleşme tipleri açısından uygulamada kolaylık sağlamakla birlikte farklı uygulamaları da önleyecektir. Patent lisansı sözleşmeleri ve know-how sözleşmeleri dışındaki lisans sözleşmeleri ise bu tüzükten yararlanamıyor olsalar dahi bu tüzük hükümleri çerçevesinde bireysel muafiyete konu olabilirler.


    Â