• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 11 / Yıl : 2004

  • Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 55inci Maddesinde Yapılan Değişiklikler Üzerine Hukuki Görüş

  • Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 55inci Maddesinde Yapılan Değişiklikler Ãœzerine Hukuki Görüş

    Av. Fatoş KILIÇ
    Kılıç Hukuk Burosu

    I.GİRİŞ

    Bilindiği üzere, kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu kurumu olan Rekabet Kurumu (bundan böyle “Kurum†olarak anılacaktır), 4054 sayılı Kanun ile, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasada hakim durumda bulunan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak amacıyla; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ilişkili kuruluş olarak kurulmuştur.

    Temellerini anglo sakson hukukundan alan ve “özerk idari kurum†olgusu kapsamında değerlendirilebilecek olan Kurum; bir kurumun özerk idari kurum olarak kabul edilmesi için mevcudiyeti gerektiği genel kabul gören;
    -Regülasyon işlevi icra etmek (işlevsel kriter)
    -Ãœzerinde başka bir organın tipik idari denetim yetkilerinin (hiyerarşik denetim veya vesayet denetimi) bulunmaması (organik kriter)
    Şartlarının hepsini aynı anda karşılamakta olduğundan, bir bağımsız idari kurum olarak nitelendirilebilmektdir.

    Kurul üyelerinin süreleri dolmadan siyasi iktidarca görevlerini son verilemediğine (md.24/2) göre, organik bağımsızlık gerçekleşmekte, ayrıca “idari ve mali özerkliğe sahip†ve görevini yaparken “bağımsız†olduğuna ve hiçbir organ, makam, merci ve kişi, Kurumun nihai kararını etkilemek amacıyla emir ve/veya talimat veremediğine göre, işlevsel bağımsızlık konusunda da hukuki açıdan tereddüt bulunmamaktadır. Kurula ekonomik rekabet alanında verilen her türlü organizasyon, düzenleme ve denetim yetkileri de regülasyon işlevi bulunduğunun kanıtıdır.

    Kanunun 20’nci maddesinde de açıkça belirtildiği gibi, Kurum, mal ve hizmet piyasalarında rekabet düzeninin korunmasını sağlamakla görevlidir. Genel idari kolluk, kamu düzenini sağlamak ve korumakla görevli kılınmış iken, bir hizmet kolluğu ya da özel idari kolluk niteliğinde olan Rekabet Kurumu, bir başka düzenin, yani serbest rekabet düzeninin korunmasıyla ve bu düzenin bozulmasına yönelik eylem ve davranışlar ortaya çıktığında ise, yasada belirtilen yaptırımları uygulamakla, bu düzeni yeniden tesis etmekle ve olası ihlallerin vuku bulmasını engellemek adına caydırıcılık fonksyonunu icra ile görevli kılınmıştır.

    Dolayısıyla, bu temel işlevini yerine getirebilmek amacıyla yapacağı idari işlemlerin hukuksal rejimine tabi olup öteki idari işlemler gibi, kuşkusuz idari yargının yargısal denetimine tabidir.

    II.İnceleme Konusu Madde Tadili

    Anılan Kanunun 55inci maddesinin ilk halinde Anayasal dayanağı hukuki anlamda tartışmalı olan Rekabet Kurulu’nun;

    nihai karalarına,

    tedbir kararlarına,

    para cezalarına ve

    süreli para cezalarına

    karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde Danıştay’a başvurulabileceği ve bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa kararın kesinleşeceği, para cezalarının ise Kurul’un kararı kesinleşmeden tahsil edilemeyeceği, ayrıca Kurulun para cezası veya süreli para cezası veren kararlarının yerine getirilmesinin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabi olacağı hüküm altına alınmıştır.

    Yukarıda yer verilen 55inci madde hükmü 01.08.2003 tarihinde 4971 sayılı Kanun’un 25inci maddesi ile tadil olunmuş ve bu değişiklik sonucu ilave edilen hükümlere göre; Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulmasının kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmayacağı ve para cezalarının Kurul nihai kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödeneceği esası benimsenmiştir. Mezkur maddenin eski ve yeni hali aşağıdaki şekildedir.

     

    ESKİ MADDE METNİ
    DEĞİŞİK MADDE METNİ
    Kurul Kararlarına Karşı Yargı Yolu

    Madde 55- Kurulun nihai kararlarına, tedbir karalarına, para cezalarına ve süreli para cezalarına karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren süresi içinde Danıştay’a başvurulabilir. Bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa karar kesinleşir.

    Para cezaları Kurulun kararı kesinleşmeden tahsil edilemez. Kurulun para cezası veya süreli para cezası veren kararının yerine getirilmesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabidir.
    Kurul Kararlarına Karşı Yargı Yolu

    Madde 55- Kurulun nihai kararlarına,tedbir kararlarına, para cezalarına ve süreli para cezalarına karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren süresi içinde Danıştay’a başvurulabilir.

    (Değişik:01.08.2003-4971/25. Md.) Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmaz.

    Para cezaları, Kurulun nihai kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir. Kurulun para cezası veya süreli para cezası veren kararının yerine getirilmesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabidir.

    4971 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanunun 55inci maddesinde yapılan değişiklikleri sıralayacak olursak;

    “Bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa karar kesinleşir.†şeklindeki birinci fıkranın son cümlesi, madde metninden çıkarılmıştır.

    “Para cezaları Kurulun kararı kesinleşmeden tahsil edilemez.†şeklindeki ikinci fıkranın ilk cümlesi madde metninden çıkarılmış ve “Kurul karalarına karşı yargı yoluna başvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmaz.†ifadesi birinci fıkranın son cümlesi olarak madde metnine ilave edilmiştir.

    “Para cezaları, Kurulun nihai kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir.†ifadesi ikinci fıkranın ilk cümlesi olarak madde metnine ilave edilmiştir.

    Sadece Danıştay Başkanlığınca (görev dağılımı uyarınca 10uncu Daire) ilk derece mahkemesi sıfatıyla incelenecek işlemleri ihtiva eden 55inci maddenin irdelenebilmesi için, tüm kanun metni gözönünde bulundurularak hangi işlemlerin ilk derece mahkemesi sıfatı ile Danıştay tarafından denetlenebileceğinin ortaya konulması faydalı olacaktır.

    I- 4054 Sayılı Kanunun 5inci Maddesi uyarınca muafiyet verilmesine ya da muafiyet verilmemesine ilişkin Kurul karaları.
    II- 4054 Sayılı Kanunun 8inci Maddesi uyarınca menfi tespit belgesi verilmesine ya da verilmemesine ilişkin işlem ya da kararlar.
    III- 4054 Sayılı Kanunun 9uncu Maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca alınacak olan geçici önlem kararları.
    IV- 4054 Sayılı Kanunun 10uncu Maddesi uyarınca birleşme ve devralma işlemlerine izin verilmesine ya da verilmemesine ilişkin kararlar.
    V- 4054 Sayılı Kanunun 13üncü Maddesi uyarınca muafiyet ve menfi tespit kararlarının geri alınmasına ilişkin işlemler.
    VI- 4054 Sayılı Kanunun 16ncı Maddesi uyarınca tertip edilecek olan para cezaları ve 17nci Maddesi uyarınca tertip edilecek olan süreli para cezaları.
    VII- 4054 Sayılı Kanunun 42nci Maddesinin 2nci fıkrası uyarınca ihbar ya da şikayet başvuruları üzerine soruşturma açılmamasına ilişkin açık ya da zımni idari kararlar.

    III.55/1’de Yapılan Tadil ve Değerlendirmelerimiz

    4791 Sayılı Kanun ile 4054 Sayılı Kanunun 55inci maddesinde yapılan ve “Bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa karar kesinleşir†şeklindeki birinci fıkranın son cümlesinin, madde metninden çıkarılması şeklindeki değişikliğin idare hukuku anlamında fiili bir etkisi bulunmamaktadır, zira madde metninden çıkartılan ifade zaten idare hukukunun genel prensipleri ve 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu’nu gereği Türk Mevzuatında uygulama alanı bulan bir husustur. ŞÃ¶yle ki; idare işlemler bir diğer değişle kesin ve yürütülebilir işlemleri karineten, tesis olundukları andan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaya başlarlar ve haklarında dava yoluna başvurulup yürütmenin durdurulması kararı alınıncaya kadar veya bir ileriki safhada iptallerine dair nihai karar temin edilinceye kadar sonuç doğurmaya devam ederler. Bu noktada hiç bu aşamalara gelmeksizin 60 günlük genel dava açma süresi içerisinde dava yoluna başvurulmaz ve hak düşÃ¼rücü süre geçilir ise, işlem yoklukla sakat olmamak kaydı şartı ile kesinleşir ve aleyhine bir daha yargı makamları nezdinde hak arama hakkının kullanılması imkanı kalmaz.

    4791 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanunun 55inci maddesinde yapılan ikinci ve belki de en önemli değişiklik, “Para cezaları Kurulun kararı kesinleşmeden tahsil edilemez.†şeklindeki ikinci fıkranın ilk cümlesinin madde metninden çıkarılması ile gerçekleşmiştir. Para cezalarında dava ikamesi yoluyla yürütmenin kendiliğinden durması, idari yargılama usulünde bir istisna mahiyetini haiz olup söz konusu istisna, anılan mülga hükmün ifadesinde yansımasını bulmuştur. Getirilen yeni düzenlemeyle, “Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmaz.†İfadesi birinci fıkranın son cümlesi olarak madde metnine ilave edilerek eski düzenleme değiştirilmiştir.

    Eski düzenleme uyarınca; Kurul’un idari işlem ve kararları genel idari yargılama usulünde olduğu gibi, araya bir mahkeme kararrı girinceye değin hukukkilik prensibinden istifade ile yürütülmeye devam olunmakta idi. Ancak, para cezalarına ilişkin olarak; genel düzenlemeden ayrılınmış ve 60 günlük dava açma süresi geçinceye veya dava açılıp da redde dair kesin karar tesis edilinceye kadar yürütmenin kendiliğinden duracağı ve tahsilatın gerçekleştirilemeeyeceği hükme bağlanmış idi.

    Yeni ve özel kanunun önceliği prensibi uyarınca, idare hukukunun genel prensipleri ve özellikle 2577 sayılı Kanun’un 27inci maddesi hükmü yerine kaim olan bu hükmün kaaldırılması ile para cezaları da dahil olmak üzere, Kurul kararları ile ilgili olarak genel ilkelere dönülmüş ve dava ikamesi halinde dahi ancak Danıştay’ın vereceği bir yürütmenin durdurulması kararı ile para cezalı Kurul kararının sonuçlarını doğurması veya salınan para cezasının tahsilinin önlenebilmesi veya giderilebilmesi gündeme gelmiştir.

    Evvelki düzenleme uyarınca; salınan para cezaları ile ilgili olarak ancak dava açma ssüresinin dolduğu tarihten itibaren tahsil aşamasına geçilebilmekte veya ilgili, bu paraa cezasına karşı süresi içinde dava açmış ise, bu takdirde yargılamanın sonucunun beklenmesi, davanın sonuçlanması, reddedilmesihatta kesin hükmün tesisi gerekmekkte idi. Bilindiği üzere kesin hükmün tesisi “temyiz†ve “karar düzeltmeâ€aşamalarından da geçilmek suretiyle davanın reddedilmesi neticesinde mümkün olmaktadır. Bununla birlikte hüküm, bu sözü edilen kanun yolları için öngörülen süreler geçtikten sonra da kesinleşmiş sayılacaktır. Tüm bu açıklamaların ışığında, görüldüğü gibi eski düzenleme uyarınca tahsil aşamasına ancak yukarıda bahsedilen aşamalaardan sonra gelinebilmekte ve 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında kanun hükümleri uygulanabilmekte idi ki; bu husus o dönem itibariyle idare hukuku doktrinince yoğun şekilde eleştirilmiştir.

    Eleştirilerin özünde idari yaptırım olan para cezalarının bu yolla etkilerini yitirmesi yatmaktadır, zira dava açılması ve bütün bu aşamaların tamalanarak, para cezasının kesinleşmesine kadar geçecek olan uzunca süreden sonra tahsil aşamasına gelinebilecek olması faiz de işletilmeyen bir müessese olan idari para cezalerının caydırıcılık fonksiyonunu zayıflatmakta idi.

    Anılan bu mülga düzenleme, bu sakıncayı içerdikten başka, bir de, “idari işlem ve kararların icrailiği†ilkesiyle de bağdaşmaktan uzak bir mahiyet rz etmesi itibariyle eleştirilee maruz kalmakta idi. ŞÃ¶yle ki, idari işlem ve kararların icrailiği, “o işlem ve karaların yapılmakla ya da alınmakla hukuki etki ve sonuçlarını doğurmaları ve araya herhangi bir yargı kararı girmesine gerek olmaksızın uygulanabilmeleri†anlamına gelmekte olduğundan ve 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununu 27inci maddesinde “İdari yargı yerlerinde dava açılmış olması dahi, dava edilen işlemin uygulanmasını durdurmaz†ifadesi ile genel bir ilke olarak yer almış bulunmakmla birlikte somut mülga hüküm ile eski uygulama döneminde bu ilkeden ayrılınmış idi.

    IV.55/2’de Yapılan Tadil ve Değerlendirmelerimiz

    4971 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanunun 55inci maddesinde yapılan son değişiklik ise “Para cezaları, Kurulun nihai kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir.†ifadesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi olarak madde metnine ilave edilmesidir ki, yukarıda incelenmiş olan ikinci değişikliğin bir getirisi olarak belirlenen bu değişiklik uygulamada brtakım uyuşmazlıklara sebebiyet verebilecek mahiyet arz etmektedir. ŞÃ¶yle ki; anılan deişiklik ile Kurulca nihai karar içerisinde yer alan para cezaları hakkında 6183 sayılı Kanun hükümleri mucibince tahsilata geçilmeden evvel rızaen ödeme gerçekleştirilebilmesi için bir aylık bir süre öngörülmüş, ancak bu hükmün ne zamandan itibaren uygulanabilir olduğuna dair herhangi bir açık belirleme yapılmamıştır. Evvelce tebliğ olunan para cezalı nihai kararlara karşı, değişiklikten önce yargı yoluna başvurulmuş olduğu durumlarda eski düzenleme uyarınca para cezasına dair idari işlemlerin yürütmesi kendiliğinden durmuş ve herhangi bir tahsilat işlemine girişilmemiştir. Halihazırda Danıştay Başkanlığı nezdinde derdest bulunan bu tür davalar hakkında anılan değiştirilmiş yeni madde hükmünün uygulanabilir olup olmadığı ve yürürlük tarihini müteakip 6183 sayılı Kanun uyarınca tahsilata geçilip geçilemeyeceği duraksamalara sebebiyet verebilecektir Kanaatimizce bu duraksamanın giderilmesine kazanılmış hak kavramının kullanılması uygun olacaktır.

    Bilindiği üzere hakkın, hukuk tarafından himaye edilen bir menfaat olduğu şeklindeki tanımı, dar niteliktedir. Genel nitelikte ifade edilecek olursa hak, kişilere hukuk tarafından tanınan menfaat ve ondan yararlanma konusunda verilen bir yetkidir. Kazanılmış hak ise, objektif bir hukuk kuralının kişi hakkında uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesini ifade etmektedir. Elde edilmiş veya elde edilebilir durumdaki hak, sahibinin eylem ve iradesi ile ileri sürülmüş olan, üçüncü kişilerden bir şey isteyebilmek ve onları bir şey yapmaya zorunlu kılmak hakkını ifade eder. Bu noktada eski kanun döneminde dava sonuçlanıncaya kadar yürütmesi kendiliğinden durmuş ve hakkında mahkemece verilecek redde dair karar kesinleşinceye kadar davalı idarece işlem yapılamayacak olan para cezaları hakkında, dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunmayan değişiklik hükmünün uygulanması açık şekilde kazanılmış hakkın ihlali anlamına gelecektir ki bunun hukuken savunulabilir olmadığı açıktır. Dolayısıyla bu değişiklik hükmünnün, 4971 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 01.08.2003’den sonra tebliğ olunan para cezalı nihai kararlar için uygulanaabilir olması gerekmektedir ve aksi uygulamaların ise yargı makamlarına bu gerekçeler ile taşınması hakların muhtemel olmasının engellenmesi için yegane yol olarak belirmektedir.

    Öte yandan, anılan değişiklik uyarınca gerçekleştirilecek yeni uygulama ile para cezası muhattabı olan kişilerin mamelek haklarının muhtel olması da gündeme gelebilecektir. Zira akçalı bir konu olan para cezalerı idare açısından bir gelir kalemi oluşturmakla birlikte, ceza muhatabı kişi açısından mamelekte menfi değer yaratan bir müessese olarak belirmektedir.

    Eski uygulama döneminde; idari bir karaar ile kişi aleyhine salınan para cezası, bağımsız yargı organlarınca kesin karara bağlanarak tasdik olunmadığı müddetçe, kişi mameleki üzerinde negatif etki doğurucu mahiyet arz etmemekte iken, yeni uygulama uyarınca para cezası salınması üzerine bir aylık süre içerisinde ödeme gerçekleştirilecek, dava yoluna başvurularak lehe karar edilse dahi sadece ödenmiş olan para cezasının aynen iade alınması mümkün olabilecektir. Bu noktada, para cezasının bir aylık sürede ödenmesi ve daha sonra leyhe mahkeme kararı ile terkin edilmesi ihtiali göz önünde bulundurularak, bu tip durumlara özgü olarak yargılama müddetince mahrum kalınan para cezası tutarı üzerinden para cezasına muhattab olan kişi leyhine bir faiz yürütülmesine ve davanın davalı idare aleyhine neticelenmesi halinde evvelce tahsil etmiş olduğu para cezasını faizi ile birlikte davacıya iade edilmesine dair açık bir hükmün ihdas edilerek, işbu kanuna eklenmesinin, sosyal adaletin temini anlamında faydalı olacağı kanatindeyiz.

    Yukarıda yer verilen değişiklik öncesi düzenleme ile mevcut düzenlemenin karşılaştırmalıı olarak incelenmesini kolaylaştırmak adına süreçlerin şematize edildiği tablolar aşağıdaki şekildedir.

     

     

     

     

     

     

     

    ESKİ DÃœZENLEME:

     

     

     

     



    HAYIR EVET

     

     



     


    YENİ DÃœZENLEME:

     


     

     

     

     

     

     


    HAYIR EVET

     

     

     



    HAYIR EVET

     

     

     

     



    Â