• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 8 / Yıl : 2002

  • Sherman Kanunu’nun Birinci Maddesi Üzerine

  • Sherman Kanunu’nun Birinci Maddesi Ãœzerine

    Av.Sibel BERKARDA
    Turkcell İliteşim Hizmetleri A.Ş.
    Hukuk Müşaviri

    Amerikan Rekabet hukukunda Sherman Kanununun birinci maddesi, birden fazla teşebbüs arasında yapılmış olan ve eyaletlerin arasındaki ya da Amerika Birleşik Devletleri ile yabancı devletler arasındaki ticareti kısıtlayıcı her türlü anlaşma, birleşme (ya da birlikte hareket etme) veya gizli işbirliğini yasaklanmıştır. Maddenin kapsamına birden fazla teşebbüs arasında yapılan uygulamalar girmektedir. Bir teşebbüs tarafından tek taraflı olarak gerçekleştirilen bir uygulama, rekabet üzerindeki etkisine bakılmaksızın bu madde kapsamı dışındadır . Teşebbüsler arasında kanunun kapsamında değerlendirilecek olan uygulamanın taraflar arasındaki bir anlaşmadan kaynaklanıyor olması gereklidir. Anlaşmanın madde kapsamında değerlendirilmesi için herhangi bir şekil şartı yoktur. Önemli olan tarafların rekabete aykırı bir amacı gerçekleştirmek için bir fikir birliğine varmış olmalarıdır. Ayrıca, anlaşma taraflarının anlaşmaya girme motivasyonlarının da aynı olması gerekli değildir. Taraflar arasında varlığı iddia edilen anlaşma ya da, gizli işbirliğinin ispatı için ise olayın özellikleri ve taraflar incelenmelidir.

    Tarafların aralarındaki yukarıda sözü edilen koşullara uygun olarak yapılmış olan anlaşmaların rekabeti kısıtlayıp kısıtlamadığı konusunda mahkemelerin yaptığı iki analiz vardır. Bunlardan ilki olan per se aykırılık durumunda taraflar arasında söz konusu olan anlaşmanın rekabet hukuku üzerindeki menfi etkileri o derece büyüktür ki, tarafların bu kısıtlayıcı etkileri olan anlaşmayı haklı gösterme imkanları bulunmamaktadır. Per se aykırılık yaratan bu tür davranışların değişmez bir sonucu da anlaşmanın ticaret ve piyasadaki rekabet üzerindeki olumsuz etkileri sebebiyle tüketicilere yansıyacak olan fiyatın artması ve arzın azalmasıdır. Per se aykırılıklara yatay fiyat belirleme, rakipler arasında pazar paylaşımı örnek olarak verilebilir. Bu açık hukuka aykırılıkların piyasadaki rekabet üzerinde taraflarca gösterilebilecek olumlu hiçbir etkileri olması mümkün değildir. Per se dışında bir de rule of reason analizi ile incelenen durumlar vardır. Bir per se kusur oluşturmayan her davranış rule of reason analizi ile incelenecektir. Bu analiz ile birlikte, hukuka aykırılık iddiasına konu olan davranışın makul sayılıp sayılamayacağı incelemeyi yapan mahkeme tarafından değerlendirilecektir. İlk bakışta hukuka aykırı olarak değerlendirilen bir davranış neticesinde rekabet olumlu bir şekilde etkileniyorsa, bu durum sözkonusu davranışın rekabet kurallarına aykırılığını ortadan kaldırabilir.

    Bütün bu yukarıda sayılan kriterlerin bulunmasına rağmen yine de bir davranışın analizi sırasında per se ya da rule of reason incelemelerinden hangisinin uygulanıp uygulanmayacağı kesin olmayabilmektedir. Bu yüzden mahkemeler vaka vaka bir inceleme yapmakta ve önlerindeki davanın ayırt edici özelliklerine göre bir değerlendirme yoluna gitmektedirler. Bu değerlendirme yapılırken davranışa konu olan piyasanın durumu ve yapısı gibi unsurlar göz önüne alınmakta ve davranışın uygulanması ile ortaya çıkabilecek olan sonuçlar ışığında ileriye yönelik bir değerlendirme de söz konusu olabilmektedir.

    Per se hukuka aykırılık aksine rule of reason analizinin yapılacağı zaman davacı taraf ispat yükü altındadır ve söz konusu davranışın rekabete olumsuz etkilerini kanıtlamak ile mükelleftir. Davacı tarafından rekabet üzerinde ortaya çıkacak olumsuz etkiler kanıtlanabilirse ispat yükü artık davalıya geçmiş olur ve bu durumda davalı uygulamanın rekabete olan olumlu etkilerini ispat ile yükümlü olacaktır. Mahkemeler tarafından kabul edilebilecek olan rekabeti olumlu etkileyici gerekçelere, dikey kısıtlamalarda markalar arası rekabetin artması sebebi ile dağıtımda elde edilecek verim, tüketicilere sağlanacak olan mal ya da hizmetin geliştirilmesi, arzın artması örnek olarak verilebilir. Bunun dışında per se hukuka aykırılık durumlarında artık tarafların davranışlarını mazur gösterici gerekçelere bakılmaz ve tarafların özellikleri (örneğin piyasa payları gibi) göz önünde bulundurmadan hukuka aykırılık tespit edilmiş olur. Rule of reason analizinin yapılacağı durumlarda ise, ilgili pazar ve bu ilgili pazar içindeki pazar payı ve buna bağlı olarak taraflarca gerçekleştirilen uygulamanın söz konusu ilgili pazar içinde yaratacağı etkiler incelenmelidir. Pazar payı incelemesi yapılırken pazara ait özellikler (örneğin pazara girişin zorluğu gibi) dikkate alınacaktır.


    Yatay Fiyat Belirleme ve Per Se Hukuka Aykırılık

    Sherman Kanununun birinci maddesi ticareti kısıtlayıcı her türlü anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararını yasaklamaktadır. Tarafların arasında madde kapsamında değerlendirilecek olan anlaşmalardan fiyat belireme amaçlı olanlar per se kanuna aykırı olarak değerlendirilmişlerdir. Maddenin bu şekilde düzenlenmiş olması, incelemeyi yapacak olan mahkemelere çok geniş takdir yetkisi vermektedir. Mahkemeler, ilk verdikleri kararlarda uygulamalar sonucu rekabet üzerinde ortaya çıkan kısıtlamanın niteliğini hiç dikkate almamışlardır. Örneğin United States k. Trans-Missouri Freight Association kararında davalılar Mississippi’nin batısında hizmet veren rakip demiryolu şirketleridir. Şirketler tarafından aralarında fiyat farklılıkları yüzünden ortaya çıkan uyuşmazlıkların ortadan kaldırılması amacı ile ortak bir fiyat uygulamasına gitme kararı alınmıştı. Davalıların savunması, belirledikleri fiyatın makul olduğu ve bu yüzden herhangi bir hukuka aykırılık yaratılmadığı yönündeydi. Mahkeme bu yaklaşımı reddederek ticareti kısıtlayıcı niteliği olan her uygulamanın Sherman Kanunun birinci maddesi kapsamında değerlendirileceğini belirtmiştir.

    Atlantik kıyısı ile Chicago arasında taşıma hizmeti veren otuzdan fazla demiryolu şirketi tarafından kurulmuş olan Joint Traffic Association’ın üyelerinin belirlenmiş olan fiyatların dışında hizmet vermelerini engellemesi, Yüksek Mahkemenin bir yıl karara bağladığı United States k. Joint Traffic Association davasına konu olmuştur. Yüksek Mahkeme bu kararında yine aynı sonuca ulaşmış, fakat diğer kararlarından farklı olarak, ticareti kısıtlama içeren bazı uygulamaların hukuka uygun olarak değerlendirilebileceğini belirtmiştir. Mahkeme tarafından burada belirlenen kriter, kısıtlayıcı uygulama sonucu direkt olarak ortaya çıkmayan sonuçların hukuka uygun olarak değerlendirilebileceği yönündeydi.

    United States k. Addyston Pipe & Steel Co ., Yüksek Mahkemenin per se hukuka aykırılık hakkında verdiği çarpıcı kararlardan biridir. Kararın konusu birbirine rakip olan altı demir boru üreticisi tarafından yapılan bölgesel tahsis ve fiyat belirleme anlaşmasıdır. Rakipler tarafından belirlenen fiyatlar piyasaya yeni giriş taleplerinin fazla olmaması için yeterince düşÃ¼k tutulmuştu. Addyston Pipe’nın esas savunması, kendileri tarafından belirlenen fiyatlar makul olduğu için uygulamanın per se değil bir rule of reason analizine tabi tutulması gerektiği ve yapılan uygulamanın amacının rakipler arasındaki piyasaya zarar verebilecek rekabetin ortadan kaldırılması olduğuydu. Yüksek Mahkeme her iki savunmayı da reddederken, burada belirlenmekte olan fiyatın makul olup olmamasının önemli olmadığını, rakipler arasında yapılan anlaşmanın esas amacının ne olduğuna bakılması gerektiğini belirtmiştir.

    Tek bir holding tarafından yönetilmekte olan otuzyedi petrol şirketinin rekabete aykırı davranışlarının ele alındığı Standart Oil Com. Of New Jersey vakasında Yüksek Mahkeme tarafından öncelikle mahkemelerin Sherman Kanununun birinci maddesini yorumlarken kullanacakları takdir yetkisi tartışılmıştır. Bunun sonucunda Yüksek Mahkeme, mahkemelerin rule of reason kriterine göre davranışı incelerlerken piyasa içinde yaratabileceği rekabetçi etkileri tartarak davranışın makul olup olmadığına karar vermeleri gerektiğini belirtmiştir. Yine Yüksek Mahkemenin yorumuna göre, Sherman Kanununun birinci maddesinde bahsi geçen türden uyumlu eylemlerden dolayı sorumluluk doğabilmesi için ortaya çıkacak olan kısıtlamanın açıkça rekabete aykırı olması esastır ve sadece makul olmayan kısıtlamalar rekabete aykırılık teşkil edecektir. Yine aynı kararda per se hukuka aykırılık da tanımlanmış ve mahkeme bazı durumlarda hukuka aykırılığın son derece belirgin ve rekabete aykırı özelliğinin aşikar ve yüksek olması sebebi ile rule of reason analizinde yaptığı detaylı incelemeyi yapması gerekemediğini tespit etmiştir. Aynı zamanda bunun bir sonucu olarak tabii ki per se hukuka aykırılık konusu olan davranışın gelecekte piyasa ya da rekabet üzerinde sebebiyet verebileceği etkileri de tartışmaya gerek yoktur. Makul olma kriterinden anlaşılması gereken yapılacak inceleme sonunda kısıtlamaların rekabete aykırı olabilecek etkileri ile tarafın davranışı mazur gösterici rekabetçi etkilerinin kıyaslanmasıdır ve bu şekilde yapılacak olan inceleme rule of reason analizi olacaktır. Rule of reason incelemesi yapılırken rekabete aykırı olduğu iddia edilen davranışın ilgili pazarda rekabete aykırı etkilerinin olup olmadığı ve bu davranışı haklı ve mazur gösterecek rekabetçi gerekçeler olup olmadığı incelemesi yapılacaktır. Rule of reason analizi yapılırken, incelemeye konu olan davranışın taraflarının ayırt edici özellikleri ve ilgili pazar büyük önem taşır. Ayrıca, kısıtlamaların uygulanmaya konmasından önce ve sonra piyasadaki durum, kısıtlamanın türü, ortaya çıkmış ve çıkabilecek etkileri de değerlendirilmelidir. Sonuç olarak, Standard Oil kararının en önemli sonucu, mahkemelerin taraflar arasında yapılmış olan anlaşmaların birçok etkilerinin olabileceği ve bunların da değerlendirmeye tabi tutulabileceği yönündeydi.

    Yüksek Mahkemenin sonraki fiyat belirleme kararı olan Chicago Board of Trade k. United States kararı bu bakımdan son derece önemlidir. Tahıl satışlarının yapıldığı en önemli yer olan Board of Trade, bin altı yüzden fazla üyeye sahiptir. Burada yapılan satışlarda bir değişikliğe gidilmiş ve çağırma kuralı olarak adlandırılan bir uygulama başlatılmıştı. Buna göre üyeler satışların kapanmasından sonra yapacakları alımlarda kapanış saatindeki fiyat üzerinden ödeme yapmak zorundaydılar. Yüksek Mahkeme, burada aşikar bir fiyat belirleme olmasına rağmen uygulamayı per se kanuna aykırı kabul etmemiştir. Kararda anılan şekilde gerçekleştirilecek bir fiyat belirlemenin rekabete aykırı olduğunun diğer etkenlere ve fiyat belirlemenin sonuçlarına bakılmaksızın (Chicago’ya gelen tahıl miktarının bu uygulamadan etkilenip etkilenmemesi, fiyatların yükselmesi, diğer alıcılar ile üyeler arasında bir ayırımcılığa yol açıp açmaması gibi) hükmedilmemesi gerektiği belirtilmiş ve böyle bir durumda uygulanması gereken esas kriterin bütün ilgili faktörleri de kapsaması gerektiğini söylenmiştir:
    “(B)ir anlaşmanın ya da düzenleyici etkisi olan bir kuralın hukuka uygunluğunu basit bir test ile değerlendirmek mümkün değildir. Ticaret ile alakalı olarak yapılan her anlaşma sınırlayıcı bir etkiye sahiptir ve bu sınırlayıcılık ve bağlayıcılık anlaşmaların niteliğindendir. Hukuka uygunluğu saptayacak olan doğru test, kısıtlamanın düzenleyici ve belki de rekabete faydalı sonuçlar doğurucu nitelikte mi, yoksa rekabeti sınırlandırmaya ya da yok etmeye mi yönelik olduğunun araştırılmasıdır. Bunu saptayabilmek için, mahkemeler uygulanacak kısıtlamaların konulduğu iş sahasının özelliklerini, kısıtlamaların konmasından önce ve sonraki durumlarını, kısıtlamaların tabiatını ve ortaya çıkmış ya da çıkma ihtimali olan etkilerini incelemelidirler. Sınırlamanın geçmişi, o sınırlamanın tercih edilmiş olmasının sebepleri, sınırlamanın amacı ya da elde edilmesi istenen sonuçların hepsi yapılacak inceleme ile doğrudan ilgilidir. Bu incelemelerin yapılmasının sebebi, tarafların iyi niyetinin yapılmış olan ve sınırlamaya sebebiyet veren düzenlemenin hukuka aykırılıktan kurtulması değil, fakat amaç hakkında bilgiye sahip olunmasının mahkemeye olayları yorumlamakta ve sonuçları tahmin etmekte yardım edebilmesi ihtimalidir.â€

    Sonuç olarak söz konusu uygulama ile yapılan satış, satış günü içinde çok kısa bir zaman diliminde ve az miktarda tahıl için gerçekleşmekteydi ve bu şartların dışında alım yapabilme imkanı herkes için bulunmaktaydı. Ayrıca anılan uyulama sayesinde, belirlenmiş satış saatlerinin dışında alıcılarının tahıl alabilme imkanları doğmuş, yapılan satış sayısı artmış ve alıcıların piyasa fiyatlarından haberdar olması, dilediklerinde küçük çaplı alım yapabilmeleri gibi ticarete olumlu etkileri de ortaya çıkmıştı.

    Yukarıda bahsi geçen kararlarda davalılar tarafından savunma olarak ileri sürülen belirlenen fiyatın makullüğünün tartışılması, United States k. Trenton Potteries Co. kararında olmuştur. Banyolarda kullanılan (lavabo, küvet vs. imalatı) pazarının % 82sine sahip olan bir ticari birliğin üyelerine karşı açılan bu davada, birlik üyelerinin fiyat belirledikleri ve satışlarını sınırladıkları iddia edilmekteydi. Kararda, Sherman Kanununun amacının makul olmayan sınırlamaları engellemek olduğu tekrarlanırken, belirlenmiş olan fiyatların makul olarak değerlendirilmesinin yapılan anlaşma ya da fiyat belirlemeyi haklı gösteremeyeceği ve kastedilen anlamı ile makul olmanın belirli, kesin ve değişmez bir tanımı olmadığı söylenmiştir.

    “Fiyat belirleme sonucunu doğuran ve uygulanabilir durumda olan her anlaşmanın amacı ve sonucu, rekabetin ortadan kaldırılmasıdır. Fiyatı belirleme gücü, makul olarak uygulansın ya da uygulanmasın pazarı kontrol etme ve makul olmayan fiyat belirleme sonucunu doğuracaktır. Bugün için belirlenmiş ve makul olduğu düşÃ¼nülen fiyat, ekonomide ve işin koşullarında meydana gelebilecek değişiklikler sebebi ile yarın makul olmayan bir hale gelebilir. Belirlenen ve belirlendiği zaman makul olan fiyat, rekabetin ortadan kaldırılmış olması sebebiyle değişmemiş olabilir. İşte bu sonucu yaratma potansiyel gücüne sahip olan anlaşmalar, belirledikleri fiyatın makul olup olmadığına bakılmaksızın hukuka aykırı sınırlamalar olarak değerlendirilebilecekler ve değişen ekonomik koşullar dikkate alınarak makul olup olmadıklarının tespitini yapmaya gerek kalmayacaktır.â€

    Yüksek Mahkeme tarafından Trenton Potteries’den sonra verilmiş olan Appalachian Coals, Inc. k. United States kararında Yüksek Mahkeme yüzotuzyedi kömür üreticisi adına tüm üretimin satışını olabilecek en yüksek fiyattan yapmak için kurulmuş bir satış acentesi tarafından yapılmış satışları hukuka uygun bulmuş ve Trenton Potteries kararından farklı olarak her olayda detaylı ve objektif bir değerlendirilme yapılmasının gerektiğini ve dava konusu uygulamanın amacının ve koşullarının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Yüksek Mahkemeye göre, karar verilirken ekonomik gerçeklerin göz ardı edilmemesi gerekliydi ve hukuka uygun sonuçlar yaratma amacı ile gerçekleştirilmiş bir uygulama rekabete aykırı olarak değerlendirilemezdi. Yüksek Mahkeme, bu sonuca ulaşırken kömür endüstrisinin içinde bulunduğu ekonomik koşulları, bu yolun tercih edilmesinin sebeplerini ve uygulamanın bu şekilde devam etmesinin fiyatlara ve alıcılara olabilecek etkilerini araştırmıştır. Tarafların yaptıkları anlaşmanın sonucu olarak hileli satışların azalacağı ve arzın azaltılmasının yerine daha düzenli bir pazar oluşturma amacının hakim olduğu kabul edilmiştir. Appalachian Coals ve Chicago Board of Trade mahkemelerin hukuka aykırılık analizi yaparken kullanacakları takdir hakları ile ilgili olduğu kadar aynı zamanda verimlilik kavramının rekabet hukuku analizine belirgin bir savunma olarak girmesi ve rule of reason analizinde dikkate alınması bakımından da önem taşır.

    Yüksek Mahkemenin Trenton Potteriesden ayrılan bu kararından sonraki kararı olan Socony –Vacuum’da yeniden katı bir per se görüşÃ¼ hakim olmuştur. Petrol endüstrisinin son derece sıkıntıda olduğu bir dönemde azalan talep yüzünden ellerinde kalan benzin sebebiyle rafineriler kapanmakta, satışı yapılan benzin ise ancak çok ucuz fiyatlardan alıcı bulabilmekteydi. Bunun karşılığı olarak bir grup şirket tarafından fazla benzinin bağımsız üreticilerden alınmasına ve daha yüksek fiyattan satılmasına karar verilmişti. Davalılar tarafından, Appalchian Coals’da yapılan savunma bir anlamda tekrarlanmış ve fiyat belirlemenin pazarı stabilize etmek amacı ile yapıldığı iddiası reddedilmişti. Mahkemeye göre, hiçbir hukuki “özrü†olamayacak bu uygulama, pazarı etkileme imkanı bulunmamasına rağmen Sherman Kanunun esas amacı olan ekonomiye herhangi bir etkinin önlenmesine aykırılık teşkil etmekteydi. Yüksek Mahkeme, kararında ayrıca fiyat belirlemenin sonuçlarının ne olduğunun değerlendirmesinin kendilerine bırakılmadığını, yapay bir şekilde fiyatlara etkisi olabilecek pazarı manipüle edici her türlü uygulamanın serbest rekabet ortamını bozacağını bildirmiştir.

    Yüksek Mahkemenin fiyat belirlemeye karşı oluşan bu görüşÃ¼ daha sonraki kararlarında da devam etmiştir. 1980 tarihli Catalano k., Inc. k. Target Sales, Inc. kararında Yüksek Mahkeme, rakip toptancıların mal verdikleri satıcılara uyguladıkları satış koşullarında yaptıkları değişikliklerini per se hukuka aykırı olarak değerlendirmiştir. Toptancılar, aralarında yaptıkları gizli anlaşmadan önce perakende satıcılara birbirlerinden farklı ödeme koşullarına izin verirlerken, yaptıkları anlaşmadan sonra, ödemelerin malın tesliminden önce ya da hemen sonra yapılmasına karar vermişler ve çok düşÃ¼k ya da faizsiz olarak uyguladıkları kısa dönemli kredileri kaldırmışlardı. Yüksek Mahkemeye göre, satıcılara ödeme koşullarında sağlanan faizsiz kısa dönemli krediler, fiyata doğrudan yansıdıkları için bir nevi indirim sayılabilirlerdi ve bu nedenle fiyatın ayrılmaz bir parçasıydılar. Fiyat üzerinde doğrudan oluşan bu etki saptandıktan sonra, Yüksek Mahkeme artık sadece tarafların arasında varsayılan anlaşmanın ve uygulamanın varlığı konusunda karar verecektir. Yüksek Mahkeme, önceki kararlarındaki gibi, bu kararında da fiyatların makul olmasını bir savunma olarak kabul etmemiştir.

    1982 tarihli Arizona k. Maricopa kararında Yüksek Mahkeme tıp doktorları arasında sigorta şirketlerinin bazı sigorta planlarına uygulanması için belirlenmiş olan en yüksek fiyatı per se hukuka aykırı olarak değerlendirmiştir. Doktorların en yüksek fiyatın üstünde muayene ücreti alınmaması halinde ilgili sigorta şirketleri de söz konusu ücretin tamamını ödemeyi taahhüt etmişlerdi. Sigorta şirketlerinin ve doktorların hastaların çıkarlarına hizmet ettikleri ve bu şekilde verimliliğin arttığı şeklinde yapılan savunmaları kabul etmemiştir. Anılan kararın Yüksek Mahkemenin fiyat belirleme konusunda per se hukuka aykırılık görüşÃ¼nü devam ettirmesinin dışında başka bir önemli yönü de tavan ve taban (en yüksek ve en düşÃ¼k fiyat belirleme) fiyat belirlemelerinin de olabileceği iddia edilen rekabet üzerindeki olumlu etkilerine bakılmaksızın per se hukuka aykırı olarak kabul edilmesi ve yatay kısıtlamaların da, dikey kısıtlamalarda olduğu gibi tavan fiyat belirlemenin de taban fiyat belirlemek ile aynı derecede rekabete aykırı olduğuydu.

    1990 tarihli Palmer k. BRG of Georgia, Inc. kararı, fiyat belirlemenin dışında yatay Pazar paylaşımının da per se hukuka aykırı olduğunu karara bağlamıştır. 1980 yılından önce Georgia eyaletinde bulunan iki ayrı baro sınavlarına hazırlık kursları olan BRG ve HBJ, 1980 yılında aralarında yaptıkları bir anlaşmanın neticesinde HBJ’nin kurs dokümanlarının BRG tarafından Georgia’da kullanılabilmesine izin verilmiştir. Bunun karşılığında, BRG Georgia dışında HBJ ile rekabete girmeme taahhüdünde bulunmuştur. Pazar paylaşımı sebebiyle öncelikle per se hukuka aykırı bulunan taraflar arasındaki anlaşmanın, fiyat belirlemeye ilişkin olan bölümü konusunda Yüksek Mahkeme anlaşmanın yapılmasının ve tarafların birbirlerine rakip olmamayı taahhüt etmelerinden hemen sonra fiyatlarını arttırdıklarını tespit ederek, söz konusu anlaşmanın baro kurslarının fiyatlarının arttırılması amacı ile yapıldığını belirtmiştir. Taraflar arasında yapılan Pazar paylaşımı anlaşmasında fiyat belirlemeye ilişkin bir irade yer almasa bile, sonucun bu şekilde ortaya çıkması per se hukuka aykırılık için yeterlidir.

    Yukarıda son olarak anılan üç kararda Yüksek Mahkeme, Socony-Vacuum Oil kararında yer alan fiyat belirlemelerin per se hukuka aykırı olduğu konusundaki görüşÃ¼ devam ettirirken, bir taraftan da verilen bazı diğer kararlar ile per se ya da rule of reason incelemelerinden hangisinin yapılacağına karar verilirken davaya konu olan anlaşma ya da uyumlu eylemin sonuçlarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu sebeple dava konusu olan eylemin sonuçlarının rekabetçi olmayan yani rekabeti olumsuz etkileyip etkilemeyeceği saptanacaktır. Eğer rekabetin muhakkak ya da büyük bir ihtimalle olumsuz etkileneceği ortaya çıkarsa, mahkemeler tarafından yapılması gereken per se analizdir. Aksi takdirde uygulamanın makul olup olmadığı ve rekabet üzerinde ortaya çıkabilecek olan diğer etkileri ve olası hukuka uygunluğu da incelenecektir. Bu şekilde bir incelemeye gidildiğinde zaman zaman Mahkeme tarafından fiyatı etkileyen her uyumlu eylemin ve uygulamanın fiyat belirleme olarak nitelendirilemeyeceği görülmüştür.

    Yüksek Mahkeme tarafından uygulanan bu görüşÃ¼ göstermek bakımından incelenmesi gereken National Society of Professional Engineeres k. United States kararı önemlidir. Bir meslek birliği olan National Society of Professional Engineers’ın üyelerinin ihaleye girmeleri kamu güvenliği gerekçesi ile yasaklanmıştı. Müşterilerden yapılması istenen iş karşılığında istenecek olan ücret hakkında hiçbir bilgi verilmezken, mühendislerin sadece mesleki birikimleri ve sahip oldukları mesleki şÃ¶hret ile seçilmeleri amaçlanmaktaydı. Ancak bu uygulama müşterilerin verilen fiyatlar arasında mukayese yapma imkanı ortadan kalkmıştır. İhale usulü ile iş alan mühendislerin harcamaları düşÃ¼k tutmak için yapacakları işin ve kullanacakları malzemenin kalitesini düşÃ¼recekleri gerekçesi ile konan bu kural sonucu olarak, davalılar tarafından kuralın konuş sebebinin güvenlik olması sebebi ile rule of reason analizi yapılması gerektiği savunması yapılmıştır. Yüksek Mahkeme tarafından bu savunma reddedilmiş, ancak fiyat üzerinde kuralın ortaya çıkardığı direkt etkiye rağmen yine de per se hukuka aykırılık olarak nitelendirilmemiştir. Yüksek Mahkeme davaya konu uygulamanın rekabet üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini inceleyen bir rule of reason analizi yapmıştır. Bu analizin sonucu olarak Mahkeme tarafından konulan kuralın konuluş sebebini açıklayıcı, geçerli bir mesleki gerekçe olup olmadığı incelenmiştir. Mahkeme tarafından bu uygulamanın rekabeti sınırladığına karar verildikten sonra kural Mahkeme tarafından artık bir geçerli gerekçe olarak kabul edilmemiştir. Uygulamanın sonucu olarak arz azalacak ve fiyatlar da artacaktır. Bu karardan kısa bir süre sonra verilen Broadcast Music, Inc. k. Columbia Broadcasting System kararı da aynı şekilde yapılan bir rule of reason incelemesidir. Kararda dava konusu olan ve kısıtlama yarattığı iddia edilen bir uygulamanın rekabet üzerindeki etkilerinin ve uygulamanın gerekçelerinin hiç incelenmeden per se hukuka aykırı kabul edilmesinin tehlikelerinden bahsedilmiştir. Telif hakkı sahiplerine ödenecek telif bedellerini, eserleri kullanmak isteyenlere toplu olarak sunan bir şemsiye lisans, ödenecek olan bedelin aşırı yükselmesi sebebiyle kullanıcılardan biri tarafından dava konusu edilmiştir. Yüksek Mahkeme davada karşısına gelen açık bir fiyat belirleme olmasına rağmen, Sherman Kanunun ekonomik gerçekler ve ihtiyaçlar söz konusu olduğunda esnek olarak uygulanabileceğini belirtmiş ve per se yerine bir rule of reason değerlendirmesine gitmiştir. Telif hakkı sahiplerinin korunması için tek tek ve çok yüksek sayılarda yapılması gerekecek olan anlaşmaların toplu halde yapılmasının sağladığı ekonomik verim, fiyat belirlemelerin bazı durumlarda duyulan bir ihtiyacı karşılama amacı ile yapılabileceğini göstermiştir. Ekonomik verim kavramının savunma olarak kabul edilebilmesi için, rekabeti sınırladığı iddia edilen uygulamanın elde edilmesi istenen verimi elde etmek için gerekli bir yol olması şarttır. Ayrıca elde edilecek olan verimin, uygulamanın yaratacağı sınırlamadan daha fazla olması gereklidir. Bu kararı ile Yüksek Mahkeme artık verimliliğin rekabet analizinde kesin olarak dikkate alınacağını belirlemiştir.

    Yüksek Mahkemenin aşikar bir fiyat belirleme ve arzı azaltıcı etki yaratmasına rağmen rule of reason analizi ile incelediği bir başka dava da N.C.A.A. k. Board of Regents of The University of Oklahoma’dır . Televizyondan yayınlanan üniversite futbol maçlarının maçlara gelen seyirci sayısını azalttığı düşÃ¼ncesi ile NCAA (National Collegiate Athletic Association) yayınlanacak olan maçların sayısını sınırlamaya başlamıştır. Ayrıca Birlik, üyelerinden hiçbirine de televizyona yayın hakkını verememekteydi. Ãœyelerden bir tanesinin bir televizyon kanalı ile yapmak istediği anlaşma üzerine NCAA bu üye hakkında ceza uygulaması başlatmak istemiştir. Sonuçta, NCAA’in Sherman Kanununun birinci maddesi anlamında rekabeti makul olmayan bir şekilde sınırladığı Yüksek Mahkeme tarafından karara bağlanmıştır. Kararda Yüksek Mahkeme NCAA’in pazar gücüne sahip olduğunun tartışmasız olduğunu belirttikten sonra yapılan uygulamanın hukuka aykırı fiyat belirleme olduğunu ve ortaya çıkabileceği iddia edilen hiçbir rekabetçi faydanın fiyat ve arz üzerinde ortaya çıkan sınırlamayı haklı gösteremeyeceğini belirtmiştir. Bu sonuca ulaşırken mahkeme özellikle televizyon yayın hakkının üniversite futbol takımlarının varlıklarının sürdürebilmeleri için gerekli olup olmadığını incelemiştir. BMI kararında varılan sonucun aksine, NCAA davasında böyle bir gereklilik söz konusu değildir.

    Sonuç olarak, Yüksek Mahkemenin fiyat belirleme ile ilgili olarak verdiği kararlara bakıldığında, fiyat belirleme ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan arz azaltılmasına sebep olacak taraflar arasında yapılan uygulamalar, kanıtlanabilecek ve rekabeti daha az kısıtlayacak başka bir şekilde elde edilmesine imkan olmayan bir ekonomik verimlilik olmadığı sürece per se hukuka aykırı olarak kabul edilmektedirler.

    Yapılacak bu incelemeler sonucunda tabii olarak rule of reason ya da per se değerlendirmesi yapılacak olup olmaması inceleme sonunda verilecek kararı çok büyük ölçüde etkileyecektir.

    Dikey Kısıtlamalar

    Dikey kısıtlamalar birbiri ile rakip olan firmalar arasında yapılmış olan uyumlu eylemlerin aksine üretim ve dağıtım zincirinde birbirinden farklı (üretici-distribütör gibi) yerlerde bulunan firmalar arasındaki uygulamaları konu alır. Dikey kısıtlamalar yoluyla üretici ya da satıcı tarafından yapılabilecek sınırlamalar çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Ãœretici malın tekrar satışı sırasında satılacağı yerler ile ilgili kısıtlamalar koyabilir; kendi malları ile birlikte rakip firmaların mallarının satılmasını engellemeye çalışabilir; satacağı mal ile birlikte başka bir malın alınması şartını koyabilir ya da satış yaptığı firmalara sattığı malın yerine satışına ilişkin fiyata yönelik kısıtlamalar koyabilir.

    Amerikan hukukunda dikey kısıtlamalar da Sherman Kanununun birinci maddesi kapsamında değerlendirilir. Bu yüzden aynı yatay kısıtlamalarda olduğu gibi rekabeti dikey olarak sınırladığı iddia edilen fiyata ilişkin olsun ya da olmasın bütün uygulamaların iki taraflı bir anlaşmadan kaynaklandığının ispatlanması gereklidir. Yatay kısıtlamalarda olduğu gibi, dikey kısıtlamalarda da anlaşmanın yazılı ya da sözlü olması, ya da herhangi bir şekil şartına bağlı olması gerekli değildir. Tarafların arasında birinci madde kapsamında bir anlaşma olup olmadığının belirlenmesi için mahkemelerce yapılacak incelemenin tarafların ve iddianın doğasına uygun olarak yapılması gerekir. Örneğin, davalılar arasında gerçekleşmiş olan geniş kontak rakipler arasında bir anlaşmanın bulunabileceğinin göstergesi olabilecekken, üretici ve distribütör arasında devam eden iş ilişkileri sebebiyle normal sayılacaktır.

    Bu konu ile ilgili olarak Yüksek Mahkemenin 1919 yılında verdiği ve üzerinde çok tartışılmış olan Colgate kararı ilginçtir. Colgate, satış yaparken ürünlerinin yeniden satış fiyatlarına satıcılar tarafından uyulmaması halinde satış yapmayı durduruyordu. Yüksek Mahkeme kararının temel noktası Colgate ile satış yapacağı perakendeciler arasında bir anlaşma olmaması, Colgate’in tek taraflı olarak bu şartları ileri sürmesiydi. Bu karardan anlaşılan, yeniden satış koşullarının tek taraflı olarak bildirilmesi halinde arada bir anlaşma gerçekleşmiş olmayacağından bir per se hukuka aykırılıktan bahsedilemeyeceğiydi. Hukuka aykırılık ancak yeniden satışı yapacak olan tarafın bu koşullara uyması halinde ortaya çıkabilecektir. Yukarıda açıklanan Colgate kararı, Yüksek Mahkeme tarafından monopol olmaya teşebbüs ya da monopol halini devam ettirme amacı ile satış yapmayı reddetme halinde dikkate alınmayacaktır. Colgate kararı mahkemeler tarafından dar yorumlanmış ve sadece satıcının taleplerini bildirdiği ve kabul etmeyen alıcılar ile iş yapmak istemediği durumlar ile sınırlı kalmıştır. Örneğin Parke, Davis kararında, Parke, Davis’in koşullarını kabul etmeyen perakendeciye satış yapmayacağını bildirmesi, Colgate kararın kapsamında değerlendirilmemiştir. Yüksek Mahkeme, Parke, Davis’in iş koşullarını açıklamaktan fazlasını yaptığını, koşullara uyulmamasının sonuçlarını bir tehdit olarak kullanıldığını ve bu şekilde perakendeci bağlılığı sağlanmaya çalıştığını belirtmiştir.

    Yüksek Mahkeme 1984 tarihli Monsanto kararında 7. Circuit Court of Appeals tarafından verilen kararı bozarken, perakendecilerden şikayetlerin gelmekte olmasının Colgate kararı anlamında üreticinin bağımsız hareket etmediğinin delili olamayacağını belirtmiştir. Tarafların fiyat belirledikleri iddiasına karşı uygulanması gereken standart, tarafların tek başlarına hareket etmediklerini gösterir yeterli delillerin olmasıdır. Bu deliller de tarafların bilinçli bir şekilde hukuka aykırı ortak bir amaç için karşılıklı taahhüt altına girdiğini göstermelidir. Olayda, davacı Spray-Rite fiyatlarda uyguladığı indirimler sebebiyle Monsanto’nun kendisi ile çalışmadığını iddia ederken, Monsanto sebebin Spray-Rite tarafından yeterli sayıda deneyimli satış elemanı istihdam edilmemesi ve bu sebeple satışların gerektiği kadar fazla gerçekleşmemesi olduğunu savunuyordu. Dava bu açıdan tarafların iddiaları ayrı ayrı değerlendirdiğinde, fiyat belirleme ya da fiyat dışında kalan sınırlamalar olarak kabul edebilirdi. Aşağıda incelenecek olan Sylvania kararında görüleceği üzere, Monsanto kararı verildiği sırada, dikey fiyat belirleme per se hukuka aykırı iken, fiyat dışında kalan sınırlamalar rule of reason analizi ile değerlendiriliyordu. Yüksek Mahkeme, davayı bir fiyat belirleme olarak kabul etmiş ve kararını da ona göre vermiştir.

    Dikey kısıtlamalar ile ilgili olarak incelenmesi gereken en önemli Yüksek Mahkeme kararlarından biri Sylvania’dır . Yüksek Mahkemenin bu kararı, fiyat belirlemenin dışındaki dikey kısıtlamaların rule of reason analizine tabi tutulmaları gerektiğini karara bağlamıştır. Ãœretici Sylvania çok düşÃ¼k paya sahip olduğu televizyon pazarında satışlarını arttırmak için franchise sahibi perakendecileri coğrafi olarak ayırmış ve satıcılara da sadece izin verilen coğrafi bölgelerdeki perakendecilerden mal alma izni verilmiştir. Uygulamanın başlatılmasından sonra üç yıl içinde Sylvania’nın pazar payında yüzde beşlik bir artış gerçekleşmiştir. Ancak franchise sahibi olan satıcılardan birinin Sylvania ile arasında olan franchise anlaşmasına aykırı olarak başka bir coğrafi bölgede satış yapmak istemesi üzerine Sylvania tarafından franchise anlaşması sonra erdirilmiş ve dava konusu olarak Yüksek Mahkeme önüne gelmiştir. Yüksek Mahkeme, öncelikle dikey kısıtlamaların bazı durumlarda per se hukuka aykırı olabileceğini belirttikten sonra, mahkemeler tarafından ekonomik etkileri kesin olarak belli olmayan durumlarda per se hukuka aykırılığın kabul edilmesini eleştirmiştir. Dikey kısıtlamalar söz konusu olduğunda mahkemeler satış fiyatının belirlenmiş olması hallerinin dışında rule of reason analizini kullanılacaktır. Fiyat belirlemenin dışında yapılacak olan dikey kısıtlamalar, markalar arası rekabeti üreticinin malın dağıtımı aşamasında elde edebileceği verim sebebiyle arttırabilmektedir.

    Sylvania, Amerikan rekabet hukukunda verilmiş olan en önemli kararlardan biri olmakla beraber, özellikle fiyata ilişkin ve fiyata ilişkin olmayan dikey kısıtlamalar konusundaki ayırıcı kriterleri yeterince belirgin olarak koymadığından eleştirilmiştir. Ancak kararın sonucu olarak mahkemeler tarafından per se kuralına yaklaşım çok daha dikkatli olmuştur. Mahkemelerin tercihi kesin olarak per se hukuka aykırı olduğu belirlenmiş olan bir davranış olmadığı sürece rule of reason analizi yapmaktır.


    Asgari Fiyat Belirleme

    Asgari fiyat belirleme üretici tarafından distribütöre satış yapılırken distribütörün yeniden satışı yaparken satacağı asgari fiyatı belirlemesidir. Distribütör elindeki malı bu belirlenmiş asgari fiyattan daha ucuza satamayacaktır. Amerikan Hukunda asgari fiyat belirleme per se hukuka aykırıdır. Bu konu ile ilgili olarak verilmiş olan ilk karar Dr. Miles Medical Co. k. John D. Park & Sons’dır . Bu kararda gizli bir formül ile üretilen fakat patentlenmemiş bir malın üreticisi, malı kendisinden aldıktan sonra düşÃ¼k fiyattan satan toptancıyı dava etmişti. Ãœretici malın toptancı tarafından daha sonradan satışının yapılacağı koşulları belirleme yetkisinin olduğunu iddia etmekteydi. Yüksek Mahkeme tarafından üreticinin iddiası böyle bir fiyat belirlemesinin tüketici çıkarlarına aykırı olduğunu ve amacının piyasadaki rekabeti bertaraf etmek olduğunu söylenerek reddedilmiştir. Yüksek Mahkemeye göre, dikeyde fiyat belirlemenin yatayda fiyat belirlemeden bir farkı yoktur. Amaç rekabetin kısıtlanması olduğu sürece yapılmakta olan uygulama tüketici çıkarlarına aykırı ve dolayısıyla geçersizidir. Buna göre toptancıya satış yapan bir üretici satış konusu malların yeniden satış koşullarına müdahale edemez. Mahkemenin görüşÃ¼ne göre burada sınırlanan perakendecilerin ürüne ilişkin mülkiyet çıkarı değildir, burada sınırlanan sadece istenildiği taktirde daha farklı olarak belirlenebilecek fiyatlardır. Dr. Miles kararı, Yüksek Mahkemenin yapılmak istenen uygulamanın ekonomik amacının ve tüketicilere sağlayabileceği avantajların dikkate alınmaması sebebiyle eleştirilmiştir. Bunun dışında karar verilirken verimlilik değerlendirilmesi de yapılmamıştır.

    Ãœretici ve onun dealerları arasında yapılan bu tür yeniden satış fiyatının belirlendiği anlaşmaları mazur gösterebilecek bir takım rekabekçi sonuçlar olabilecektir. Özellikle satıcıların belirli bir fiyat garantilerinin olması ve gelirlerinin belirlenmesi sebebiyle daha iyi hizmet verecekleri söylenmektedir. Ayrıca yapacakları promosyonlar ve verecekleri servisler de bu şekilde bir anlamda garanti altına alınabilecektir. Dikey kısıtlamalarda yer alan fiyat belirleme daha ziyade markalar arası rekabeti etkileyecektir. Markalar arası rekabet genellikle etkilenmemektedir.


    Azami Fiyat Belirleme

    Amerikan Rekabet Hukukunda yakın zamana kadar asgari fiyat belirlemede olduğu gibi azami fiyat belirleme de per se hukuka aykırı olarak değerlendiriliyordu. Bu konuda verilmiş olan Kiefer-Stewart Co. k. Seagram & Sons kararına konu olan uygulamada üretici firma olan Seagram & Sons’un davacıya ve diğer alıcılara kendi belirledikleri belirlenen azami fiyattan satış yapmayı kabul etmeleri şartı ile mal vermekteydi. Yüksek Mahkemeye göre, Seagram & Sons’ın toptan satıcılarına yeniden satış için şart koymaları ve belirledikleri azami fiyatın altında satış yapamayacak olmaları Sherman Kanunun birinci maddesine aykırıydı. Davalılar tarafından öne sürülen azami fiyat belirlemenin rekabeti olumlu yönde etkilediği savunmasını reddeden mahkeme, azami fiyat belirlemenin asgari fiyat belirlemede de olduğu gibi tacirlerin özgür iradeleri ile karar almalarını ve satış yapmalarını engelleyici özelliğe sahip olduğunu belirtmiştir. Kiefer-Stewart kararı yatay bir azami fiyat belirlemesi olmasına rağmen, Yüksek Mahkemenin 1968 tarihli bir dikeyde azami fiyat belirlemesi kararı olan Albrecht’e dayanak teşkil etmiştir.

    Albrecht davasında davacı bağımsız olarak çalışan bir gazete dağıtıcısıdır. Davalı olan toptan gazete satıcısından aldığı gazeteleri belli bir sınırlı coğrafi alanda dağıtan davacının toptan satıcı tarafından belirlenen ve gazetede ilan edilen azami fiyatı aşması halinde mal satımı durdurulabilecektir. Davacı tarafından saptanmış olan azami fiyatın aşılması üzerine, davalı tarafından gazetenin dağıtıldığı abonelere daha düşÃ¼k fiyata satışı kendilerinin yapacağı bildirilmiştir ve bunun sonucunda abonelerin bir kısmı davacı taraftan gazete almayı bırakarak davalıdan alıma başlamışlardır. Bu süre içerisinde davacıya mal satmakta devam eden davalı, davacıya fiyatı yüksek tutmaya devam etmesi halinde artık mal satmayacağını bildirmiştir. Yüksek Mahkeme, öncelikle davada tek taraflı bir davranışın söz konusu olmadığını ve uygulamanın Sherman Kanunun birinci maddesi kapsamında değerlendirileceği tespitini yaptıktan sonra, maksimum ve asgari fiyat belirlemenin birbirinden farklı sonuçlar ortaya çıkaracak olmasına rağmen, azami fiyatın belirlenmesinin rekabeti bozucu sonuçları olabileceğini belirtmiştir . Azami fiyatın belirlenmesi bayilerin müşterilerine vermek istedikleri servislerde kısıtlama yapmaları sonucunu doğurarak satıcılar tarafından bayiler arasında fiyat ayırımcılığına yol açabilecektir.

    Albrecht’i takip eden kararlarında Yüksek Mahkeme per se analizine konu olacak olan rekabet ihlallerini yatay kısıtlamalar için de daraltmaya başlamıştır ve daha önceden per se olan ihlallerin bir kısmı artık rule of reason analizine tabi olmuştur. Örneğin Northwest Wholesale Stationers kararında davacı toptan büro malzemeleri satan bir birliktir. Birliğe üye olan ve olmayan alıcılara uygulanan fiyatlar aynı olmasına rağmen birliğe üye olan alıcılara sene sonunda birliğin elde ettiği kar belirli yüzdelerde paylaştırılmaktadır. Sonuçta, malların alım fiyatı aynı olmasına karşılık kardan alınan yüzde sebebiyle birliğe üye olan alıcılar daha kazançlı çıkmaktadırlar. Davacı olan alıcı, herhangi bir açıklama yapılmadan birlikten uzaklaştırılmış ve bunun sonucu olarak da bir per se yasak olan boykot uygulandığını belirtmiştir. Yüksek Mahkeme bunu reddederek, bunun bir per se yasak şekli olmadığını belirtmiştir.

    Albrecht kararı verildiğinden itibaren çok eleştiri almış ve sonunda Yüksek Mahkeme 1997 yılında verdiği State Oil k. Khan davasında yirmi beş senedir değiştirmediği yukarıdaki görüşlerinden sapmıştır. Bu davada Khan, State Oil’den bir benzin istasyonu kiralamıştır. Khan ile State Oil arasındaki anlaşmaya göre, Khan benzini State Oil’in tavsiye ettiği satış fiyatı üzerinden almak ve sonra da yine State Oil’in belirlediği fiyattan satmak zorundandır. Bu fiyatın üstünde satış yapılması halinde aradaki fark sonradan Khan tarafından State Oil’e ödenecektir. Sonunda Khan’ın istediği yüksek fiyattan satış yapamaması sebebiyle Khan kar edememiş ve kontrat bedelini ödeme güçlüğüne düşmüştür. Khan mahkemeye başvurarak Sherman Kanunun birinci maddesine aykırı fiyat belirleme sonucunda satış fiyatını daha az ya da daha çok belirleyemediğini savunmuştur. Yüksek Mahkeme aksine hüküm vermiş ve Albrecht kararını geçersiz kılarak per se yerine rule of reason analizi altında incelenmesi talebi ile alt derece mahkemesine kararı geri göndermiştir. Karar verilirken Albrecht kararının değerlendirilmesinde Yüksek Mahkeme tarafından Albrecht’in aldığı eleştiriler de değerlendirilmiş ve azami fiyat belirlemenin per se geçersizliği için yeterli ekonomik gerekçe bulunamadığı açıklanmıştır. Rekabet kanunlarının öncelikli amacının rakip durumda olan ürün markaları arasındaki rekabetin koruması ve bu şekilde de tüketicinin fayda görmesi olduğunu belirtmiştir. Yüksek Mahkemenin gerekçesi ise, belli bir fiyatın altında satış yapma zorunluluğunun sonuçta tüketiciye daha ucuza mal satışını sağladığı ve tüketici lehine sonuç doğurmakta olduğu yönündeydi. Burada önemli olan satıcı tarafından belirlenen fiyatın yıkıcı fiyat olmamasıdır. Monopolist satıcı tarafından belirlenen fiyat yıkıcı fiyat olmadıkça azami fiyat belirlemenin rekabet üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi söz konusu değildir. Mahkeme ayrıca Albrech kararında sayılmış rekabete aykırı olarak ortaya çıkabilecek ihtimallerin kararı veren alt derece mahkemesinin tahminlerindeki kadar ağır olamayacağını söylemiştir. Aksine, örneğin monopolistin sahip olduğu pazar payının sınırsız kullanmasını engelleyecektir. Ayrıca yüksek tutulmayacak fiyatların sonucu olarak markalar arası rekabet artacaktır.

    Bu karardan anlaşılması gereken Yüksek Mahkemenin artık azami fiyat belirlemesini rekabet kanuna uygun olarak kabul etmesi değildir. Ãœreticiler tarafından belirlenmiş olan azami fiyatın uygulanmasının davalı tarafından ortaya konulabilen ticari haklılığı varsa ve yine davalı tarafından bu fiyatın belirlenmesinin sebebinin de piyasa içinde yer alan rakipleri ile başka türlü rekabet etmesinin imkansız olduğu kanıtlanabilirse, yapılacak olan rule of reason analizi sonrasında rekabete uygun bir uygulama olarak kabul edilebilecektir. Bütün rule of reason analizlerinde olduğu gibi, davalının içinde bulunduğu piyasanın özellikleri, piyasa gücü göz önünde bulundurulacaktır. Bu kararın başka bir sonucu da sağlayıcının mallarının fiyatlarını belirlerken eskisine oranla daha esnek hareket edebilecek olmalarıdır. Fiyat belirleme rule of reason analizi incelemesi sırasında gerekçelendirilebildiği sürece azami fiyatlandırma geçerli olacaktır. Bunun bir sonucu olarak, perakendecinin satış fiyatları sınırlanacak ve elde edecekleri kar miktarı Khan davasında olduğu gibi sınırlanabilecektir. Azami fiyat belirlemesi bundan böyle rule of reason analizine tabi olmasının sonucu olarak artık davacı olan taraf bundan ortaya çıkabilecek olan ve rekabeti menfi etkileyecek olan durumları kanıtlamak zorundandır.
     

    İçindekiler

    ESC Yayınları

    Yayın Sorumlusu
    Prof. Dr. Arif ESİN

    Adres
    Akaretler Sıraevleri
    S.Seba Caddesi No: 35
    Beşiktaş 80680
    İstanbul - Türkiye
    Tel: +90 212 2369656 (pbx)
    Fax: +90 212 2614196

    e-mail
    esc@escrc.com
    Web Sitesi
    www.escrc.com
    ISSN: 1302 - 4019