• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 4 / Yıl : 2000

  • Rekabet Kurumu’nun Devlet Ekonomisi Uygulamalarındaki Profili Üzerine Eleştiri

  • Rekabet Kurumu’nun Devlet Ekonomisi Uygulamalarındaki Profili Ãœzerine Eleştiri*

    Bülent ÇAMLICA
    ESC Consulting

    Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi dinamikleri Rekabet Kanunu’nun yürürlük kazanmasıyla denetlenebilir kılınmış, böylelikle ekonomik etkinliğin piyasalar lehine tesis edilmesi ve sürdürülmesi yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir.

    Ekonomik etkinliğin tesis edilmesi ve sürdürülmesi her türlü ekonomik aktör ve ekonomik sürecin rekabet kurallarına uygun olarak çalışmasının sağlanması ile gerçekleşebilecektir. Türkiye ekonomisinin % 30’unun devletin kontrol ettiği teşebbüslerin faaliyetlerinden kaynaklandığı, GSMH’nın % 15’inin Devlet alımları ve satım ihalelerinden oluştuğu düşÃ¼nüldüğünde, Devlet’in en önemli piyasa aktörü olduğu ve Devlet teşebbüslerinin uygulamalarının rekabet kuralları yönüyle denetlenmesinin ise rekabetin tesisi ve korunması sürecinde en önemli gereksinim olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Kanımca Rekabet Kurumu üç yıllık faaliyet döneminde devletin doğrudan ve dolaylı ekonomik faaliyetlerine karşı gerekli denetimi gerçekleştirememiş, rekabetin tesisi yönünde atması gereken adımları atamamıştır. Adresi bulunamadığı için TEKEL’de yerinde inceleme yapılamamış olması; Çaykur’un faaliyetlerinin rekabet kurallarına aykırı olduğu anlaşıldığı halde -aynı fiilden bir sene önce altı teşebbüse ceza verilmiş olduğuna bakılmaksızın- Kanun’un uygulamasının erken döneminde bulunulduğu gerekçesiyle ceza verilmemesi gibi çarpıcı örnekler, Rekabet Kurumu’nun Devlet’e bakışının anlaşılması için önemli ipuçları niteliğindedir.

    Türk Rekabet Kanunu mehazda olduğu gibi yürürlüğe sokulacak tüm düzenlemelerin rekabet kuralları süzgecinden geçirilmesini emretmiyor. Bu yönden bakıldığında Kanun’un eksikliği nedeniyle Kurum’un çoğu zaman elinin kolunun bağlandığını söylemek mümkündür. Burada eleştirilen husus, Kurum’un elinin kolunun bağlanmış olmasından memnun gözükmesidir. Acaba Rekabet Kurumu devlet müdahalelerinin, kamu ihalelerinin ve devlet yardımlarının denetlenmesinin temin edilmesi yönünde yasa değişikliğine gidilmesi için ne gibi çalışmalar gerçekleştirdi? Bu sorunun cevabını bilemiyoruz. Fakat Kurum’un icraatına bakarak bu yönde değerlendirme yapmak bir ölçüde mümkün. Türk Şeker Fabrikaları maliyet altı satışlar ile üç özel şirketin iflasına neden oluyor ve Kurum’un yaptığı incelemede, hakim durumda bulunduğu açıkça ortaya konan Türkiye Şeker Fabrikaları’nın konumunu kötüye kullandığı uygulama, ‘Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. teşebbüs niteliğinde olmadığı için’ denilerek kanun kapsamı dışında bulunuyor. Bu noktada örnekleri çoğaltmak önem taşıyor. Milli Emlak Genel Müdürlüğü yan yana iki limanın birinden cirosu üzerinden % 15 harç alırken, diğerinden bu bedeli almıyor; Rekabet Kurumu ise Milli Emlak’ın rekabet piyasalarını bozan bu keyfi uygulamasına son vermesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmuyor, suskun kalarak şikayeti reddiyor, diğer değişle ne diyeceğini bilemiyor. Türk Futbol Federasyonu bir yayıncı Kuruluş ile 1. Lig Futbol müsabakalarının tek elden yayınlanması konusunda sözleşme aktediyor, sözleşmedeki Kanun’a aykırı hükümler şikayet edildiğinde ise ‘TFF bir teşebbüs ya da teşebbüs birliği değildir, Kanun yalnızca teşebbüsler arasındaki anlaşmalara uygulanabilir’ deniyor. Denizcilik Müsteşarlığı belirli liman hizmetlerinde tekel yaratıyor, tekel hakkını alan bu hakkını otomatikman kötüye kullanıyor, ekonomik verimlilik önemli ölçüde azaltılıyor, Rekabet Kurumu ise suskun kalıyor.

    Bu örneklerin sıralanması önemli. Zira Kanun’un teknik eksikliği nedeniyle Kurum’un elinin kolunun bir ölçüde bağlanmış olmasından memnun olup olmadığı sorusu ile Rekabet Kurumu’nun devlet müdahalelerinin, kamu ihalelerinin ve devlet yardımlarının denetlenmesinin temin edilmesi yönünde yasa değişikliğine gidilmesi için ne gibi çalışmalar gerçekleştirdiği sorusunun cevaplarına bizi ulaştıracak başkaca veri yok. Eldeki veriler ise endişelerimizi artırıyor.

    Bir meşrubat üreticisinin bölgesel dağıtıcısı mahkemeye müracaat ederek komşu bölgelerden kendi yetki bölgesine yapılan pasif ticaretten olumsuz olarak etkilendiğini söylüyor ve bu ticaretin önlenmesini talep ediyor. 1999 yılında, yani Rekabet Kanunu’nun beşinci yılına girilirken Kadirli Asliye Hukuk Mahkemesi bu pasif ticareti yasaklıyor. Pasif ticaret olanakları ellerinden alınan esnaf ise konuyu Rekabet Kurumu’na aktarıyor. Bu açık rekabet ihlalini kolayca gören Rekabet Kurumu, Anayasa’nın 138. Maddesi gereğince, ‘her ne kadar bir çelişki meydana getiriyor olsak da, rekabeti kısıtlayan bu olayı doğuran ilgili teşebbüsler değil yargı kararıdır ve buna karşı bir işlem yapılamamaktadır’ diyor. Bu sonuca nasıl ulaşıldığını görüyoruz. Göremediğimiz, bu sonuca ulaşılmasından sıkıntı duyularak bu hukuki sorunun aşılması için Rekabet Kurumu’nun mücadeleye başlayıp başlamadığı. Anlamak için eldeki verilere baktığımızda ise, aynı yere geri dönüyoruz.

    Yasaları bilmemek Rekabet Kurumu’nca mazeret sayılmamış ve Kanun’un gerçekten ilk uygulama evresinde dört bin ekmek fırınının üzerine gidilmiş ve pasif ticareti engellendiği için ceza verilmiş olduğu halde, Kanun’un uygulamasının beşinci yılında Rekabet Hukuku’na hepten ters bir hüküm istihsal eden mahkemenin kararı acaba neleri değiştirecek?

    Acaba karşısında Devlet’i veya Devlet’in bir parça gölgesini görünce eli ayağı çözülen Rekabet Kurumu, ekonominin % 30’u Devlet eliyle yürütülürken, GSMH’nın 15’i kamu alım ve ihalelerinden oluşurken etkin rekabet düzenini yalnızca özel şirketlere vereceği cezalarla tesis edebilecek mi? Yoksa Rekabet Kurumu, imtiyaz sözleşmelerinin ötesinde, görev sözleşmelerinin rekabet piyasalarını etkileyen tüm unsurlarına müdahale eden, piyasaları olumsuz etkileyen mevzuatın rekabet kurallarına uyumunun tesisi için mücadele eden bir kurum olarak mı karşımıza çıkacak?
    Bu soruların cevapları Rekabet Kurulu’nun alacağı kararlar ile şekillenecek.
    Â