• Rekabet Hukuku / Rekabet Bülteni

  • Sayı : 2 / Yıl : 2000

  • Rekabet Kurallarının Dağıtım Anlaşmalarına Uygulanması ve Rekabet Kurulu’nun bu Konuya İlişkin Tebliğleri

  • Rekabet Kurallarının Dağıtım Anlaşmalarına Uygulanması ve Rekabet Kurulu’nun bu Konuya İlişkin Tebliğleri


    Prof.Dr.İ.Yılmaz ASLAN*
    Uludağ Ãœniversitesi Öğretim Ãœyesi.

    1. Giriş

    Dağıtım anlaşmaları üretilmiş olan bir ürünün, malın alıcılarına ulaştırılmasında uygulanan pazarlama şekillerini kapsayan anlaşmalardır. Bir ürünün pazarlanması çok çeşitli şekillerde yapılabilmektedir. Bu pazarlama çeşitleri genellikle ürünün ve pazarın özelliklerine göre farklılaşmaktadır. Bu pazarlama şekillerine genel ad olarak dağıtım anlaşmaları denmektedir. Dağıtım anlaşmalarının hukuki tanımlamaları yapılırken bunların içerdikleri karşılıklı hak ve yükümlülüklerin nitelikleri dikkate alınır ve bu hak ve yükümlülüklerin niteliklerine göre dağıtım anlaşmalarına uygulanacak olan hukuk kuralları birbirinden farklıdır. Ancak burada dağıtım anlaşmalarının genel hukuk kuralları karşısındaki durumuna değinilmeyecektir. Fakat rekabet hukuku hükümleri karşısında, birbirinden farklı hak ve yükümlülükler taşıyan bu dağıtım anlaşmalarının bazı ortak özellikleri ve durumları üzerinde durulacaktır. Dağıtım anlaşmaları iktisadi rekabet üzerinde birbirinden farklı etkiler doğururlar ve bu nedenle bunlara farklı davranılır. Bu açıdan Avrupa Topluluğu uygulamalarına bakacak olursak tek elden dağıtım, tek elden satın alma, franchise ve motorlu taşıtlar dağıtım anlaşmalarına birbirinden farklı davranıldığını bu farklılıklara rağmen pek çok ortak ilkenin uygulandığını görüyoruz. Rekabet Kurulumuz da tekelden satınalma ve tek elden dağıtım anlaşmalarına ilişkin olarak 1997/3 ve 1997/4 sayılı tebliğleri çıkartmış bulunmaktadır. Ayrıca motorlu taşıtlar dağıtımına ilişkin olarak da 1998/3 sayılı bir tebliğ çıkarılmıştır. Diğer konuda Rekabet Kurulu’nun politikası henüz belirlenmemiştir. Ancak Gümrük Birliği kararının hükümleri nedeniyle, kanunun kabul ettiği sistem gibi Rekabet Kurulu’nun ele alacağı konuların Avrupa Rekabet hukuku sistemine uygun olacağını varsayabiliriz. Bu nedenle yer yer Avrupa Topluluğu Tüzükleri’ne de atıflar yapılarak dağıtım anlaşmaları bir bütün olarak rekabet hukuku karşısında değerlendirilmeye çalışılacaktır.

     

    2. Dağıtım Anlaşmaları Hakkında Genel Bilgiler

    Dağıtım anlaşmaları bir ürünün üretimden son tüketiciye ulaşıncaya kadar geçtiği aşamaları birbiriyle birleştiren anlaşmalardır. Yani üretici ile dağıtıcı, onunla toptancı ve onunla parekendeci arasında yapılan dağıtım anlaşmalarının birer basamağını oluştururlar. Bu gibi anlaşmalar üretimden tüketime kadar geçen farklı basamakları birbiriyle birleştirdiği için bunlara dikey anlaşmalar da denir. Yatay şekilde yapılan yani üreticiler arasında yapılan dağıtım anlaşmaları genellikle rekabet açısından tehlikeli görüldüğü için grup muafiyeti kapsamı dışında kalmakta ve bu gibi anlaşmalar genellikle bireysel muafiyet alamamaktadır. Nitekim Rekabet Kurulu’nun 1997/3 ve 1997/4 sayılı tebliğlerinde de üreticiler arasında yapılacak dağıtım anlaşmalarının grup muafiyeti tebliği kapsamı dışında kaldığı açıkça belirtilmiştir (her iki tebliğin 4 (a) ve (b) maddeleri motorlu taşıtlar dağıtım anlaşmaları tebliğinde ise bu ilke 7 (a) maddesinde belirtilmiştir). Bunlara benzer hükümler Avrupa Topluluğu’nun mukabil tüzüklerinde de bulunmaktadır. Burada yapılacak olan açıklamalar dikey dağıtım anlaşmaları ile ilgilidir. Dağıtım anlaşmaları genellikle bir ürünün dağıtımı ve pazarlanmasında rasyonalizasyon sağlar. Buna karşın doğurdukları, toprak ve müşteri koruma gibi sonuçlar itibariyle marka içi rekabeti sınırlayıcı bir etkiye sahiptir. Dağıtım anlaşmaları öte yandan genellikle farklı markada aynı ürünler arasındaki rekabette artışa yol açabilir. Etkin dağıtım, satış öncesi ve sonrası desteklerle tüketiciye de yarar sağlayan ve rekabetçi sürecin bir parçasıdır. Bunula birlikte dağıtıcı ile üretici arasındaki düzerlemeler aynı zamanda pazarın bölünmesine ve rekabeti yoğunlaştırarak fiyatların aşağı doğru itilmesine yol açacak olan yeni girişleri önleyebilir. Bu nedenle dikey anlaşmalar rekabeti arttıracak şekilde ve etkin dağıtımı arttırmak veya entegrasyon ve rekabeti bloke etmek için kulanılabilirler. Her endüstri dağıtıma ihtiyaç duyar ve dağıtım etkinliği ve onun sağladığı hizmetin düzeyin müşteriye ulaşmaktaki rekabetçi süreçte önemli unsurdur. Çok az sayıda üretici dağıtımını bizzat kendisi yapmaktadır. Çoğunluk dağıtımını uzmanlaşmış dağıtıcılar aracılığı ile yapmaktadır. Bazı sektörlerde bilgi teknolojisi ve çağdaş just in time tekniklerine geçişle desteklenen ve hızlandırılan arz zincirindeki işbirliğinden elde edilen önemli tasarruflar bulunmaktadır. Bu durumda ürünün, üretim ihtiyacının zorlanmasıyla değil son talebin zorlanmasıyla pazara sürülmesi söz konusu olmaktadır. Yani arz talep tabanlı olarak gelişmektedir. Bunun sonucu olarak yatırımlarda önemli tasarruflar sağlanmakta ve istenmeyen malların miktarı önemli ölçüde azalmaktadır. Dağıtım dinamik bir sektördür. Bunula birlikte giriş engelleri yaratabilmektedir. Bu pazar gücünün oligopolistik pazar yapısı içinde belirli dağıtıcıların elinde toplanmasına yol açabilmetedir. Dağıtım sisteminin pazarda bütünleştirici rol oynaması gerekirken pazarları paylaştırıcı bir rol oynamaması için aracıların paralel ticaret yapabilme özgürlüğü büyük önem kazanmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle dikey sınırlamaların her zaman rekabeti bozucu veya arttırıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Olaydan olaya göre değişir. Bu incelenirken pazar yapısına önem verilmelidir. Dağıtım anlaşması marka içi rekabeti sınırlarken markalar arası rekabeti arttırarak bu olumsuz yönünü dengeleyebilir. Rekabeti bozucu etilerin sadece markalar arası rekabetin zayıf olduğu ve üretim veya dağıtım seviyesinde giriş engellerinin bulunduğu hallerde ortaya çıkması muhtemeldir. Ancak dikey sınırlamaların oligopolistik pazarlarda giriş engellerinin bulunduğu hallerde ortaya çıkması daha muhtemeldir. Ancak dikey sınırlamaların oligopolistik pazarlarda giriş engelleri yarattığı ve yatay rekabeti sınırladığı olaylar vardır. Dağıtıcının yeniden satış faaliyetlerini belirleme özgürlüğünün kısıtlandığı veya mutlak topraksal koruma sağlandığı hallerde 4. maddeye aykırılık söz konusudur ve bu durumlarda 5. maddeye göre muafiyet alınması da mümkün görülmemektedir. Münferit anlaşmalar 4. madde kapsamına girmeselr bile benzer birkaç anlaşmanın toplu etkisiyle rekabet önemli ölçüde sınırlanabilir. Dağıtım anlaşmalarının rekabet hukuku ile ilgili olarak iki şekilde sorun doğurması mümkündür. Birincisi sağlayıcı ile dağıtıcı arasındaki sözleşmenin taraflara etkileri bakımından; yani anlaşmada bulunan rekabeti sınırlayıcı yükümlülükler ve ikincisi de bu anlaşmanın üçüncü kişiler üzerindeki rekabeti sınırlayıcı etkileri bakımından.


    3. Dağıtım Sözleşmesinin Rekabeti Sınırlayıcı Hükümleri

    3.1. Tekelden Satış Hakkı Tanıyan Hükümler

    Dağıtım anlaşmalarında genellikle dağıtıcı satış arttırma faaliyetlerinde yoğunlaşacağı bir bölge belirlenir ve bu bölge dışında satış faaliyetlerinde bulunması yasaklanır. Böylece ülke bölgelere ayrılır ve her bölgedeki dağıtıcıya tekel olacağı bir bölge yaratılmış olur. Bu bazen üreticinin, dağıtıcının bölgesine doğrudan satış yapmaması koşulu ile sağlanır. sadece böyle bir koşul dağıtıcıya basit tekel sağlamış olur. Buna ek olarak diğer dağıtıcıların bu bölgeye satış yapmalarını yasaklayıcı bir hüküm konulabilir, bu durumda tekel güçlendirilmiş olur. Ãœretici, üçüncü kişilerin de dağıtıcının bölgesine satış yapmalırın önleyici tedbirler almayı üstlenirse o zaman mutlak tekel sağlanmış olur. Pazar paylaşmak kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının b bendi hükmüne göre yasaktır. Bu hükümle iki veya daha fazla işletmelerin aralarında yapacakları anlaşmalarla piyasaları bölüşmeleri yasaklanmıştır. Kanunun 5. maddesindeki koşullar varsa bu yasaklama uygulanabilir. Buna göre anlaşmanın olumlu yönleri varsa tüketici bundan yarar sağlıyorsa rekabet ilgili pazarın önemli bir bölümünde ortadan tamamen kaldırılmışsa ve bu olumlu sonuçlara ulaşmak için rekabetinkısıtlanması zorunlu ise 4. maddenin yasaklaması uygulanmayabilir. Rekabet Kurulu bu koşullara sahip anlaşmaları bir kategori olarak da 4. madde yasağından muaf tutabilir. Rekabet Kurulu belli koşulları taşıyan tek elden dağıtım anlaşmaları, motorlu taşıtlar dağıtım anlaşmaları ve tek elden satın alma anlaşmalarını grup olarak 4. madde yasağından muaf tutmuş bulunmaktadır. Şimdi bu tebliğlerde tek elden satış hakkı tanıyan hükümlerin nasıl düzenlendiği, tekelleşmenin hangi derecesine kadar izin verildiği ve bunların şartlarının neler olduğunu inceliyelim.

    3.1.1 Basit Tekel

    Tek elden dağıtım anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti tebliği 1997/3 sayılı tebliğ, kapsam maddesinde yer alan tanımlamada Tebliğin “yalnız iki teşebbüsün taraf olduğu, bir tarafın belirli malları ülkenin tamaında veya belirlenmiş bir bölümünde yeniden satması amacıyla yalnızca diğer tarafa sağlamayı kabul ettiği anlaşmalarâ€a uygulanacağı belirtilmiştir. Bu tanımlama göstermektedir ki, dağıtıcıya belirli bir bölgenin ayrılması tek elden dağıtım anlaşmalarının belirleyici bir unsuru olarak kabul edilmiştir. Yani ülkenin tamamı veya bir bölümünün belirli bir mal bakımından dağıtıcıya tahsis edilmesi söz konusudur, sağlayıcı bu bölgede başka bir dağıtıcıya mal vermemeyi kabul etmiştir. Tek elden satın alma anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti tebliği 1997/4 sayılı tebliği, ise kapsam maddesinde böyle bir bölgesel korumaya yer vermemiştir. İkinci maddede yer alan kapsam maddesinde vurgulanan satıcının tüm ihtiyacını sağlayıcıdan temin etmesi zorunluluğudur. Yani tek elden satın alma anlaşmaları bakımından bölgesel korumanın belirli bir bölgede tek satıcı olmanın, kurucu zorunlu bir unsur olmadığı sonucuna ulaşabiliriz. Ayrıca 1997/3 sayılı tebliğin 3. maddesinin a bendinde “sağlayıcıya anlaşma konusu malları anlaşma bölgesindeki kullanıcılara doğrudan satmama yükümlülüğü†konmuşsa bunun da muafiyet kapsamına gireceği belirtilmektedir. Şu ana kadar sağlanan tekelin derecesine bakacak olursak, belirli bir bölgedeki başka dağıtıcılara mal verilmeyeceği gibi dağıtıcının müşterilerine de doğrudan mal satılmayacaktır. Yani basit tekel sağlanmış bulunmaktadır. 1997/4 sayılı tebliğin 3. maddesinin a bendine göre “sağlayıcıya anlaşma konusu malları veya anlaşma konusu mallarla rakip malların yeniden satıcının ana satış bölgesinde ve onunla aynı dağıtı seviyesinde dağıtmama yükümlülüğünden başka†rekabet sınırlaması getirilemez. Yani sağlayıcı tek elden satın alan kişinin farklı seviyesindeki kişilere mal verebilecektir. Burada da sadece basit tekel sağlandığını söyleyebiliriz. 1998/3 sayılı motorlu taşıtlar dağıtımı hakkındaki tebliğin 4. maddesinin a bendine göre “sağlayıcının anlaşma konusu malları anlaşma bölgesi içinde tüketiciye doğrudan satmaması ve bu mallar için servis sunmamasına ilişkin yükümlülükler†grup muafiyeti kapsamına girmektedir. Yani motorlu taşıtlar dağıtım anlaşmaları hakkında grup muafiyeti tanıyan 1998/3 sayılı tebliği de besit tekel sağlanmış olmasını muafiyete bir engel olarak görmemektedir.

    3.1.2. Güçlendirilmiş Tekel

    1997/3 sayılı tebliğin 3. maddesinin b bendinin 3 numaralı paragrafına göre anlaşmada belirlenen bölge dışında anlaşma konusu mallarla ilgili olarak müşteri aramama, şube açmama veya dağıtım deposu kurmama (aktif satış politikalarına) ilişkin olarak dağıtıcıya getirilecek yükümlülükler muafiyet kapsamındadır. Yani ülke bölgelere ayrılacak ve bu bölgelerdeki her bir dağıtıcının diğer dağıtıcının bölgesinde aktif satış politikaları izlemeleri yasaklanmış olmaktadır, böylece tekel güçlendirilmektedir. 1997/4 sayılı tebliği ise böyle bir yasaklamaya izin vermemektedir. Yani satıcı sağlayıcıdan satın aldığı malları istediği her yere satabilir, her yerde bu arada başka satıcıların bölgelerinde de aktif satış politikaları izleyebilir.

    1997/3 sayılı tebliğin 3. maddesinin b bendinin 3 numaralı paragrafı gibi aynı düzenleme 1998/3 sayılı tebiğide de bulunmaktadır. 1998/3 sayılı tebliğin 4. madesinin b-9 ve 10 bentleri de bu hükmü destekler niteliktedir. Gerçekten 9. bende göre satıcıya “dağıtım sistemi içinde yer almayan başka bir satıcıya anlaşma konusu malları satmama veya anlaşmanın kapsadığı ürün yelpazesinde yer alan yedek parçaları, anlaşma konusu motorlu taşıt araçlarının bakım ve onarımında kullanılmadıkça temin etmeme yükümlülüğü†grup muafiyeti içinde görülmekte ve kanuna karşı hileyi önlemek için 10. bentte bir tüketici tarafından verilmiş özel yazılı yetki belgesi olmayan aracılara mal teslim edilmesini önleyici yükümlülüklerde grup muafiyeti kapsamı içine alınmıştır. Böylece motorlu taşıtlar dağıtım ve servis anlaşmalarında satıcının tekel hakkının güçlendirilmesine izin verilmektedir.

    3.1.3. Mutlak Tekel

    Peki bu güçlendirilmiş tekel mutlak tekele dönüştürülebilir mi? Tebliğler buna izin veriyor mu? 1997/3 sayılı tebliği inceliyecek olursak mutlaka tekele izin vermediğini tekel hakkının sınırlarını belirlediğini görürüz. Gerçekten tebliğin 4. maddesinin c ve d bentlerine göre “kullanıcının anlaşma konusu malları anlaşmada belirlenen bölgede sadece tek elden dağıtıcıdan elde edebilmesi ve anlaşmaa belirlenen bölge dışında alternatif temin kaynaklarının olmamasıâ€nı sağlayacak yükümlülükler varsa bu anlaşma grup muafiyeti tebliği dışında kalır. D bendine göre “taraflardan birinin veya her ikisinin, aracıların veya kullanıcıların anlaşma konusu malları ülke içindeki diğer satıcılardan veya alternatif temin kaynaklarının bulunmaması halinde ülke dışından elde etmelerinin zorlaştırılmasına†ilişkin hükümler varsa yine anlaşma grup muafiyetinden yararlanamaz. Aynı hususlar muafiyetin geri alınması başlığını taşıyan 6. maddeninc ve d bentlerinde de tekrar edilmektedir. Bu hükümlerin vurgulamak istediği husus dağıtıcıya mutlak tekel hakkının sağlanmasına izin verilmeyeceğidir. Bu iki şekilde olabilecektir, hem alternatif temin kaynakları açık olacaktır hem de yurt dışından temin etmek mümkün olacaktır. Bunun olabilmesi içinde dağıtıcıların diğer dağıtıcıların bölgelerinden gelen müşterilere ve öte yandan kendi bölgelerinde bulunan fakat diğer dağıtıcıların bölgesinde mal satan aracılara mal vermeyi reddetmeleri gerekmektedir (buna pasif ticaret denilmektedir). Demek ki, tebliğ mutlak tekele muafiyet tanımamakta ve pasif ticaret yoluyla mutlak tekelin kırılmasını ve marka içi rekabetin bu şekilde devam etmesini istemektedir. 1997/4 sayılı tebliğ açısından ise tekel hakkının güçlendirilmesi dahi söz konusu değildir. Mutlak tekel sağlanmasına ise hiç izin verilmez. Gerçekten 4. maddenin e bendi ve 6. maddenin c bendi mutlak tekeli önleyecek nitelikte hükümler içermektedir.

    1998/3 sayılı tebliğin satıcının tekel hakkının güçlendirilmesine izin verdiğini, satıcıların diğer bölgelerde aktif satış politikası izlemesine ilişkin yasakları muafiyet kapsamına aldığını belirtmiştik. Bunula birlikte tebliğ pasif ticaret kanallarının açık tutulması için özel düzenlemelere yer vermiştir. Nitekim 7. maddenin f bendine göre “tüketicinin, yetkili aracıların veya satıcıların anlaşma konusu malları veya bu mallar için servislerini sistem içindeki diledikleri bir teşebbüsten elde etme serbestliğini veya tüketicilerin ticari amaçlı olmamak kaydıyla, söz konusu malları yeniden satma özgürlüğünü doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sınırlandırılması†grup muafiyeti kapsam dışında kalmaktadır. Bu hüküm açıkça mutlak tekeli reddetmektedir.

    3.2. Rekabet Yasağı Getiren Hükümler

    Rekabet Kanunu’nun amacı rekabet edilmesini sağlamaktır, rekabet etmeme şartının bu kanuna aykırı bir rekabet sınırlaması teşkil edeceği açıktır. Ancak belirli koşullarla bu gibi yükümlülüklere izin verilebilmektedir. Gerçekten 1997/4 sayılı tebliğin 3. maddesinin b bendinde “yeniden satıcının, sözleşme konusu mallarla rakip malları üretmesi veya satmasını yasaklayan yükümlülüklere†muafiyet vermektedir. Tek elden satın alma anlaşmaları bakımından bu durum zaten anlaşmanın kurucu unsurunu oluşturmaktadır. Tek elden dağıtım anlaşmalarında ise böyle bir yükümlülük anlaşmanın kurucu unsuru olmamakla birlikte böyle bir yükümlülük getirilmesi mümkündür. Bazı yazarlarca tek satıcılık sözleşmelerinde açıkça sözleşmede yer almasa bile tek satıcının sözleşme konusu mallara rakip malları satmayacağı kabul edilmektedir. Bu görüşe göre sözleşmenin mahiyeti gereği olarak tek satıcının tüm gayret ve çabasını sözleşme konusu malların satışını arttırmaya harcaması gerekmektedir. Ancak bu görüş tek elden satın alma anlaşmaları tebliğinde düzenlenen anlaşmalar açısından kabul edilebilirse tek elden dağıtım anlaşmalarını düzenleyen tebliğ kapsamına giren anlaşmalar bakımından geçerli değildir. Tebliğ 2. maddesinde kapsama aldığı anlaşma türünün kurucu unsurlarını belirlemiştir. Burada rakip malları üretmeme ve satmama yükümlülüğü yer almamaktadır. Ancak böyle bir yükümlülüğün getirilmesi halinde buna muafiyet verilecektir.

    1998/3 sayılı tebliğin 4. maddesinin b-2 bendine göre satıcının “anlaşma konusu malları ve rakip malları üretmeme yükümlülüğü†grup muafiyetine engel olarak görülmemektedir. Yine aynı şekilde 4. maddenin b-3 bendine göre satıcıya rakip ürünleri belirli koşullarla satabilme hakkı tanırken ürünler arasında karışıklıktan kaçınılmasına ilişkin yükümlülükler grup muafiyeti içinde görülmektedir. 198/3 sayılı tebliğin 4. maddesinin a-4 bendine göre satıcıya farklı markadan araçlara ortak bir servis istasyonunda hizmet verebilme olanağı tanırken “sağlayıcı tarafından yapılan yatırımlardan†diğer marka araçların yararlandırılmasını yasaklayan yükümlülükler grup muafiyeti içinde görülmektedir.

    1998/3 sayılı tebliğin 4. maddesinin b-5 bendine göre eş kalitede olmayan başka yedek parçaları satmama yükümlülüğü grup muafiyeti içine alınmıştır. Yani satıcı eş kalitede olan rakip üreticilere üretilmiş yedek parçaları satabilecek ya da kullanabilecektir. Tebliğin 5. maddesinin g, h ve i bentleri de satıcının eş kalitede rakip yedek parçaları kullanabileceğini doğrulamaktadır. Yine 7. maddenin b-5 bendinde yer alan anlaşma konusu mallarla rekabet edebilecek ve onların kalitesine denk olan yedek parçaları dilediği bir üçüncü teşebbüsten elde etme serbestliğini doğrudan veya dolaylı olarak sınırlandırmasını grup muafiyeti kapsamı dışında bir durum olarak görmektedir.

    3.3. Fiyat Tespitine İlişkin Hükümler

    Kanun 4. maddesinin a bendi doğrudan veya dolaylı olarak fiyat tespiti anlaşmalarını yasaklamaktadır. Ne 1997/3 ne de 1997/4 sayılı tebliğlerde fiyat tespitine ilişkin anlaşma koşullarına muafiyet tanıyan bir hüküm bulunmaktadır. Aynı şekilde Avrupa Topluluğu Komisyonu’nun aynı konudaki tüzüklerinde de böyle bir muafiyet tanınmamıştır. Ancak Komisyon’un mukabil tüzüklerinin gerekçelerinde açıkça tekelden dağıtıcının müşterilerini seçme, satış koşullarını belirleme ve fiyatlarını tespit etme özgürlüğünü sınırlayan rekabet sınırlamalarına muafiyet verilemeyeceği belirtilmektedir.

    1998/3 sayılı tebliğin 7. maddesinin e bendine göre “üretici, sağlayıcı veya dağıtım sistemi içindeki diğer teşebbüslerin, anlaşma konusu malların yeniden satışında satıcının fiyat belirleme ve indirim konusundaki serbestliğini doğrudan ya da dolaylı olarak kısıtlaması†açıkça grup muafiyeti dışında bırakılmıştır.

    Bununla birlikte Komisyon belirli kategoriden franchise anlaşmalarına 85/3 maddenin uygulaması hakkında 4087/88 sayılı tüzüğün 5. maddesinin e bendinde franchise verene franchise alanının fiyat tespit etme özgürlüğünü sınırlamamak kaydıyla fiyat tavsiye etme hakkı vermektedir. Ancak bu franchise sözleşmesinde franchise alan ile franchise verenin bir sistem içinde bütünleşmesinden, yani franchise anlaşmasına özgü bu sıkı işbirliğinden kaynaklanmaktadır. Buna rağmen bu tavsiye fiyatların franchise alanlar arasında uyumlu davranışa yol açmaması gerekmektedir. Aksi halde muafiyet geri alınabilir. Amerikan ve Avrupa uygulamasında fiyat tespitine ilişkin yatay anlaşmalar ve dikey anlaşmalar per se yasaklanmaktadır.


    4. Dağıtım Anlaşmalarıyla Üçüncü Kişilerin Ticaret Özgürlüklerinin Sınırlanması

    Dağıtım anlaşmalarının yapılmasından beklenen amaç tabi ki dağıtıcılara tekel hakkı sağlayarak onun iyi bir kar elde etmesini sağlamak ve buna karşılık tüm çabasını malın satışını arttırmaya yöneltmektedir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar marka içi rekabetten kaçılmaya çalışılır. Bunun sağlanabilmesi için mutlak tekel yaratılmaya çalışılır. Bu hükümler esasen üçüncü kişilerin bu malı elde ederek istedikleri yerde satabilme özgürlüklerini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Buna sözleşme hükümleri çerçevesinde ne ölçüde izin verilebileceğine yukarıda değinmiştik. Şimdi aynı konuya üçüncü kişiler açısından bakmak gerekmektedir.

    Dağıtım anlaşmasına konu olan bölgede oturan bir üçüncü kişi sağlayıcıdan yeniden satış amacıyla mal talep ederse sağlayıcı bu talebi reddedecektir. Çünkü dağıtıcı ile aralarındaki anlaşma gereğince o bölgede başka bir kişiye dağıtım amacıyla mal vermemeyi hatta son tüketiciye doğrudan satış yapmamayı kabul etmiştir. Dağıtım anlaşması bakımından bu yükümlülüklere uyabilir ve buna uymak yukarıda belittiğimiz tebliğilere aykırı değildir. 1997/4 sayılı tebliğbakımından sağlayıcının farklı seviyelerde faaliyet gösteren üçüncü kişilere mal satmayı reddetmesi tebliği çerçevesinde muafiyet kapsamına giren bir davranış olarak kabul edilmemiştir. Bu durumda üçüncü kişi başka bölgelerdeki dağıtıcılara gidecektir. Başka bölgelerdeki dağıtıcılar, diğer dağıtıcıların bölgelerinden gelen talepleri karşılamak zorundadır. Yani dağıtım sözleşmesi çerçevesinde başka bölgelerden gelen taleplerin reddedilmesine ilişkin hükümler varsa bunlar muafiyetten yararlanamaz. Ya da dağıtıcılar kendi bölgelerinde oturan başka dağıtıcıların bölgesinde mal satan kişilerin taleplerini reddemezler. Öte yandan her nasılsa hukuka uygun olarak piyasaya sunulmuş sözleşme konusu malları başka dağıtıcılardan elde etmiş olar üçüncü kişilerin bu malları kendi bölgesinde satmasını, dağıtıcı açacağı herhangi bir dava ile önleyemez. Aynı şekilde üçüncü kişilerin yurt dışında piyasaya hukuka uygun olarak sunulmuş olan sözleşme konusu malları gümrük mevzuatına uygun olarak Türkiye’ye ithalini önlemek gayesi ile dağıtıcı herhangi bir dava açamaz. Ayrıca her iki tebliğde üçüncü kişilerin ticaret özgürlüğünü koruyucu hükümler bulunmaktadır. Gerçekten tek elden dağıtım anlaşmaları hakkında 1997/3 sayılı tebliğin 6. maddesinin c bendine göre “aracıların veya kullanıcıların anlaşma bölgesi dışında anlaşma konusu malları geleneksel yollarla elde etmeleri mümkün olmuyorsa†muafiyet geri alınabilir. Aynı maddenin d bendine göre ise “tek elden dağıtıcının kabil edilebilir haklı bir nedeni olmaksızın, anlaşma konusu malları uygun koşullarla başka yerden elden edemeyen alıcı gruplarına, anlaşmayla belirlenen bölgede doğrudan veya dolaylı olarak mal vermeyi reddetmesi veya aşırı derecede yüksek fiyatlara satması†halinde muafiyet geri alınır. 1997/4 sayılı tebliğin 6. maddesinin c bendine göre “sağlayıcının, kabul edilebilir haklı bir nedeni olmaksızın, anlaşma konusu malları uygun koşullarla başka yerden elde edemeyen yeniden satıcı gruplarına mal vermeyi doğrudan veya dolaylı olarak reddetmesi†halinde muafiyet geri alınır.

    Bu hükümler karşısında üçüncü kişinin alternatif temin kaynakları kalmadığı durumlarda sadece dağıtıcılardan değil sağlayıcıdan da mal talep etmeleri mümkündür. Böyle bir durumda sağlayıcı mal vermeyi redderse muafiyet geri alınır ve yapmış oldukları dağıtım anlaşması böylece kanuna aykırı hali gelir ve kendilerine kanunda öngörülen yaptırımlar uygulanabilir.

    1998/3 sayılı tebliğ bu konuda yani üçüncü kişilerin özellikle bağımsız yedek parça üreticilerinin ticaret özgürlüklerini koruma bakımından çok daha açık ve net hükümler içermektedir. Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi tebliğ satıcılara sağlayıcının yedek parçaları eş kayitede olan ve rakip yedek parça üreticilerinden elde ettikleri yedek parçaları kullanabilme ve satabilme hakkı verilmesini istemektedir. Tebliğ bu konuda esasen bağımsız yedek parça üreticilerinin ticaret özgürlüğünü korumak istediğini diğer hükümlerle de teyit etmiştir.Tebliğin 7. maddesinin i bendine göre “üreticinin, yedek parça sağlayıcılarının anlaşma konusu malların kalitesine denk olan yedek parçaları, dağıtım sistemindeki teşebbüsler de dahil olmak üzere tercih ettikleri satıcılara sağlama özgürlüğünü doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlandırması†grup muafiyeti dışında kabul edilmektedir. Yine aynı şekilde 7. maddenin j bendinde de bağımsız yedek parça üreticilerinin ticaret özgürlüğünü korumaya yönelik bir hüküm bulunmaktadır. Buna göre “üreticinin, yedek parça üreticilerinin, anlaşma konusu malları sağlama özgürlüğünü veya ticari marka veya işaretlerini ilk montaj veya onarım için sağlanan parçalar üzerinde etkili ve kolayca görünebilir bir biçimde serbestçe kullanmalarını doğrudan veya dolaylı olarak sınırlandırması†yine grup muafiyetinden yararlanmayı önleyici bir durum olarak görülmektedir.


    5. Sonuç

    Sonuç olarak beirtmeliyim ki, kural olarak rekabeti sınırlayıcı mahiyete sahip olmaları nedeniyle hemen hemen her zaman 4. maddeye aykırı yönleri olan dağıtım anlaşmalarının aynı zamanda ekonomi üzerinde olumlu etkilere de sahip oldukları kabul edilmektedir. Bu nedenle genellikle 5. maddeye göre bireysel ve grup muafiyeti tebliğlerine göre grup olarak muafiyetten yararlanmaları mümkündür. Ancak bunun için özellikle üçüncü kişilerin alternatif temin kaynaklarının kapatılmış olması, dağıtıcının sağlayıcıdan bağımsız olarak kendi satış fiyatı ve koşullarını belirleyebilmesi gereklidir. Sağlayıcının dağıtıcının satış politikalarına müdahale etmesi ancak dağıtım ağının iyi işleyebilmesi için gerekli ve zorunlu olduğu ölçüde izin verilebilir. Bu, her sözleşme tipi için farklı nitelikler arz eder. Örneğin, bir franchise anlaşmasının, ağın korunması için gerektirdiği müdahale derecesi ile bir tek elden dağıtım anlaşmasının gerektirdiği müdahale derecesi birbirinden farklı olacaktır. Çünkü franchise anlaşmalarında franchise alanın, franchise verenin sistemine alalade bir dağıtım anlaşmasının gerektirdiğine göre çok fazla entegre olması gerekmektedir. Bu nedenlerle işletmelerin aralarında yapmış oldukları anlaşmanın hangi tip anlaşma olduğunu ve hangi tebliğ kapsamına girdiğini tespit ederken tebliğleri onların ruhuna ve Kanun’un genel amaçlarına göre yorumlamaları ve değerlendirmeleri gerekmektedir.
    Â