• Gazete Makaleleri / Ekonomik Çözüm Gazetesi

  • CHAMPAGNE OVASINDAN RUE DE LA LOI SOKAĞINA (I)

  • Türk Kaanı Atilla'nın Batı'ya yönelişindeki en büyük içgüdünün güneşi bin atlıyla kovalamaca olduğunu yazar tarihçiler... Romalı general Aeteus, Atilla'nın çocukluk arkadaşıdır. O'nun hareket kabiliyetini çok yakından tanır. Atilla, çocukluğunu Roma İmparatonluğu'nda geçirmiş ve Roma kültürünün davranış biçimlerini kavramıştır. Roma'lı kumandan ise Hunların arasında büyümüş ve onları iyi tanımaktadır.rnrnNihayet iki büyük general müthiş bir mağrurluk içerisinde savaş alanında birbirlerine saldırmadan bütün bir gece karşılıklı beklerler. Sabaha karşı artık ordular ölesiye yorulmuştur. Nitekim savaşın da bir galibi yoktur.rnrnTürkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül l963 tarihinde günümüzün Avrupa Birliği ile Ankara Anlaşması'nı imzalamıştır. O günün Avrupa Toplulukları, Türkiye'nin bu başvurusunu heyecanla karşılamışlardır. Türkiye kurulmakta olan EFTA ile köprüleri atmış ve siyasi bir entegrasyonu hedef alan Avrupa Toplulukları ile tam üyeliği hedef alan bir anlaşmanın Dünya Barışına katkısına inanarak tüm mükellefiyetlerini kabul etmiştir. rnrnTürkiye l9.yy sonlarından itibaren batılılaşma idealini benimsemekte ve Atatürk devrimleriyle bunu sonsuza dek perçinlemektedir. Türkiye, batı medeniyeti içerisinde siyasi çocukluğunu sonsuz bir kültür bekleyişi içerisinde geçirirken; Avrupa, büyük bir sessizlik içerisinde tıpkı Roma'lı büyük kumandan Aeteus misali beklemektedir.rnrnAvrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkiler mevcut anlaşmalar doğrultusunda günümüze kadar gelmiştir. Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkiler sonsuz bir bekleyişve sabır manzumesidir. Tıpkı Champagne muharebesinden l9 Aralık Ortaklık Konseyi'ne uzanan uzun bir yolculuk misali... Avrupa nasıl Atilla'nın üstüne çullanmayı gözüne kestiremediği gibi bugün de Türkiye'ye yakınlaşmaya cesaret edememiştir.rnrnZaman ve mekan başkadır, ama mantık aynıdır. Champagne Ovası'ndaki bekleyiş, Rue de la Loi Sokağı'ndaki bekleyiş ile eşdeğerdedir.rnrnTürkiye'nin Avrupa Birliğine entegrasyonunda karşılıklı taraflar için iki boyutlu bir çıkar ilişkisi mevcuttur.rnrnBirinci boyut siyasidir. Günümüzün dünyası bir yandan globalizasyon sürecini yaşarken, öteyandan tripoler bir sisteme doğru kaymaktadır. İlk bakışta ekonomik bir ayırım gibi görünen bu sistem gerçekte ekonomik temelleri olan bir siyasi kutuplaşmadır. rnrnBir yanda hızla siyasi birliğe doğru ilerleyen Avrupa Birliği, buna karşılık Amerika kıtasında ilk planda tamamen ekonomik ağırlıklı gibi görünen ama son hedefinde siyasi bir bütünleşmeyi doğuracak olan NAFTA oluşumu ve hiç bir siyasi bütünleşmeyi henüz düşenemeyen ama bir dizi askeri kaygıların ortadan kalktığı andan itibaren siyasi bütünleşmeyi de önplana çıkaracağı kuşkusuz olan Asya-Pasifik grubu. Bu iki yeni oluşum gerçekte Avrupa Birliği modelini almışlardır. Unutulmamalıdır ki Avrupa da önece yapılanmasını ekonomik temeller üzerine kurmuştur.rnrnAvrupa Birliği'nin sınırları hızla Orta ve Doğu Avrupa'ya doğru genişlerken Türkiye'nin jeopolitik konumu başka bir boyutta ortaya çıkmaktadır. Artık sovyet tehdidi ortadan kalkmış ama çok daha tehlikeli bölgesel çatışmalar zemini başgöstermektedir. rnrnEtnik çatışmaların yoğun olabileceği Kafkaslar ve Orta Doğu'nun her zamankinden daha fazla barışa ihtiyacı vardır. Ayrıca bu bölgelerde hızla yükselen islami entegrizme karşı laik cumhuriyetçi ve müslüman Türkiye diğer bölge ulusları için oldukça geçerli bir örnektir. Türkiye'nin 20.yy'ın ilk çeyreğinden itibaren batılı değerler ile parlementer demokratik sistemi ve serbest piyasa ekonomisini benimseyerek bölgesinin ciddi bir siyasi gücü olduğu açıktır. rnrnBugün bölge ulusları Türkiye'yi örnek almaya çalışmaktadırlar. Anlaşılmıştır ki çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu bir ülkenin batı demokrasisi ile kalkınması, sanayileşmesi ve uygar bir toplum olması mümkündür. Bu örnek Dünya tarihinde tektir. O halde Türkiye Orta-Doğu ve Kafkaslara örnek teşkil ederken yeni demokrasiye geçen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine ve özellikle Balkan ülkelerine de örnek teşkil etmektedir. Böylelikle Avrupa Birliği ve Türkiye sovyet sisteminden yakın zaman önce çıkan ulusları adeta bir demokrasi kıskacına almaktadırlar.