Ekonomik Çözüm'ün Konya'da düzenlediği otomotiv söktör toplantısında bazı sorular açık kalmıştı. Bunlardan en önemlisini bu hafta
köşemden açıklamaya çalışacağım.rnrnRekabet Kurulu,1998/3 Sayılı Tebliğ'den sonra, 2005/4 Sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki
Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'ni çıkarmıştır. Sözkonusu Tebliğ, 1.1.2006 tarihinde yürürlüğe
gimiştir. Ancak Tebliğ, motorlu taşıtlar sektöründe yer alan teşebbüslerin uygulamada tereddüte düştükleri noktalara ilişkin
olarak detaylı bir açıklama içermemektedir. Bu makalede, sözkonusu teşebbüslerin uygulamada sıkça karşılaştıkları bazı meselelere
açıklık getirilecektir.rnrnBilindiği gibi, 2005/4 sayılı tebliğin getirdiği en önemli yeniliklerden biri, rekabet etmeme
yükümlülüğüdür. Seçici dağıtım sisteminde yetkili satıcı sözleşme konusu araçların isterse en fazla %30'unu üreticiden almak
durumundadır. Yetkili satıcı kendi tercihine göre geriye kalan ihtiyacını distribütörlerden ya da diğer yetkili satıcılardan temin
edebilmektedir. Burada, %30 sınırının sözleşme konusu hangi ürünleri kapsadığının üzerinde durulmasında fayda vardır. Örneğin,
yetkili satıcı aynı sağlayıcıya hem hafif ticari araç hem de binek otosu sağlıyorsa rekabet etmeme yükümlülüğü ne şekilde kendini
gösterecektir Veya çok marka sahibi bir üretici/distribütör, yetkili satıcısına her markası için %30 miktarda satış zorunluluğu
getirebilecek midirrnrnBu sorulardan birincisine verilecek cevap distribütör lehinedir. Yani, yetkili satıcı aynı sağlayıcıya hem
hafif ticari araç hem de binek otosu sağlıyorsa her bir ürün için %30'luk sınır ayrı ayrı hesaplanacaktır. İkinci durumda ise; çok
marka sahibi üretici/distribütör, yetkii satıcılarına kendisine ait olmayan markaların satışı sırasında markalarını tek tek %30
olarak değil ama toplamda %30 sınırını aşmayacak biçimde hesap etmek durumundadır. rnrnYeni tebliğde getirilen bir diğer önemli
değişiklik, dağıtım sistemlerine ilişkindir. Bilindiği gibi eski Tebliğ, Münhasır ve Seçici Dağıtım Sistemlerinin sentezinden
oluşan bir dağıtım modelini benimsemişti. Dolayısıyla eski Tebliğ gereği sağlayıcılar, bir yandan yüksek kalite kriterleri
getirirken diğer yandan, bayi ağı dışındaki bağımsız- satıcılara araç satışını engelleyebiliyordu. Böylece araç satışı ancak bayi
ağı dağıtıcıları, bir başka deyişle, yetkili satıcılar vasıtasıyla mümkün olmaktaydı. Bu durum ise hem bağımsız satıcılar (galeri
vb.) hem de tüketiciler açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktaydı. Oysa yeni Tebliğ, sağlayıcıların bayi ağını oluştururken
Münhasır veya Seçici dağıtım Sistemlerinden birini tercih etmelerini istemektedir. rnrnAncak yeni düzenleme sağlayıcılara zorunlu
olarak iki sistemden birini tercih etmeleri zorunluluğunu getirmemektedir. Nitekim teorik olarak bir üretici ya da bir distribütör
bir bölgede seçici dağıtım sistemi ile çalışırken diğer bölgede münhasır sistem ile çalışabilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki,
üretici/distribütör, bölgeler arasında araç hareketlerini önleyemez. Zira münhasır yetkili satıcıların dağıtım ağına dahil olmayan
yeniden satıcılara araç tedarik etmesi önlenememektedir. Kaldı ki seçici dağıtımın kullanıldığı bölgelerdeki yetkili satıcıların
münhasır bölgelere araç satması da önlenememektedir. Buna karşılık bu bölgelerdeki tüketicilerin münhasır satıcılık sisteminin
egemen olduğu bölgelerden araç satın almaları da (pasif satışlar) mümkündür. Sonuç olarak hangi dağıtım sistemi seçilirse seçilsin
her bölgede her tip yetkili satıcıdan ya da yeniden satıcıdan (galeriler vb. Satış organizasyonları) araç temin etmek
mümkündür.rnrnProf.DR.Arif ESİN