İzmir Limanı'nın özelleştirilmesi meselesinde sular ısınmaya başladı. Geçen haftalarda (21.07.2005) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
limanın kamu yararı gözetilerek özelleşetirileceğini ve Rekabet Kurulu'nun tavsiyesine Hükümet'in uymak durumunda olmadığını
bildirdi. Buradaki temel soru acaba Hükümet'in böyle bir tasarrufta bulunup bulunamayacağının mümkün olup olmadığıdır. Ancak
öncelikle sistemin nasıl çalıştığını bilmek lazım.rnrnÖzelleştirme işlemleri, 4054 sayılı yasa kapsamında bir teşebbüsün başka bir
teşebbüs veya teşebbüs birliği tarafından kısmen veya tamamen devralınması işlemleridir. Her bir özelleştirme işleminde, devralan
ve devredilenin toplam cirosunun 25 milyar YTL'yi veya toplam pazar paylarının Türkiye geneli veya bölgesel olarak % 25'i aşması
halinde Rekabet Kurulu'na bildirilmesi gerekmektedir. Bildirilmeden işlemi yapmanın cezası 500 YTL'dir. Bildirim tarihi, işlem
tarihinden tercihen bir ay öncedir. Peki, bu durumda işlem tarihi nedir İşlem tarihi ÖİB'nin ihaleyi kazanan teşebbüsü belirlemesi
değil, ÖYK'nın işlemi tescil tarihidir. Konuyu düzenleyen mevzuat 1998/4 ve 1998/5 sayılı tebliğlerdir. rnrnİhalede İzmir Limanına
talip olanlar arasında ilk dikkat çeken grup Arkas'ın başını çektiği konsonsiyum ,ikinci grup ise Ege İhracatçı Birlikleri,
Türkiye İhracatçı Meclisi (TİM) ve bir yabancı ortak ile oluşturulan konsorsiyumdur. Bu iki grup arasında bir çekişme, bir yarış
olacağa benziyor.rnrnTİM'in de içinde bulunduğu ikinci grubun ortaklık yapısında 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun
bakımından bazı sakıncalar bulunmaktadır. Bunları gelecek günlerde yazacağım. rnrnAncak sorun burada birinci grubu oluşturanlar
arasında yer alan acenta sahiplerinin hem işletme yapıp hem de yük taşıma, yükleme ve boşaltma faaliyetlerinde bulundukları
gerekçesi ile Rekabet Kurulu'nun limanı bu birinci grubun almasına karşı çıkarsa ne olacağıdır.rnrnSekiz Kurul üyesinin doğal
olarak Türkiye'nin en önemli meselesinin halline yeni bir engel oluşturmak isteyeceklerini düşünmek dahi istemiyorum. Bununla
birlikte üyelerin yasal sorumluluklarını yerine getirmemeleri de beklenemez. O halde Rekabet Kanunu içerisinde çıkış noktası
aranmalıdır. 4054 sayılı yasa içerisinde bu çıkış vardır.rnrnÖte yandan siyasi iradenin Rekabet Kurulu'nun tavsiyelerini dinlemek
gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. rnrnSiyasi otoritenin Kurul kararlarını dikkate aldığı her işlemde kamu zarar etmiştir.
Nitekim geçmişte İGSAŞ'ın özelleştirilmesine 50 milyon doların üzerinde bir teklifle TOROS Gübrenin kazandığı ihaleyi Kurul
bozmuştu. İGSAŞ'ı TOROS'a vermemeşti. O dönemde Hükümet Kurul'un bu kararını benimsemişti. Hemen aynı günlerde kriz patladı ve
sonradan 30 milyon dolar zararına kriz sonrasında İGSAŞ ancak satılabildi. Yine hatırlanacağı üzere TÜPRAŞ'ta Kurul'un aldığı
kararın Danıştay tarafından iptal edilmesi üzerine TÜPRAŞ satılamadı. Kurul'un yıllar öncede POAŞ'ın satışını iptal ettiğini
görüyoruz. Anlaşılan özelleştirme konusunda Rekabet Kurumu'nun yeterli donanımı yok. rnrnHükümet Rekabet Kurulu'nun özelleştirme
öncesi fikrini alıyor. Ancak bu önerileri aynen benimseyecek diye bir kural yok. Son karar ÖYK'nın diğer bir anlatımla siyasi
iradenindir. Bu bakımdan da Kemal Unakıtan'ın Rekabet Kurulu'nun tavsiye kararını dikkate almayabilecekleri ifadesi hukuka uygun
olduğu kadar anlamlı da bir yaklaşımdır. Aslında yapılması gereken özelleştirme ve TMSF işlemlerinden Rekabet Kurulu'nun elinin
çektirilmesidir. Hatırlanacağı üzere Derviş yasaları ile bankaların birleşme ve devralma işlemleri 4054 Sayılı Rekabetin Korunması
Hakkında Kanun kapsamından çıkartılmıştır.rnrnİşte hayat bu kadar basittir.