• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No:2005/4) Uygulama Esasları üzerine KILAVUZ

    • Sayfa : 2/15
      <1234...15>

     

    Bu tebliğler;

    Teknoloji transferi anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti[8],

    Deniz taşımacılığı alanında grup muafiyeti[9]

    Karayolları taşımacılığı alanında grup muafiyeti[10]

    Hava taşımacılığı alanında grup muafiyeti tebliğleridir.[11]

     

    Rekabet Kurulu, Avrupa Birliği'ne uyum kapsamında 1998/3 sayılı Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'ni yürürlükten kaldırarak bu KILAVUZ'a konu çıkartması gereken 2005/4 Sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'ni[12] büyük bir geçikme ile yayımlamıştır. Öte yandan AB'de motorlu taşıtlara ilişkin tebliği de 1 Ekim 2002 tarihinden itibaren değişmiştir.[13] 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nın 39uncu maddesinin 2 (b) paragrafı gereğince Rekabet Kurulu'nun 1 Ekim 2003 tarihine kadar bu yeni düzenlemeyi Türkiye'de yayımlayacağı tebliğ ile yürürlüğe koyması gerekmekteydi. Ancak otomotiv lobilerinin etkisiyle de mezkur tebliğ ancak dört yıla yakın bir geçikme ile uygulama alanı bulabilecektir. Hal böyleyken gerek 2003 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile karara bağlanan Ulusal Program[14] gerekse AB'ne tam üyelik müzakere sürecinde verilen taahhütlere rağmen bu geçikme yaşanmıştır.

     

    Grup Muafiyeti Tebliğleri ile kısıtlanmasına müsaade edilen sınırları aşmayan unsurları içeren anlaşmalar 4üncü madde ile getirilen yasaklardan doğrudan muaf tutulmaktadır.

     

    Ayrıca rekabeti kısıtlayıcı unsurları grup muafiyeti tebliğlerinde belirtilen sınırları aşan anlaşmalara ya da uyumlu eylemlere ve teşebbüs birliği kararlarına anlaşmanın etkisiyle tüketici yararına olarak üretimde/dağıtımda ekonomik ve teknolojik iyileşmeyi sağlayan/sağlayacak etkileri oluşturması kaydıyla; bireysel muafiyet Rekabet Kurulu tarafından tanınabilir. Ancak hakim durumun kötüye kullanılması yasağına ilişkin bir muafiyet edinilemez.

     

    Ortak Pazar'ın sağlıklı çalışması Avrupa Birliği rekabet politikasının temel hedefidir. Ortak Pazar, Birlikte faaliyet gösteren teşebbüslere daha önce Ãœye ülkelerin birbirlerine karşı çıkartmış oldukları engeller neticesinde kapalı olan yeni pazarlara girme fırsatı yaratmıştır. Ancak, yeni pazarlara giriş zaman almakla birlikte büyük yatırımlar gerektirmektedir. Bu aşamada ortaya çıkabilecek zorluklar yeni pazara girme amacını taşıyan üretici firma ile yerel dağıtıcıların çeşitli anlaşmalar yapmaları yoluyla giderilmeye çalışılmaktadır. Satış öncesi ve sonrası hizmet desteğiyle verimli hale getirilen dağıtım sistemleri tüketicinin faydasına olmakla birlikte, bu doğrultuda teşebbüsler arasında yapılan anlaşmalar, pazarların bölüşÃ¼lmesini ve fiyatlara düşÃ¼ş etkisi yaratacak olan yeni teşebbüslerin pazara girişlerinin engellenmesini de gündeme getirmektedir.

     

    Sonuç olarak, üreticiler ve dağıtıcılar arasında yapılan anlaşmalar (dikey kısıtlamalar), pazar entegrasyonunu ve verimli dağıtımı arttırıcı biçimde rekabeti arttırıcı sonuçlar doğuracak şekilde kullanılabilmekteyken, hatalı uygulamalar veya kötüye kullanmalar, rekabeti ve entegrasyonu kısıtlayıcı biçimde rekabeti kısıtlayıcı uygulamalara da yol açmaktadır. Bu durumda,  da rekabet üzerindeki doğrudan etkileri dolayısıyla dikey kısıtlamalar Birliğin öncelikli konuları arasında yer almaktadır.

     

    Pazar entegrasyonuyla güçlü bağları olan ve Birlik rekabet politikaları arasında önemli yer tutan dikey kısıtlamaların otuz yıllık geçmişi olmasına rağmen, malların serbest dolaşımını düzenleyen Tek Pazar mevzuatının artık tam anlamıyla işlerlik kazanmaya başlaması, dikey kısıtlamaları düzenleyen tüzüklerin sürelerinin dolması ve mevcut dağıtım sitemlerinin zamanla çok büyük değişiklikler geçirmiş olması ve muafiyet düzenlemelerinin bu yenilikleri destekleyici bir yapıya kavuşturulması gerekliliği üzerine Komisyon 29 Aralık 1999 tarihinde teşebbüsler arası dikey anlaşmalara Amsterdam Antlaşması'nın 81 (1) maddesinden 81 (3) madde uyarınca[15] grup muafiyeti tanıyan dört tüzüğü[16] 1 Haziran 2000 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırarak 31 Mayıs 2010 yılına kadar yürürlükte kalacak yeni tüzüğü uygulamaya almıştır. Teşebbüslerin, şayet önceki grup muafiyetlerine uyumlu olan sözleşmeleri 31 Mayıs 2000 yılına kadar yürürlükte ise, teşebbüsler Yeni Tüzük'ün yürürlüğe giriş tarihi olan 1 Haziran 2000 tarihinden 31 Aralık 2001 tarihine kadar yürürlükten kaldırılmış bulunan muafiyet tüzüklerine uygun sözleşmeleri ile faaliyet gösterebileceklerdir.

     

    Dikey kısıtlamaların, Dünyanın en büyük ticaret bloklarından olan Avrupa Birliği'nin işleyişini kötü etkilemesi gibi bir sonuç doğurmasının, uluslararası ticaret üzerinde de olumsuz etki bırakacağı göz önünde bulundurulursa, yapılacak her düzenlemenin üçüncü ülkeler üzerindeki etkileri de önem kazanmaktadır.

     

    Ayrıca Türkiye'nin Gümrük Birliği'nin Son Dönemine 1.1.1996 tarihinde girmesi ile Birliğin Rekabet Politikası'na uyum sağlama zorunluluğu, dikey kısıtlamaların Türk sanayi açısından da dikkatle izlenmesini gerektirmektedir.

     

    Türk pazarının tarife engellerinden arındırılmasının ardından sistemin doğası gereği pazara rahat giriş olanaklarına kavuşan AB menşeli sanayi mamullerinin dağıtımı ve satış sonrası hizmetlerinin düzenlenmesi için mevcut dağıtım kanallarının kullanımı söz konusu olmaktadır. Uzun yıllar ve büyük emekler sonucu Türk sanayi tarafından oluşturulan dağıtım şebekesinin Birlik üreticileri ile paylaşılması durumu, Türkiye'de faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarının rekabeti açısından dikkatle izlenmesi gereken bir husustur. O bakımdan da Birlikteki mevcut uygulamaların geleceğe dönük çalışmaların kamuoyu tarafından bilinmesi ve Rekabet Kurulu'nun AB rekabet hukuku ile uyumlu uygulamalarda bulunması ve nihayet sanayici tarafından da gerekli tedbirlerin alınması büyük önemi haizdir.

     

    3. 2005/4 Sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği'nin Motorlu Taşıtlar Sektöründe Antlaşma'nın 81nci Maddesi 3üncü Paragrafının Dikey Anlaşmalara ve Uyumlu Eylemlere Uygulanmasına İlişkin 1400/2002 Sayılı Komisyon Tüzüğü Doğrultusunda Uygulaması

     

    Türkiye'de motorlu taşıt araçları sektörüne ilişkin grup muafiyeti tebliği 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[17] Mezkur tebliğ Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlu olmakla birlikte oldukça geçikmeli olarak yürürlüğe alınmıştır. Bu eksik yönlerin Avrupa Birliği ile uyum kapsamında hızla tamamlanması gerekmektedir. Nitekim AB Komisyonu 2002 Türkiye İlerleme Raporu'nun Genel Değerlendirme Bölümü'nde aynen şu ifadeleri kullanmaktadır: Türkiye rekabet alanındaki çerçeve mevzuatın önemli bir kısmını müktesebat ve Gümrük Birliği'ni oluşturan Ortaklık Konseyi Kararı doğrultusunda ortaya çıkan yükümlülükleri çerçevesinde uyumlaştırmıştır. Ancak grup muafiyetlerine ilişkin uyumlaştırma gereklidir.[18]

     

    Türkiye'de 01.01.2007 tarihinden itibaren uygulaması başlayacak olan muafiyet sisteminin Avrupa Birliği'nde uygulanış biçimine göz atmakta büyük fayda vardır. Zira Türkiye'deki sistemin birebir benzer bir uygulama olması gerekmektedir.

     

    3.1. Avrupa Birliği Uygulamasının Ana Esasları

     

    Motorlu araç ve yedek parça üreticileri, ürettikleri ürünlerin dağıtımı işini çoğu zaman oluşturdukları bir dağıtım ağı marifetiyle yapmaktadırlar. Bu dağıtıcılar genel olarak bayi olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca motorlu araç üreticileri ve distribütörler yetkili tamircilerden oluşan şebekeleri kullanmaktadırlar. Bu şekilde oluşturulan dağıtım ve servis şebekeleri, üreticiler ile bağımsız yeniden satıcı ve tamirciler arasında akdedilen birçok anlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Bu tür anlaşmalar rekabet hukuku bakımından değerlendirildiğinde, üretici ile dağıtıcı ve servis bakımından sistemin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren teşebbüsler arasında akdedildiklerinden, dikey anlaşmalar kategorisinde yer almaktadırlar.

     

    Bir dikey anlaşmanın rekabeti kısıtlayıp kısıtlamadığı ve eğer kısıtlıyorsa bu etkilerin başka yararlar ile dengelenip dengelenemeyeceği meselesi ilgili pazarın yapısına bağlıdır. Bazı kısıtlamaların tüketici yararı bulunduğu durumlarda kaldırılması sözkonusu olabilmektedir. Nitekim bu Kılavuz'a konu motorlu taşıt araçları sektöründe de rekabeti kısıtlayıcı bazı hususların kaldırılmasına tüketici yararı sözkonusu olduğundan izin verilmiştir.

     

    Avrupa Birliği'nde 1475/95 sayılı motorlu taşıtlar sektörüne ilişkin Tüzük, değişen ihtiyaçlar karşısında 31 Temmuz 2002 tarihinde 1400/2002 sayılı Komisyon Tüzüğü ile değiştirilmiş ve eski Tüzük uygulamadan kaldırılmıştır.

     

    1400/2002 sayılı grup muafiyeti Tüzüğü motorlu taşıtlar sektörüne yönelik olarak yapılan bir düzenlemedir. Tüzük, yeni motorlu taşıt ve yedek parçaların dağıtımı ve yetkili ya da yetkisiz tamirciler tarafından yapılan bakım onarım hizmetlerine ilişkin anlaşmaları kapsamına almaktadır. Bundan başka Tüzük, motorlu taşıtların bakım ve onarım hizmeti ile doğrudan veya dolaylı şekilde ilgisi olan bağımsız operatörlerin gerekli teknik bilgilere ulaşabilmelerini teminen yapılan birtakım düzenlemelere de  yer vermektedir.

     

    1400/2002 sayılı Tüzük, grup muafiyet tüzüklerinin sadece belli bir orana kadar pazar payına sahip olan teşebbüsler tarafından gerçekleştirilen anlaşmalara uygulanması gerektiği şeklindeki genel kanıyı muhafaza etmektedir. Bu oran genel olarak % 30 olmakla beraber Niceliksel Seçici Dağıtım sisteminin uygulandığı anlaşmalarda ise % 40'a yükselmektedir. Yeni Tüzük ayrıca anlaşmalara, uyuşmazıkların ancak hakem müessesi vasıtasıyla çözülebileceği gibi bazı genel koşulları içermeleri şartıyla muafiyet tanımaktadır.

     

    Tüzük, Kara liste adı verilen ve sözleşmelerde yer alması sakıncalı görülen önemli rekabet ihlallerini saymaktadır. Bu ihlallerin anlaşmalarda yer alması halinde, anlaşmanın sadece ilgili hükmü değil, tüm anlaşmanın geçersiz kalacağı hususu belirtilmektedir. Bunlara ek olarak Tüzük, bazı dikey kısıtlamalara yönelik olarak rekabet etmeme yükümlülüğü gibi özel koşullar getirmektedir. Bu tip koşulların varlığı halinde sözleşmenin tamamı geçersiz olmayıp sadece sınırlayıcı nitelikteki hükümler geçersiz sayılmaktadır.

     

    Eldeki mevcut veriler uyarınca bir aracın satış fiyatı ve satın alma sonrasında ortaya çıkan tamir ve bakım maliyeti, aracın toplam maliyetinin % 40'ına tekabül etmektedir. Bu sebeple, dağıtım ve bakım onarım pazarlarında mevcut olan rekabet tüketici açısından son derece önemlidir. 1400/2002 sayılı Tüzük her iki pazarı da kapsamaktadır.

     

    3.1.1. Seçici ve Münhasır Sistemlerin Özellikleri

     

    Avrupa Birliği'nde motorlu araçların dağıtımına ilişkin olarak 1400/2002 sayılı Tüzük üretici ya da distribütörlere iki seçenek sunmaktadır: Seçici ve Münhasır Dağıtım Sistemleri. Ancak sözkonusu iki sistem hakkında aşağıdaki prensipleri de beraberinde getirmektedir.

     

    Seçici ve Münhasır Dağıtım sistemlerinin birbirine kombine edilmesi sonucu oluşturulan karma sistem yasaklanmaktadır. Buna göre Tüzük'den yararlanmak isteyen üreticilerin dağıtım sistemlerini oluştururken seçici veya münhasır sistemden birini tercih etmeleri gerekmektedir. Buna karşılık, belli bir bölgede münhasır başka bir bölgede de seçici sistemin uygulanmasına bir engel bulunmamaktadır. Ancak teorik olarak mümkün bu sistemin pratikte uygulaması mümkün değildir. Zira Münhasır Dağıtım Sistemi seçilen bölgeden Seçici Dağıtım Sistemi bölgesine rahatlıkla serbest galericiler tarafından taşıt aracı akabilir. Zira Münhasır Dağıtım Sistemi üyelerinin galericilere mal satması muafiyet tüzüğüne göre mümkündür.

     

    Bayiler arasındaki marka içi rekabet güçlendirilmekte ve pazar entegrasyonu sağlanmaktadır. Bu esas uyarınca, her iki sistemde de pasif satışların ve seçici sistemde aktif satışların kısıtlanması yasaklanmakta ve yine seçici sistemin uygulandığı bölgelerde dağıtıcıların istedikleri başka yerlerde mağazalar açabilmelerine engel olunamamaktadır. İşte yukarıda anlatıldığı şekliyle bir bölgede münhasır diğer bir bölgede Seçici Dağıtım sistemi seçmek uygulamada mümkün değildir.

     

    Bayilere satış ve servis hizmetlerini ayrı ayrı sunabilmeleri imkanı getirilmiştir. Buna göre bayiler, satış dışında sundukları servis ve onarım hizmetlerini yetkili servis ağı içerisinde bulunan başka servislere devredebilmektedirler. Ayrıca servis ve onarım hizmetlerinin yer seçimine ve yer değişimine distribütör firma karışamamaktadır.

     

    Çok marka satıcılığı geliştirilerek güçlendirilmiştir. Buna göre bayilerin, değişik markaların satışını yapabilmeleri engellenememekle birlikte, sağlayıcıların değişik markaların aynı showroom'un değişik bölümlerinde sergilenmesini talep edebilmeleri imkanı getirilmiştir. Burada marka kargaşasının yaratılmaması esastır. Buna karşılık distribütörün show-room alanının diğer markanın teşhirini önleyecek biçimde taleplerde bulunması yasaklanmıştır.

     

    Tüketicilerin aracı veya satın alma acentası kullanmaları desteklenmektedir. Bu aracılar tüketicilere pazarın başka bölümlerinden de araç temin edebilme imkanı sağlamaktadırlar.

     

    Bakım-onarım servis hizmetleri açısından 1400/2002 sayılı Tüzük şu prensipleri getirmektedir;

     

    Tüzük'de yer verilen sınırlamaları getirmemek kaydıyla, sağlayıcılara yetkili tamircilere yönelik seçici kriterler getirebilmeleri imkanı sağlanmaktadır. Buna karşılık servis sayısının bayilik sisteminde olduğu gibi sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim Tüzük uyarınca, sağlayıcıların kurduğu ağ vasıtasıyla yetkili tamircilerine yönelik olarak kalitatif kriterler öngörmesi durumunda, söz konusu kriterleri karşılayan tüm tamirciler sağlayıcı tarafından sisteme dahil edilmek durumundadırlar. Bu uygulama Türkiye için de birebir geçerlidir.

     

    Yetkili tamircilere, aracın üreticisi tarafından üretilen yedek parçalar ile  rekabet halinde bulunan yedek parçaları sağlayabilme imkanı getirilmiştir. Böylelikle bakım onarım işlerinde sadece orjinal yedek parça kullanımı işi son bulmuştur. Ancak servislerin sadece orijinal yedek parça kullanmayı istemeleri durumunda hiçbir engel de bulunmamaktadır. Eşdeğer parça kullanımı sırasında servislerin tüketicilere tercihlerini sormaları ve iş ordinosu üzerine eşdeğer parça kullanıldığını yazmaları gerekmektedir. Böylelikle garanti meselesi gerek servis gerekse tüketici açısından çözülmüş olacaktır.

     

    Bağımsız tamircilerin rekabetçi pozisyonları güçlendirilmiştir. Esas olarak, bağımsız tamirciler otomobil tamir hizmetlerinin % 50'sini yürütmektedirler. 1400/2002 sayılı Tüzük, özellikle elektronik aletler, test cihazları gibi teknik gelişmeler paralelinde ortaya teknik bilgi ve yedek parçalara ulaşabilme imkanları vasıtasıyla bağımsız tamircilerin diğerleri karşısında pozisyonlarını güçlendirmektedir. Diğer bir anlatımla distribütör firmanın serbest tamircilere tüm test cihazlarını, avadanlıkları, araç şemalarını, teknik eğitimi ve ihtiyacı olduğu kadar yedek parçası temin etmesi zorunludur.

     

    Tüm bu faktörlerin biraraya getirilmesi sonucu, 1400/2002 sayılı Tüzüğün yeni motorlu taşıt araçlarının dağıtımı ve satış sonrası servisleri pazarlarındaki rekabeti güçlendireceği veya arttıracağı öngörülmektedir. Nitekim uygulamada rekabetin artmasına rağmen bayi ve servislerin karları artmış, tüketici bu rekabetten yarar sağlamış ancak distribütörlerin karlılığı tamamen kaybolmuştur. Zaten buradaki amaç da distribütörlük sisteminin ortadan kaldırılarak güçlü bayilerden oluşan bir dağıtım sisteminin kurulmasıdır.

     

    2790/1999 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyet Tüzüğü'nün 2 (5) maddesi uyarınca, ilgili Tüzük başka bir grup muafiyeti tüzüğü kapsamına giren dikey anlaşmalara uygulanmamaktadır. Bu sebeple, genel nitelikteki bu grup muafiyet tüzüğü konusunu yeni motorlu taşıt araçları, bunlara yönelik tamir ve bakım hizmetleri  ve yedek parçaların oluşturduğu dikey anlaşmalar söz konusu Tüzük kapsamında yer almamaktadır. Zira, bunlara özel olarak 1400/2002 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyet Tüzüğü uygulama alanı bulmaktadır. 

     

    1400/2002 sayılı Tüzük, tüm taşıt ve yedek parçalara ilişkin anlaşmalara uygulanmamaktadır. Tüzüğün kapsama alanı esas olarak motorlu ve aynı zamanda yeni taşıt araçlarıdır. Yedek parçalar hususunda ise ilgili parçaların gerçekten taşıtın faaliyeti için gerekli bir parça olması gerektiği gibi bu bağlamda aksesuar niteliğinde olması yeterli değildir. Yine Tüzük uyarınca motorlu taşıtın karayollarında kullanım amaçlı olması  ve en az üç tekerlekli olması gerekmektedir. Son olarak Tüzük, tüketici ve bankalar arasında yapılan ve konusunun motorlu taşıtın finansmanını sağlamak üzere verilen kredilerin oluşturduğu anlaşmalara da tatbik edilmemektedir. 

     

    İkame edilebilecek türden bir çok ürün genellikle Tüzük'de yer alan yedek parça tanımına karşılık gelmektedir. Ancak, yağ, boya ile vida, vidalı direksiyon ve civata gibi jenerik ürünler farklı kullanım alanları bulunabilmektedir. Bu tür ürünler esas olarak bir motorlu taşıtın montajı esnasında kullanılabildiği gibi aynı zamanda Tüzüğün kapsamında bulunmayan başka araçlar (motosiklet, bisiklet) için de tüketim maddesi şeklinde kullanılabilmektedir.

     

    Tüzüğün kapsamına girecek dikey anlaşmaların türleri de Tüzüğün kapsamı bakımından tartışmayı gerektiren bir başka husustur. 1400/2002 sayılı Tüzük, aracın üretici tarafından tedarik edildiği ilk safhadan son kullanıcıya ulaştırılmasına kadar ve yedek parçalar için de parçanın ilk üreticisi tarafından tedarik edilmesinden son kullanıcının bakım ve onarım hizmetini almasına kadar olan tüm kademelerde yapılan dikey anlaşmalara uygulanmaktadır. Buna göre Tüzük;

     

    bir motorlu taşıt üretici veya onun bağlantılı teşebbüsü ile bu üreticinin bağlantılı şirketi olmaması kaydıyla bağımsız ithalatçı veya toptancı arasında akdedilen anlaşmalar;

     

    bir motorlu taşıt üreticisi veya onun bağlantılı şirketi ile aynı üretici tarafından kurulan dağıtım veya yetkili servis ağı içerisinde yer alan üyeler arasında yapılan anlaşmalar;[19]

     

    bir motorlu taşıt üreticisi veya ana dağıtıcı firma ile alt dağıtıcılar arasında akdedilen anlaşmalar;

     

    motorlu taşıt veya yedek parça üreticisi ile yetkili veya bağımsız bayi veya servis birlikleri arasında akdedilen anlaşmalar;

     

    yedek parça sağlayıcısı ile bu parçaları kullanan yetkili veya bağımsız tamirciler arasında akdedilen anlaşmalar;

     

    Görüleceği üzere, 1400/2002 sayılı Tüzüğün uygulama alanı, eskisine oranla daha da genişletilmiştir. Buna göre söz konusu Tüzük, satış sonrası servis hizmeti vermeyen ithalatçı ve toptancı firmaları da kapsadığı gibi aynı zamanda araç satışı yapmayan tamirciler ve tamircilere yedek parça sağlayan sağlayıcıları da kapsamaktadır.

     

    Genel olarak Tüzük, rakip teşebbüsler arasında yapılan dikey anlaşmalara uygulanmamakla birlikte bazı koşulların varlığı halinde uygulanabilmektedir. Örneğin, son kullanıcılara da satış yapan bir motorlu taşıt üreticisi aynı anda ürettiği araçların dağıtımını yapmak üzere bir dağıtım ağı da ihdas edebilmektedir. Bu durumda sistem üyeleri ile üretici arasında yapılan anlaşmalar da Tüzük kapsamında değerlendirilecektir.

     

    Avrupa Birliği mevzuatına 31 Temmuz 2002 tarihinde giren 1400/2002 sayılı Motorlu Taşıt Araçları Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyet Tüzüğü sadece üretici firma ve bayileri değil aynı zamanda sektör içinde faaliyet gösteren bağımsız tamirciler gibi diğer bir çok firmayı da içine aldığı gibi, tüketiciyi de doğrudan veya dolaylı şekilde etkileyebilecek niteliktedir.

     

    1400/2002 sayılı Tüzük incelendiğinde motorlu taşıtların satış, servis ve tamiri ve yedek parçalarının satışları açısından eskiye oranla rekabete daha fazla açık olan bir tutumla tüketiciye de ürün ve hizmetler arasında daha fazla seçim şansı verdiği görülmektedir.

     

    İlgili Tüzük esas olarak ürün ve hizmetler arasında fiyat harmonizasyonunu amaçlamış değilse de, içerdiği bir çok hükmün tüketiciler lehine olarak kullanılaraktan tek pazarın ayrı bölümlerinde oluşan farklı fiyat uygulamalarının sona erdirilmesi ve bunu teminen de tüketicilerin satın almak istedikleri ürün veya hizmetleri istedikleri coğrafi bölgeden elde edebilmelerine olanak tanımıştır. Bu hususla ilgili olarak, tüketicilerin aracı kullanmalarına yönelik getirilen sınırlamalar da yeni düzenleme bakımından muafiyet kapsamı dışında bırakılmıştır. Bundan başka, aktif satışların teşvik edilmesi, başka yerlerde satış mekanları açılabilmesi, internet yoluyla satış hususuna açıklık getirmesi noktalarında Tüzük, bayilere tek pazar sınırları içerisinde nerede bulunursa bulunsun tüketicilere satış yapabilme imkanı sunmaktadır.

     

    Yeni Tüzük aynı zamanda tüketicilerin araçlarını Avrupa Birliği sınırları içerisindeki herhangi bir yetkili tamirciye götürebilmeleri veya araçlarının tamir ve bakım hizmetlerini yetkili tamirciler dışında bağımsız tamircilerden de sağlayabilmelerini temin etmektedir.

     

    Tüzük, tüketicilerin satın almak istedikleri motorlu araçları Avrupa Birliği içindeki bir başka üye ülkeden elde edebilme haklarını güçlendirmektedir. Bunu teminen hiçbir üretici, ithalatçı veya bölge dağıtıcısının, bayinin, kendisi ile doğrudan, aracı yoluyla veya internet üzerinden bağlantı kuran tüketiciye satış yapmasını engelleyememesi kuralı mevcuttur. Sağlayıcı tarafından doğrudan veya dolaylı olarak getirilecek böyle bir sınırlama rekabetin ağır şekilde kısıtlanması hallerinden birini oluşturacak ve bu da ilgili anlaşmaların muafiyet kapsamından çıkarılması sonucunu doğuracaktır. AB Komisyonu özellikle son yıllarda, yabancı uyruklu tüketicilere yapılan satışlara yönelik olarak getirilen sınırlamalarla ilgili bazı vakalarda para cezasına hükmetmiştir.[20]

     

    Bayilerin başka üye ülkelerden gelen müşteri taleplerini kendi özgür iradeleri neticesinde karşılamamaları gibi bir durum söz konusu olabilir. Önemli olan bu durumun, sağlayıcının zorlaması neticesinde ortaya çıkmamasıdır. Başka üye ülkelerde bulunan müşterilerin verdikleri siparişler bakımından da durum aynıdır. Esas olarak bu siparişlerin lokal bölgede yapılan satışlara nazaran daha uzun bir teslimat süresinin bulunmaması da gerekmektedir. Eğer sağlayıcı tarafından bayi üzerine getirilen kural ve uygulamalar neticesinde söz konusu siparişler anlamsız şekilde uzatılıyor ise bu durum, ilgili müşterilerin bundan sonraki zamanlarda aynı satıcıya gitmemelerine yol açacak ve bu durum da rekabetin dolaylı şekilde sınırlanması sonucunu doğuracaktır.

     

    Sağlayıcıların, bayilerin başka üye ülkelerden olan tüketicilere veya kendileri adına hareket eden aracılarına, araca ilşkin uygunluk belgelerinin temin edilmesine ilişkin süreyi uzatmaları da satışlar üzerinde dolaylı olarak gerçekleştirilen bir sınırlama olarak gözükmektedir. Zira, araca ait uygunluk belgesinin ve gerekli her tür dökümanın sağlayıcı tarafından sistematik şekilde aracın tüketiciye veya aracısına teslim edilmesi ile birlikte verilmesi gerekmektedir.

     

    Satışların sınırlanmasına ilişkin olarak, Seçici Dağıtım sisteminde sistem dışına yapılacak satışlar önem taşımaktadır. Bilindiği üzere, Seçici Dağıtım sisteminin uygulandığı bölgelerde anlaşmaların konusunu oluşturan araçların sistem üyeleri dışındaki üçüncü kişilere ticari amaçlı yeniden satışı yasaklanabilmektedir. Buna karşılık, aracı satın alan tüketici bağımsız yeniden satıcı kimliği altında olmamak kaydıyla aracını istediği şahsa yeniden satmakta serbesttir. Bu bağlamda, sağlayıcıdan aldığı talimatlar uyarınca bir bayinin aracı sattığı şahsı ticari kazanç elde etmek dışında sair saiklerle yeniden satıştan mahrum etmesi veya aynı alıcıya aracın eskimesinden sonra satışını yasak etmesi türünden şartlar, satışlar üzerinde dolaylı şekilde yapılan sınırlamalara örnek oluşturacaktır.

     

    Sağlayıcılar genel olarak, bayilerini diğer ülkelerde mevcut olan spesifikasyonlara uygun araçlarla donatmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün sağlayıcı tarafından yerine getirilmemesi rekabetin ciddi şekilde kısıtlanması ve tüketicinin Tek Pazar'dan kaynaklanan haklarının ihlali anlamına gelmektedir. Bununla birlikte sağlayıcının, bayinin doğal olarak ilgili modelin yerel özellikte olanını satmaması durumlarında bu parçaları tedarik yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, A markasını satmakta olan Hollandalı bir bayi, İngiliz müşterilere yönelik X modelin direksiyonu sağda dizayn edilmiş araçlarını; i) normalde Hollanda bayisinin X model araçların satışını yapmadığı veya ii) X model araçların genellikle direksiyonunun sağda olacak şekilde dizayn edilmediği haller hariç olmak üzere, sipariş edebilecektir.

     

    Modellerin farklı spesifikasyonlarına ilişkin durumlarda araçlara yönelik ek maddi yükümlerin getirilmesi tek başına bir rekabet ihlali olarak değerlendirilmemelidir. Bununla birlikte, fazladan getirilen maddi yük objektif olarak makul olmalı ve aracın üretim veya dağıtımı açısından reel ek maliyetinden fazla olmamalıdır. Buradaki makul olmanın ölçüsü her bir aracın modeline göre belirlenmelidir.

     

    Bazı durumlarda bayiler müşterilerine, sağlayıcının kendilerine belli modeller için iskonto yapmama zorunluluğu getirdiklerini bu sebeple indirim yapmayacaklarını beyan etmektedirler. Bilindiği üzere, bayiler sağlayıcılar tarafından kendilerine tavsiye edilen fiyatların altında satış yapabilmektedirler. Genel kural, üreticilerin satış fiyatını veya asgari fiyatı fikslememeleridir. Bu bağlamda sağlayıcının, bayinin yapacağı satışlara yönelik iskontolarını yasaklaması rekabetin ciddi şekilde sınırlanmasına neden olacak ve bu anlaşmalar da muafiyetten yararlanamayacaklardır.

     

    Tek pazar içerisinde satış sonrası hizmetlere yönelik olarak oluşabilecek sorunlardan bir tanesi, bir üye devletten alınan bir araca ait garanti kapsamı içinde veya dışında bulunan bir bakım onarım hizmetinin başka bir üye devlet ülkesinde yapılabilip yapılamayacağıdır. Ancak 1400/2002 sayılı Tüzük uyarınca muafiyet alabilmenin koşulu, tüketicilerin satın aldıkları araçlarını, sağlayıcının kurduğu sistem içerisinde yer alan ve Avrupa Birliği içerisinde herhangi yerde bulunan yetkili tamirciye götürebilme hak ve yetkisine sahip olmalarıdır. Tüzük, sağlayıcılar ve yetkili tamirciler arasında yapılan, belli markayı taşıyan araçların tamiri, garanti kapsamındaki işlemlerinin yapılması, geri çağırma ve bağımsız servis gibi hizmetlerinin verilmesine ilişkin anlaşmalar için araç nereden satın alınmış olursa olsun koşullar gerçekleştirildiği ölçüde muafiyet sağlamaktadır. Buna göre, bir yetkili servisin, satışının kendi bulunduğu ülkede yapılmadığı bir araca yönelik tamir ve bakım hizmeti veremediği durumlarda sağlayıcı ile veya başka bir üye ülkede bulunan bir yetkili servis ile yardımlaşması icap etmektedir. Bu durumda tüketicinin de aracı satın aldığı üye ülkeden elde ettiği garanti belgesinin diğer üye ülkede tekrardan kaydını yaptırması gibi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Araca ilişkin garanti süresi, aracın yetkili satıcı tarafından tüketiciye teslimi tarihi itibariyle başlamaktadır. Sonuç olarak bir aracın garanti kapsamında yapılan işlemlerinin başka bir ülkede gerçekleştirilmesinin engellenmesi şeklinde üretici, ithalatçı, bayi veya tamirciler tarafından oluşturulan sınırlamalar rekabetin sınırlanması anlamına gelecektir.

     

    Garanti kapsamında bulunan bir sorunun aracın bulunduğu yerdeki yetkili servis tarafından giderilememesi halinde, aracın satın alındığı yerdeki yetkili tamirciye götürülmesine bir engel bulunmamaktadır. Bu durumda araç bir aracı vasıtası ile satın alınmış ise, bu aracı da, aracı alındığı yerdeki yetkili servise vermek üzere yetkilendirilebilir.

     

    Garantiye ilişkin olarak bir başka durum da şu şekilde gelişebilir; tüketicinin aracını satın aldığı bayinin servis hizmeti vermediğini, aracın garanti süresi müddetince arızalı şekilde çalıştığını ve bayinin sattığı araçların tamir ve bakım hizmetini gördürmek amacıyla çalıştığı bağımsız servislerin de bu arızayı gidermede yetersiz kaldıklarını düşÃ¼nelim. Bu durumda tüketici, tıpkı diğer tüketim maddelerinde olduğu gibi aracı satın aldığı yere götürebilir. Bu durumda normal koşullarda aracı satan bayi aracın tamiri için gerekeni yapacak veya bu mümkün değil ise aracı yenisi ile değiştirmek durumunda kalacaktır. Ancak bunların gerçekleşmesi büyük ölçüde satış sözleşmesinin bu yönde hükümler içermesine veya ulusal sözleşmeler hukuku mevzuatının buna müsait olması koşullarına bağlıdır.

     

    Ãœretici tarafından verilen garanti süresi boyunca araçtan kaynaklanan bir arızanın araç sahibi tarafından bağımsız bir tamirciye gördürülmesi durumunda, tamir neticesinde araç zarara uğramış ise bu durumda araç bir daha üreticinin sağladığı garantiden yararlandırılmayabilir. Ancak garanti süresi boyunca araç için sadece yetkili tamircilerden oluşan şebeke tarafından tamir ve bakım hizmeti verileceği şeklindeki genel bir yükümlülük çoğu zaman, bağımsız tamircilerin diğerleri ile rekabet etmesini zorlaştıracağından Tüzüğe de aykırı addedilecektir. Sonuç olarak böyle bir yükümlülük getirilememekle birlikte, aracın bağımsız tamirci tarafından verilen bakım onarım hizmetine bağlı olarak zarara uğraması halinde bu tamir garanti kapsamında kabul edilmeyebilecektir.

     

    Aracı veya satın alma acentesi, bir dağıtım ağının üyesi olmaksızın tüketici nam ve hesabına motorlu taşıt satın alan gerçek veya tüzel kişiler olarak tanımlanabilir. Bu noktada aracıların, bir aracın tekrardan satışını yapmak üzere satın alan ve belirli bir tüketicinin hesabına hareket etmeyen bağımsız satıcılardan ve aynı zamanda bir veya birden fazla bayiye müşteri bulmakla görevli satış acentelerinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Sağlayıcılar bayilerine sadece, kendilerine gelen aracıları, ilgili aracı satın alma veya teslim alma hususunda tüketiciden aldıkları yetkiye sahip olduklarını gösterir yazılı veya elektronik imzayı haiz yetki belgesi isteme şeklinde bir zorunluluk getirebilirler. Bu nedenle, 1400/2002 sayılı Tebliğ uyarınca aracılar hususunda anlaşmalara konulan tek sınırlama, bağımsız tüketicilerden alınan geçerli yetki belgesi temini olmaktadır. Söz konusu yetki belgesi tüketicinin adı, adresi, geçerli tarih ve imzayı içermelidir.  Bunun dışında yetki belgesinin spesifik olarak tek bir model için mi yoksa genel olarak birden fazla model veya marka için mi olacağı tamamen tüketicinin tekelinde olan bir husustur.

     

    Bazı durumlarda ise bayilere, aracılara adlarına hareket ettikleri tüketicilerin kimlik veya benzeri belgelerini tedarik yükümlülüğü getirilmesi mümkündür. Seçici Dağıtım sisteminde bayilerin yeni araçları bağımsız yeniden satıcılara satmaması prensibi düşÃ¼nüldüğünde böyle bir şartın konulması mümkün görülmektedir. Aracın yeni olup olmaması ise tamamen ticari kullanımına bağlı olarak karar verilmesi gereken bir husustur.  Satıcı açısından bir aracın yeni olmaması tüketici adına tescili ve trafikte kullanımı koşullarına bağlanabilir.

     

    3.1.2. AB Komisyonu'nda Bayi Konumunun Güçlenmesi DüşÃ¼ncesinin Egemen Olması

     

    Avrupa Birliği'nde bayiler yeni motorlu taşıtlara ilişkin olarak Ortak Pazarın gelişimi açısından son derece önemli bir rol oynamaktadırlar. Güçlü ve bağımsız bayilerin hakim olduğu bir sektörün tüketicilern yararına olarak rekabeti arttırıcı ve yaratıcı bir etkisinin olacağı şÃ¼phe götürmeyen bir gerçektir. 1400/2002 sayılı Tüzük, üretici veya ithalatçıların yeni motorlu taşıtların dağıtımı veya bakım ve onarım hizmetlerine ilişkin olarak bayilere yönelik getirebilecek sınırlamaların çerçevesini daraltmıştır. Bu bağlamda eski düzenleme ile karşılaştırıldığında 1400/2002 sayılı Tüzük aşağıdaki prensiplerle birlikte uygulama alanına sahip olabilecektir. Bu kurallar şu şekilde sıralanabilir;

     

    Motorlu taşıt üreticileri veya distribütörler, bayilerine bakım onarım hizmeti verme veya yedek parça dağıtımı yapmaları şeklinde bir yükümlülük getirememektedirler. Bayiler, bakım onarım hizmetleri hususunda aynı markaya ilişkin şebekeye dahil yetkili tamirciler ile sözleşme akdetme konusunda tamamen serbesttirler.

     

    Bayiler başka markaların da dağıtım ve servis hizmetlerini yürütebilirler.

     

    Tüzük üretici ve ithalatçıların, bayilerine tedarik edilecek araç sayısını, AB içindeki belli tüketicilere satış yapma imkanını sınırladığı ölçüde sınırlayabilme olanağını ortadan kaldırmaktadır.

     

    Seçici Dağıtım sisteminin uygulandığı bölgelerde bayiler tüketicilere aktif veya pasif olarak satış yapmakta serbesttirler. Hatta, yeni Tüzük uyarınca, 1 Ekim 2005 tarihinden itibaren Seçici Dağıtım sisteminin uygulandığı durumlarda bayiler yeni yolcu araçları ve hafif ticari araçlara özgü olmak üzere istedikleri yerde başka satış veya teslimat mağazaları açabilme imkanına sahip olabileceklerdir.

     

    Münhasır sistemin hakim olduğu durumlarda ise bayilerin, kendilerine tahsis edilen bölge içine ve münhasır sistemin uygulanmadığı bölgelere aktif olarak satış yapabilmeleri serbest olduğu gibi aynı zamanda, münhasır sistemin uygulandığı bölge içine de pasif şekilde satış yapabilme imkanları mevcuttur.

     

    1400/2002 sayılı Tüzük, bayilerin nerede olduklarına bakılmaksızın tüm tüketicilerin yeni motorlu taşıt aracı tedarik edebilmeleri imkanına sahip olabilmesini amaçlamaktadır. Yeni düzenleme uyarınca, seçici veya münhasır olsun her tür dağıtım sisteminin, her grup tüketicinin yeni araçlara istediği bayiden sahip olabilme imkanını haiz olduğu şekilde organize edilmesini gerektirmektedir.

     

    Seçici Dağıtım sisteminin uygulandığı hallerde bayilerin Avrupa Birliği içerisindeki her son kullanıcıya aktif şekilde satış yapabilme imkanları mevcuttur. Bununla birlikte, selektif sistemde sağlayıcıların, bayilerin selektif sistemin uygulandığı bölgelerdeki bağımsız yeniden satıcılara satış yapmasını kısıtlama yetkileri bulunmaktadır. Bu durumda sağlayıcı Avrupa Birliği içerisindeki belli bölgelerde münhasır sistemi uygulamakta ise, seçici sistemde yer alan bayilerin de bu bölgelerde yer alan son kullanıcılara ve yetkisiz dağıtıcılara pasif olarak satış yapabilmeleri mümkün olmaktadır.

     

    Bir sağlayıcı münhasır dağıtım sistemi kurmuş ise, sistem içindeki bayilerin kendilerine tahsis edilen bölge içine veya münhasır müşteri gruplarına aktif şekilde satış yapabilme yetkileri bulunmaktadır. Münhasır sistemin uygulandığı diğer bölgelerdeki son kullanıcı veya yeniden satıcılara ise pasif şekilde satış yapabilmeleri imkanı bulunmaktadır. Sağlayıcının Avrupa Birliği içerisindeki başka bölgelerde Seçici Dağıtım sistemi uygulaması halinde ise, münhasır sistem üyesi bayilerin Seçici Dağıtımın uygulandığı bölgelerdeki son kullanıcı ve yetkisiz dağıtıcılara aktif olarak satış yapabilmesi mümkündür. 

     

    1400/2002 sayılı Tüzük uyarınca, yeni motorlu taşıtların satışına ilişkin dikey anlaşmaların, bayilerin kendilerinden satın almak isteyen bütün tüketici taleplerini kaşılayabilecekleri şekilde organize edilmesi gerekmektedir. Bayilere getirilen bu imkan sadece lokal müşteriler açısından değil Birlik sınırları içerisinde yer alan tüm tüketiciler açısından geçerlidir. Bayiye uzak mesafede bulunan tüketiciler açısından fiyatlandırma ve araç teslim süreleri imkanı bakımından ayrımcı nitelikte uygulamalara yer verilmemelidir. Bu sebeple bayilerin de fiyat ve teslimat konularında ayrımcı uygulamalara meydan vermeyecek prensipler oluşturmaları gerekmektedir.

     

    Tebliğ esas olarak üreticilere tüm Birlik için teslimat sürelerinin aynı olması gerektiği şeklinde bir yükümlülük getirmemektedir. Ancak bayilerin araçları sağlama koşulları yönünden lokal ve yerel müşteriler ile diğer üye ülkelerden gelen müşteriler arasında ayrım yapmaması esas olup sağlayıcıların da bunu gerçekleştirebilecek tarzda bir sistem oluşturmaları gerekmektedir.

     

    Sağlayıcılar bazı hallere bağlı olarak, bayilerine tedarik etmek durumunda oldukları araçları sınırlandırmak zorunda kalabilirler. Bu hallere örnek olarak grev durumu veya toplam ürün talebinin arz edilen toplam ürün miktarını aştığı gibi  durumlar verilebilir. Bu tür durumlarda sağlayıcıların lokal tüketicilere satış yapan bayiler ile diğer üye ülkelerde bulunan tüketicilere satış yapan bayilere sağlayacakları araç miktarı arasında ayrım yapmaksızın eşit miktarda araç sağlamaları gerekmektedir. Örneğin, A bayisinin kurulu olduğu X bölgesinde her ay ortalama 50 araç sattığını, B bayisinin de kurulu bulunduğu Y bölgesinde her ay ortalama 25 araç ile birlikte başka üye ülkelerden gelen müşterilere de 25 araç sattığını düşÃ¼nelim. İlgili markanın üretiminden kaynaklanan bir sorun nedeniyle herhangi bir ay araç tedarikinde bir azalma yaşanması halinde sağlayıcının eşit miktarda örneğin 30 adet A'ya ve 30 adet de B'ye araç tedarik etmesi gerekmektedir.

     

    Yerel bölgede bulunanlar ile başka üye devletlerde bulunan müşterilere yapılacak satışlara ilişkin mal tedariki açısından yukarıda açıklanmaya çalışılan prensip yani ayrımcı olmama kuralı, sağlayıcının seçmiş olduğu dağıtım sisteminin ne olduğu dikkate alınmaksızın uygulama alanı bulmaktadır. Münhasır dağıtım sisteminin uygulandığı bölgelerde dahi başka bölgelerden gelen talepleri karşılamak konusunda özgür olan bayiye sağlayıcı tarafından getirilecek herhangi bir kısıtlama veya tedarik sıkıntısı yaratacak herhangi bir uygulama veya bölge içine yapılan satışlarda verilecek bonus sistemi gibi dolaylı yoldan gerçekleştirilen sınırlamalar rekabete aykırılık teşkil edecektir.

     

    1400/2002 sayılı Tüzük, sağlayıcılara bayileri ile belli bir bölge içerisinde satış hedefi tespitine imkan vermektedir. Ancak, kararlaştırılan bu satış hedeflerinin hiçbir şekilde bayiye yapılacak teslimatlara ilişkin niceliksel sınırlamalara neden olmaması veya verilecek primlerin ilgili bölgede yapılacak satış miktarı ile oranlanmaması gerekmektedir. Bu halde konulan satış hedefi hesaplanıken, örneğin münhasır sistemde sadece aktif satışlar değil aynı zamanda pasif satışlar da hesaba katılmaktadır.

      Sayfa : 2/15
      <1234...15>