• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • Avrupa Birliği Rekabet Hukuku Grup Muafiyet Rejimi'nde Son GelişmelerProf. Dr. Arif ESİN

    • Sayfa : 9/9
      <1...789

    PROF.DR. ARİF ESİN- Çıkar tabii. Verdiğim 3-4 tane dava örneğinde şu var: Yüzde 10'un altında zaten dikey kısıtlamayla rekabet kısıtlanmaz diyor Komisyon. Dolayısıyla bence orada Rekabet Kurulu, böyle bir çatal falan yapmamalı asla, daha büyük problemler çıkar. Bir eşik, bir hesap yapılacak, bunun üstünde grup muafiyeti düşer, bitiyor denilecek o işletmelere. Altında da, yüzde 1 payı olan bir işletmede rekabeti kısıtlayabilir, bozabilir yani, nasıl bozar diyeceksin o kadar küçük payla, ama olabiliyor. 



    KÃœRŞAT ÃœNSAY- Sonuç olarak ben şunu söylemek istiyorum, bu soruyla karışık kendi yorumumu da aktarmak isterim: Avrupa Birliği ya da Komisyon'un düzenlemeleri, hemen hemen her konudaki düzenlemeleri Türkiye'de çoğu zaman aynen aktarılması, gerek Türk hukuk sistemi açısından, gerekse piyasanın yapısı dolayısıyla; çünkü Kanun'un madem ki tekrar TBMM'ne gitmesinde birtakım kaygılardan istemiyoruz. Ama buradan da hareketle de, Kanun'un da fazla aşılamayacağı inancı dile getiriliyor. Örneğin devlet yardımları konusunda nasıl bir düzenleme olacak onu da merak ediyorum. Bu kanun çıkarmadan nasıl olabilir, siz demin söylediniz.



    PROF.DR. ARİF ESİN- Sonunda dedim ya, siyasî iradenin hasıl olması lâzım. Acaba, Rekabet Kurumunun teşviklere bakması siyasî partileri tatmin eder mi, etmez mi.. Temel soru bu, yoksa biz burada bir sürü hukukçu olarak bir "by-pass" buluruz. Konu burada tamamen siyasî bir mesele, ama bu Avrupa Topluluğu'nun baskısıyla değişecektir. 



    OĞUZ ...- Rekabet Kurumu.

    Ben "Rekabet Bülteni"ndeki makaleniz üzerine bir soru yöneltmek istiyorum. Avrupa Rekabet Hukukunda Son Gelişmeler ve Türkiye'ye Etkiler, isimli makalenizde; 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun 1994 yılında yasalaşmıştır ve 5 yılı aşkın süredir tüm teşebbüslerin gerekli tedbirleri alması gerekirdi, ifadesi var, daha sonra şÃ¶yle devam ediyor: "Rekabet Kurulu'nun rekabet kültürü oluşturmak gibi bir yetkisi yoktur, aksine rekabet ihlalleri ile mücadele etmek gibi bir görevi vardır" diyor. Şayet Rekabet Kurulu'na buna yönelik bir kaygısı varsa, yapılacak soruşturmalar ve ağır para cezalarıyla kültürü oluşturuyor, deniliyor. Bu konuyu biraz açabilir misiniz



    PROF.DR. ARİF ESİN- Açayım tabii, şimdi, rekabet hukukçuları arasında bir şahinler, bir de güvercinler var. Ben şahinler grubundayım, bu toplantılar yapılırken kendi aranızda bir şeyler öğreniyorsanız çok güzel bir şey, burada rekabet kültürü oluşacak falan diye böyle bir göreviniz yok sizin. Başka insanlarda tam tersini savunuyor, bence sizin göreviniz; rekabet ihlallerini derhal yakalamak, soruşturmaları çok hızlı bitirmek, ciddi cezalar vermek, sizin göreviniz bence bu. 

    Bilmem hatırlar mısınız, o zaman daha Rekabet Kurumu kurulmamıştı, bir toplantı oldu, DG4'ten bayağı ileri seviyede adamlar geldi. Bütün özel sektör orada, adam dedi ki; "Kardeşim bakın hayat çok basit, iki şey yaparsanız başarılı olursunuz; bir ceza keseceksiniz, iki piyasada fiyat denetimi yapacaksınız"dedi. Daha bir tane bile uzman buraya alınmamış, Sanayi Bakanlığı'ndan buraya uzmanları almaya çalışıyorlar. Uzman yardımcısı falan yok o zamanlar, Rekabet Kurumu'nun binası bile yok, gayet basit dedi; fiyat denetimini başarırsanız ve ceza keserseniz bu rekabet işi olur dedi. Tabii salon bir anda birbirine girer gibi oldu. Bütün özel sektör orada, o zaman eski Başkan Aydın Bey kalktı; "yok bizde öyle bir şey, bunu herkese öğreteceğiz" dedi. 



    Türkiye'de ayak basmadığınız yer kalmadı, her yere gidiyorsunuz, anlatıyorsunuz, biz elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz, konferanslar düzenleniyor. Bunlara da ceza vererekten daha da milleti yerin altına girmesini sağlamak yerine, azar azar cezalar verelim, dengeli olsun, adamlar gidip Danıştay'a itiraz etsinler, sonuçta onu da görelim falan gibi bir strateji hissediyorum ben. Ama bu arada da tabii, geçen gün bunu gazetede yazdım, İsmail Hakkı Beyde haklı olarak bana dedi ki; "haksızlık ediyorsun, çünkü çok büyük cezalar veriyoruz" dedi. Sonra bende bir düşÃ¼ndüm, 1 trilyon cezalar var, 1 trilyon cezada ciddi bir rakam. Trilyon rakamı Türkiye'de ciddi bir rakamdır, işletmeler için de ciddidir. Ben Rekabet Kanunu'nun ciddi bir şekilde uygulanmasını istiyorum, şahsen, ama arkadaşlarım var diyorlar ki; "bu kadar ciddi uygularlarsa, o zaman senin çok korktuğun bu yasa meclise bir daha gider" diyorlar. Bende diyorum ki, devlet tehditle iş yapmaz.



    Ama bunun gerçeği, en güzeli, ceza yiyen kuruluşların Danıştay'a gidip itiraz etmesidir. Etmiyorlar itiraz, o zaman benim şÃ¼phem daha da büyüyor, acaba bu cezalardan çok mu mutlu bunlar; çünkü adam ceza yemiş 250 milyar itiraz etmiyor. Demek ki onun için para değil, benim dünyamda 250 milyar büyük para diyorum, o halde 1 trilyon yazsın diye düşÃ¼nüyorum. Bunun en güzeli yargı süzgecinden geçmesidir, Danıştay'a itiraz edecek, Danıştay bu cezanın miktarını çok yüksek bulacak ve kararı bozacaktır. İdari Davalar Genel Kurulu'da onu onaylayacak, olup bitecek, anlayacağız o zaman gerçek hayatın ne olduğunu. 



    OTURUM BAŞKANI- Son olarak Başkanımız Tamer Hoca herhalde kapanış için söz istiyor. 



    PROF.DR.TAMER MÃœFTÃœOĞLU-

    Rekabet Kurumu olarak, rekabet kültürünün geliştirilmesiyle ceza konusunu birbirini dışlayan iki unsur olarak görmüyoruz. Hem rekabet kültürünü geliştirmek, hem de gerektiği yerde ceza vermenin mümkün olduğunu düşÃ¼nüyoruz. Hakikaten eğer bir şey görüyorsak, rekabet ihlalinin kolay kolay değil, bazen olaylar göründüğü gibi olmuyor ve günümüzdeki tüm dünyadaki gelişmelerde görüyoruz. Daha düne kadar herhangi bir birleşmeye nasıl bakıyordu, bugün nasıl bakıyor Artık piyasa bir bölge piyasası, ulusal piyasa olmaktan çıkıyor.

    Meselâ yüzde 30 örneği verdiniz piyasa payı olarak, yarın Litvanya'da girecek, yani her olayda yüzde 30...

    Şunu vurgulamak istiyorum: Biz olayları değerlendirirken bir güvercin stratejisi gütmüyoruz, hakikaten ilk göründüğü gibi bir rekabet ihlali olmadığını düşÃ¼nüyoruz. Örneğin biraz önce markalar arası rekabet konusuna girdiniz, marka içi rekabet ile markalar arası rekabeti birbirinden bağımsız değerlendirmeyin, birbirini çok etkileyen bir konu. Ama markalar arası rekabetin mümkün olmadığı bir tekel durumu varsa, oradaki marka içi rekabetin değerlendirilmesi çok farklı olacaktır. 



    Buna karşılık piyasalar çok yoğun bir markalar arası rekabet varsa, buradaki marka içi rekabetin değerlendirilmesi çok farklı olacaktır. Her olay kendi başına bir olaydır, çok dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Biz verdiğimiz kararlarla da rekabet kültürünü oluşmasına katkı sağlamak zorundayız. 



    Belki rekabet kültürünün oluşmasına sağlayacağımız en önemli katkı, bizim vereceğimiz sağlıklı kararlar, aynı zamanda Türkiye'nin rekabet algılamasını da, Türk işletmelerinin rekabet algılamasını da çok önemli ölçüde belirleyecektir. Bu açıdan çok dikkatli olmak gerektiği durumunu hissediyorum. 



    Yapılan birçok başvuruların, yapılan birçok şikayetlerin sonuçta, hakikaten rekabet ihlaliyle çokta bağlantılı olmadığını görebiliyorum. Ayrıca üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir konu; rekabet edilmeli ama, oyuncularda çok önemli. Sahadaki aktörlerin rekabet gücü yoksa, rekabet gücüne sahip değillerse böyle bir ortamda çok zayıf aktörlerin tartışmasından, rekabeti olumlu sonuçların fışkırmasına da imkân olacaktır. Bütün bunları çok hassasiyetle değerlendirmek durumundayız. 



    Başarılı olmaya çalışıyoruz, fakat şunu vurgulamak istiyorum: Biz rekabet kültürünün geliştirilmesi için, rekabet ihlallerine göz yummayı kabul etmiyoruz. Öyle bir anlayışa katılmıyoruz.



    PROF.DR. ARİF ESİN- Sayın Başkanım, bu görüşÃ¼nüzü ben şimdi öğrendim, çünkü benim yanlış olarak algıladığım şu idi: Biz bunları Türkiye'ye öğretelim, ondan sonra artık 5-6 sene geçip, artık kardeşim herkes öğrendi, şaka bitti şimdi gelin buraya, bu böyle değil. 



    Bu beni fevkalâde mutlu etti. Dolayısıyla burada önemli olan, elbette rekabet kültürünü ve tabii ki bunun lokomatifi olan Rekabet Kurumu öncülüğünde; üniversiteleriyle, meslek kuruluşlarıyla, sivil toplum kurumlarıyla oturtmaktır; ama bu demek değildir ki, biz Türkiye'de rekabet yasalarını ve bunun kültürünü öğretirken de bu taraftan birtakım benim tabirimle, rekabet arsızları da bu boşluktan faydalanacak, buna da asla müsaade etmeyiz diyorsunuz. Ben gerçekten bunu söylemenizden fevkalâde bir bilim adamı ve bir gazeteci olarak da ayrıca mutlu oldum, şimdi taşlar yerine oturmuş oldu. 



    OTURUM BAŞKANI-
    Arif Hocaya çok teşekkür ediyoruz ve oturumu kapatıyoruz.

      Sayfa : 9/9
      <1...789