Bütün bu doktrin tartışmaları ve siyasi hedeflerin neticesinde 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan, Tek Senet ve 1 Kasım 1993
tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Birliği Antlaşması ile değişikliğe uğratılan kurucu Roma Antlaşması'nın başlıca hedefi; Ãœye
Devletler arasında ekonomik birliğin tesisinin ortak pazar marifetiyle gerçekleştirilmesidir. Bu hedefin başarısı ise Birlik
Rekabet Hukuku'na bağlıdır. Bu bakımdan Birlik Antlaşması içerisinde vazedilen rekabet politikasına ilişkin hususların öncelikle
bilinmesi gerekmektedir.Â
Nitekim, Birlik Antlaşması'nın 2. Maddesi;Â
Topluluk, ortak bir pazarın, ekonomik ve parasal bir birliğin kurulması ve 3 ve 3 A maddelerinde yer verilen ortak politikaların
ve faaliyetlerin yürürlüğe konulması yolu ile Topluluğun bütünü içinde ekonomik faaliyetlerin uyumlu ve dengeli
kalkınmanın, çevreye saygılı, sürekli ve enflasyonist olmayan bir büyümenin, ekonomik performansların yüksek derecede
bütünlüğünün, yüksek seviyeli bir istihdam ve sosyal korumanın, yaşam seviyesinin, Ãœye Devletler arasında ekonomik ve
sosyal bütünlükle dayanışmanın iyileştirilmesi görevine sahiptir.[3]Â
Birlik Antlaşması'nın 3. maddesi ise, Topluluğun iktisadi bütünleşmeye ilişkin görevlerini belirlemektedir. Sözkonusu 3 (g)
maddesi iç pazar dahilinde rekabetin bozulmamasını sağlayacak bir rejim ifadesi ile rekabet politikasının Topluluğun ana
görevleri arasında yeraldığının en açık kanıtıdır. Ayrıca, Birlik Antlaşması'nın 3 (l) maddesi Kurucu Antlaşma'ya bir yeniliği
ilave etmiş ve Topluluğun asıl görevleri arasında Topluluk sanayinin rekabet gücünü arttırılması görevinin de Topluluk
tarafından üstlenilmesi gerekliliğine işaret etmiştir. İlgili paragrafın eklenmesinin sonuçlarını gelecekte Topluluk Rekabet
Hukuku üzerinde görmek mümkün olabilecektir.Â
Öte yandan daha yetmişli yılların başında Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD), Continental Can Kararı'nda[4]; Birlik
Antlaşması'nın 3 (g) maddesine tekabül eden, Kurucu Antlaşma'nın 3 (f) maddesinin Roma Antlaşması'nın diğer maddelerinin anlam
kazanabilmesi için temel bir zorunluluk olduğunu belirtilmiştir.Â