• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA)

    • Sayfa : 2/5
      <12345>



    Birinci özellik, Avrupa Birliği Rekabet Hukuku'nun siyasi bir yaklaşıma dayandırılmasıdır. Nitekim Birlik Rekabet Hukuku, Ãœye Devletler'in kısmi bir egemenlik devrini zorunlu kılmaktadır. Buradaki temel amaç, tek bir pazarın tesis edilmesine yardımcı olmaktır. İşte bu noktada Amerikan Rekabet Hukuku ile Birlik hukukunun temel farklılığı ortaya çıkmaktadır: Toplulukta temel kaygının tek pazarı entegrasyon marifetiyle kurmak ve bu anlamda da sermayeye daha rahat hareket serbestisi sağlamak amacıyla eksik rekabetin önlenmesi olduğu gözlemlenirken; Amerikan hukukunda federal ekonomik alanlarda zaten 19. yy sonlarından itibaren varolan kartellerin ve büyük tröstlerin monopolistik eğilimleri ile mücadele etmenin temel kaygıyı oluşturduğu gözlemlenmektedir.[2] 



    İkinci özellik, yaklaşımlardaki makro ekonomik unsurların rekabet unsurları ile birlikte düşÃ¼nülmesidir. Birlik Rekabet Hukuku, sadece eksik rekabeti önlemeyi temel hedef olarak benimsememektedir. Bu açılımının yanı sıra, rekabet politikalarına yön verilirken ekonomik gerçekler ve Avrupa'nın temel ihtiyaçları gözönünde bulundurulmakdır. Bu bağlamda da özellikle rekabet piyasalarının istihdam yaratıcı, büyümeye destek olan ve sosyal refahı arttırıcı unsurlar ile bezenmesine azami dikkat edilmektedir. Böylelikle alınan kararlarda salt hukuk yaklaşımlarının ötesinde bir dizi esnekliklere de imkan tanınmaktadır. 



    Üçüncü ve son özellik ise Birlik Rekabet Hukuku'nun ahlaki ve sosyal değerlere büyük önem vermesidir. Ãœye Devletler, rekabet hukuku alanında milli egemenlik haklarını uluslarüstü mercilere devrederken, karşılığında tüketicinin yararı ve onun korunması üzerine, pazardaki tüm ekonomik aktörlerin eşit şartlarda rekabete girmeleri üzerine ve KOBİ'lerin büyük işletmelerin yanı sıra ekonomik hayatta rol almalarını sağlayıcı tedbirler üzerine ciddi güvenceler almaktalardır. İşte bu noktada da Amerikan ve Birlik rekabet hukukları arasında çok temel bir ayrıcalığa işaret etmek mümkündür. Özellikle yatay ve dikey anlaşmalarda Amerikan rekabet mercileri çok katı tedbirler alabilmektedir. Oradaki kaygı teşebbüsler arasındaki yoğunlaşmaların, işbirliklerinin monopol yaratıcı etkilerinin önlenmesi yönünde gelişirken; Avrupa Birliği bu bağlamda istihdam, sosyal refah ve Avrupa sanayi ve hizmet sektörlerinin uluslararası rekabet gücünü ve ekonomik ölçek sorununu ön planda tutmaktadır. 



    Sonuç olarak Topluluk Rekabet Hukuku'na hayat veren Brüksel Öğretisi; sadece ekonomik kaygıların güdüldüğü Chicago Öğretisi ya da sadece dengeli bir sosyal paylaşımın ve her ne pahasına olursa olsun ekonomik gücün çeşitli aktörler arasında dağılımını öngören Harvard Öğretisi arasında bir üçüncü ve özgün yaklaşım olarak Avrupa Birliği Rekabet Hukuku'nun temel esaslarını ortaya koymaktadır. 


      Sayfa : 2/5
      <12345>