AVRUPA BİRLİĞİ ve REKABET KURUMU
Dr. Kemal EROL
Rekabet Kurulu 2. Başkanı
Üçüncü kuruluş yıldönümünü geçtiğimiz Kasım ayında kutlayan Türk Rekabet Kurumu, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile 1959
yılında başlayan ilişkisinin bir ürünü olarak bilinip kabul edilmektedir. Gerçekten, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni bir
Avrupa kurma idealiyle kendi aralarında bir ekonomik birlik oluşturmak üzere 1957 yılında Roma'da AET Antlaşmasını imzalayan
Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un AET'nun kuruluşunun hemen ikinci yılında 1959'da Türkiye ile
başlattığı ortak üyelik müzakereleri, 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalanan Ortaklık Anlaşması ile sonuçlandı. Bu
anlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti, diğer bazı yükümlülüklerinin yanı sıra, Roma Anlaşmasının 85 ve 86 ncı maddelerinde yer alan
rekabet ilkelerinin ortaklık ilişkilerinde de uygulanmasını kabul etmiştir. Beş yıllık hazırlık ve yirmi iki yıllık geçiş
süreçlerinin ardından son dönem olan Gümrük Birliği'ne geçilmeden, Türkiye Cumhuriyeti 14 Nisan 1987 tarihinde doğrudan tam
Ãœyelik başvurusunda bulunmuştur. Avrupa Toplulukları organları, buna cevaben hem kendisinin gerçekleştirmek zorunda olduğu tek
pazar hedefi, hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal koşullar sebebiyle tam üyeliğin o tarihte mümkün
olmadığı; ancak 'ortak üye' olan Türkiye'nin öncelikle Ankara Antlaşması'nda öngörülen Gümrük Birliği'ni gerçekleştirmesi
gerektiğini söyleyerek doğrudan üyelik talebini reddetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de büyük bir gayret ve fedakarlıkla
31.12.1995 tarihinden itibaren Gümrük Birliği'ni yürürlüğe koymuştur.
Gümrük Birliği'nin gerçekleştirilmesine ilişkin 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararında, rekabet
kuralları ile ilgili mevzuatın Avrupa Topluluğu mevzuatıyla uyumlu hale gelmesi ve etkin biçimde uygulanması kararlaştırılmıştır.
Bu çerçevede Devletimiz teşebbüsleri Roma Antlaşması'nın 85 ve 86 ncı maddeleri anlamındaki, yani rekabeti bozucu uygulamaları
yasaklayan bir kanun kabul edip, bu kuralları Gümrük Birliği'nin yürürlüğe girmesinden önce etkin biçimde uygulayacak bir
Rekabet Kurumu oluşturmayı üstlenmiştir. İşte 7 Aralık 1994 tarihinde TBMM Genel Kurulunca kabul edilip, 13 Aralık 1994 tarihli
Resmi Gazete'de yayınlanmak suretiyle aynı gün yürürlüğe giren 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, böyle bir
uluslararası yükümlülüğümüzden kaynaklanmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmalarında, Rekabet Hukuku ve
Politikaları Mevzuat Uyum Alt Komitesi Başkanlığı görevinde bulunmuş ve Türkiye'de ilk Rekabet Kurumu'mun oluşturulmasında
görev almış bir kişi olarak, kabul edilen 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un sadece Avrupa Birliği'ne verilmiş bir
sözün yerine getirilmesinden ibaret olmadığını, bunun ötesinde, Türkiye'nin özellikle 1980 sonrası benimsemiş olduğu ekonomik
modelin 'olmazsa olmaz' koşulu ve ulusal ihtiyaç olduğunu belirtmem gerekir. Nitekim 1982 Anayasamızın 167. maddesinin, devlete
'...mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlama' ve 'piyasalarda .., tekelleşme ve kartelleşmeyi
önleme' görevini yüklemesi de bu ihtiyaçtan doğmaktadır. Ayrıca, ülkemizin üyesi olduğu OECD (İktisadi İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı) UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) ve eski adı GATT olan Dünya Ticaret Örgütü'nün tavsiye
kararlarının gereği de yerine getirilmiş olmaktadır. Nitekim 4054 sayılı Kanun'umuzun UNCTAD'ın Cenevre'de bu yıl
gerçekleştirdiği IV üncü Konferansında, Birleşmiş Milletler'in hazırladığı model kanuna uygunluğu sebebiyle, gelişmekte olan
ülkelere örnek olarak takdimiyle, ülkemizin Avrupa Birliği vesilesiyle çağdaş bir kanuna ve onu etkin biçimde uygulayabilecek
bağımsız ve yetkin bir Rekabet Kurumu'na sahip olduğu tescil edilmiş oldu.